28 NİSAN — 1028 HABER'in zabıta romanı Duvardaki hayaletler, __cı_ırîl.ılîkla- rile beni bu sabah da ürküttüler —-iil- Derhal ceketimi çıkardım, — eskrim mülzemesini kuşandım ve tam Hir gey- rek - t çarpıştık. Lardun demir gibi kolları vardı. Bilekleri yorulmak hilmi. yordu. Fakat ben de ondan aşağı kal- mazdım. .Hattâ Jord, partiyi kaybetmek üzereydi ki, kâtip Vaşing'in sesi duyul- du : — Vakit tamcandır ! Lord gülüyordu: — Alâ.. Sizin incileri çalaileceğinize iyice akh - yattı. Şayarı hayret bir maharetle çarpışıyarsunuz.. Şimdiye kadar karşıma çıkanlara nefes bile âk dırtmayan ben.... Zındanlardan çıktık.. Lerd beni ya> tak odamın önüne kadar getirdi! — İyi geceler, dostum!. Odama gicer girmez ,ilk igim, havu. luma yerleştirdiğim garip maskeyi arö- mak oldu. Korktuğuma uğramıştım! Maxkenin yerinde yeller eniyordı. Buna fena halde canım sıkddı. Bu - kıntamı, duvarlarda kımıldar gibi Zö- rünca bayaletlerden başka kimseye Hi settiremiyordum.. Yatağıma girdim. — Ve, kargılaştığım korkunç hâdiselere, gördüğüm korkunç dekorlara rağmen, deliksiz bir uyku w- * yudum . Hiç hoşlanmadığım bir Iınm vAr- | dır, Sabahlarr uyanınca, hemen Sigara | paketime sacrlr, Üstüste içer we böyle Nikle yatakta vakit kaybederim.. Bu ben | de kökleşmiş bir huydur. Bu sabah da, mütecaddit sigaradan sonra İkendime geldim ve yataktan Jarınızı tatmin edehilir sanırım.. dedi. Ben kitabt Kkarıştırırken, Lord yaraş | yavaş salcadan ayrilıyor ve Şarli kendi- sini takip ediyordu. Kitaba ilk gör gez- O zaman Eatecel de oturan meşhur bir avcı, günün birinde, bu acaip kur- du vuzduğunu iddiş ederek artaya yedi genikte bir post attı. Meselenin esrarlır hiçbir tocalı kalmamıştı. Fakat, bu bir masal olarak gelen asırlara intika) et- H Kitabı kapattım ve düşünmeğe başla- dam. Elimdeki kalem, bulduğum kâğıda bir takım istifhamiler ve isimler çiziyor- du: Muryel Har, Önesima Kar, Lord Sramor, Şarli Desten, ayı, masal.. Beyhude yere, bütün bu istifhamları bir araya getirerek aralarındaki müna- sebetleri bulmağa uğraşıyordum. Kalam — patlayacaktı. “Deli miyim beni yine ürküttüler. Buuların içinde kocaman ağızlı ve kecaman elli İüzi | wardı ki, gözlerime İhiç de yabanız gö- rünmiyordu. Baran Onctima Kar, bazan Hübal | ve Lord üzerinde Gulagan dügüncem, | bazan da portmanto vazifecini gören | siyah mermer &yinin yedi askısına takı lyardu. Bir aralık elimi ceketimin cebine at | tım. Ve Onesima Kardan düğmüş olan | kâğıdı tekrar tekrar Okudum: | YEDİ POSTLU HAYVAN BAY KARNAVAL Mermer ayıyı tetkik ettim. Elimle burnuna dobundum. Bu garip güpbem beni biüle güldürdü. Kadamaı ne diye yo- Tüyordum! z Pencerenin Önüne geçtim. Bir ergora yaktım. Gözüme bir tenis m:yt!