İhtiyar Grigoi Kulkovw, tayyareci olan büyük oğlu Petr Kulkov den gece yarısıma doğru — bir telgraf aklı. Zavallı ihtiyarın yüreği cızetti.. — Muhâakkak oğlum düşüp parça- landı, diye söylendi.. Telgrafı bir türlü açıp okuyamadı.. Nihayet bu işi yapmasını müvezziden rica etti. Müvezzi telgrafr açtı ve yük- sek sesle okudu: *““Seni çok göreceğim geldi. Para postadadır. Muhakkak gel. Petr..., Müvezzi güler bir yüzle: — Gözünüz aydın, dedi, size yol gö- Tünüyor. İhtiyar Kulkov derin bir nefes aldı. Müvezzij kolundan — tutarak — odasına çekmeğe çalıştı. — İçeri gir de sana bir çay ikram edeyim, diye ısrar etti.. Ben beş daki- kada çayı hazırlarım. Müvezzi: — Teşekkür ederim, dedi, fakat vak- tim yok.. Yarın parayı getirmek için sizi bir defa daha rahatsız ederim. Grlgori Kulkovun iki oğlu — vardı. Bunların ikisi de meşhur kimselerdi. Karısı ölüp de ihtiyar yalnız kaldığı zaman oğulları yanlarına gelip otur- matı için ayrı ayrı, babalarma rsrar et- mişlerdi.. Fakat ihtiyor bu tekliflerden hiç birini kabul etmemişti. İhtiyar Kulkov ,doğup büyüdüğü ve hemen hemen bütün ömrünü geçirdiği deniz kıyısındaki bu güzel — kasabayı çok seviyordu. Bu kasabada büyücek bir gemi inşaat fabrikası vardı.. Ku kov uzun yıllar bu fabrikada tornatı olarak çalışmıştı.. Şimdi Ise mütekait- *& Ömrünün son günlerini de burada geçirmeyi tercih ediyordu. rublelik bir havale getirdi. İhtiyar, ilk önce postahâneden paraları aldı.. Son- ra da oğullarına ve torunlarına hediye- ler almak üzere çarşıya yollandı. Bilet almak için istasyona giderken, eski arkadaşlarından yine kendisi gibi mütekait bir deniz işçisi olan Nikolay Mihayloviç Mardinova uğradı. İhtiyar- Jar beraberce istasyona gittiler.. Sonba- harın sonları idi.. Bulvarlardaki ağaç- Jarın Üzerinde tektük yeşil yapraklar görünüyordu. Mordinov ihtiyar arkadaşına: — Sen birinci mevki bir bilet al, diye tavsiye etti.. Üçüncüde rahatsız olursun!. — © eskidendi.. Şimdi ne gezer!. Kulkov mütereddit bir oda ile: — Tahtakuruları inatcı bir mahlük- tur, dedi. Hakikatte de bütün bunlar bir vesile idi.. İhtiyar Kulkov biraz hasis olduğu için birinci mevkide gitmek istemiyor- du.. Üçüncü mevki bileti aldılar.. Porta » tif yatak almağı da unutmadılar.. Tren akşama kalkacaktı.. İhtiyar bütün gün garşı pazar dolaştılar.. Kulkov büyük oğluna bir pipo, küçüğüne şık bir kra- wat aldı. Gemici olan ihtiyar arkadaşır nn ısrarile torununa iki böcalı bir zırtılı satın aldı.. Kulkovun kompartımandaki yeri üst kattı. Arkadaşı onu teselli ettiz — Aldırma, dedi, üst kat daha iyi- dir. Oradan kuş bakışı herkesi seyre- dersin?. İki arkadaş vedalaştılar.. Tren hare- ket etti. Kulkov yerine tırmaadı. Az bir müddet sonra da tatlı bir uykuya Sabahleyin geç vakit gözlerini açtı. Pencereden dışarrya baktı., Engin ufuk lar altında uzanan kırlar, alabildiğine aksi istikamete koşuyorlardı. Telgraf direklerini saymak mümkün olmuyor- du.. İhtiyar: “Hadisesiz Moskovaya varacağımız anlaşılrıyor!,, diye Güşün- dü.. Sonra aşağıya, vagonun içine göz attı. Aşağıda, alt aırada pencerenin di- binde gözlüklü asık suratlı bir ihtiyar oturuyor, elindaki bir gazeteyi yüksek sesle okuyordu.. Kompartrmanın diğer yolcuları: Solgun benizli genç bir kız, başı bağlı yaşlı bir kadın, kasketinde hususi bir işaret bulunan ihtiyar bir adam kulak kesilmiş onu