dB Hiç düşündünüz mü? Av hayvanları avcılardan nasıl kaçarlar? Bazı hayvanlar öyle şaşılacak kurnazlıklar yaparlar ki insanın bunları bilerek yabtıklarına inanacağı gelir Kanatlı ve tüylü hayvanlar; avcılara karşı kendilerini mü- v .hâıhırıokıınlaeı;ğ yaczat ederler ki, güphesiz — nefsin muhafarası için sevki tabit ile yopılan ba- reketlerdir. Fakat bazan öyle hayret edilecek şeyler yapar- İar ki, insanm, bunları bilerek yaptıklarına hükmedeceği ge- lir, İşte, av metaklısı küçük oku- yucularımıza, hayvanların ba- Zı kurnazlıklarını, kendilerini. mak için müracaat ettik- deri hileteri yazryoruz : 'Tavşan .— İlk evvel bir düz yol takip eder, sonra ayni yol- dan geri döner; yarı yola gelin- ©e yan tarafa doğru alabildiğine kaçar ve bu suretle arkasından koşan köpekleri şaşırtır, alda- Çulluk .— Orzmanlık y bulunur, Avcının — yak hissetti mi, aallar arasında kendine bir yol açır, ve ahtak ağacın tepesine çıktıktan s0: HKüyalanır, uçar. -e ADA TAYŞANI W tır. Eğer avcı usta değilse ka- ça- kurtulur, Ada tavşanı — Birdenbire “fırlar, avcının öntünden kaçer, Sağa ve sola gayri muntazam gıçrayışlarla bir ot demeti arka- €ına saklanır. . Bıldircin ve Tarla kuşları — İzlerini çaprazlaştırırlar, bicibi. ri içinden geçirirler ve en avcı köpekleri bile şaşırtırlar, yol- dan çevirirler, Fakat, bir defa havalandılar mr, canlı bir he- deltirler, umum!yetle dosdöğrü uçarlar. Sülün — Avcryı görür, teh- likeyi anlar anlamaz gürültülü bir tarzda havalanır, yakın bir ağaca sığınmağa çalışır.. Ekse- riyetle şakuli uçer. Uzun Iıux- ruğu, usta avcılar için iyi bir hedeftir. Su çulluğu — Bataklıklarda sulak yerlerde gezer. Avcıyı görünce, aşağı, yukarı, sağa ve sola gayri muntazam uçuşlarla kaçmağa çalışır, tehlikeyi at- I Biliyor musunuz ? Filler çok iyi duyarlar ormanlarında bir fil. İşittiği bir gürültü Üzerine kulaklarmı açmış, gürültüyü dinliyor. Kulaklarınım büyük- lüğüne dikkat ediniz, Fillerin kulakları yumuşaklır -ve çak hassastır. Çok uzaktan bila herhangi bir gürültüyü duyar, x * X Ilk deniz feneri Hindistan hin en eski devir! fener mevcuttur. İr geyrüselere başladıkları zaman fener ih- tiyacmı da hissetmişlerdir. En eski devirlerde yapılmış o- lan İskenderiye feneri, dün - yünın en büyük harikaların. dan biri addedilmektedir. Bi. lâhare Rados ve Messina bo . Bazındaki cesim fenerler, de - nizcilere büyük hizmetler ifa etmeye başladılar, İlk elektrikli fenerin tocrü- besi 1865 do Frangız limanla: rından biri de yapıldı. Hintli Fakirlerden bir çokla Fi garib bir böğürtlen yatağı Üzerinde yatarlar ve bunu ğü. yet rahat bulurlar, Şen Fıkralar h Saffet — Ben her aktörü ve herkesi tak - lit — edebili - rim... Nez i h & — Bahsa girerim ki, babamı tak- lid edemezsin. Saffet — Ben de taklid ede. bileceğimi iddia ediyorum. Ba ban ne yapıyor? Nezihe — Bu sabah — bana bir kutu çikolata getirdi, ———————— latınca havaya doğru tıçar, Süda yaşayan hayvanlar — Su kuşları, karabatak, ( Surun üzerini yalayarak sür'at- ekseriyetle umulmadık suya dalarak hiç bir yerden telsrar çıkarlar, Ka- çarlar. Ördekler — Halilçe meselâ kanatlarından yocalanan ördek- ler suya düşerler, Ve kendile « rini yakalamak için yüzen, ağ- zını açarak tutmak istiyen kö- peğin önünde suya dalarlor ve çok uzaklarda ölürler. Resimlerde bu hayvanların avcılardan nasıl kaçtıklarını görüyorsunuz. Meşbur sinena aktörü Polen Rodye sahradla çevrile . ir filmin