Meşhur bir âlimin raporu Ay parçalandıktan sonra dünyanın hali ne olacak ? Insanlar haftanın bazı günlerindel güneş yüzü göremiyeceklermiş Ay Parçalandıklan yonva dünyamırzdakiler onu böyle göreceklermiş. Çok beyecanlı bir haber... Fakat bu haber Amerikadan gelmiyor... Londrada yerinden gölgelerin hücumuna uğrıya- caktır, Bu kara gölgeler yavaş yavaş as- İngiltere krallığı ilim — cemiyetinin son İker miğlerini andıran bir şekil alacaklar ve içtimalarının birisinde meşhur heyet â- limi Ceyrmnas Cons, günün birinde Kame- rin parçalanacağını bildiren bir - rapor okudu... Ceyms Cons raporuna şöyle başlıyor: “Ayın günün birinde — parçalanacağını ilk idida eden ben değilim... Bu mevzu ilimden çok daha evvel papazların, mü- neccimlerin, kâhinlerin — dillerinde do- laştı.. Bunu tabil görmek lâzımdır. Çün- kü Güneş ortadan çekilince — gözümüze ilk çarpan aydır.. Bir gün öleceğini bi- len insan, etrafındaki varlıkların da fani olduğunu düşünmekten garip bir teselli duydu. Dünyaya, güneşe, aya bir intiha aradı. Bunların sonunu daima bir fel le yanyana gördüğü için bu âkibetin çok uzak zamanlarda, kendisinin ölümünden rca sonra olmasını istedi... Ve bun- dan birçok efsaneler doğdu., Bu masallar pek eski zamanlarmm sayılmaz, Bundan dokuz yüz sene evvel İrlandalı bir pa- paz bir gün kamerin ikiye bölüneceğini, bundan otuz sene sonra da kryamet ko- pacağını iddia etmişti.,, Alim bundan sonra kamerin parçalar- masınt intaç edecek ilmi? sebebleri uzun uzadıya izah etmiş, ayın parçalandıktan sonra alacağı — manzarayı anlatmış ve krokiler çizmiştir. Bu izahata göre kamer parçalandıktan sonra gökyüzünde milyarlarca mini mi- ni aycıklar yanyâna dizileceklerdir. Bu n ziyadarr noktalar ortası çukur bir yay şeklini alacaktır. Ilık yaz gecelerinde mehtap - safasına Çıkan fşıklar, kamerin sırıtan yüzü yeri- ne gökyüzünün bir ucundan öbür ucuna kadar uzanan altın bir kuşak altında aşk Tarını terennüim edeceklerdir. — Akşam- güneş batar batmaz bu altın kuşak se- mayr saracak, fakat biraz — sonra orta G a) DBLİLINLM Ğ tam geceyarısında bu miğfer altım keme- Ti orta yerinden ikiye ayıracaktır. Gün- düz bu altın kemer güneşi az çok yeryü- zünde yaşıyanların gözünden saklıyacak- tır. Haftanın bazı günlerinde insanlar gü- neş yüzü görmez olacaklardır. Yaz gün- Jeri yaktcı güneşten şikâyet ederek don- durmacı dükkânlarıma saldıranlar her- halde bu güneşsiz ılık — yazlardan çok memnun olacaklardır. Kışın manzara tamamile aksi olacak- tır. Gece gökyüzünde bu altır, kemeri görmek hemen hemen mümkün olmıya- talt gibidir.. Çünkü kışın güneş bu şık- İr kümelerin tam arkasında bulunacağın- dan bu kümeler güneş ışığının — intişar eden huzmeleri arasmda görünmez ola- cak ve gökyüzü koyu mavi bir abajur-- dan dökülen donuk mavi bir 1şık içeri- ktır. Hele — yeryüzünün zamanlarda — karlar, üzerinde partıyacak bu mavi ışıklar ba- kılmakla doyulmıyacak kadar güzel bir manzara arzedecektir.. Alimin raporuna göre,ayın parçalanma sile yeryüzünde husule gelen değişiklikler sadece manzara değişmesine münhasır kal mıyacaktır. Meddi cezir denilen ve deniz sularının muayyen zamanlarda yükselip çekilmesinden ibaret olan hâdise tama- men ortadan kalkmış — olacaktır. Artık plâj sahipleri kabinelerini yaparken a- caba kışın deniz yükselirken — buraları basar mr diye düşünmek — zahmetinden kurtulacaklardır. Açık denizlerde kuduran — fırtınalara artık rastgelinmez olacak, buna mukabi| iç denizlerde sık sık ve çok şiddetli fırtı- nalar görünecektir. Bu suretle Manş de- nizinde seyrüsefer imkânı kalmıyacağı için İngiltereden Fransaya gelecek posta OTİDEILICT * “—Fevkalâde! Kurşunlar camın Şimdi hislerine hakim olduğunu gürdüğü bu kadının mukavemetindeki samlmiyetten emin olunca Gude, bir- den kendinden utandı. Müthiş bir ceb- ri nefisle kendini tutarak taarruzdan vazgeçti ve sordu: — Peki, itaat ediyorum. Fakat bi- raz evvel niçin? Genç kız tedafüf vaziyetin! brraka- rak minnetle mırıldandı: — Teşekkür ederim. Delikanir sualini tekrar edince, bi- Taz evvel kendisini bırakması için yal varan o değilmiş gibi, yaklaştı: — Çünkü sizi seviyorum. Bluzu açılmıştı, korsajının arasın- dan göğsünün bir kısmı görünüyor, genç adama biraz evvelki kararını u- nutturacak gibi oluyordu. — Artık korkmuyorum, sana iti- madım var, Diye mırıldandı. Kollarını gene mühendisin boynuna dolamıştı. Sarı- gi başınt onun göğsüne dayadı ve söylendi: — Seni seviyorum, çıldırasıya sevi- yorum, Ah yarabbi! Noden sen bir Alman değilsin! Gude başmı onun dudaklarma eğ- mişti. Jertrüd ağlayarak dudaklarını teslim etti. Bu seferki öplüş, evvelkin- den daha az şehvi, daha satht oldu. Delikanlı, teselliye çalışıyordu: — Zavallit kız.. Bu nezaketi ve uysallığı mükâfat- landırmak istiyormuş gibi genç kız, onun biraz evvelki sualine cevap ver- di: — Dâaha sonra, olmaz mı sevgilim, daha sonra.. Şimdi böyle saf ve ma- sum bir aşk hayatı yaşayalım, Hırsla- rımıza hakim olmasını bilelim, — Peki, Sen nasıl istersen azizem.. Jertrüd de “sevgilim,, diye hlitap vapurları atlas Okyanusundan dolaşma- ğa mecbur olacaklardır. Kamerin parçalanması yeryüzündeki yağmur vaziyetini değiştirecek, yeryü- zünden tebahhur eden sular yalnız mu- ayyen mevsimlerde bir yağmur — olarak arzın sathına döküleceklerdir. Mart, ni- san, mayıs ayları mütemadi yağmurlar altında geçecektir. Feza içerisinde — başka bir seyyare- den, meselâ Merihten arza bakıldığı va- kit arz şimdi tıpkı Zühalin etrafında ol- duğu gibi bir halka ile çevrilmiş olarak görünecektir. İyi vaitler ve korku veren tehditlerle Gdolt raporunu bitirirken muhterem âlim tıpkı mukaddemede söylediği gibi bu ha- lin vukuunu çok uzak bir afiye atıyor ve ince bir çok hesaplardan sonra (söyledik Terim tamam 49 milyar sene sonra ola- caktır) diyor. a a €tmemek mertliğini gösteriyordu. Bu “Ölüm şuar,, âlimini sevmesine im- kân yoktu. Korkunç bir soğuk kanlı- lıkla, ölüm saçıcı makine Üzerinde canlı mahlüklarla tecrübe yapabilen bu kızr o sevemezdi, Fakat biraz ev- vel onü kolalrının arasında — sıkmış, ona hakim olabilmek için her şeyi göze almıştı. Neden? Bunu kendisi de izah edemiyor, “belki, diyordu, belki de uzun müddet burada bir ke- şiş hayatı yaşamanm tesirleri..., — Haydi gidelim artık Jertrüd... — Peki, Genç kızm, beyaz lüboratuvar göm- leğini çıkarmasına yardım etti. Bera- berce lâboratuvardan çıktılar. Ayrı- Jırken, aralarında biraz evvelki ha. diseye dair, hiçbir ima geçmedi. — Allaha ısmarladık M, Güde., Genç kızın, uzattığı eli sıkarak c& vap verdi: — Hürmetlerim