lt W S ageği Z FÜ AKŞAM POSYTASI Weşriyot Müdü n Rasim U Wtanbul Ankare ceddesi Hâdiseler, Dikirler BU, DIZİ sevindirea bir muvaffakiyettir Önümde bir yığın zarf var, Yıllar- danberi zarf aça aça, zarfları açma- dan sırlarını anlamağa alışmış bir adam gözile bunlara bakıyorum. Şu mühmel yazı sinirli bir gencin.. Mutlaka bir muharrirden şikâyet ede- | cek, Şu mütereddit kelimeler mutlaka bir genç kızın; belki de taze bir du- | lun, Eğer bu zarf, mücllife ufak bir l1- | tifat ulaştırmağa memur edilmemiz- 8e mutlaka. açar açmaz masum bir iz- yan ile karşılaşacağım. Şu dikkatli, kaligrafi defterlerinin bütün basma kalıp hünerlerini göze vuran, “N,, larının ve “M,, lerinin hör- Büçlerine bütün hakları verilmiş ad- res, mutlaka bir mütekaidin kalemin- den çıkmış. Bugünkü nesillerde ne bu sabır vardır, ne de böyle bir dikka- tin muhatap olanı memnun edeceğini üiman bir zan. Herhalde bu vatandaş gehir işlerinin aksayan bir tarafı Üze- rinde bizi tenvire lüzum görmüş ola- cak. Oh bu zarflar! Onları ben ne iyi ta- tırım. Onların herbiri ,tanrının gü- nü, bana, birbirine hiç benzemiyen, birbirine aykırı bin duyguyu ulaştı- ran, birer kalp sıcaklığı ile sokulur. Bir kalb ki ne kadar kapalı olursa ol- Bun dostluğunu da w da, külpesent değildir. En 1lık dostluğlle veya en kindar düşmanlığile gelir, boy nutu tırdaklarıma veya Kâğıt maka- sIma uzatır. “Ser,, | ile beraber “sır,, rmı da verir, Son yıl, bu yığına bir başka çeşit zarflar katıştırmağa başlamıştı. Adresleri daktilo ile yazılmış, sol Köşelerindeki — damgalardan vekar alan, pulsuz yeşil renkli zarflar. Bunlar evvelâ postamın içinde bi- rer benek gibiydi. Bu benekler çoğal- dıkça çoğaldı. Önümdeki zarf yığını- 'nm rengi değişti. Zarf yığmına bak- takça bir bahar görür gibi oluyorum. Bir mektup yığınmım, tenkleri, ka- hnlıkları, enleri ve uzunlukları bir! Tine uymayan başıbozuk zarfları ara- Bında bir askerf krta intizamı e göze *#Yuran bir renkte ve bir boyda bu zarf Yar, Halkevlerinden gelen zarflardır. Bir tanesini açıyorum. İçinden pembe renkli bir davetiye çıkıyor: *30 Nisan 938 cumartesi günü saat '©n yedide evimisin Tepebaşındaki bi masında spor şenlikleri yaypılacak.., Bir diğerini açıyorum. Kadıköy Halkevinden: *“ZT Nisan çarşamba gecesi Kadıköy ŞEKİP GÜNDÜZ DEP> Decamı $ üncüde Yeni bir Çoban kızı - şehzade hikâyesi Arşıduk ve kâtibi İkisi birden bir Macar kızını sevdiler Kaki devirlerin Çoban kızı, Şehzade hiküyeleri meşlurdur. Aşkın her şeye bükim olduğunu göstermek için anla, tılan bu m.zıhıdı memlekette en bü- 3 yük servet ve sâ- mana sahip deli- kanlınım en fakit bir kızla : Çoban kızı ile - nasıl ev: Tendiği hikâye &- dilir, Yirminci asır. da da kral ve prenslerin halk a« İ w renindan — kızlarla Iovhy Kılılıı evlemdikleri — çok görülüyor ve bu, hemen hemen bir â- det geklini alıyor: İngiliz kralının en iyi misal teşkil ettiği bu sahada bir çok prenslerin veya premseslerin, sevgi. lilerini halk arasından seçtikleri görül- dü. Son misali de, Avusturyanın eski im- paratorluk ailesi olan Habsburglardan arşidük Albreht teşkil ediyor. Arşidü- kün aşk macerası hakikaten çok merak. h bir hikâyedir. Tahtlan va geçti Arşidük Brehtin bundaa evvelki ilk aşk macerası da ramanında büyük bir gürültü koparmıştı. Arşidük Ottodan evvel, Avusturya tahtına hak iddia e- den prens bu arzısunda israr ediyor, gek azimli görünüyordu. Onuu