TefAfAş (Baş tarafı dünleü sayımızda) — Aldı sazı eline, bakalım ne dedi? — Evet. Dinle: Aşık ağlar canan diye Asker ölür vatan diye Ders okunur irfan diye Murat sensin yüce Tanrı — Kah kah kah... — Gülmemek elde değil ki... Muallim elendi tükürükler saçarak o kadar hara- retle anlatıyordu ki, kimimiz kıs kıs gü- lüyor, kimimiz gazete, roman okuyor, ki- mimiz uyukluyorduk... ... Genç kız elini çabuk tuttu, ama, acele- den 'tuvalet çantası — darmadağın oldu. Kırık dişli tarak, sürme, allık, pudra kur tuları, ruj, öje, kolonya şişesi, cımbız, boyalr paçavra hep biribirine karıştı. “Yarım saat içinde yüzünün boyasını ta mamlayabildi. Sonra Abbasın başına geç ti. Bıyıklarmı, favorilerini düzeltti. Kaş larını inceltti. Kirpiklerine sürme çekti. Yüzünü pudraladı. penbeledi. Dudakla- rınt kızarttı. Saçlarına pomat sürdü. Nihayet oldu bitti. Boyandılar, süslen- diler, püslendiler. Aşağıdan annelerinin sesi geliyordu: — Çocuklar yemek yemiyecek misiniz? İkisi birden tordu: — Ne yemeği var? — Fasulye plâkisi... — Başka?! - Hiç... İkisi birden kestirip attı: — Biz tokur, yemiyeceğiz... Y Açlıktan karmları ötüyordu ama, bir fasulye plâkisi için de dudaklarının bo- yasını bozamazlardı yal!... # GA İkidi de o gün — İstanbulun ayrı ayıt kaldır Mediha Aksaraydan başladı. — Geçtiği her yerde hayretler uyandırıyor, takdir- ler topluyor, birçoklarını miknatis gibi çekerek arkasından sürükleyip go(’.;rü-ı yordu. Beyaz önlüklü berber çırakları, en kü- çüğünden en büyüğüne kadar irili ufaklı mektepliler, hattâ hattâ yaşıı — başını | almış kefli felli erkekler. bu güzel, bu şık | kızın caribesine - tutulmuş, sürükleni- yordu. Beyazıt, Türbe, Divanyol, — Sultanah- met, Beyoğlu kaldırımlarında — saatlerce sürttü. Gözüne kestirdiklerile sinema Jo- calarınım kuytuluklarında oynaştı. Ma- lüm evlerden bir kaçını dolaştı. Oh asrilik! Zıpcıktılar ! arzapıı vv * Canım asrilik! * » * Abbas kaldırımlarda — başlarsa köprü jçi, Üsküdar, Kadıköy is- lardı. Buralara ne av- lar düşerdi, ne avlar!.. O, daha — ziyade, li kadımlardan hoşlanırdı... Bu Klark t delikan- İtya, yaşını başını almış evli — kadınlar açıyordu. Bir yetle kollarını çök modern salonlara girebiliyordu. Oh asrilik! Canım asrflik! . .. Bir gece, Beyoğlunun en — tapon bir barında, iki kardeş biribirlerine rastladı- lar. Medihanın yanında sarhoş bir kı- nta vardı. Abbasm koluna, çok boya ları oksijenli kart bir kadın yasla lar içtiler. Enti pi tazbandın, modası geçmiş bayağı fok trotlarile geceyarılarına kadar tepindiler, Zıpladılar ve bağırdılar: Cilvene yandım, Ali baba... Perişan oldum... Ali baba.. / aba... Oh Ali babal Yaşa Ali baba! *” « Abbas bugün telâşlir ve dü: . Şakakları — zonklu- Dünyanm en Raslı giden treni Amerikada Şikago ile Denver arasında işlemeye Dbaşlamıştır... Lokomotif ve vagon- lara verieln şekille havanın mukavemeti asguri hadde indirilmiş ve bu suretle süratin çoğalması temin edilmiş- tir. Bu trenlere aero . dinamik tren ismini veriyorlar. Resimdeki tren bir tokomatifle 10 vagondan mürekkeptir. Bwu (hi şehir arasında 2000 kilometrelik yolu 16 saatte alır. Bu suretle vasati sürati snatte 125 kilomatre oluyor. Trenin asami hızı saatfe 170 kilometreye kadar çıkıyor. MARKRIZ DO PUMPADUR olmuş Cağaloğlundan inerken, — bastığı yeri una yakalanmıştı! Ne yapacağını bilmiyor. da bucakta — kalmış bir “zehirli lıklar