matmazel., VII — Tebrik ederim ekselins, tesisa. tmız fevkalâde! — Bilhassa pratik değil mi aziz arkadaşmım, General fon İzenştayn elile dışarı- sını işaretle devam etti: — Gördüğünüz gibi, çalışma odam bütün fabrikaya hakim bir mevkide- dir, Burada her şeyi görebilirim. General fon Rogviç: — Evet, dedi, bir kartal yuvası! — O, hakkımda çok - teveccühkâr bir isim.. Ben buraya daha mütevazi bir isim buldüum: “Tünek,, diyorum. Çalışma odamı bir deniz feneri gek- Tinde, fabrikanm en yüksek noktasm- da ve etrafı camlı olarak bilhassa yaptırdım, Alman istihbarat teşkilâtr relsi fon Rogviç penberelerden birine yaklaşa- rak elile cama vurup sordu: G> — Camlar sağlam mı? — Kurşun işlemez! — Ne diyorsunuz! — Tecrübe ile sabit.. Lütfen öiraz eğilip şu sol köşeye bakmız. Görüyor musunuz? Fon Rögvic gösterilen noktayı dik- katle tetkik etti. — Fevkalâde! Kurşunlar camım içinde kalmış. Cam çatlamamış bile.. General İzenştayn izahat verdi: — Bu yeni bir keşiftir. Camlar ta- kıldıktan sonra tecrübe için fabrika avlusundan mitralyözle ataş ettirdim. Nteiceyi görüyorsunuz. — Fevkalâde azizim. — Hepsi bu kadar değil, Burası tam bir “santral,, vaziyetindedir. Mik- rofon tesisatı vasıtasile fabrikanın her tarafında konuşulanları dinleye- bilir ve her tarafına emir verebilirim. Şimdi işten bahsedelim, YABANCI DİLLERE NAKLİ içinde kalmış. Cam çatlamamış bile,, — Hay hay. Bana galiba bir sürp- riziniz var, — Sürpriz mi? Hayır, Bugün size *“TIçan torpil,, ve “Ölüm şuar,, tecrü belerini göstereceğim. Bunlardan ma. lümatımnız var değil mi? — Yalnız kâğıt üzerinde.. Neticeler, den memnun musunuz? — Birazdan siz de bizzat görecek- siniz. “Uçan torpil,, keşfinde gayeya ulaşmak üzere bulunuyoruz. Maama- fih bir müşkül henliz halledilemedi. — Nedir o müşkül? — Torpilleri atan tayyare tarafın. dan, mevcelerle idareşi... — Ben bu meseleyi halledilmişti sanıyorum, Son raporunuzda.. İzenştayn, istihbarat teşkilâtı Trei- sinin sözünü kesti: — Müsaade edin. Bahsettiğiniz ra- por, torpilin yerde sabit bir yerden idaresinden bahsediyordu. Filvaki bu nokta halledildi. Meselâ bu odadan bile, masamm başında, torpili istedi- ğim gibi idare edebilirim, Bu iş için televizyonun perdesi gibi bir perdesi olan bir âlet var, Bumun üzerinde tor- pilin hareketini takip ederek süratin! istediğim gibi azaltıp veya çoğaltıp onu arzu ettiğim hedefe yollayabili- Tim, Buzuya kadar her gey mükemmel.. Fakat torpile seyyar bir merkez: bir tayyareden kumanda edildiği 21- man alman netice berbat: Torpil k mandaya tam manasile itaat etm! meselâ zikzak bir yol takip- ediyer. Sebebi ne? Araştırmakla —meşgulüz, elân halledemedik. İzenştayn, pencereyo yaklaşmıcztı. Dışarıyı seyretti, sonra dönüp: — Halbuki burada biri var ki iz. tese bu meseleyi halledebilir kanaatir deyim. Fakat ne yazık ki istemiyoer, — Kim bu adam? — Bize yolladığmız Fransız. Fon Rogviç dudak büktü: — Yok canım! Fransız mühendiz bu meseleyi halledebilir mi sanıyorsu. nuz? — Evet, — Bu kanaatiniz neye istinat edi- yor? — Hemen hemen hiçbir şeye, fakat bence mühim bir nokta bu.. Son tec- rübelerimizden birinde muvaffakiyet sizliğimizi görünce saklamağa, mu fak olamadığı belli belirsiz bir te süme.. Öyle bir tebessüm ki & “Budalalar! Bu kadar -basit