a HABER «e Akşam postası —— Istanbul çingeneleri nasıl eğleniyorlar ? Genç bir çingene şöyle diyordu: Bizlere çingene diylp geçmeyin; biz çalışıyor, kazanıyor ve nizam intizam içinde cğlenmeyide çok iyi biliyoruz! Bir çingene düğününde bulundum! Düğün, Topkapı surlarınm önünde uzayan asfalt yolun, ta Davutpaşa Kışlasının. açıklarındaki tepelerden bi- rinin girintileri, çıkmtıları arasında yapıldı. Çoğumuz, düğünün Altsınm Beyöğ. Ju otellerinde yapılabileceğine kanliz. Yazan: M. Ss. Damağası, benim para vermedi- gimi görünce vaziyeti kavradı DA. AR er AZE Yanma gittim. Güler yüzle ve bür- — Hiç işitmedin mi? Meşhur Yedi- metle karşıladı. Vaziyeti arilattım. Icap ( belâ!, ederse kendi arzumla, biraz para feda- Şaşırdım. Bundan evvel bulunduğum kârlığında bulunabileceğimi, fakat zor- | haplsanede, onun şöbretin! duymuştum. Benden özür diledi. Hasır ve süpürge azlı mahkümları tepelemiş, bunlardan parası isteyen adamı çağırdı. Kendi- | bir düzüneden fazlasını yaralamış. ide. sinden izin almadan, benden para iste- | ve onu sarar vermiyecek bir hale getir- diği için çok ağır Jâflar söyledi. Pakat | me kiçin her çareye baş vurmuş, fakat- ben bu sözlerde, bu tekdir edişlerde | ne yapsalar, yedibelâ serkeşliğinden bir müvazaa kokusu, bir samimiyetsiz. | vazgeğmemiş.... lik sezer gibi oldum. Uzun #amanlar hücrelerde yapayal- Biras yumuşak davrandığım takdir. | nız, iri farelerle karşı karşıya yaşamış, de, benim için fena netiteler zuhur et- | gene nafile.. Nihayet, sürgün etmeğe mesi ihtimali pek çoktu. Zavallı ömrü- İ mecbur kalmışlar. mün on beş yılını hapisanede geçire - Onun sürüldüğü hapisanede kaldı. cektim. O anda göstereceğim ulak bir | Zım müddet, hep onun maceralarını, saaf, bir tereddüt, bezi yıllarca bu gü. | yaptıklarını işittim. Hâlâ hapisane deh- ruhun tahakkümü altinda yaşamıya | şet içindeydi. Böyle bir adımın, dev gibi, hergül gibi bir insanın, benim hafiften dikilişi- me karşı susmasına hâlâ hayret ede. rim. YEDİBELANIN HAYATI Bi kaç hafta içinde yedibelâ ile iyi bir arkadaş, çok samimi bir dost olduk. Mütemadiyen tatlı tatlı konuşan bu hergülle o kadar seviştik ki, belki iki kardeş bu kadar şevişmez.. Temiz hava, bol ziya ile sıkıntılı ge. çen kış günlerinde yorulan vücutleri nı kuvvetlendiriyorlar, yânıyorlar, kapkara, kupkuru oluyorlar. Fakat baharın çok güzel bir günü olan bu gün muhakkak tabiatı zevkleri için i- yl istismar etmesini de biliyorlar. Bu çingeneler yaman adamlar! Şoseden çıktım, içinde beyaz ve sa. rı çiçekler açmiş yemyeşil bir tarla- nm kenarında bulunan keçi yolunda yürüyordum. Çalgı sesleri tâ uzaktan duyuluyordu. Görünen beyaz çadırla. rm önü kalabalıktı, Kendi hallerine bırakılmış hayvanlar etrafa yayılmış. lar, dolaşıyorlar, bugünün neşesin . den habersiz"otluyorlardı. Bu sırada tıpkı hayvanlar gibi ora da burada her şeyden uzak, kendi â- lemlerinde dolaşan on on iki çocuk gördüm. Ağızlarında çiğnedikleri #a. kızları kocaman balonlar yaparak patlatıyorlardı. Çıkan bu seslerden de o kadar memnun kalıyorlardı ki, ss. kız patlar patlamaz karmakarışık bir mecbur edecekti, Hapisanelerin pek yabancısı olmad: ğımı yukarda yazmıştım. Bu İtibarlâ bapisanelerde zorba