mütehassısı,, arıyordu. Niha- yet buldu. Müuayenehanenin ardına ka- çık kapısından korka korka içeri gir- di. Kalbi bütün hızıyla çarpryordu. Yukarı çıkarken, muayenehanenin ha- rap merdiyenleri garip gıcırtılarla inler Zibi, sanki mırıldanryordu: Asrfliğin kur- barır! Asriliğin kurbanı!.. Merdiven başında beyaz gömlekli ih- tiyar bir kadım onu karşıladı: — Buyurun efendim! — Doktor beyi şimdi görebilir miyim? — Biraz bekliyeceksiniz, paşam... Bu- yurun odaya... Bekleme odasını gösteriyordu. Abbas düşündü: Acaba İçeride kimler vardı? Utanıyordu. Sordu: — Kalabalık mı? — Hayır... Yorgun adımlarla ve tereddütle odaya - All Odanın bir köşesinden hafif bir çığlık kopmuştu. Gözlerini, açıp kapıyarak, o- danın loşluğuna alıştırdı. Gördüğü man- zara onu şaşırttı. Gözlerinin önünde sarı, mor, yeşil, lâcivert bir sürü retik oynaş- tı. Başt ağırlaştı, dizleri titredi. Mediha, kız kardeşi, odanın loşluğun- da, marüken bir koltuğa sinmiş, alral, mo rü mor, süklüm püklüm oturuyor, mua- yene sırasını bekliyordu. SÖON MARKİZ DÖ POMPADUR 189 ——— eee ki bu mektup — Yüi demek tehlike de ani değildi. Bunun için Jan, on beşinci Lüiyi hâ- berdar etmek için beklemeğe karar verdi... Fakat ayni zamanda, Versaydan u- Bsoklaşmamayı düşündi — Beni nereye götürüyorsunuz, yö- valye? diye devam etti.. — Siz nereye götürmemi — en.reder- seniz, madam! Eğer Parise dönmek is- terseniz atım... Genç kadın isticalle: — Hayır, hayır, dedi.. Versayda kak mam lâzım... D'Assasın çehresinde bir hüzün be- lirdi, içini çeki Verso Y Fakat J yanında hissetmesi ken- disine öyle saadet veriyordu ki, b;—l kıskançlık düşünceleri bir an sonra zail oldu.. Tereddütle — Mademki Parise dönmek iste. miyorsunuz, dedi, bir tek çare görüyo TumM,.. — Nedir bu çtre? Çekinmeden söy- leyin, şövxye... D'Assas çok ayıp bir şey söylemiş gibi kızararak: ğ — Sizi evime götürmek! Jan gayet sade bir şekilde: — Evet, en iyisi budur, dedi. Siz de, sizin gibi bir insanın tahtı muhalaza - sında, biç bir şeyden korkm:yacağımd emin olabilirsiniz. Janın, bu teklifi kabul edişindeki sa- del allı d'Assasa garip bir ıstrrap verdi, , O, bir mukavemet bekliyordu. Jan İse önun evine gelmeyi gayet tobif kar. şı'iyordua. Tıpkı bir kardeşin evine gidi- lbi.. O zaman şövalye, ıstırap içinde öyle Kissetti ki sevdiği — kadın, onü bir kardeş gibi seviyortdu. Ve hiç bir zaman onu başka türlü sevmivecek- tir. Lana sağmen, Janın — gösterdiği iti- mat ena bir nevi gürür veriyordu. Bunun üzerine, kat'i adımlarla Re- zervuarlı sokağa doğru yürüdü ve mös. yö Jakın kendisine bu kadar garip bir mişafirperverlik gösterdiği csrarengiz evin önünde durdu. . Fakat o zaman, bu ganip ballerin ha- tırası onu ürperttle Kendisini ziyaret etmiş olan o haya. leti, her ne bahasına olursa olsun, kar« yıdaki paviyona - girmemesini tavsiye eden © siyahlı kadını hatırladı!.. Ayni zamanda şunu da hatırladı ki, sgabahleyin aldığı mektup ona, Janla beraber eve döndüğü takdirde bu kar. yıdaki paviyonun kendilerine tahsis e- Hileceğini bildiriyordu. D' Assas, korkunç bir tehlike hisse- der gibi clu... Gerilemek istedi.. Çok geç kalmıştı! Kapı açılıyor ve Lüben aralıktan gö- rünüyordu.. D'Assas hüdiseyi olduğu gibi kabul etti.. Kendisinde büyük bir kuvvet ve cesa- ret hissediyordu.. — Her ne olursa olsun, önü müda. faa edebilirim, diye düşündü.. Yarın sabah ta onu başka bir yer arar