için, bir gün taç ve taht arzu- sundan birdenbire vazgeçmesi büyük hayreti mucip olmuştur. Arşidükü bu karara sevkeden sebep aşktır, Albrebt, bir Macar diplomatından boşanmış bir kadını seviyor ve onunla evlenmiye karar veriyor. Tabit, bu ka. Tar Habsburg hanedanı erkâinin:ı hiddet- lendiriyor ve kendisinin ancak, arşidük- lük haklarından vazgeçmesi — şartiyle evlenebileceğini söylüyorlar. Argidük buna razı oluyor ve sevdiği kadınla evleniyor.. Ondan sonra da A. vusturya tahtına hak iddia etmek sıra- 81 Arşidük Ottoya geliyor. Bu hâdise 1930 da elmüuştur. Arşi - dükle karısı beş altı sene iyi bir hayat geçiriyorlar, Fakat sonra araları açılı . yor ve nihayet geçen sene Âlbreht kar rısından ayrılıyor. İkinci aşkı Arşidükün yeni sevgilisi 24 yaşında bir Macar kızıdır. Boçkay Katalin ismindeki bu kız, kü- çük bir Macar köyünde köy öğretme. nidir. Arşidük, Katalini © köye getmeye gittiği zaman görmüş ve sevmiştir. Ka- rısından ayrıldıktan ön beş gün sonra karşılaştığı bu genç kır kendisinde Lağittere kral ve — kraltçetile prensesler, bir merasimde İngiliz krahının büyük kızt prenses Eli- zabet ön İki yuşma girdi ve oranın âdetin- ce çocukluk yaşından çıkarak genç kızlık devresine dahil oldu. Kralla kraliçenin erkek çocukları olma dağı için, istikhalde İngilterenin hükümde: rı bu kız olncak, Binaenaleyh, - prensesin ilk okul derecesinden sanraki tahsili bu cihet görününde bulundurularak yapıla « cak. Bu hususla bir proje hazırtanmış ve tah Vindsor şafosu önünde fzellerin yaplır'a hazır Dulunmuylardır. sisat alıamak üzere hükümele verilmiştir. Güzellikte Ablalarını geçti Bu dört genç kır dört kardeştir ve dördü birden İngilteredeki bir güzelli!: müsabokasına girmişlerdir. İçlerinden de hiç ümit edilmiyeni bu müsabakayı kazanmıştır. Müsabâkayı kazanatı on üç yaşında. ki en küçük kardeşlerini, ablaları ev- velâ müsabakaya almak niyetinde de- Billermiş. Üçü iştirak ediyorlarmış. Fa- kat küçük kardeşleri onları kaskanmışı — Ben de geleceğimi diye tuttur. muaç. . YÜ Şürel ABRL KŞ A Ablaları, küçük kardeşlerini, — şaka olsun diye müsabakaya götürmüşler .-. Fakat hökem heyeti bunküçük kızı bi- rinci ilân etmiştir. derhat yeni bir sevgi uyandırmış ve o- nünla evlenmiye oracıkta karar vermiş. tir. Bugün de evlenmek ürere bulunuyor. Yalnıt, bu aşk macerasının gayet fe- «& İkinci bir tarafı vardır ki, hakikaten acıdır: Arşidük bu seyahatinde yalnız ol- saydı, belki bu facla moydana gelmiye- cekti. Fakat, Albreht'in yanında, husu. &i kâtibi de bulunuyordu. O da genç bir adamdı Güzel bir kız olan Katalini sevmemesi için hiç bir sebep yoktu. Argidük, Katalini kâtibinin de sevdi- ğini hissetmekte geçikmiyor. Meseleyi anlıyor. Fakat, kâtibi Edvi'nin kendi- sinden çekindiğinin ve aşkını gizlemi- ye çalıştığının farkına varıyor. Sesini çıkarmıyor ve bu müşkül va. ziyettea nasıl kurtulacağını düşünmiye Facla Bu müşkül vaziyet kendiliğinden, f kat acıklı bir şekilde hallolunuyor: Bir sabah Evdi'yi ölü buluyorlar, Evvelâ, hödise esrarengiz bir cinayet manzarası gösteriyor. Hattâ, kâtibi, ar- şidükün öldürdüğü — zehabı bile hasıl oluyor. Arada böyle bir aşk mecerası bulunduğuna göre, bu şüphe haklı gö- rülüyor. Fakat, arşidükün kâtibini ne kadar sevdiğini ve ve bu hâdiseye ne kadar a. cıdığını herkes anlıyor. Daha sonra, bu esrarengiz ölümün bir kaza netice- sinde vukua geldiği de anlaşılıyor ve