dinliyorlardı. Gözlüklü ihtiyar yüksek sesle şunla- rr okuyordu: “— Kiymetli — tayyörecilerimizden Petr Kulkov dünya uzun uçuş rekoru- nü kırarak şu kadar saatte Leningrad- dan Vladivostoka uçmuş ve geri dön- müştür..,, Ihtiyar Kulkov kendini tutamadı. Yatmakta olduğu üst #ıradan aşağıya doğru sarkarak sevinçle bağırdı: — Bu benim oğlumdur. Okuduğu- nuz fıkra benim oğlum haklanda, Petr hakkında yazılmış.. Gazetenin kaydetti- ği ihtiyar tornacı da benim.. Yolcuların hepsl başlarını — kaldırıp bunları söyliyen ihtiyara baktılar.. Sol- gun yüzlü genç kız hemen yerinden fır- kadı: — Yoldaş Kulkov, dedi, aşağı inmer misiniz? Ben sire yardım edeyim. Kendisine gösterilen hürmet ve alâka- dan mahcup olmuş bir halde aşağı in- Leonid Lenç diler.. Başı bağlı ihtiyar kadın kendi- sine çay ikram etmeğe başladı. İhtiyar hem çay içiyor, hem de gü- Tümsiyerek tayyareci oğlundan bahsedi yordu.. Kulkov sözünü bitirince, asık surat- F gözlüklü ihtiyar onun kulağına eği- Terek: — Yoldaş Kulkov ,dedi, sizinle kar- şılaşmam ve tanışmam iyi bir tesadüf oldu.. Ben mimarım.. Teknik işlere ol- dukça akirm erer. Tayyarelerin buz tutmucmaşı için bir keşlim var.. İşten anlayan bir adamla bu meseleyi konuş- mak, fikir almak isterim.. Moskovaya varınca beni oğlunuzla tanıştırmaz mı- sıtuz? Kulkoy: — Hay, hbey, dedi, neden olmasın?, Büyük bir sevinçle., Yolcular daha uzun müddet anadan, babadan, kardeşten, karıdan, kocadan, bahsettiler.. Nihayet konuşacak bir şey kalmayınca herkes sustu.. Oldukça u- zün süren bu sessizlik devresinde mimar yeniden gazetesine Haldı. Bir müddet sonra da Kulkova dönerek: — Vatandaş harbi hakkında yeni bir film çekiliyormuş, dedi.. Gazetenin yaz dığına göre bu film “Çapayef,, den de iyi olacakmış!. Başlıca rolü artist Sto- letov yapryormuş.. Ben bu artisti çok seviyorum: Çok kabiliyetli bir gençi. Kulkov ayni mütevari — ve sevinçli sesle: — Bu da benim oğlum,dedi. — Ne gibi sizin oğlunuz? — Küçük oğlum.. Aklı yani Vasilyev. Kulkov yolculara Vasilyev hakkında da izahat vermeğe başladı. Fakat göz- lüklü ihtiyar önun sözünü keserek: Vasyadır; Yolda giderken — Iyi ama, dedi, gazete Stoletovdan bahsediyor; halbuki Gsizin soyadınız Kulkov, — Büu öonün müstear ismidir, Fakat enun da asıl soyadı Kulkovdur, Kulkov, gözlüklü adamaın hal ve tav- rından, onün bu söylenen şeylere inan- madığını bissetti. Adamcağızın canı sıkıldı. Sıkılmış bir halde diğer yolcu- ların yüzüne baktı.. Onların yüzletinde de acaip bir gülümseme okudu.. Kulkov kıpkırmızı bir halde: — Vallahi, billâhi bu da oğlumdur, diye yemin etti. Gözlüklü ihtiyar alaycı bir sesle: — Garip, diye söylendi, çok garip!, Gazetede kimin ismi geçse hemen sirin oğlunuz oluveriyor. Yoldaş Kalinin de sakın sizin oğlunuz olmasım? Yolcular kahkahalarını tutamaklılar.; Solgun benizli kız, kendine pek de gü- venmiyerek Kulkovu müdafaaya ko- yuldü: — Belki artist Stoletov da, dedi, ger- çekten oğludur. Gözlüklü ihtiyar elini salladı: — Biırak canım, dedi, böyle şey mi olur? Stoletov nerede, Kulkov nerede? İnganın bu yaştan sonra böyle yalanlar söyliyebileceğine hayret ediyorum doğ- rusu.. Gözlüklü ihtiyar Kulkova dönerek: — Rica ederim, dedi, yerinize çıkı- nızi. Burası benim yerimdir. Kulkov kati bir ecsle itiraz etti; — Beni yalancılıkla itham etmeğe hiçbiz hakkınız yok.. Size, sözlerimin doğruluğunu