bulu- rum.. Bunun üzerine içeriye girdi!.. Kendi hususf düşünceleriyle meşgul olduğu için hiç bir endişe duymayan Jan da onu takip etti.. Avluda, elinde bir şamdımla önde yürüyen Lüben, sağa doğru saptı.. D'Assas soldaki paviyonda ikamet diyordu. “lfioihene bu ikametgâh değişikliği hakkında izahat saracaktı Fak t artık geç kalmıştı.. Bu hususa temâs etmek- le, yalnız Janı korkutimakla kalmıyacak, ayni #ovnanda kendisini gözetlemeleri muhtemel olan düşmanlarına da. mü- tayakkuz bulunmak imkânını verecek. tül.. di, o da benim gibi bu işte methaldar. dir; o da benim gibi para aldı!.. Ahi Madam!., Size fenalık yapmak istiyen- ler, het şeyi hesap ettiler.. Jan sakin görünmeğe gayret ederek sordu: — Bana fenalık yapmak - istiyenler kimdir?. İülyet, ayni tavırla cevap ve! — Kralın düşmanları!. Bu defa Jan, bir ıstırap çığlığı ko- parmaktan kendini alamadı.. Kendisi tehlikede olsaydı, nihayet kendisini müdalaadan boşka bir — şey düşlünmezdi.. Cesur biz kadın olduğunda şüphe yoktu., Müteşebbis ve romancsk ahlâkı, en tehlikeli sergüzeştler karşısında onu korkutamazdı. Fakat kral! Sevgili kralf.. Onun tehlike kmeşısında bulunması ve onu kurtarmak için, belki hiç bir yapamaması ihtimali, genç kadını ür- pertiyordu . Dehşet içinde titriyen bir âesle: — İzah eti., dedi, Daha doğrusu sa. na göracağım bütün suallere, samhat- le cevap ver,. Ve bilhassa yalan söyle memeğe bak! Aksi takdirde, seni kendi elimle öldürmek icap etse bile,. . Jülyet yalvarır bir tavırla boğırdı: — Madarm, size yefin ediyorum — ki yalan söylemiyeceğim! Esasen ne diye yalan söyliyeyim? Eğer sizin fenalığı- nızı istemiş olsaydım, sonuna kadar, ro- Tümü oymayosilirdim!.. Jan: — Doğru! dedi... Jülyet, çehresinde beliren bir sevinç tebeşsümünü gizlemek için başını önü- ne eğdi.. Jan devam etti: — Liyıkı veçhile mükâfatlandırıla- taksın.. Fakat söyle bakayım., Evvelâ Tmevzuu bahsettiğin adamların kim ol- duklarını söyle! « | , I — Onları tanımıyorum. Ancak bil. diğim bir şey varsa, o da, bu adamların esilzade olduklarıdır, — Haydutlar! Beni mahvetmek için, neden Süzonu değil de, seni buraya gönderdiler?. — Çünkü Süzon korktu. Çıkıp gitme- ğe, yerini boş bırnkkmağa razı oldu, fa- kat oynanması icap eden rolü bir türlü yapmağa cesaret edemedi.. — Neden korkuyordu?. — Bu işte muvaffak olunmamasın- dan koörkuyordu. O zaman yalnız sizin hiddetinize değil, fakmt kralın intika. mına da maruz kalacaktı. Hülâsa, Sü- zon, mükim bir meblâğ mukabilinde, ancak çıkıp gitmeğe ve yerini daha naz birisine bırakmağa vazı oldu.. — Yani sana, değil mi?. Müahcubiyetinden kızaran Jülyet: — Evet, Madam! dedi.. — Pekâlâ, senin ne yapman icap edi. yordu?. — Sizi erkenden yatmağa sevkederek, saat ona kadar uyumuş olmanızı temin etmem Jüzımdi.. — O zaman ne olacaktı?. — İyice bilmiyorum, madam. Yalnız duyduğum şeylerden bazı noktalar se- zer gibi oldum. — Neler sezdin?. Çabuk söyle!.. Çün kü saat ona yaklaşıyor!.. — Öyle anlıdım ki madamı ele ge- girmek istiyorlardı. Sonra tehdit ve ica- bı nda cebirle majesteye bir mektup yazdıracaklardı. Jan ürperdi.. — O zaman, kral, madamım mektubu üzerine buraya koşup gelecekti.. Ve » Artik ötesini bilmem!.. Jan dehşet içinde mırıldandı 3 — Ah! Fakat ben meseleyi anlryo- rum! Bu, Lüiye kurulmuş bir tuzaktır! Aman ya Rabbim!.. Ona nasıt haber vermeli?, ! Bu enada, evin drş kapısı hafifçe yu. ruklu.,