Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
y d—Mı””__'—— - Kim ne söylerse söylesin, memleketi- | “meğe mecburuz. Halk bü teknik ye- Riliklere o kadar alıştı ki, bunların kar- — Sisında hayret etmeğe bile lüzum gör- tüyor, | Fakat buna rağmen bazan öyle hâdi- — Seler oluyor ki anilitieriyle, haşmetleri- herkesi şaşırtmaktan geri kalmıyor- Y Daha on sene önce, bugün çok tabii | *ayılan bir bâdisenin vukuü ortalığı kar Ma karışık edebilirken, bugün bu hâdi- h 8e peynir ekmek yemek kabilinden bir /— Seymiş gibi görünüyor, Neyse, işi uzatmıyalım.. Geçenlerde de, Leningradda vukua gelen bir hâ- İstenin hikâyesine girişelim: Moskovalı sinema — operatörlerinden | Birisi, sinemaya ait bir iş için Lenin- Brada gelmişti.. Bu sinema operatörü- — hü, Leningradım en muhteşem -otelle- tinden biri olan “Evropa,, oteline misa- fir ettiler. harikulâde güzel, harikulâde şıktı. İki | Yataklıydı. Banyosu, kalöriferi, haltla- T telefonu, velhasıl her şeyi mükem - Böyle şık ve güzel odalarda misafir ! kabul etmek te güzel olur. Nitekim bi- Zim sinema operatörüne de, dostları, ahpabları sıksık gelmeğe başladılar. w Bu dostlar, ahpablar, sadece bir zi- || Yaretle iktifa etmemişler; biz de her va- kit yapıldığı gibi, operatörün odasm- :* | ki şrik banyodan da faydalanmağa baş- | lar.. *w | Çünkü şurasını söylemeliyim ki, he- | "üz bütün evlerimizde banyo mevcut değildir. hamamlara gitmek te bir zaman meselesidir. Sonra, bazıla- | "izde tekniğin çok ileri gittiğini kabul | Sinermna operatörünün oteldeki odası, rı da vardır ki bu iş onlara bir külfet gibi görünür. Alelümum bu işle uğraş- mösinr tevmiyenlerden, tabif, bahset- meğe hiç lüzum yak.. Halbuki banyosu olan bir ahpabına gidip üç beş lâf atmak; dereden tepeden, felsefeden, şurllan, bundan — bahset- mek. En sonunda da mükemmel bir surette yıkanmak 'ne keyifli bir iştir.. Yani sizin anlıyacağınız bu hem tica- ret hem ziyarettir. Sonra, işin en şık - taröafr banyonun bedava ve beylik oluşudur.. Malüm ya, bedava sirke baldan tatlıdır. İşte bunun için bizde;- otele misafir gelmiş apablar pek sevilir. Moskovalr sinemacı da,- bilhassa bu sebepten ötürü, bir ziyaret hücumuna uğradı. Gelen ahbaplar konuşuyor, gü- lüşüyor, en sonunda kirlerini ötelde bı- rakıp gidiyorlardı. Zavallı 'sinema ope- ratörünün beş gün içinde anası ağla- idr. Fakat adamcağız dişini sıktı, ses çı- karmadı. Nihayet şimdi anlatacağım felâket vukua geldi. Ve her $eyi altüst oldu.. Bir akşam bu sinama operatörüne hemen hemen ayni zamanda altı misafir birden geldi. Dereden tepeden konu- şuldu. Yenildi, içildi.. Nihayet sıra banyoya geldi.. Aksi- gibi gelenlerin hepsi de yıkanmak istiyordü. Kavga e- decek değillerdi ya!.. Çabucak bir sıra teşkkül etti. Sıra ile banyoya girmeğe başladılar. Misafirlerden üç tanesi alâminüt bi- rer banyo aldılar. Şıpşak yıkandılar, Bi- rer çay daha içerek defolup gittiler. * Sırada dördüncü gelen yaşlIr bir ka- dındı.. Üstelik te bu kadın sinema ope- ratörünün akrabası idi. Kadın banyo- ya girince saatlerce çıkmadı.. Anlaşr- 92 MARKİZ DÖ POMPADUR lan kese süründü; ot tutundü.. Kimbi- “lir ne haltlar yedi.. Hattâ galiba ufak tefek çamaşırlarda yıkadı.. Kadın o kadar fazla içerde kaldı, ki Moskovalı operatörle diğer bekleyiciler can sıkıntısından uyuklamağa başlıdx - lar. Nihayet bir buçuk saat sonra bınyo kapısı açıldı. Kadın çıktı. Kadın, Mos- kovalı öperatörün yakm akrabası oldu- ğu için, tabit kimse ağzını açıp bir şey söyleyemedi.. Vakit epeyce geçolmug. gece yarısı- nr çoktan geçmişti.. Bunun içim sıra bekliyenlerden beşincisi, daha fazla kalmak istemedi, çıkıp gitti. Fakat pek. küstah ve pek inaçı olan altıncı misa- fir her şeye rağmen yıkanmağa karat verdi.. Anlaşılan herifin ertesi — gün için yıkanmış olarak görmesi icap e- den mühim bir işi vardı, Kadın çıkınca, altıncı misafir ban:- yoya girdi. Banyoyu temizledi, ve &- cak su musluğunu açarak tekrar odaya döndü ve banyonun dolmasını bekle- meğe koyuldu.. Fakat vaktiri fazla geç oluşundan * ötürü kısa bir zaman sonra hem Mos- kovalı operatör, hem de altınör misafir uyuyup kaldılar. Birisi karyölaya, diğe- ri de kanapeye uzanmıştı. , Banyo kısa bir zaman