isbat edecek vesikalar gös terebilirim.. — Burası polis direktörlüğü değil!. Lütfen yerinize geçiniz!. Sıbıhlıwl ayni poıuu ona iki yüz 4 daldı. Ka ; PPa Banesirik ( ine e HilemerliE Ave REAMüNr Yaek İ tt 158 MARKİZ DÖ POMPADUR — ——— -——-— — Beni aifedin, mönsenyör! Evet, itiraf ediyorum! İhtiras beni çileden çıkardı! İhtiras beni doğru yoldan çıkar dı! Fokat oraya tekrar girmeğe hazı- Tıml. Bir hayalin uçmasından korktu- Züm için değil, Bastiyden korktuğum için de değil!, Monsenyör. Pekâlâ bili yorsunuz: Uçan bir hayal, uçan bir rüyanm yerine yenisini kurmak ka- bildir.. Ve en gizli bir bücreden de çılılabilir!. Tçimi tanıyor, ve gayelerimin ne ol- duğunu biliyorsunuz! Monsenyör, ne- Gamet getiriyorum, çünkü görüyorum ki ais HEkfkaten en kuvvetlisiniz, çün- kü #ize hayranım ve çünkü siz bona Zerüstiş Ve fbadet derecesini bulan bir his tefkini ediyorsunuz.. Merkametkâr vium., Alicenap olun.. Biliyorsunuz ki, *en et büyük felâketleri bile tamir ederim.. Mösyö Jak, gelip, koltuğunllaki yeri ni alarak: — Pektlâ, oğlum! dedi. Bu anda siz hakikaten samimisiniz ve ümit ede- rim ki, bu geceki ders sizin selümeti- niz namına faydalı olacaktır.. Siz bi- zim cemiyetimizdeki zekâların en kıy- metlilerindensiniz. Sizi takdir - ediyo- rum, Binaenaleyh kalbimden ve zih- nimden uzak olan lüzumsuz bir ciddi- yet ve sertlikle vakit kaybetmiyeceğim. Sizi affediyorum. Artık bündan koti- yen bathsetmeğe lüzüm yok.. Berni eğildi, mösyö Jakım kendisine uzattığı eli tuttu ve hürmetkâr bir kor kuyla bu eli öptü. Bunun üzerine mösyö Jak: ) mış ve gözlerini kapam.ş olduğu halde d.nliyor, birtaraftan da notler tutuyor- du Nihayet şöyle dedi: — Berni, azami iki gün içinde, bu evde oturtan bütün eşhasın listesi bana lâzım; bu listede onlardan herbirisinin ahlâkı, tablatları, meziyetleri ve zevki selimleri mukayyet bulunacaktır.. An- hiyor musünüz?. — Evet, monsenyör, hatta size şim- diden, Betryenin, malümat almak Üze- re oraya yerleştirdiği bir hizmetçiyi de zikredebilirim.. Mösyö Jak, gizli bir sevinç ürpım» sile titredi. Betni devam etti: — İsmi Süzondur. Gayet zeki bir kızdır, Polis müdürlüne son derece Sü- dıktır. Fakat ilk fırsatta şunu da gör- düm ki, bana pek de fena nazarla bak- ör. Fi — Demek icabında o eve girebilir. siniz, öyle mi?. <— Zannediyorum, monsenyör, —- Kendinizle beraber de, birisini oraya sokabilir misiniz? —— Evet, monsenyörl. Bunun üzerine mözyö Jak: — Her şey kaybolmuş değildir. Acısını çıkaracağım!.. diye mırıldandı ve yüksek sesle ilâve etti: — Berni, bü kırı bir noktada ikna edebilir misiniz, acaba?. , — Size tekror ediyorum, monsenyör, üzenun bana karşı belki gizli bir te- mayülü var, fakat çek zekidir ve Ber- son derece sadıktır. ry' Vazifesini başka bir kadına terk 8 — Hadi bakalım, dedi. Bana hadi- nesi bususunda onu ikna “m,: [u; ld;l: oildul;ı Ilğ l'l'hl:"h- 6 b / Bunda müvs'fak olabilir misiniz rni, anlattığımız sahneyi, telerruatile ve hakiköte tamamile uy- gun bir şekilde izah etti. Bu izahatr da, Janm götürülmüş ol- duğu ev hakkında verdiği malümatla itmam etti. Mösyö Jak, koltuğuna iyice yaslan- ı — Elimden gelen her şeyi yapârım, monsenyör. Fakat onu istiklâf edecek olan kadın kimdir? — Bunu size bilâhare, icap ettiği T- man .