ını Ülş- ti. Ne Alâ, dedim ve )'üı;: h:dü:wı:: yaz pantalonumu giyenek © oe ğrya indim. Lord Seamorla .,ıdıbıh' şa vermiş konuşuyorlardı. Şerlinin: — Yedi postlu bayvan clkü gerekt Dediğini işittim. Beni görünce sustular. Lord: — Bonjur, dastum! Diye karşıladı — Boajur.. Beni affodiniz, hiç <lim> de cimadığı halde konuşmanızın &0N eümlesini duydum. Sanırım — bir yedi postlu hayvandan bahsediyorsumuz.. Bu hayvan, itiraf ederim ki, bu ılhlî | benim de bir bayli vaktimi aldı, «idi tebrik ederim, Lord. Mükemmel bir sa- nat eseri.. Nereden getirdiniz bu hay- vanı.. h Lorâ Seamor, şaşkın bir vaziyete düş- tü, Kaşlarını çat — Hoagi hayvandan bahsediyorsu- nüz?, — Benim odanım kapramdaki port- mantodan.. Şu, ayıdan.. — Ah, demek ayıdan behsediyorsu- nuz.. Evet.. Evet.. Onu Amen'kıd:.n.;v tirmiştim.. Öyle ya.. Öytle ya, Ameriks- dan.. Fakat, port macato vazifesini mer- merden bir ayı heykeline gördürmek cidden hoş bir buluş Geğil mi? Ş Ve, kütüphaneye doğru yürüdü. Ciltlerin arasından birimi çekti ve urat- tı: — Pu birsn: nvr hakkmdaki mergler nis meydanıma yollandım. Nikalden başka hepsi oradaydılar. Muryel çak şik bir spor elbisesi giy- Tenis portiasloden sonra koakteyiler geldi. Meydana bir de gramofon yerleş tirildi. Muryelin işaretile dansa — kalk- bakıyordu: — Dostum Ralf.. Bu gece Gizi her olanları en inoe teferruatene katlar söy- demekliğim icap ediyor.. Danstası son- ra, Lordla oyunlara devam çdinüz. Bi- tâhaçe dadım süzi lâzım gelen yere gö- türecektir.. Ona hiç itiras dimeyiniz. götüreceği yere gidiniz. Oraya gitme- niz, beni muhafara aluna almanız de- mektir.. ©, hiç de Majiskodaki hurçın kıra becpemiyordu. Yalwarır gö isonuşuyor du adeta., — Maden İi sen öyle istiyorsun, Nuryel? Dedim. —- Gtce de dane edeceğiz, dedi, bana biraz kur yaparsınır.. ıqhım bir oda ya çekiliriz ve size her geyi oalatırım.. Lord Seamar, partiyi kaybedince asa- bileşti. Yemeğe döndük. Sofrada, genç kızı benimle konuştur mak, gözlerile karşdaşmak için beyhu- ülu:,el, solunda oturan Şarli ile pek dost görinüyor, onun larına bayıla bayıla gülüyordu. Buna fena balde içerledim, kaba bir d ulunmamak için kendirmi sı- bearektte bi n İ (Devamm Var) kıyor, durmadaa | güne kadar devam eden hir inancın önün- ( HABER — Ayaterapon ayazma- 5 sında neler gördüm? maşrabalar dolusu içiyorlar Sülkımsükütteki Ayaterapon ayazma- stnm önü, gok kalabalıktı. — Uçkurluklu çargallarına sıkı sıkı sarılmış — yaşlı ka- dınlar, birman başörtülü bayarlar, saç- ları altı aylık ondülâeyonlu genç kızlar, müsddüman, hristiyan, her mezhepten halk buraya girip çıkıyorlardı. Asır 20... Yüzlerce sene evvelden, bu- de idim. Güzli ikuvvetlerden — hâlâ şifa marilar vardı! Medeniyet dev adımlarını otomatikleştirdi. Fakat aklın yanı basın- da giden ruh insan faniliğini ,'bir türlü kabul edemiyor. fevkalbeşerlik, ölmezlik hülyalaile gırpınıyor... Burada gördüğüm insanlar anlıyarum ki yalnız dünyadan ahrete gelaat istemekle kalmıyorlardı. yaşamak için, mücadele etmeden muvaf- dak almaran mucizesini bekliyorlardı. — , Bir kadına çarşafının plerinile sakla- Adağı şişeleri gösterdim ve sordum: — Bunlar ne? Ne yapacaksınız? 