baş rolünü yapa- ezk caktı. Hareketinden evvel, on dört yaşlarında bir lise talebesi olan i Şatl, kendisini de bera- almasını ondan yalvorarak rica etti. Çöldeki ikameti kısa süre için, Polen Rodye, — yeği bu iszarma dayanamadı ve onu da beraber götürmeğe karar verdi.. Kafile, Uragladan 250 kilo- metre mesafede bulunan Elgo- lea civarına gelmişti, Eskiden gayet tehlikeli ve güç olan bu seyahat bu dela büyük bir kolaylıkla yapılıyor- du.Otokarlar; artistleri, opera- törleri ve idtweecileri sapasağla: bir halde istenilen yere geti mişti. Yalnız, baş rolü yapacak ©- lan kadın artist meydanda yok- tu. Hezkesle beraber gelmek istemediği için geç kalmıştı. İki gündenberi herkes onu bekliyor ve fena halde kızıyor- du. Çünkü yakıcı güneşin al- tında boşuboşuna — beklemek cidden güç bir şeydi, Diğer ta- raftan geceler de son derece bunaltıcıydı ve herkes bitkin bir hale gelmişti. Bir sabah, saat dörde doğru, türlü uyuyamıyan kalktı ve kampın Bır dolaşmağa başladı. ç Henüz elti adımlık bir metafe kat'etmişti ki arkasından bir sest duydu; — Nereye gidiyorsun, amca? — Görüyorsun, Şarl gezme- Re çıktım. Bu sıcokta imkânı yok uyunmuyor. Biraz dolaşıp güneşin doğuşunu seyredece- ğim. Görüyorum ki sen de be- nit vaziyetimdesin., — Hakikaten öyle. Fakat amca, seninle beraber film çevi- recek olan yıldız amma kendi - sini bekletiyor, ba!.. — Evet, oğlum! Kendileri- ne ihtiyaç olduğunu bilen ber yıldız gibi o da nazlanıyor. — Acaba bugün otokarla ge- Hir mi dersin?, — Her zartan getebilir.. Biz de burada onun şerefine kavru- luyoruz.. Bir tayyaresi olduğüu için, bizden daha çabuk ceğini zannetti. Halbuki meydanlarda yok!.. — Tayyaresi olduğuna gö- re, her halde çok para kazanı- yor, öyle değil mi, amca? . — Tabil oğlum.. — Amca, bana da attistlik Öğretsene.. Bu her halde, lise- de ders okumaktan daha hoş gele- î'oleı Rodye gülmeğe başla- dr: — Pekâlâ, dedi, öğretirim. at evvelâ liseyi bitirmen lâ- Daha: vaktin var, isi de, neş'eli bic - tavırla, develerle, üzerinde çizdik'eri dar biryol- dan yürüyorlardı. Bu yol nereye gidiyordu? Bumu bilmiyorlardı. Fakat bu- nün ne ehemmiyeti vardı?. Za- ten uzaklırjmağa niyetleri yok- tü. Sadece geziniyorlardı. Yo- rulunca tekrar geriye döner- lerdi. Kampa dönmek için, iz- leri takip etmek kâfiydi.. Bu müddet zatfında, — beklenen “yıldız,, da, belki dönmüş olur- du. Etraflarında sahra, korkunç bir ıssızlıkda uzumıyordu. Her tarafta, tıpkı deniz dalgaları gibi, kuma dalgaları örünüyor- dü, Yürüdükleri yol, kum tepe- leri üzerinden aşarak, diğer tepelere doğru uzanıyordu. Şarl şöyle diyordu: — Ne çak kum.. Her taraf kum.. Hayatımda —bu kadar kum görmedim.. Amcası da cevap verdi: — Ben de görmedim, oğlum. Hem düşün ki, bu çölde, bu nâmütenahi sahrada — yaşayan insanlar var.. — Olur şey değil.. Fakat bu bir hakikattir. Bizi Biskrodan, Üç yüz kilo- metrelik bir kum mmntakası a- yırıyor. Yürüyorlardı. Garip yol, mütemadiyen kıv- rılıyor, kum tepelerini aşıyor- Tardı. Ne uzaktan, ne de yakın- dan bir tek canlı mahlük gö- rünmüyordu. Diğer taraftan, görünürlerde külübe ve ağaç ta yoktu.. Birdenbire tüzgâr çıktı. Bu mmtakalarda her zaman olduğu gibi, rüzgâr hızla ve şiddetle esmeğe başladı. Koyu kum bulutları yükseldi, toz #©cncayla yeğenin — yüzlerine çarpmağa başladı. Polen Rodye: — Galiba fırtma kopacak, oğlum, dedi XaT EİRRERr yağma'ne güzel olur, amcacığım! — Evet, ciddlen