10 Mayıs 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

10 Mayıs 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Meshur bir âlimin raporu Ay parçalandıktan sonra dünyanın hali ne olacak ? İnsanlar haftanın bazı günlerinde güneş yüzü göremiyeceklermiş Ay Harçalandıktan sonra dünyamızdakiler onu böyle göreceklermiş. Çok heyecanlı bir haber... Fakat bu haber Amerikadan gelmiyor... Londrada İngiltere krallığı ilim — cemiyetinin son içtimalarının birisinde meşhur heyet â- limi Ceyms Cons, günün birinde Kame- rin parçalanacağını bildiren bir — rapor okudu... Ceyms Cons raporuna şöyle başlıyor: “Ayın günün birinde — parçalanacağını ilk idida eden ben değilim... Bu mevzu ilimden çok daha evvel papazların, mü- neccimlerin, kâhinlerin — dillerinde do- laştı.. Bunu tabiit görmek lâzımdır. Çün- kü Güneş ortadan çekilince — gözümüze ilk çarpan aydır.. Bir gün öleceğini bi- len insan, etrafındaki varlıkların da fani olduğunu düşünmekten garip bir teselli duydu. Dünyaya, güneşe, aya bir intiha aradı. Bunların sonunu daima bir felâket le yanyana gördüğü için bu âkibetin çok uzak zamanlarda, kendisinin ölümünden asırlarca sonra olmasını istedi... Ve bun- dan birçok efsaneler doğdu.. Bu masallar pek eski zamanların sayılmaz, Bundan dokuz yüz sene evvel İrlandalı bir pa- paz bir gün kamerin ikiye bölüneceğini, bundan otuz sene sonra da kıyamet ko- pacağını iddia etmişti.,, Âlim bundan sonra kamerin parçalan- masınr İntaç edecek ilmi sebebleri uzun uzadıya izah etmiş, ayın parçalandıktan sonra alacağı — manzarayı anlatmış ve krokiler çizmiştir. Bu izahata göre kamer parçalandıktan sonrâ gökyüzünde milyarlarca mini mi- ni aycıklar yanyana dizileceklerdir. Bu yanyana dizilen ziyadarr noktalar ortası biraz çukur bir yay şeklini alacaktır. Ilık yaz gecelerinde mehtap safasına çıkan Âşıklar, kamerin sırrtan yüzü yeri- ne gökyüzünün bir ucundan öbür ucuna kadar uzanan altın bir kuşak altında aşk larını terennüm edeceklerdir. — Akşam- güneş batar batmaz bu altın kuşak se- mayı saracak, fakat biraz — sonra orta yerinden gölgelerin hücumuna uğrıya- caktır. Bu kara gölgeler yavaş yavaş as- ker miğferini andıran bir şekil alacaklar ve tam geceyarısında bu miğfer altın keme- ri orta yerinden ikiye ayıracaktır. Gün- düz bu altın kemer güneşi az çok yeryü- zünde yaşıyanların gözünden saklıyacak- tır. Haftanın bazı günlerinde insanlar gü- neş yüzü görmez olacaklardır. Yaz gün- leri yakıcı güneşten şikâyet ederek don- durmacı dükkânlarma saldıranlar her- halde bu güneşsiz ılık — yazlardan çok memnun olacaklardır. Kışın manzara tamamile aksi olacak- tır. Gece gökyüzünde bu altır. kemeri görmek hemen hemen mümkün olmıya- cakt gibidir.. Çünkü kışım güneş bu ışık- İr kümelerin tam arkasında bulunacağın- dan bu kümeler güneş ışığının — intişar eden huzmeleri arasında görünmez ola- cak ve gökyüzü koyu mavi bir abajur-- dan dökülen donuk mavi bir 1şık içeri- sinde ışıldıyacaktır. Hele — yeryüzünün karlarla örtüldüğü zamanlarda — karlar, üzerinde parlryacak bu mavi ışıklar ba- kılmakla doyulmrıyacak kadar güzel bir manzara arzedecektir.. Âlimin raporuna göre;ayın parçalanma sile yeryüzünde husule gelen değişiklikler sadece manzara değişmesine münhasır kal mıyacaktır. Meddi cezir denilen ve deniz sularının muayyen zamanlarda yükselip çekilmesinden ibaret olan hâdise