herkes, ravalir gence acıyor. Arşidük, düğününü onun için biraz geri brrakıyor. Nihayet, düğün merasi- mi haziranda yapılmak Üzere tesbit e- dilmiş bulunuyor. KUNNTYUKKEANDTANESKKTALAPU * AAA V MROZRE MA AA R UN M ARA T IKN NAK Rasgele Ifşa ediyorum yaşlı başlı adamlar olarak tanıdığı ba zılarını isim zikrederek saymış ve ve onların buglün kendisinden daha genç olduklarmı yüzlerine karçı ld- dla etmiştir. fg tahkikat safhasma dökülünce değişir. Tetkikatımıza gö - re, Suad Dervişin elini öptüğünlü söy- ledikleri arasında bulunanlardan biri- nin tevellüdü 26 haziran 1319 dur. Buna rağmen Suad Derviş 10 ağus- tos 1317 de doğmuştur. Okuyucularıma şumu da ifşa ede- yim ki 10 ağustosta doğduğu bizzat Suad Dervişin, 1317 senesi de muhte- rem zevcinin ifadeleridir. Bu vaziyette yaşlarını saklayanlar erkekler mi, kadınlar mı? * Davrilen meşe Meşe devirmekle, çam devirmek arasında bir fark olmasa gerek. İkişi de ağaçtır ve ikisinin de devrilmesi, bir hayli güçtür. Onun içindir ki tami- ri imkânsız, yapılması akla hayale gığmayan şeyler yapanlara “çam de- virdi,, deriz. Bu çam, yahut meşe bir yıldırım neticesinde devrilse de bu bi- zim için yine bir hadişedir. Yeter ki çam veya meşe devrilmiş olsun. Holivud matem içindeyimş. Bir yıldırım, sinemalarda gölgesi dibinde aşk maceraları çevrilen 1200 yıllık bir meşeyi barap etmiş. Matem devam ediyor; “Bundan sonra seyircileri ken dinden geçiren uzun öpücükler nere- de teati edilecek, ve bunların filmleri nerede çevrilecek?,, diye, Ne kadar mateme hak- larıdır. Onları teselli için belki: “Ge- liniz Holivudu İstanbulda tesis ediniz burada filmlerinizi çevireceğiniz el bette bir meşe veya çam bulunur,, de- mek kolüy olurdu. Fakat bu devirde devrilmemiş çanıla devrilmemiş me- şeyi nerede bulalım ? Ben sinemaya çok gitmediğim için Holivuddaki meşenin mevcudiyetin - den devrildiği zaman haberdar olu- yorum, Teessürümün Holivut ve sakinlerin den eksik olmadığına inanmız, dünya- da 1200 yıl ayakta durmuş yegâne meşeyi de bir yıldırımla kaybetmiş oluyoruz, Tecssürümü yersiz mi bu- luyorsunuz? Bir arada.. Akşamın Dikkatler sütununu — ya- yazan arkadağ - kimse bilmiyorum. Diyor ki: *Haziran 939 da Atatürk köprüsü tamamlanıyor,. Önümüzde ancak bir sene kaldı. Halbuki köprünün iki ba- şında henüz hareket yok. Onların İs- timlâki için daha hiçbir şey yapılma- dığını belediyeden öğrendik. Bir sene sonra köprü kurulunca ne- reden gelip geçecek?,, Sonra ilüve ediyor: “Aat bulunur, meydan bulunmaz!,, gibi “Köprü var, meydan yok!,, vazi- yetine düşmeyelim.., A dostum, atla meydanm bir araya gelmesi, iki yakanın bir araya gelme- si kadar adimülimkândır. İstersen kendinde tecrübe et; bak kim oldu- ğunu bilmeden, iki yakanın bir arada olmadığına ve olamayuacağına hükme- debiliyorum. Kimin iki yakası bir aradadır ki belediyemizin böyle olsun? R. s On Iki yaşında ünilversite tahsilil yi ei at iteanan lti y egi BÜ çeliler y eeei ÜŞ EĞEĞEĞEŞEŞAEŞEŞEMEŞEEŞERŞEŞŞLE İ CUMHURİYET 'te Almanlar ve yahudiler LMANYADA son neşredilen bir kilap. da masyonal sosyülisilerin ırk lelâk. kilerinden bahsolunuyor. Buna göre, kan safiyetinin ldamesi, yeni — Almanpa için, Alman mitletinin dahili kavveli ve enerjisi noktasından başlıca şaritır. İitlerin “Mü- cadelem,, isimli esterindeki şa sözleri yaya- tt dikkatilr: an karışıklığı ve bunu tevlli eden ırk seviyesinin zarurt İnhitatı, eski — küllürün tereddisine yegüne sebebdir. İnsanlar, kay bedilen harpler netlcesinde değil, sırf kân temizliğinin temin edebileceği mukavemet kudretinin ziyaı neticesinde mahvolurlar. Bu dünyada, temiz ırka mensup — olmıyan ne Varsa hep dökünlüdür. Tariht hâdise- lerin hepsi, ırkların muhafazasına doğru yapılan hamlelerin, iyi ve fena bir İstika. mele tevcih edilmiş tezahürlerinden ibaret dit Abldin Daver bugünkü yazısında şunları sâğlüyör: “Hitler Almanyanın mukadderatına hi- kim olduğu zaman Almanyada 500.000 Ya- Budi, 200.000 yarımkan Yahadi, 100.000 çeyrek kan Yahudi varmış. Bu kan karışık hığını tebliketi addeen Hitler iki ırkı biri. birinden tamamile ayırmak — için bir ka- nun neşretmiş, Almanlarla Yahudiler ara- sında her türlü alış veriş — kanunen yasak olduğu gibi, kız ve ağlan — alıp verme de menedilmiş. Almanlarla halis Ya. rek kan Yahudilerin çocukları da yalaız Almanlarla evlenebilirler — ve sekizde bir kan Yahadi sayılırlar. Sekizde bir kan Ya hudiler de, kanunen Alman addolunurlar. Artık Yahudilikle alâkaları yoktur. Bir tarafta Almanya, Yahudilere karşı böyle tedbirler alır ve 45 yaşından aşağlı, yani genç Alman kadınlarının Yahüdi ev- lerinde hirmetçilik etmesini bile moneder- ken öte tarafta Fransayı dün bir - Yahudi Başvekil idare ediyordu; bugün de, hâlâ Haerbiye nazırı olan zat bir Mu. x Billcrede sevidir.. 'TAN' da Çinin bir buçuk milyon öksüzü sAllIA Zekeriya diyor kir *“Yirmi senelik bir sulh ve sükün devre- sinden sonra silâhlar — tekrar kınından çıktı, tekniğin en san mertebesine — varan tahrip silâhları, tanklar, tayyareler, zehir- H gazlar ba sulh ve sükün havasını bozdu, dün sokaklardan toplayıp, bağrımıza basa. vak büyüttüğümüz yavruları bu dela tek- rar cephelere saldık, şimdi dünyanın bir çok kıtaları bunların öksüzlerini — tekrar sokaklardan topluyor. İspanyanın milyon- Tara varan öksüzü, Habeşistanın sayısı ma- Jüm olmuyan kimsesizleri — yanında, Çin murahhasının içtimal meseleler komisyo- Sunda söylediği gibi Çinin de bir buçuk milyon üksüzü olduğunu öğreniyoruz. Yalnız hücuma uğrıyan milletin değil, hücum eden milletlerin de kenara bırak- tıklarını bir araya toplarsak, kimbilir bun lar, ne muazzam ordular teşkil ederler... Biribirine düşman iki cephenin öksüz. leri oldukları halde, biribirine hiç de düş- man olmuyan ordulür, her insan — çocuğu gibi bir çatının altında anasının, babası- nın sofrasında büyümek hakkını elinden alan, ouları insan arlıkları gibi, başkala yının sofrasına bir sığıntı — gibi oturtan, veya sokaklarda köpeklerle beraber çöp- Yük aşındıran harbe, şüphesiz hepsi de ay- ni hissi ve kinl beslerler... Cetevre bunları alleler nezdinde yerleş- tirmeyi düşünüyor. Cok insan! bir duygu.. Fakat bunların evin! yıkan, bunları milyon lar halinde sokaklara bırakan harbi dur- durabilseydi, bugünkü Insanlığın en büyük Aştiyakını, hasretini tatmin etmiş olacaktı.., * AKŞAM'da Muazzam bir iane günü D İKKATLER sütununda, şu güzel fikir ilert sürülüyor: *“Yalnız bayramlarda değil, kötü günler- de de lane toplanır; bilhassa böyle âfel. lerde.., Öyle insanlar var ki Kırşehir felâketre- delerine ancak meselâ yirmi beş kuruş ve- rebilecek, Bunun için Kızılay şubesine mi Bitsin? Bilâkis Kızılay, — hamiyetli halkın ayağına gelmelidir. Zetzele başlıyalı — haftayı geçti. Bütün memloketin iştirak edeceği muarzam, em. salsiz bir iane günü yapmalıyız!,,