takımının insanı ne belâlara düşürmeğe muktedir oldukları» nı görmüş ve işitmiştim. Bunun için, hem torba takımını güçendirmemek, hem de korkmuş görünmemek vaziyeti almaktan başak çare yoktu.. Damağa- sının bu muvazaalı, gayri samimi öfke. sini yatıştırmak ve bu arada süpürge parası istiyen adumın gönlünü alış ok mak üzere uğaya rica ettim: — Benim için çocuğun gönlünü kır. “mah Bu defalık hoş gör! “ YAZı bu sözü bekliyormuş gibi, he, men ademma emretti : «— Beyin elini öp te seni affetsin!, Sonra bana döndü: — Siz de dedi, gönlü hoş olsun!, Hemen cevap verdim; — Benim işlerimi (görsün. Önü memnun ederim, Çök kurnaz bir adam olan damağası, benim hemen para vermediğimi görün- r kaç kuruş verin , Bir gün, keyifli bir zamanında ba şından geçenleri bana şöyle anlattı: — Kömür ocaklarında çalışıyordum.. Amelebaşı idim. Karımı çok severdim.. Evleneli bit yıl olmuştu. Bir kaç param vardı, Bir miktarda faizle para veren bir adamdan temin etmiştim. Köyde biraz toprak aldım, ektirdim, güzel bir köy evi yaptırdım.. Borç ödeninciye ka- dar evi onun Üstüne yaptım, senetleş. tik. Her ay muntazaman taksitleri ödi- yozdum. Borcumu bir ayak evvel öde- yerek, kendi evime sahip olmayı bir €. mel edinmiştim. Zaten evinde dörtte üç taksitini ödemiş bulunuyordum. Bir gün ocaklarda ameleye nezaret kahkaha ile gülüyorlardı. Yanlarmdan geçiyordum. Birden hepsi önüme di. zildiler: — Abla kırk para versene, akşa- ma yiyecek ekmeğimiz yok! Avuçlarını açarak — ellerini uzattı. lar. Çantamda bozuk bulunan iki çey- reği bu bir yığın uzanan hangi avu-. cun içine koyabilecektim? Bir çaresini buldum, onlara: — En güzel hanginiz oyun oynarsa- nız ona veririm, dedim. Gülüştüler. Biribirlerinin yüzlerine baktılar. Gözleriyle de biribirlerini teşvik ediyorlardı: — Hadisene! Hadisene! Bir türlü oyntyacakları havanm Bir çingene çadırı ve bol den şehirden tuttukları çalgıcılar çalı- yorlar, söylüyorlardı. Uâ, keman, cüm büş sesleri, söylenen şarkılar parmak şıkırtıları biribirine karışıyor, eğlence iyi bir hava içinde devam ediyordu. Erkekler binliklerden kocaman kahve fincanlarma döktükleri siyah şarabı bir yudumda yuvarlıyorlardı. Çeribaşı Arifin bulunduğu yere git- tim. Onun yanma bağdaş kurup otur- dum, Ağanm üstünde Weivert abadan si. yah kaytanlarla stislü bir elbise var. dı. Esmer yüzünde çok ışıklı gözleri- nin rengi belli olmuyordu. Mütema - diyen gülüyordu. Bana ikram olsun çocuklu bir çingene dilesi lardı. Bir kısmı yama yapıyor, dikiş dikiyordu. Yaşlı kadmlar kızermış kuzuları gözlüyorlardı. Biri, yanmda duran başörtülü bir kızı gösterdi: — Bak gelinimize, dedi. Baktım. Onun iftiharla takdim et. tiği Şişli kızı hakikaten güzeldi. Naz- lı ve içli bir duruşu vardı. Teni pem- be, beyazdı, Cam göbeği rengindeki gözleri parlaktı. Yalnız basik olan bumu onu biraz çirkinleştiriyordu. Sarı etekliği üstüne pembe bir blüz siymişti. Bir iki çadır ilerde bulunan damadı ce vaziyeti kavradı, diş geçiremiyeceği- ediyorum. Vagonlar, amele tarafından ni anladı. Bana iyi bakması için adamı, | kömürle doldurulduktan sonra aşağıya na emirler verdi. Ücuzea bir kira İle | Kadar kendi kendine gider, orada boşsi- temiz yatak, yorgan bularak