tama- men ortadan kalkmış olacaktır. Artık plâj sahipleri kabinelerini yaparken a- caba kışın deniz yükselirken — büraları basar mr diye düşünmek — zâhmetinden kurtülacaklardır. Açık denizlerde kudüran — fırtınalara artık rastgelinmez olacak, buna mukabi| iç denizlerde sık sık ve çok şiddetli fırtı- nalar görünecektir. Bu suretle Manş de- nizinde seyrüsefer imkânı kalmıyacağı USTIRİAP VE İFACİA:ROMANI için İngiltereden Fransaya gelecek posta Şimdi hislerine hakim olduğunu gördüğü bu kadının mukavemetindeki samimiyetten emin olunca Güde, bir- den kendinden utandı. Müthiş bir ceb- ri nefisle kendini tutarak taarruzdan vazgeçti ve sordu: — Peki, itaat ediyorum. Fakat bi- raz evvel niçin? Genç kız tedafül vaziyetini bıraka- rak minnetle mırıldandı: — Teşekkür ederim. Delikanlı sualini tekrar edince, hi- raz evvel kendisini bırakması için yal varan o değilmiş gibi, yaklaştı: — Çünkü sizi seviyorum. Biuzu açılmıştı, korsajının arasın- dan göğsünün bir kısmı görünüyor, genç adama biraz evvelki kararını u- nutturacak gibi oluyordu. — Artık korkmuyorum, sana iti- madım var. Diye mırıldandı. Kollarını gene mühendisin boynuna dolamıştı. Sarı- şinm başını onun göğsüne dayadı ve söylendi: — Seni seviyorum, çıldırasıya sevi- yorum., Ah yarabbi! Neden sen bir Alman değilsin! Gude başını onun düdaklarına eğ- mişti, Jertrüd ağlayarak dudaklarını teslim etti. Bu seferki öpüş, evvelkin- den daha az şehvi, daha sathi oldu. Delikanlı, teselliye çalışıyordu: — Zavallı kız., Bu nezaketi ve uysallığı mükâfat- landırmak istiyormuş gibi genç kız, onun biraz evvelki sualine cevap ver- di: daha sonra.,. Şimdi böyle saf ve ma- süm bir aşk hayatı yaşayalım, Hırsla- rımıza hakim olmasını bilelim. — Peki, Sen nasıl istersen azizem.. Jertrüd de “sevgilim,, diye hitap — Daha sonra, olmaz mı sevgilim, vapurları atlas Okyanusundan dolaşma- ga mecbur olacaklardır. Kamerin parçalanması yeryüzündeki yağmur vaziyetini değiştirecek, —yeryü- zünden tebahhur eden sular yalnız mu- ayyen mevsimlerde bir yağmur olarak arzın sathıma döküleceklerdir. Mart, ni- san, mayıs ayları mütemadi yağmurlar altında geçecektir. Feza içerisinde — başka bir seyyare- den, meselâ Merihten arza bakıldığı va- kit arz şimdi tıpkı Zühalin etrafında ol- duğu gibi bir halka ile çevrilmiş olarak görünecektir. İyi vaitler ve korku veren tehditlerle dolu raporunu bitirirken muhterem âlim tıpkı mukaddemede söylediği gibi bu ha- lin vukuunu çok uzak bir atiye atıyör ve ince bir çok hesaplardan sonra (söyledik lerim tamam 49 milyar sene sonra ola- caktır) diyor. ee A A | e < LAĞIR — |G — etmemek mertliğini gösteriyordu. Bu “Ölüm şuar,, âlimini sevmesine im- kân yoktu. Korkünç bir soğuk kanlı- Ikla, ölüm saçıcı makine üzerinde canlı mahlüklarla tecrübe yapabilen bu kızı o sevemezdi. Fakat biraz ev- vel onu kolalrının arasında sıkmış, ona hakim olabilmek için her şeyi göze almıştı. Neden? Bunu kendisi de izah edemiyor, “belki, diyordu, belki de uzun müddet burada bir ke- şiş hayatı yaşamanım tesirleri..,, — Haydi gidelim artık Jertrüd... — Peki, Genç kızm, beyaz lâboratuvar göm- leğini çıkarmasına yardım etti. Bera- berce lâboratuvardan çıktılar. Ayrı- lırken, aralarında biraz evvelki ha- diseye dair, hiçbir ima geçmedi. — Allaha ısmarladık M, Gude.. Genç kızm, uzattığı eli sıkarak ce- vap verdi: — Hürmetlerim