iyi olurdu.. Fakat her hâlde yağmurun ya- ğacağı yok. Her ne olursa ol. sun, derhal geriye dönmeliyiz. İster yağmur yağsın, İster yağ- masın, bu fırtınada burada ra- hat etmemize imkân yok. Ace- le edip kampo dörelim, Hiç tereddüt etmeden, kam- pa dönüş yolunu tuttular, Fa- kat rüzgâr, şimdi tamamiyle bir kasırga halini almıştı. Yer yer, küçük kum hortüm- ları peyda oluyor ve kumları on metre havaya yükseltiyor- du üzgâr, kumlorı büyük bir şiddetle sahra boyunca sürük- lüyor.. Yol siliniyordu.. Şarl, endişe içinde titriyen bir sesle: — Koşalım, amca, dedi. — Soğuk kanlılığını muhafa- Za et, oğlum!?.. — Peki, fakat koşalım. — Büyük bir dikkatle mergiz lâzım., Görmüyor m sun ki, yürüdüğümüz yol şim- diden kayboldu.. —— Korkuyorum.. — Korkma, Kampton ©o ka- dar uzakta değiliz. Bir — kaç dakika sonra oraya varırız, Sikı adımlarla - ilerliyorlar- di Biribiri ardındımı, aştıkları kum tepeleri, onları — şaşırttı, yanlış bir istikamet tutturdu - Jar ve iki saat sonra, yakıcı bir güneş, kum bulutlarını deler- en., onlar, artık yürüyemiye- cek, bitkin hir hale gelmişler- di. Ne yapacaklıcdı? Halleri ne olacaktı? Yiyecek bir şeyleri yoktu ve bilhasra susuzluk on- ları bitiriyordu. Evvelâ Şari yere yıkıldı. Yü- zükoyun uzanmıştı. Gözleri ka- panıyor ve kum ağzını - doldu- ruyordu. Kalb sızlatıcı bir sesle şöyle nurıldanıyordu:? — Su, bit yudum su.. Dehşet içinde kalser Polenin de hali haraptı. Mes'uliyeti onu titretiyordu. Bu çocuk, gözleri önünde ö- lecek ve © buna bir çate bula- mıyacak mıydı? , Çılgın bir sesle bağırıyordu: — Şarl, Şarl, yalvarırım sa- na, yavrum, kalk!, Biraz cesa- ret, Fakat delikanlı cevap vere- cek halde değildi ve tTüzgâr daha büyük bir şiddetle eserek enun vücudunu örtmeğe başlı. yordu., — Ahbi Ya Rıbhlm. Kamp uzakta değil! Onu bulmalıyım! Ve zavollı aktör böyle keke- ledikten sonra, ayni çılgın ses- le bağırıyordu: — İmdat! İmdat!.. Nihayet bütün kuvvetini top Jayarak, her ne bahasmma olur- sa olsun, bir imdat bulup, ken- disine teslim — edilen çocuğu kampa nekletmek ümidiyle koş- mağa başladı.. Bir saat sonra, bir tayyare, kampa müteveccihen, kum der- yâsı üzerinden geçti.. Bu, hep geç kalan güzel “yıl- dız,, n tayyaresiydi.. Bir aralık, pilot, aşağıda, kumlar üzerine uzanmış bir ço- cuk vücudu gördü,. Bir kaç yüz metre ötede de, diğer bir vücud uzanmıştı. Bunların hiç birisi canlı gö- rünmüyordu ve kum onları boz bir tabakayla örtmeğe Huşla- mıştı.. Tayyare, en yakınm kampa doğru yol aldı, oraya indi ve oradakileri vaziyetten haberdar etti. Derhal, araplardan müteşek- kil bir yardım kafilesi hazır- dandı ve, fırtınaya rağmen, tek- rar havalanarak kendisine yol gösteren araplar sayesinde, iki fırtıma kurbanın: bulmuğa mu- vaffak oldul.. Can çekişen amcayla yeğen sedyelere konarak kampa geti- rildiler. Uzun müddet tedavi edildiler ve uzun müddet onlar- dan ümit kesildi. Nihayet dudaklacı kımıldadı; gözleri açıldı. Kurtulmuşlardı! .. Nazlı sinema yıldızı, bu defa hakikaten vaktinde gelmişti! . BULMACA Yukarıki (V) harfini yalnız makas dari &e öyle üç preçaya ayırmız ki, bu parça- ları birleştirdiğiniz. — zaman, Fransızca (X) harfi meydana gelsin, Bu bilmeçemizi halledenler- den birinciye bir kol eaati, ikin- tiye büyük bir resim albümü, üçüncüye bir bel kemeri ve ay. rTıra 200 okuyucumuza muhte- Hf hediyeler verilecektir . SAD DN HABEP COCUK SAYWFAS Bilmece kupomu 23 NİSAN — 1988