7 Ayazmadan doldurdum, okunmuş su. dedi. Kocamın gözü hizi görmüyor! Bunları evis her tarafına — serpeceğim. Belki çoluğuna, gocuğuna tekrar 1sına- Câk, gene bize dönecek... duğu anllaşılıyordu. Eskişetirli — imişler, kocası, büyük bir ticarethane sakibi imiş. Bir kadına tutulmuş. onunla beraber ya- gıyormus, Ailesini çocuklarını unutmuş.. İstanbula akrabalarını ziyarete gelmişler, bu ayazmanın methini işitince kadınca- Şişelerdeki sular kocasını yeniden evine bağlayacak bir sıcaklık wesilesi olacaktı. Şifa verici sular vardır. Doktarluk i- münin tesbit ettiği bu sular bakikaten day dalı ve şilalıdırlar. Zekânın, büginin ip idai devirlerinde bunlara insanlar hirer fetiş atfetmiyorlar ms idi?.. — Anadoluda bulunan ilıcaların da — efsaneleri bugün aynen hikâye edilir. Kaptıcaların hacet- hanelerine sokulan her hastanın — dileği, muradı neyse muhakkak hasıl olacağına inandlır.. Kadınım iman ettiği bu, sempati tılsımı olan, kaynaktan içeri gindim. Daha mer- divenlerinden inerken buhurdandan tü- ten günlük kokuları ziyaretgâhın mana- sını kuvvetlendiriyordu. Bir masa üzeri- ne konulmuş boy boy yüz — paralık, bes kuruşluk, 00 kuruşluk mumlar durvyor- du. Beş kuruşluklardan bir tane aldım, “mukaddes oda..ya doğru yürüdüm. Oda loştu. Duvarlar, Meryemin. İşa- nın hristiyan mürgitlerin, çerçeyeli, gü- müş kaplamalı resimlerile tezyin edilmiş- ti. İsanm doğusunu, çekilişini ve gene İ- sanım iytliklerini, bütün yaptıklarını gös- teren bu meşhur tablalar uçuşan melek- ler arasında tasvir edilmişlerdi. Meryem ananım ikinci büyük bir çerçevesi önün- de iki mum yanıyordu. Tüsümlı suyun bulunduğu mermer çep Toton amca dilencdi Bir kadına, Ççarşafının pelerinine sakladığı şişeleri gösterdim: — Bunlar ne; ne yapatcaksınız? — Ayazmadan doldurdum, dedi, Ookunmuş Su... Kocamın gözü bi- zi görmüyor, bunları evin her ta- rafına serpeceğim belki çoluğa çocuğa tekrar ısımır!.. Muradları olanlar tılsımlı sudan menin beş musdluğunda zincirlerle bağlı küçük kalaylı tadlar astir idi. Hugü için- | de yaklasanlar bir tas içiyodlar ve bir şeyler mırıldanarak uzaklasıyorlardı. İç- tiği su ile yüzünü de yikayan bir Rum kadınından bu ayazmanın nasıl bir kuv- veti olduğunu anlamak istedim. — İnen bana, dedi, büyük bir derdin l var? buraya gel kapdı, înuîım-—r—ı“a Burası licesine, Fakat kız onu sevmedi, istemedi. elinden kurtulmak için — Atinaya kaçtı. Delikanlı bu s«ıtlardan içti, içerdeki oda- da yıkandı ve gömleğini — yırtıp dışarı çıktı. Papaza okundu, inan bana kızım. Duxarda bir yer gösterdi: — Bak, bak dedi genç oraya kırk para uzattı, hemen yapışmıştı. — Kız, üç gün geçmeden geldi, kendi — ayağile oğlana gitti, yalvardı bile.. . Kadıncağız bu bikâyeye böpi inandır- dığına kani olduktan sonra bir köşeye gidip diz çöktü, duaya başladı. Elimde tuttuğum mumu kum dolü bir tepside yanan mumlardan — birile yak- tım, Orların yanma diktim. Bu işi ya- patken bir şey dilememiştim. Etrafımda kiler ne yapıyorlarsa ben de onlar gibi hareket