matmazel.. VIT — Tebrik ederim ekselâns, tesisa- tmız fevkalâde! — Bilhassa pratik değil mi aziz arkadaşım, General fon İzenştayn elile dışarı- sımı işaretle devam etti: — Gördüğünüz gibi, çalışma odam bütün fabrikaya hakim bir mevkide- | dir. Burada her şeyi görebilirim, General fon Rogviç: — Evet, dedi, bir kartal yuvası! — O, hakkımda çok teveccühkâr bir isim,. Ben buraya daha. mütevazi bir isim buldum: “Tünek,, diyorum. Çalışma odamı bir deniz feneri gşek- linde, fabrikanm en yüksek noktasm- da ve etrafı camlı olarak bilhassa yaptırdım, Alman istihbarat teşkilâtr reisi fon Rogviç penterelerden birine yaklaşa- rak elile cama vurup sordu: — — — Camlar sağlam mı? — Kurşun işlemez! — Ne diyorsunuz! — Tecrübe ile sabit.. Lütfen biraz eğilip gu sol köşeye bakmız, Görüyor musunuz? Fon Rogviç gösterilen noktayı dik- katle tetkik etti. — Fevkalâde! Kurgunlar — camın içinde kalmış. Cam çatlamamış bile.. General İzenştayn izahat verdi: — Bu yeni bir keşiftir. Camlar ta- kıldıktan sonra tecrübe için fabrika avlusundan mitralyözle ateş ettirdim. Nteiceyi görüyorsunuz. — Fevkalâde azizim. — Hepsi bu kadar değil, Burası tam bir “santral,, vaziyetindedir. Mik- rofon tesisatı vasıtasile fabrikanm her tarafımda konuşulanları dinleye- bilir ve her tarafıma emir verebilirim. Şimdi işten bahsedelim, KA OYABANCI çar T T DİLLERE NAKLİ “—Fevkalâde! Kurşunlar camın içinde kalmış. Cam çatlamamış bile,, — Hay hay. Bana galiba bir sürp- riziniz var, — Sürpriz mi? Hayır. Bugün size | 'TJIçan torpil,, ve “Ölüm şuar,, tecrir belerini göstereceğim, Bunlardan ma- lümatmız var değil mi? — Yalnız kâğıt üzerinde., Neticeler, | den memnun musunuz? — Birazdan siz de bizzat görecek- siniz. “Uçan torpil,, keşfinde gayeya ulaşmak üzere bulunuyoruz. Maama- fih bir müşkül henüz halledilemedi. — Nedir o müşkül? — Torpilleri atan tayyare tarafın: dan, mevcelerle idaresi,.. — Ben bu meseleyi halledilmişti sanıyorum, Son raporunuzda.. İzenştayn, istihbarat teşkilâtı rei- sinin sözünü kesti: — Müsaade edin. Bahsettiğiniz ra- | por, torpilin yerde sabit bir yerden idaresinden bahsediyordu. Filvaki bu nokta halledildi. Meselâ bu odadan bile, masamm başında, torpili istedi- ğim gibi idare edebilirim, Bu iş için televizyonun perdesi gibi bir perdesi olan bir âlet var. Bunun üzerinde tor- pilin hareketini takip ederek süratini istediğim gibi azaltıp veya çoğaltıp onu arzü ettiğim hedefe yollayabili- Tim, Buryaya kadar her şey mükemmel.; Fakat torpile seyyar bir merkezden, bir tayyareden kumanda edildiği za- man alman netice berbat: Torpil ku- mandaya tam manasile itaat etmiyor, meselâ zikzak bir yol takip- ediyor, Sebebi ne? Araştırmakla moeşgğullüz, elân halledemedik. İzenştayn, pencereye — yaklaşmıştı. Dışarıyı seyretti, sonra dönüp: — Halbuki burada biri var ki iz: tese bu meseleyi halledebilir kanaatin deyim. Fakat ne yazık ki istemiyor. — Kim bu adam? — Bize yolladığınız Fransız., Fon Rogviç dudak büktü: — Yok canım! Fransız mühendis bu meseleyi halledebilir mi sanıyorsu« nuz? — Evet. — Bu kanaatiniz neye istinat edi« yor? — Hemen hemen hiçbir şeye, fakat bence mühim bir nokta bu.. Son tec- rübelerimizden birinde muvaffakiyet- sizliğimizi görünce saklamağa muvaf- fak olamadığı belli belirsiz bir tebes- süme., Öyle bir tebessüm ki adeta “Budalalar! Bu kadar basit bir şeyi hâlâ halledemediler!,, gibi bir manasiı var. Bana kalırsa bu adam isterse.. — İstemesi lâzım.. (Devamı Var) - MAHEZN diUR — HAKKI görüyor; Suad, karısile doktor Nedimi öldüren ve gazetelerin admı Nazire diye bildirdikleri kadını görmek ve bu işi niçin yaptığını öğrenmek istiyormuş. Şimdi de, şayet tevkifhaneye giderse Sabihanın kendisile temas etmemesini, gorüşmemesım, görüşürse kendisini tanımamasmı istiyorlar. |- — Ne garip düşünce.. Tanırsa ne olurmuş sanki? — Ne olacak, yalanları.. Sözü Naci bey tamamladı: — Evet yalanlâarı meydana çıkacak, Sustular. Naci bey: — Sen şurada hekle.. Ben işimi yapıp gelirim. Beş dakika- dan fazla sürmez, - dedi. Ayrılıştan beş dakika bile geçmeden, söylediği gibi dönmüş bulunuyordu. Mevzuun teferruatını ko- nuşarak Selimin çalıştığı yere geldikleri sırada öğle olmustu. Sabri bey: — Selimi ben gidip alayım, Zaten öğle oldu. Dışarda bir yerde oturur ve görüşürüz. — Pekâlâ, bekliyorum, Sabrinin içeriye girip çıkması bir oldu. Yanında Selim de vardı: — Ne zaman geldiniz Naci bey? — Buğün geldim Selim bey! Tramvayda Sabri beye rast- sadım, — Anlattı değil mi başımıza gelenleri| — Bilmediğim taraflarını öğretti. Nati bey biraz durdu. Selime dik dik bakarak: Yazan: Hasan Rasim Us e— Beğendiniz mi yaptıklarınızı? - dedi. — Naci bey yine başlamayalım.. Olan oldu. — Olan olmadı, hâlâ da oluyor. Sabihayı Suada bildirme- mekte neden ısrar ediyorsunuz? Bundan ne kazanacaksınız? Selim bey cevap vermedi. Naci bey devam etti: — Zararın neresinden dönülürse kâr oradadır, Selim.. Vaz- geçin artık Suada yalan söylemekten.. — İşin ve hadisenin dışımda bulunanlar sizin gibi düşün- mekte haklıdırlar Naci bey. Bunu burada değil, oturacağımız yerde konuşuruz, Yürüdüler, üçü de önce bir lokantaya giderek yemek ye« meyi, sonra da bir kahvede oturmayı kararlaştırdılar. Önlerine çıkan temiz bir yere girdiler. Yemekte malüm moseleye dair hemen hemen bir sey konuşmadılar. Bu yüzden yemek büyük sessizlik içinde geeti. Kahveye gelip de oturdukları sırada ilk söze başlayan Naci * HABERİN EDERİ TEFRIKASI: 73 bey oldu: — Anlat bakalım Selim, - dedi. Niçin hadisenin dışımda olanlar hep benim gibi düşünürler? — Öyle değil mi ya?. Bunun Suada esaretten döndüğü gün yapılmaması icap ederdi. Sahihanın ısrarile bu fena yola sap- tık. Şimdi bundan dönmek, ona gecçenleri bütün çıplaklığile an- latmak doğru olür mu? Sonra biz, ağabeyimin yüzüne nasıl bakarız. Biz, ıztrrabile eğlenen birer şahıs vaziyetine düşmüş olmaz mıyız? Selim, söylüyordu. O kadar hararetle anlatıyordu ki sesinin Kkahvenin dört bir yanından yükselen tavla zarlarının çıkardı- ğı gürültüyü bastırdığının farkında değildi. Naci bey birkaç defa bu yüzden ihtarda bulunduğu halde, o, yine kendinden geçmiş söylüyordu. — Yavaş konuş Selim! — Zaten söyliyecek bir şeyim kalmadı. Suada söylememelk- te haksız mıyız? — Size göre böyle.. Fakat işi doğru bir yola sevketmek için azıcık düşünmeniz bütün pürüzleri ortadan kaldırabilirdi. Sizlerden, Suad Viyanaya gitmezdenberi uzaktayım. Hiç şüphe yok ki, sizi çemberi içine alan, ne yapacağınızı şaşırtan hadise ile sizin kadar kafamı yormuş değilim: Bununla beraber, bu kör düğümü, Suad Viyanadan döndükten sonra kolaylıkla or- tadan kaldrrabilirdiniz. Selim atıldı: — Nasıl kaldırabitirdik? (Devâmı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: