«33 Stabilizatör,, ün anlam casuslarınız tarafından çalınmıştır — Fabrikadan çekilmenizin yegâne sebebi bu mudur? — Sebeblerden biri... — Diğer sebebler? — Şahsi ve hususi sebebler, — Fakat... — Bunların sizin için slâkaya değer hiçbir tarafı yoktur, — Affedersiniz ama bilâkis... Sözle- rinizden şüphe etmek aklımıza gek mez; fakat bize müracaatinizi icab ettiren sebebleri bilmeyi bu müraca attaki samimiyetinizin derecesini öğ. renmek woktasından faydalı bulacak âmirlerim olabilir, Mühendis sinirlenmişti. Bir iki sa, niye düşündükten sonra cevab verdi: — Direktör Frnan Nozeyin oğlu 1. vanla geçinemiyorduk. Bu geçimsizlik la ne demek İstiyorsunuz? tecessis olmak istemem. — Teşekkir ederim. İşte size mü. racaatimin sebeblerini şimdi öğren » miş bulunuyorsunuz. — Fakat niçin bize, yani askeri makamlara müracaat ettiniz de sivil makamlara müracaat etmedıniz? — Çünkü Nozey fabrikası müstah. demlerinden herkesin bildiği gibi bes de biliyorum ki, “stabilizatör 33,, ün plânları sizin casuslarınız tarafmdan çalınmıştır. — Pek ağır kelimeler kullanıyorsu- Duz: casus, çalmak... — Kelimelerin ne ehemmiyeti var Yüzbaşı, asıl mühim olan hâdiseler de- Zil mi? Görüyorum ki siz de hâdise- yi inkâr etmiyorsunuz. Demek size müracaat etmekle yanlış kapı çalmış olmuyorum. İstediğim şu: mucidi ol. duğum “stabilizatör 33,, ün tecrübe. lerine ve keşfin itinam edilmesi işine İstediğiniz yerde sizin hesabınıza de. vam etmek... Bu âletin ticaret sahaşı- Da intikali takdirinde tabiatiyle benim de menfaatim olacaktır. Yüzbaşı itiraz etti: — Biz tüccar değiliz, askeriz. Bu noktayı unutmuşa benziyorsunuz. — Açık konuşalım. Ben size bir teklifte bulundum. Alâkaya değip değ- miyeceğini tayin size ait... — Teklifiniz bizi alâkadar eder, fa- kat bir gartla: keşif, askeri bir sır 0. larak bizim malımız halinde kalmalı ve bir harb vukuunda dilşman karşı. sında bize üstünlük temin etmelidir. Danyel Gude koltuktan kalktı, yüz. başıyı selâmlıyarak: — O halde, dedi, anlaşmamıza im- kân yok. Müracaatimi hiç yapılma- mış farzetmenizi rica ederim. Fon Strammer şaşırmıştı: — Ne diyorsunuz? — Ticari mahiyette bir Iş yapmıya hazır olduğumu, fakat vatanıma âsle hıyanet elmiyeceğimi söylüyorum, — Vatanperverlik hisleri değil mi? — Evet, Keşfimden herkesin istifa- de etmesini İstiyorum. Fakat bu ke. — Kat'i,. Almanya ile anlaşamaz. sam taliimi başka yerlerde deniyece. ğim. İtalya, İngiltere, hattâ aziz dos- tunuz Sovyet Rusya bu işle alâkadar olur sanırım. Yüzbaşı, cümlenin sonundaki istih- zayı farketmemiş görünerek cevab ver âi: — Lütfen oturur rrusunuz efendim. Anlaşmamıza acaba hiç imkân yok mu? Biraz evvel gahsi menfaatten bahsediyordunuz; gayet tabil ve meş- ru bir düşünce... Biz size büyük bir mükâfat versek lk kararmızda çalışmak, fakat keşiften istifadeyi yalnız Almanyaya bırakmak şartile ne İstersiniz? Bize bir rakam söyleyi: niz. — Böyle bir teklifi kabul edemem. Keşfimden istifadeyi Almanyanın in- hisarına vermek istemiyorum. Fon Strammer yüzünü buruşturdu, başını salladı ve kaşlarmı çattı. Tek gözlüğü düştü. Camı sağ eline alarak cebinden çıkardığı mendille silmeye koyuldu. Bu işle beraber düşünmek ve karar vermek faslı da sona ermiş olacak ki birkaç saniye sonra: | min hududunu ağıyor. Amirlerime sor mak mecburiyetini hissediyorum. Ma, amafih açık sözlülüğünüzün hayradi- yım. Bu hissimi âmirlerime de bildi. receğim. Mülâkatımızı başından 80 . nuna kadar anlatacağım, karar ver- mek onlara git... — Bir kelime daha... İlerki muhtö. mel mülâkatlarımız için bir kolaylık olmak üzere teklifinizin malt cephesi hakkında da bir rakam söylemek lüt» funda bulunur musunuz? — Ne llzumu var? Daha biz pren- #ipta bile anlaşamadık. İş para safha. sma döktlmedi ki... — Amirlerim teklifinizi esas itiba- rile kabul edecek olurlarsa tabiatiyle mukabil bazı tekliflerde bulunacaklar ve bazı emniyet tedbirleri almak liz. munu hissedecekler, Bunları düşüne » rek size para teklifinizi sormuştum. — Ne gibi tedbirler ve teklifler? — Ne gibi olacağımı tabil şimdi kat. iyetle tayin edemem. Fakat mutad tedbirler... Meselâ keştinizin filiyat sahasına tamamiyle intikaline kadar bizi terketmiyceğinize dair taahhüd... — Kabul, — Tecrübelerinize devam için mu ayyen bir yerde oturmanız mecburi « yeti. — Kabul, — Sonra azami derecede ketum ol. mak, nerede olduğunuşa, bizimle be- nekadar tetkikle, Tifizin ne derede “ ne üsir kimseye malümat vermemek.» Mühendis müstehziyane gülümsedi: — Nedemek istediğinizi anlıyorum, sözlerinizin açıkça ifadesi gu: mek tuplaşmak, hariçle temas etmek ya . sak; harekâtım kontrol altında bulun- durulacak, bürriyetime sahib olamı « yacağım, yani bir nevi hapishane ha. yatı yaşıyacağım, Fon Slrammer de gülümsedi, itiraz etti: — Hapishane hayatı mı? Mübalâ - gaya lüzum yok. Manastır kayatı di. yelim daha iyi. Beasen büyük âlim- Tıpkı bir roman Haydut bulunamıyor fakatotomobilbulundu Bu otomobil; -büyük bir teessür ve esefle söylemeğe mecburuz ki- Haydud Mahmud Nadirin Ankarada yakalandığı apartmanın kiracısı olan tanınmış zata aittirl. Kibar haydüd Mahmut Nadirle ar: | anlaşılmıştır. Şimdi akla bir sual ge. kadaşı bayan Remziye Fikrinin izi ü. zerinde bulmulduğu iddia olunmaktay- sa da bizce bü iddia hüsnüniyetli bir hayalden başka bir şey değildir. İzi üzerinde bulunmak, ip uçları ya. kalanmak, bulunulan yeri tesbit edil- mek... Bunlar yakalanamiyan müe , Pimlerin arkasından söylenen klâsik Yâflardır. Her zaman, dünyanm her yerinde böyle söylenir. Milerim yaka- lanirsa bu söylenen geyler tahakkuk etmiş olur, yakalanmazsa unutulur ve unutturulur! Hakikat şudur ki, bu dakikaya ka. dar iki kaçağm ne izi, ne yeri, ne ip ucu keşfedilmiş değildir. Biz bu madalyanın bu yüzünü ten- kid ederken, diğer yüzündeki muvaf. fakıyeti inkâr edecek kadar insafsız ve kadir bilmez değiliz. İşte takdir ve teşekkürle haber veriyoruz ki, muhar- ririmize tecavüz eden süslü kadınm “bindiği hususi otomobil bulunmuştur. Bu otomobil, Taksimde, Rekor £8. rajmda misafir bulunuyor. Arabanm sahibi, ne çare ki birtakım zaruret - lerle adini veremiyeceğimiz bir zattır. Yalnız şu kadarını söylemekten bizi kimse menedemez: bu otomobilin sa. hibi; haydud Mahmut Nadirin geçen- de Ankarada yakalandığı apartımanın kiracısı olan zattır. Bu da kat'i olarak liyor: — O gece direksiyonda bulunan da otomobilin sahibi midir? Hemen cevab verelim ki değildir. Çünkü otomobil sahibinin direksiyon kullanamadığı bizim de malümumuz- dur, O halda direksiyonda kim vardı? Meslekten olan bir şoför mü? Yoksa bir amatör mü? Garajda nöbetçi bulunan tamirci Bay Artinle iki arkadaşmın ifadele. rine göre o gece sast dokuz sularında arabanın sahibi garaja telefon etmiş- tir. Bir bayla bir bayanm gelecekleri. bi, arabanın verilmesini ve geri geti- rildiği zaman yıkanıp temizlenmesini söylemiştir. Aradan