bir şeyi hâlâ halledemediler!,, gibi bir manası var. Bana kalırsa bu adam isterse.. — İztemesi lâzım., (Devamı Var) DORADON HN A görüyor; Suad, kartsile döktör Nedimi öldüren ve gazetelerin admı Naziro diyo bildirdikleri kadını görmek ve bu işi niçin yaptığını öğrenmek istiyormuş, Şimdi de, şayet tevkifhaneye giderse Sabihanın kendisile temas etmemesini, görüşmemesini, görüşürse kendisini tanımamasını istiyorlar. — Na garip düşünce.. Tanıraa ne olurmuş sanki? — Ne olacak, yalanları.. Sözü Naci bey tamamladı: — Evet yalanları meydana çıkacak, Sustular. Nacl bey: — Sen gurada bekle.. Ben işimi yapıp gelirim. Beş dakika- Gdan fazla sürmez, - dedi. Ayrılıştan beş dakika bile göçmeden, söylediği gibi dönmüş bulunuyordu. Mevzuun teferruatını ko- nuşarak Selimin çalıştığı yere geldikleri srrada öğle olmuştu. Sabri t — Belimi ben gidip alayım. Zaten öğle oldu. Dışarda bir yerdo oturur ve görüşürüz, — Pekâlâ, bekliyorum, Sabrinin içeriye girip çıkması bir oldu. Yanımda Selim de vardı: — Ne zaman geldiniz Naci bey? — Bugün geldim Selim bey! Tramvayda Sabri beye rast. tadım, — Anlattı değil mi başımıza gelenleri| — Bilmediğim taraflarınt öğretti. Naci bey biraz durdu. Selime dik dik bakarak: Yazan: Hasan Rasim Us — Beğendiniz mi yaptıklarınızı? - dedi. — Naci bey yine başlamayalım.. Olan oldu. — Olan olmadı, hâlâ da oluyor. Sabihayı Suada bildirme. mekte neden 1srar ediyorsunuz? Bundan ne kazanacaksınız? Selim bey cevap vermedi. Naci bey devam etti: — Zararın neresinden dönülürse kür oradadır, Selim.. Vaz- geçin artık Suada yalan söylemekten.. — İşin ve hadisenin dışında bulunanlar sizin gibi düşüne mekte haklıdırlar Naci bey. Bunu burada değil, oturacağımız yerde konuşuruz. Yürüdüler, ücü de önce bir lokantaya giderek yemek ye- meyi, sonra da bir kahvede oturmayı kararlaştırdılar. Önlerine çıkan temiz bir yere girdiler. Yemekte malüm meseleye dâir hemen hemen bBir şey konuşmadılar, Bu yüzden yemek biyük sessizlik içinde geçti. Kahveye gelip de oturdukları smrada ilk söze başlayan Naci bey oldu: — Anlat bakalım Selim, - dedi, Niçin hadisenin dızmda olanlar hep benim gibi düşünürler? — Öyle değil mi ya?. Bunun Suada esaretten döndüğü gün yapılmaması icap ederdi. Sahihanın ısrarile bu fena yola sap- tık. Şimdi bundan dönmek, ona geçenleri bütün çıplaklığile an- Tatmak doğru olür mu? Sonra biz, ağabeyimin yüzüne nasıl bakarız. Biz, ıztırabile eğlenen birer şahıs vaziyetine düşmüş olmaz mıyız? Selim, söylüyordu. O kadar hararetle anlatıyordu ki sesinin Kahvenin dört bir yanından yükselen tavla zarlarmın çıkardı- Bi gürültüyü bastırdığının farkında değildi. Naci bey birkaç defa bu yüzden ihtarda bulunduğu halde, o, yine kendinden geçmiş söylüyordu. — Yavaş konuş Selim! — Zaten söyliyecek bir şeyim kalmadı. Suada söylememek- te haksız mıyız? — Size göre böyle.. Fakat işi doğru bir yola sevketmek için azıcık düşünmeniz bütün pürüzleri ortadan kaldırabilirdi. Sizlerden, Suad Viyanaya gitmezdenberi uzaktayım. Hiç şüphe yok ki, sizi çemberi içine alan, ne yapacağınızı gaşırtan hadise ile sizin kadar kafamı yormuş değilim. Bununla beraber, bu kör düğümü, Suad Viyanadan döndükten sonra kolaylıkla or- tadan kaldırabilirdiniz. Selim atıldı: — Nasıl kaldırabitirdik? (Devâmı var)