u MRALANUAŞ Zekâ Yeyip, içmişlerdi, arkadaşına bir bil- mece sordu: — Sabahları aç karına kaç dilim ek. mek yersin?. —Üç — Budala! Birinci dilimi yedikten sonra karnımın açlığı geçeceğini düşü - nemedin mi?. Oyun pek hoşuna gitmişti.. Eve dö- nünce karısma sordu: — Sabahları aç kornma kaç dilim ek- mek yersin?. — İki... — Yarık!. Eğer üç dilim yeseydin, sana güzel bir oyun yapacaktım!. Tavuksuz yumurta Muzllim, sözlerine kuvvet vermek için bir mital getirmeğe lürum gör- müştü: — AÂnne, eğer beni şimdi uyandır. mazsan mektede geç kalacağım! lir mi? Hayatta her şeyin.,.. Bir çocuk atıklı: — Babam tavuksuz da yumurta elde ediyor.. — Nasıl?, Ördek besliyor!. Kadın gururu Neclâ, Selmaya rastgelince sordu: — Mehmetle nişanmı bozmuşsun di- ye düydüm, doğru mu?, 4 — Evet. — Sebep?. — Tahammül edilmez bir adammış Kadın — Bu kavgayı demek para için yapıyorlar? Ben kadın meselesi yüzünden santyordum. Çocukluk Küçük Fuadı, sabahleyin mektebe gitmeğe hazırlanırken, kulağının biri- ne pamuk tıkadığını gören annesi me. ları beğenmez olmuştu.. Annemle geçi. nemiyordu, benimle «ık sık kavga edi- yordu, beni sinemaya filân götürdüğü de yoktu.. Bütün bunlar yetişmiyor- rak ve endişe ile sordu: muş gibi geçen hafta başka birisiyle ev- — Ne o çocuğum, kulağın mr ağrı- | enmesin mi? Tabil dayanamadım, ni- yor? şar bordum. — Hayır, anneciğim.. — Niçin söl kulağına pamuk tıkıyor- mi-İz, arand. y , 1 / — Musllimin söylediklerinin bir ka- "İ, [l' lağımdan girip ötekinden çıkmaması 1 için!. . — Rahatstz görünüyorsunuz, grip- Ji misiniz? — Hayır hamdolsun gripli değilim, sar'am geliyor! Kinaye Berberin işi çok olduğunu görünce, fazla beklememek için, sakalını çırağın tıraş etmesine razı olmuştu. Fakat ç- rağın işteki sür'ati onu çabuk pişmenlı- Ha sevketti. Aradon yirmi dakika geç- tiği halde çırağın hâlâ yüzüyle işkem. be kazır gibi uğraştığı ve işin daha bitmek üzere olmadığını görünce daya- namadı: — Biraz çabuk oğlum. Yüzlümün bir taralını tıraş edinciye kadar öteki ta- raftaki tüyler uzuyor! PAPATYA FALI GİBİ! Aşık berber —. Beni seviyor... Biraz MUAYENEHANESİNDE Röntgenci (arkadaşına) — X şua- ile muayene ettiğimiz kadını bırak da bizim hasta bakıcıya bak! — Baatte 140 Tilometre! Bu ne çıl- gınlik! — Kız, bu ne gürültü? — Eğer gözlerim iyi görseydi, daha — Bu kaday çanak çömleği gürültü süratli giderdim. yapmadan nasıl kırabilirdim? — Tavük olmadan yumurta elde edi- | meğer.. Giyinmemi, konuştuğum arkadaş git olmadığını, dünyada en sevdi- Şin şey üzerine yemin et. Kadın — Yemin ederim, küçük ço- — Anne, bana on kuruş verir mi- sin? * — Ne yapacaksın kızım ? — Mehmetle karı koca oyunu oy. nayacaktık, “Ancak zengin kızla ev- — Bu kaz ne oldu acaba? O deli- kanlı ile o kadar açılma demiştim, batmış olmasınlar? Nikmeti var Çocuk, annesine sordu: — Gelinler niçin hep beyaz elbise giyerler? — Çünkü beyaz renk neş'eye, sevin. €e; siyah ise kedere alüâmettir de on- — Düğünlerde damadır siyah elbi- se giymesinin sebebini şimdi anladım.. Tiyatroda Piyes harikulâde berbattı; o kadar ki ikinci perdenin sonuna doğru seyir. cilerde tahammül kalmadı.. Tepinme- Be, ıslık çalmağa başladılar.. Fakat ko- ca salonda bir tek kişi gürültüye iştirak etmiyor, var kuvvetiyle alkışlıyordu. Yanmdaki seyirci merak ederek borldu: — Piyesi çok beğendiniz galiba? — Ne münasebet? Dünyada bundan daha fena bir piyes olabileceğini tasav- vür etmiyorum, — O hâlde neden alkışlıyorsunuz?. — Ben piyesi değü, piyesi ıslıklayan- Tarı alkışlryoruml, , Erkek —- Hayatında hiçbir erkeğe ı anlatırlar, tesadüf ettiniz mi?, n Yamyamları dinilyelim : En lezzetli et insan etiymiş ! Vahşileri insan eti yemıye sevkeden âmil açlık veya zevk midir ? Afrikanın ve A- merikanın içerile - rinde, Okyanusya adalarında yaşa - yan bir kısım vah- şilerin insan eti ye. dikleri ötedenberi sık sık işittiğimiz bir geydir. Bunlara dair birçok vakalar hatıra- lar naklederler. Afrikada, Ame - rikada, Okyanusya adalarında uzun se- yahatler yapmış ©- j lan bir Fransız sey yahı kendisine “in- san yiyen vahşilere | sualini sonran Vü mecmuasının