gösterdi. | tlrr ği yere yerleştirmesini söyledi. Bir gün gene böyle oldu. Bir vagca Bana da yumuşak bir sesle teminat yukardan aşağıya doğru geliyordu. verdii Gözlerim, kgk aşağıda m İstikamet verecek olan makass ilişti : va | ne m Sk ne lirımdı ie, gideriz. risinde on beş kadar amele kömür Çi. şarkısmı Obulup Söyliyemiyorlardr. | diye başka tarafta olan çalgıları ça- da gösterdiler, Oda bizim bulundu. Küçük bir kız kendisi kadar ufak bir | gırdı. En alafrenge bir garkıyı çalıp | Sumuz tarafa bakıyordu. İşaretleşe . söylemelerini emretti, rek baktığımızı görünce utandı, Gü « — Beraber oynyalım! O, bu haliyle “şingene, milletinin | Jümsiyerek başını önüne eğdi. Yanm- — Döktür, döktür, döktür. nekadar misafirperver olduğunu an ,| daki birkaç çingene genci ile içiyor. Mir:ltılariyle mavi basma etekliği. | Tatmak istiyor ve kendilerinin demok. | Jsrâr. nin ucunu beline taktı, parmaklarmı | ratlıklarını da ima ediyordu. Kadınlı Kızın babası zengin değilmiş. Ama şıkırdatarak oynamaya başladı. Er . | erkekli âlemin onlarca nezih sayıldı- oğlanm babası çingeneler arasında kek çocukla karşılıklı oynuyorlardı. | fından bahsetti. Bir başkası coşkun hatırı sayılan bir adammış. Gelinle Kız değiştirmediği minimini beyaz diş | bir tavırla bana bir geyler söylemiş ol- güvey biribirine gönül verdikleri için erkek çocuğunu zorladı: karmakla uğraşryorlardı. Eğer mekas Düşündüm: açık olsaydı, vazon mutad yolunu tuta- lerini gösteren tatlı bir gülüşle yüzü, | mak için atıldı: kizm babası bu yüzden fazla parada Acaba ben ona niçin lâzım olacaktım? | çak geçip ghlecekti. Fakat kapalı oldu. | 'ne bakıyordu. Taranmamuş gür siyah | — Biz de hakkı, kanunu seven in. | istiyememiş, Bu adama nasıl ve ne gibi bir yardımım | gü için o hızla gelen vagonun yoldan | #âsları, açık kestane rengindeki göz-| sanlarız! Bir kadın beni yanma çağırdı: dokunacaktı?. Bu sırada kapıda peyda olan bir ger. diyan damağasına seslendi: — Müdür bey seni istiyor!, Yerinden fırladı. Koşar gibi kapıya çıkarak aşağıda çalışan &melenin üzeri. ne doğru biltün sür'atiyle ineceğine şüp be yoktu. Kimbilir kaçını yaralayıp, kaçını öldürecekti. Bir saniye tereddüt etmedim. Kendi- lerini kapıyordu, Onun bakışlarında adetâ olgun bir kadın manası vardı. Sr bitince içlerinden biri teklif et. : — İsterseniz bir de kavga edelim! Birdenbire söylediği bu sözle er çingene erkeği “bize çingene deyip geçmeyin, demek istiyordu. “Çalışı. yoruz, kazanıyoruz, Nizam, intizam dahilinde eğlenmesini de pek âlâ bili. yoruz. Düğünümüzde, eğlencelerimiz - — Gel, dedi, senin falma bakayım, halin nedir söyliyeyim... Gittim. Beş kurş verip önüne çö- meldim. Elimi avucuna aldı, yıldızı ms bakıyordu. Başımdan geçenleri, 0. Jacakları, dostumu düşmanımı sayı - atıldı. Yürürken dikkat ettim, iriyarı | mi topladım. Bütün kuvvetiyle yukân- bir adamdı. Küvvetli omuzları, iri göv- dan inmekte olan arabyı, tam önümden desi, uzun boynu ile Hergül gibiydi. geçerken yakaladım, kenara devirdim. Heybetiyle, yürüyüş ve bakışiyle yal. Dilenmek, oynamak, kavga etmek. | de kavga, cinayet olmaz. Hayatımı «| yordu O kadar öylüy, i , çok söylüyordu ki, Bu çocuklar kendi âdetlerine, terbiye- | 2m bize