ediyordum... Kenarda bir papaz ayakta duruyordu. Boynuna uzun bir eşarp genişliğinde yeşil atlastan sırma iş- Jemeli bir şel asmıştı. Çok yakmında bu lunuyordum.Bu sırada ona genç bir ba- 'yan yaklaştı: — Beni okuyun, dedi . Papaz boynundaki şalın ucu ile kadı- nn batını örttü; üstünde büyük bir ki- tap açtı, okudu, dua etti. Bitirdiği vakit genç bayan çantasından çıkardığı on ku- ruşu uzatırken, papazın yanında duran camekâinda kordelâlarla bağlı gümüş be bekleri, halkaları gösterdi: — Bunların hepsi oldu mu? Diye sordu. Papaz: — Evet, bepsi.. 'Derken sesinde bir kat'iyet vandı. Ka- Gna çocuğu elup olmadığını soruyordu. Bebeklerdeki kordelilar — çocukları ol- mıyan kadınlara, halkalardaki — kar- delâlar — kismetleri — çıkmıyafi — kiz- Yara sitmiş! Bu kadın da çocuğu olsun ——— çe Müye kendini okutuyormuz. İki sene evvel gene geldiğini, ama hâlâü çocuğu olmadı- Banı sSöylüyordu. Papaz ondan bir metre mzunluğunda beyaz kordelâ istedi. Ayın İlk salı günü bir daha uğramasını teklif etti. Çocuk oluncaya kadar da her pazar- desi günü burayı ziyaret şarttı. nü temiz tutki, dedi, istediğin * Rum kadınının gösterdiği sihirli nok- tanan önünde idim. Dileğin husulüne *'e- vet,, veya (hayır) ile derhal cevap veren bir şeydi bu. O noktaya kırk para yapış- tırılıyordu. Eğer parayı tutarsa istenilen, beğenilen oluyordu. Tutmayacak alursa a niyetin neticesi menfi idi. İki parmağımla tutuğum kırk — parayı “acaba bu ay bana tayayre — piyangesu çıkacak mı?, ,diyerek o sihirli noktaya dokundurdum. Hemen yapıştı! İnanmak istemeden sevindim. Arka, arkaya daha bir sürü niyet tuttum. Nalile idi.. Artık yapışmıyorlardı. “40,, lıklarım mütema- diyen oradaki kutudan içeri giriyorlandı. Sıra bekliyen yetmiş beslik bir ihtiyar kadın uçkurluklu çarşafının — altındaki Cebinden para kesesini çıkarıyordu. O- na: — Nine niyetin nedir? Deyince sönük gözlerinin içi parlıyarak yüzüme baktı: — Ah kızım ah... Hiç sorma, dedi. E- pey bir zamandanberi bitmesini bekledi- Aim karışık bir davamız var da.. Acaba o halledilinceye kadar ömrücüğüm vete- cek mi? Şaşırdım. Bu ne biçim niyetti? İhtiyar kadın, bu dava neticesinde çok ama pek Çok zengin olacakmış. Onun sönük göz- lerinde ansızın yanan ışığın mahiyetini anvlamıştım. Servet... İnsan oğlumu en som nelesinde de mesut edebiliyor. Fakat ne yazık ki dava urzadıkça onun ömrü kısa- İryordu! İlk kuruş yapışmıntı. Sanrakiler benim- kilere benzediler, ardarda tuttukları hep menfi idiler yapışmıyorlardı. Kuruşlar kutudan içeri giriyorlardı.!. Ayazmadan onunla beraber çıktık. Be- şiktaşta oturuyormuş. Önü tramyay is- tasyonuna kadar götürdüm. — Bineceği tramvayı bekliyorduk. Sördum: — Siz müslümansınız değil mi? Alalladı ama biranda kendini toplıya- bildi: — A, elhamdülillâh çok şükür ki müs- Yümanım! cevabını verdi. — Peki ama bu ayazma hristiyanlara 2it bir yer dedim. AÂlimane bir yüzle sesini yavaşlattı: — Hristiyanlar da Allahın kıdu, dinleri (Devamı 14 üncü de)