mü - harririne — şunları anlatmıştır: *“İnsan yiyen vah gileri hiçbir zaman gözümle görmedim. Fakat birçok hikâ- yeler işittim. Mes-lâ cenubi Amerika- da Venezilellada Orenok nehrinin yu- karı taraflarında yaşayan Gâharibo kabilesi insan eti yermiş.. Geçen sene ufak bir ırmak kenarında bir işçi ka- filesi çalışıyor, kıymetli keresteler için aranan bazı ağaçları kesiyorlar. Tarş.. ÂAnsızm vahşilerin hücumuna uğramışlar, hepsi sandallarına bine- Tek ırmağın öbür tarafıma kaçmış, fa- kat bir kadım kaçamamış ve yerlilerin eline düşmüş vahşiler nehrin bir tara- fında, işçiler de öteki tarafında bir- birlerini gözliyerek birkaç gün karşı kargıya kalmışlar. İşçiler, sayı itiba- rile az olduklarından vahşilerin elinde ki kadımı kurtarmak için karşı sahile geçmeğe cesaret edemiyorlar. Vahşi- ler de sandalları olmadığı ve nehir bu mevsimde geçit vermediği için karşı sahile sığınan işçilerin üzerine hücum edemiyorlar. Aradan bir hafta geçtikten sonra bir gece, işçiler, karşı sahildeki yer- Hilerin karargâhmda birçok ışıkların yandığını görmüşler; çalgı sesleri ve gşarkılar işitmişler. Bu ışıklar ve ne- şeli sesler sabaha kadar devam etmiş. Şafakla beraber vahşilerin karargi- hında her şey süküna bürünmüş; ses, seda kesilmiş. Bütün gün kıyı Üze- rinde tek bir vahgi görünmemiş. Ge- ce de Işıksız ve sessiz geçmiş. Ertesi sabah işçiler kargı sahile geçmişler, Fakat vahşilerin karargâhında dağı- nik insan kemiklerinden başka hiçbir şey görememişler. Ve zavallı kadının vahşiler tarafmdan yenildiğine hük- metmişler. Yine bu havalide dolaşırken ikinci bir yamyamlık hikkyesi işittim, Ka- uçok ağaçları yetişen mmtakaları tea bit etmek maksadile karı koca iki zi. raat mühendisi bu civarlarda dolaşı- yorlarmış. Bunlar da vahşilerin cline düşmüşler. Vahşiler karı kocayı al- mış köylerine götürmüşler; sefrbest bırakmışlar.. Çünkü köyden kaçmağa, uzaklaşmaya imkân yokmuş.. Nihayot kabilenin bayram günü gelmiş; örkek hususi merasimle kur- ban edilmiş: Adamcağızı sırtüstü ye- re yatırmışlar, göğsü üzerine — oyul- muş bir ağaç gövdesi koymuşlar. Vah giler birer ayaklarile ağacın üzerinc basarak adamın göğsü üzerinde taz- yikı artırmışlar, nefes almasına ma- ni olmuşlar, Adamcağız bu suretle hırıldayarak yavaş yavaş ölürken, kabilenin bütün kadmları, süslenmiş, vilcutlarını baştan aşağı boyamış ol- dukları halde adamcağızın etrafmda dansederlermiş,, Adam boğulunca, vü- cudunu parçalamışlar, karısının gözü önünde etlerini ağaç gşişlerine geçir- mişlar ve kebap etmişler. Ayak ta- banları ve barsakları müstesna ola. rak vücudüunun her tarafını yemiş- ler, hatta zavallr karrsını da bu etten yemeğe lebar etmiğler. Kadm bu feci manzaradan sonra hastalanmış. Bu hastalık onun — ölü- münü geciktirmiş ve kurtulmasma sebep olmuş. Çünkü kadma bakan ve onun kaçmasını meneden bir kadın, zavallr kadıncağıza acımış ve bera- berce köyden çıkıp ormana dalmışlar. İki gün, iki gece ormanlar içerisinde serseri gibi dolaşıp durmuşlar, yerli karının topladığı meyvelerle açlıkla- rını gidermişler, Nihayet Putumayu ırmağı kenarlarında bir tali eseri ola- rak medeni insanlara rastgelmişler. Vahgileri insan eti yemeğe sürük- liyen âmil açlık veya zevk değildir. Dini ananelero bağlılıktır. Bir kabile ofradı hiçbir vakit kendi kabilesine veya dost kabilelere mensup insanla- rın etini yemez.. Düşman kabilelerin veya tabil düşman telâkki ettiği be- yaz insanların etini yer. İnsan eti yiyen valşilere ait son hatıram şudur: Bir gün bulunduğum şehre bir ih- tiyar vahşi kadın getirdiler. Ba, men sup bulunduğu kabilenin son ferdi imiş.. Kendisile konuştum ve insan €eti yiyip yemediğini sordum.. Sükü. netle “çok..,, dedi. Sonra konuşmamız uzadı gitti: — İnsan eti lezzetli midir? — Bütün hayvan etlerinden daha çok lezzetli.. — En ziyade beğendiğiniz yerleri neresidir? — Kollar, belkemiği etrafındaki etler, kalçalar.. Fakat en Jezzetli yer parmak uclarıdır. Sonra sırasile ya- naklar, dil, beyin gelir.. İnsan etinin — Şu papağan ne geveset yenmiyen yeri yalnız ayak tabanları. — Tabil; ilk sahibi avukattı. dır, n v> Dy SAi