&,ııyıcı-glm Şimdilik emirlerim ,ıınlııda: Bana evin plânile, orada ilka- di.. Ona pencerenin yanında yer ver- sLAONNE GA Y Nİ BAF Ğ a ALAY MARRİZ DÖ POMPADUR a 158 — Ol! Bizim üstad Berrye'nin bu gece kaç basamak tırmandığını bilmi- yorum amma, öyle zannediyorum ki, ben kendi hesabıma hiç te fena bir yük- seliş yapmadım.. Şimdi düşünelim!. Bu sevgili mösyö Jakı. AhI.. Monsenyörü haberdar etmelimi; etme. meli mi? Hangi tarala temayül etmeli- yim?.. Kim galip çıkacak, kral mm? .. Yoksa mensup olduğum kuvvetli cemi- yet mi? Hele iki gün istirahat edelim de.. Düşünürüz.. Bunun üzerine mösyö dö Berni, ken- disine hazırlanmış olan odaya çekildi ve Filhaki'sa düşünmeye başladı., Pardop., burjuraları gibi, ayni lükayd felsefeyi göstermiyorlardı. Nazırlar düşünceli görünüyorlardı. Genç asilzadeler ise, bilâkis sevinç içindeydiler. Çünkü Versay, her nevi eğlence, zevk ve sefa yeriydi.. Kadınlar kralın bu kaprisi arkasın- da neler saklı olduğunu kendi kendile- rine soruyorlardı. Birçokları, krâlın büyük balo esna- sında, uzun uzadıya görüştüğü küçük madam d'Etyolu düşünüyorlardı. Diğer taraftan, bazıları da, kralın hayran kal- dığı bu cidden gürzel madam dü Bar- riyi göz önüne getiriyor ve hepsi de, Dü Barriye gelince, o da atma binmiş endişeyle ve gizli bir kıskançlıkla, Ver- ve dört nala Paris yolumu tutmuştu. saya gelince kendilerine yeni bir dü- Sabahımn saat üçünde, Berni düşünür- şes dö-Şotoru takdim edilip edilmeye- ken, Berrye beklerken, Jan şayanı bay- ceğini merak ediyorlardı. ret macerasını görünün önünde canlan Fakat, akşam üzeri, kralın ihmal edi ditirken ve krol oldukça derin bir uy- len betbaht kraliçe Mari Lesçinskayla, kuya dalmışken, dü Barri de, Fuan so- muhabbetkâr bir tavırla kağındakij küçük evin kapısını murdu ve bu vakitsiz riyaretine rağmen derhal içeriye almdı. *Burada da, gece gündüz emre âmade bulunuluyordu. e YN u, üNM tan 1 Frtesi günü Paris, sarayın Versaya nakledildiğini öğrerdi ve bu habere Tâkayd kaldı. Çünkü kralım Luvr veya şatoda bulunması yeni vergilerin sarsıl maz bir intizamla yağması Üzerinde hiç bir tesir icra edemezdi. Binaenaleyh Parisliler, sık sık vuku bulan yeni bir kapris neticesinde kralın geceleyin şeh- Ti terkedip Versaya yatmağa — gitme- €ine ne mütessir. ve ne de memnun oldular, Bütün gün, atlar ve arabalar ,asilxa- delerle yüksek kodınları Paristen Ver- saya doğru akın ettirdi. Bötün bunlar majesteyi, yani şeref ve iltifatı bulma- ga koşuyorlardı. Fakat bütün bu adamlar on beşinci Luinin adetlerini bildikleri için, Parisin ! ı ——— ei görünce herkes hayretler içinde kaldı. On beşinci Luj Marki d'Arjansonla biz hayli çalışmıştı. Sonra polis müdü- Tünü kabul etmiş ve onunla da görüş- müştü. Nedimlerine karşı gayet nazik ve neşeli göründü; kendilerine hiçbir zaman bir tek kelime söylemediği yir- mi kadar asil katııra komplimanlar söy- ledi.. Bunun neticesi olarak, Versay şato- sunda, tekrar haşmetli zevcinin kalbini kazandığını ümit eden kraliçe Mariden kralın bu keyifli halinden büyük eğlen- lerin uzak olmadığı manasını çıkaran en ehemmiyetsiz asilzadelere varınca- ya kadar, herkes, buyukhlrızdnçıiin deydi. Fakat her şeyden bir mana çıkarma- Bğa müheyya bulunan bütün bu insan- larm nazarı dikkatini, bilhassa majes- tenin mütevazi bir şair taslağı olan mösyö dö Berniyle uzun ve hususi bir görüşme yapması keyfiyetiydi. Mösyö ö Berninin kolu satılıydı ve (Lütlen savfayı çeviriniz)