göre bir ahengi vardır. söylediklerinden biri muhakkak hali- (haramı sar) , | JFİne göre yetiştiriliyorlar. Analarm. | o Pembe oradaki kızların me isabet ediyordu. En heyecanlr bir nız koğuştakilere değil, muhakkak bü. tün hapisaneye hâkim görünen bir tav- ri varir., YEDİBELA Koğuştan çıkınca, yanımdaki mah puş dedi ki; — Ne yaptın?. Şaşkın şaşkın sordum : — Ne yaptım ki ?, — Daha ne yapacaksın? Kafa tut tun... — Kime? — Ağanın adama. . — Ne olur ki?. — Ne olu ne demek? Adamına ka- fa tutmak, ağayı saymamak demektir... İyi tarafına rastladın yoksa bunu yutmazdı ol... —Ne yapardı?. — O zaman görürdün!.. Sen galiba onun kim olduğunu bilmiyorsun ?. — Yoo!, Kim 07, İ In tahâkkümle, emirle bir metelik bile | Yedibelâ, oranın başı ezilmiyen bir | yı ıhuki onların yesil çemenler Üstü- wermiyeceğimi söyledim. Meğer bu a- ! kaplanı imiş! Bütün hapissneyi titret- | ne kurdukları çadırları, muhteşem dem (damağası) imiş!... miş, ortalığa dehşet salmış!, Kaç dsla | düğünlerinin mütevazı salonlarıydı. Holivud, modafla Parise rekahet etme- meki şapka Holivud modellerindendir. Fazla süslü ve çok gö8 | panayırmda sandım. terişli olmakla beraber Pariste iyi karşı- Hepsinin almlarınm ortasında bi . rer parmakkan lekesi vardı. Bu, bir gün evvel kesilen kuzulardan duyulan #ürurun alâmeti idi. ... Tepede 30-35 tane çadır bulunuyor» du; ber çadır bir alleye mahsuz... Ön- lerindeki çoban köpekleri sessiz sada. sız tatmin edilmişler gibi oturuyor . lardı. Burada görünen kalabalığın 200 kişiden fazla olduğunu söyliyebilirim. Her çadır kadınlı erkekli bir #lemdi. Ellerinde birer leğen, çalıyorlar, söy- | Miytrtar, oyaniniapji, Göze Ilk çar- Yalnız bir çadırda çalgıcılar vardı. Asıl eğlenti burada... Bir gün evvel . güzeldi, halinde başkalık vardı. Tahir ağa bu görüşümü gezmiş olmalı ki: — Benim karım bu gördüğünlüz ks- rılara benzemez.Beyazdır, kibardır. Dedi. Kendisi kalorifereiymiş. Kış. ları Beyoğlunda bir handa çalışırmış. Ayda otuz beş lira kazanırmış. Tak . #imde oturuyorlarmış. Buradakilerin hepsi Sulukuleli ol - madıklarını, 'Talimhanede, Adada, Be- bekte oturduklarmı, ıskara maşa yap. madıklarmı, kunduracı, marangoz ol- duklarmı anlatmak istiyorlardı. Hat- tâ gelini Şişliden almışlar. Demek çingenelerde de sınıf farkı varmış!... Bunlar aristokratları idiler. Şimdi ben çok kibarları arasında bulunuyor. Yalnız kadınlara mahsus başka bir çadıra gittim, Leğen çalıyorlar ve ân. Tamadığım bir şarkıyı söyliyerek oy- nuyorlardı. Bir kısmı oturdukları yer- de kucaklarındaki çocukları emsiriyor noktada durdu: — On kuruş verir misin söyliye” yim? Yoksa burada kalsın mı? Falım on kuruş arasmda sıkışmış kalmış. Vermeden söylenemiyecekmiş. — On kuruş çok, kalsm! Beş kuruşa razı oldu, son kerameti. ni savurdu: — Sen muhakkak bir avukat hanı- mısm. Deği, Güldüm. Önünden kalktım. Ona, çok iyi bir falcı olduğunu söyledim. Kalabalık coşkun bir neşe ile kayna” gırken oradan uzaklaştım, Tepeyi aş. madan önüme yine çocuklar dikildi . ler: — Abla, kırk para versene?.. Onlar çalgılarıyla, oyunlariyle ça - dırlariyle, çolukları çocuklarıyle, hay- vanlariyle arkamda kalmışlardı. Müt. hiş bir ahenkle dağlar inliyordu. Neriman Hikmet