on beş yirmi da, kika geçince, garaja biri uzun boylu, taknazca, diğeri yine uzun böylu fakat gözlüklü, kibar tavırlı İki bay gelmiş. Telefon edildiğini söyliyerek arabayı almışlar, direksiyona gözlüklü bay geçmiş, görünüşe göre pek iyi direksi. yon kullanıyormuş. Kadını göreme , mişler. Arabanm sahibi olan zat telefon et- mediğini, arabanın verilmesi için kim. seye emir vermediğini kat'iyetle söy- lemektedir. Bugünlük aldığımız malü. mat budur. Meselenin yarına kadar hallolunacağını umuyoruz. girmeyiniz, yüzbaşım, anladım. “Em- niyet tedbirleri, nizi kabul ediyo. Yum, Hakkınız vir. Beni tanmiıyorsu. nuz, itimatsızlık beslemenizi meşru, kat'i ve hattâ mecburi bulurum. Meç- hul emeller peşinde koşan bir Fransız casusu olabilirim, nereden geldiği be. Tirsiz bir adam hakkında şüphe beslen- mesi gayet tabildir. Yüzbaşı “evet, ne yapalım? Hakkı. mız var.,, demek istermiş gibi ellerile bir işaret yaptı, fakat ağzını açıp bir şey söylemedi. Danyel Gude devam ediyordu: — Pek âlâ, taleblerinizi şimdiden kabul ediyorum. Esasen bu benim de İşime gelir, çünkü ortadan kaybolmak — İşin şekli değişti, diye söze baş. | ler ve mucitler böyle bir hayat iste. | işime gelir. ladı, Teklifiniz hakkında müspet veya | mezler mi? Ayağa kalktı: menfi cevab vermek benim salâhiyeti- — Fazla tafsilât vermek zahmetine — Müsaadenizle, dedi, gidebilirim değil mi? — Berlinde mi kalacaksınız? Bu işin uzan sürmemesini temenni €- — Onları gelecek mülâkatımıza ka. dar elimizde bulundurmayı tercih edis yoruz. — Anliyorum, elinizde rehin bulun, durmak istiyorsunuz. — Yok canım, sadece ihtiyatlı dav- TanIyOruz. Mühendis tevekkülle omuz sikti; — Pek âlâ, (Devamı Var) ATE MIMO Sabri, bunları söylerken Safinaz Hanımla, Selim Beyi tetkik #diyordu. Bu son cümlesile kabahatin doğrudan doğruya ken- dierine alt olduğunu anlatmak istemişti. Fakat bunu anlatabil, miş miydi? İkisi de bir taş gibi hareketsiz duruyorlar, hattâ ne söylediğini anlamamış görünüyorlardı. Sabri, ilâve etti; — Ben kabahati sizde buluyorum, Büyük Hanım... Hemşi, yemi çok sevdiğinizi tahmin ederdim ama, bu aksi oldu. En bü. yük düşmanı bile onu böyle bir uçuruma sürüklerken yüreği #izlar ve bunu yapamazdı, Safinaz Hanım titriyen dudakları arasından ancak fısılda- — Haklısm Sabri Bey. Biz ona çok sevgimizin cezasını çek. tirdik ve hâlâ da çektiriyoruz. Fakat emin olunuz ki bunu, Sa- bihaya bir kötülük olsun diye yapmış değiliz. Bilâkis çok sev- gimizden yaptık. Ne yapalım ki, hâdiseler hep aleyhimize yü- rüdü. Ben ister miydim ki Sabihayı bu kötü vaziyete sürükle. miş olayım. Siz bile buna ihtimal vermediğinizi peşin söyle, diniz... — Hâlâ da ihtimal veremiyorum Büyük Hanım. Görüye- rum ki siz de, Selim Bey de benim kadar ve belki de benden da. ha çok üzüntü içindesiniz, Selim Bey Yordu: — Sabihanm bu işi niçin yaptığını bilmediğinizi söylediniz. Bözlerinden tahmini bir hükme varmak da kabil olmadı mı? — Hayır Selim Bey. Nadirenin anlattıklarma göre, Nimetin Suadi aldatmış bulunmasından çok müteessirmiş, Bu günlerce konuşulmuş. Bunda bilhassa Ferid de alikadarmış. O, annesine geldiği günlerde hep bunu konuşurlarmış. Ferid: “vaziyeti ba- bama bildireceğim,, dedikçe Sabiha: “Bunu yapma oğlum, ba- bant ayrı bir üzüntüye atman cinayet olur. Bekliyelim, elbette baban Viyanadan iyileşmiş döner. O zaman kendi gözleriyle görür ve hiçbir hâdiseye meydan kalmadan ayrılır. Beklel, dermiş. Fakat Suad bey Viyanadan iyileşmeden dönünce-İş dö- ğişmiş ve sizin Nimeti Suadden ayırmıyacağmıza kani olmuş. Onda, bu kanaatin ne gibi düşüncelerle vilcut bulduğunu bilmi. FACIA ROMANI HABERİN EDEBİ VEKRIKASI 61 Yazan; Hasan Ras m Us yorum. Yalnız şu var ki, Sabihayı bu fena harekete sürükleyen sebeb - Suadin saadeti için kendisini feda etmesine rağmen . Nimetin düşkün bir karakterde bulunması olacak... — Karakola siz beraber gitmediniz mi? — Gittim. Fakat ifadesini dinliyemediğim için bir gey öğ- renmek kabil olmadı. — Niçin? — Yanımda söz söylemekten çekindi. Dışarıya çikmak mecburiyetinde kaldim. Sabri bey bir müddet durdu, Gözlerini, pencerenin çerçe. vesi içinden masmavi gökün ufkuna yakın bir noktasında ko- şuşan beyaz bulutlarda dolaştındı. Sonra: — Ben, . dedi, Sabihanın bu işi Feridi kasıp kavuran bir 0. zilntüden kurtarmak için yaptığına inanıyorum. Ama, bunu yapmış olmakla Suadin dikkatini kendi üzerine çekmiş olmıya» * cak mı? Ve bu iyi mi? İşte bunu Karar veremiyorum. Safinaz Hanım ayni durgunlukla ve sanki rüyada konuşu- yormuş gibi söze karıştı: — Doğru Sabri Bey. Çok doğru düşünüyorsun, O, bunu yapmamalıydı. Şimdi yalnız kendisini değil, bizi de çok kötü bir vaziyete sokmuş oldu. Bunu yapmamalıydı. Ben, Sabihanm böyle çocukça bir harekette bulunabileceğins hiç ihtimal ver. mezdim. — Ben de ihtimal vermezdim Büyük Hanımcığım. Fakat iş- te hakikat ortada, Bir karmcayı İncitmekten çekinen Sabiha, bugün iki kişiyi öldürebilecek bir ruh değişikliği iğinde... Kendi- EE DİLLERE İNAKLI 'HAKKI MAHFUZDUR sini yörsenz tanıyamıyacağnıza kat'iyyen eminim, o kadar baş. kalaştı, İnanır mısınız, bir gecede mevcut olan tek tik siyah saçları da ağardı. Hele bir insan sinirinin bu kadar bozulabile- ceğini hâlâ kabul edemiyorum. Bir buhran içinde... Tam bir buhran içinde... Safinaz Hantmefendi: <— Zavallı Sabihacığım... Bizi aflet... - diye mırıldandı. Son. ta daha yüksek bir sesle ilâve etti: — Şimdi ne yapalım Sabri Bey? — Bence yapacak bir şey yok Biyük hanrnefendi... Kendi- mizi neticeye tahammüle hazırlamalıyız. — Ya Sund, Sabihanm sağ olduğunun bu milnasebetle far. kma varırsa... Halimiz ne olur? — İşiteceğinden kat'iyyon şüphe etmeyiniz Selim Bey atıldı: — Bunun önüne geçmeliyiz, Sabri bey, . dedi, Sabiha böyle bir cinayeti yapmakla Suadi kurtarmaktan ziyade, onu daha iç- ton ve daha candan sarsacak bir harekette bulunmuş oluyor. Mahvo'duk... Cidden mahvolduk, Keşki bu cinayeti ağabeyim, yahut ben yapmış olsaydım da işe Sabiha karışmasaydı! Selim beyin: “mahvolduk., demekte hakkı vardı. Cinayeti yapanın kim olduğunu gazetelerin yazmamasına ve Suadin bu. nu öğrenmemesine imkân yoktu. Böyle olmasa dahi ortaya: “ben öldürdüm!,, « diyen birisi çıktıktan sonra elbette Suad bu iddia sahibini öğrenmek İstiyecekti. Selim, cümlesini bitirdikten sonra ortalığa derin bir sessiz- lik hâkim olmuştu. Sefinaz Hanım dudaklarını halde değildi. Sabri beye gelince, © da adetâ sarhoçtu. Selim devam etti; — Sabri Bey. Siz Suadi esaretten döndükten bu zamana ka. dar hiç görmediniz... Bu münasebetle kendisini tevkifhanede zis yaret ederek hatırını sorsanız. Elbette siza Sabihayı soracaktır, Bu münasebetle öldüğünü bir de siz söyleseniz... — Bundan bir fayda umuyor musunuz Selim bey, Sabiha adrvla sanıvla karakola müracaat edip ifade verdikten sonra bundan nasıl bir fayda umabiliyorsunuz?.. (Devamı Var)