sonra doldü.. Sular taştı, evvelâ banyo odasını sonra da Möskovalırım 'odasimir istilâ et- ti.. Az sonra da dığer katı ııkı’nığı başladı.. Fakat banyonun altına isabet eden bu oötelin salonu idi. Bu geç vakit, ora- da kimse bulunmadığı için suyun akışı- nr da derhal farkeden olmadı. : , “ san) Biyi d dürüsü, dd Ha Su perisi Mih. Zoşçenko Bizim iki arkadaş müthiş bir sıcak- tan ve boğucu bir su buharından göz- lerini açmağa mecbur oldular.. Birden- bire, ne olduğunu anlayamadılar. — İlk gözlerine çarpan şey kesif bir su buha- ri ve kanapelere, karyolalara — kadar yükselen sıcak su idi, Terlikler, gaze- (teler, diğer ufak tefek tahta eşya, bi- rer kayık gibi, suyun üzerine yüzüyoör- du, Ufak bir sersemlikten sonra derhal “waziyetin ne olduğunu kavradılar. Fa- 'kat suyun fazla sicak oluşundan ötü- rü musluğa yanaşıp onu kapayamadı - lar. Nihayet sandalyeleri, masaları yan- yana getirerek, binbir belâ ile, musluğu kapaya bildiler. Bunlar musluğu kapadıktan ve su- lar da, esrarengiz bazı menfezler bula- rak ortadan çekilmeğe başladıktan kı- sa bir zaman sonra otelin sapsarı bir halde odaya girdiler. , Ötel idarecileri banyo odasını, ban- yoyu, alt katı tetkik ettikten sonra be- raberlerindeki mühendisle bir — şeyler konuşmağa başladılar. Otel idarecileri kendi aralarında konuşurlarken, Mos- kövalı operatörle misafiri de kimin ka- bahatli olduğu, zarar ve ziyanı kimin “ödemesi icap edeceği hakkında müna- | keşaya giriştiler. .Korkudan zorlukla nefes alan misa- fir, âncâk kırk ruble verebileceğini, za- — rar ve ziyanın alt tarafını da, önüne ge- leni banyosuna sokmak budalalığını ya pan Moskovalımın vermesi lâzım gele- “eeğini iddia ediyordu. Nihayet Moskovalr, otel idarecilerine hitap ederek, titrek bir sesle sordu: — Zarar ve ziyanı kaç ruble olarak tahmin ediyorsunüz, acaba?. —— Burıda. sizin odanızda esaslr bir idarecileri | tahribat olmamakla beraber, misafir salonu baştarı başa berbat olmuş, sıcak su bütün mobilyeleri, piyanoyu harap etmiş.. Bu keyfiyet zarar ve ziyan mas- rafını bilkassa yükseltiyor. -Mobilye, piyano lâfını şiden Mosko- valı korkudan titremeğe başladı, Gene titreyen bir sesle sordu : — Peki, para olarak bu zarat ve ziya- .nr ne kadar tahmin ediyorsuünuz?. Mühendis lâkayt bir eda ile: — En aşağı yedi - sekiz bin rubla ka- dar tahmin ediyoruz, dedi.. Yedi, sekiz bin rubleyi işidir ışıtmeı misafir oradan sıvışmak istedi.. Fakat- bunu farkeden Moskovalı opetatör, sı- kı sıkıya onun yakasına yapıştı. Küs- ğ tahın kaçmasına imkân vermedi. Otel idarecilerine hitap ederek ayni titrek sesle: — Canım, dedi, şu işi iki bin ruble ile halletmek imkânı yok mu? Piyano- ' idan falan vazgeçin! Bu lüks bir şey... Biz diğer şeylere bakalım... Otel idarecileri: — Sen boşuna üzülüyor ve pazarlık- lara girişiyorsun!.. dediler, Senden taz- minat istiyen var mı kir. Bu sözleri işiden misafirin rengi ki- reç gibi oldu. Demek ki ona yüklenmek istiyorlardı. Fakat bu korku çok sürme- di.. Ötel idarecileri sözlerine devam e- derek dediler ki : — Sizlerin bu işte hiç bir kabahatiniz yok!.. Bütün kabahat banyonun yapı- lışındadır. İşin içinde teknik kusurlar var.. Banyonun itkiyat deliklerinin su alma kabiliyeti yanlış hesap edilmiş.. Mühendis bir bilgiç tavriyle ilmt ve fenni izahata girişti: — Biliyorsunuz ki, dedi, her banyo- (Lütfen sayfayı çcvımıız) MARKİZ DÖ POMPADUR — — da istediniz!.. Bana gelince, benim tedbir- lerim alınmıştır. Elveda, kont! Bugün- den itibaren siz, benim naıanmdı mev- cut değilsiniz!, , Dü Barri, dizleri üzerıne yıkılarak inler gibi bağırdı: — Merhamet! İtaat edeceğim.. Mösyö Jak omuzlarını silkerek: — Siz bir çocuksunuz, dedi. Yarın geleceksiniz, değil mi?. Kont ayağa kalkarak cevap verdi: — Evet!.. — İki davetiyeyle.. — Bu davetiyeleri muhakkak bula- cağım !.. | — Bir tanesi şövalye d'Assas için!. — Evet.. Evet!.. — Diğeri de madam lâ kontes dü Barri için!, Bitkin bir hale gelmiş olan könt ü- mitsiz bir baş işaretiyle cevap verdi ve içinde müthiş bir hiddetle dişarıya çık- tr.. Mösyö Jak, bir kaç dakika, dü Barri- nin uzaklaşmasını bekledi, sonra ka- pıları kapadı, perdeleri çekti ve gizli dolabı açarak içinden çıkardığı bir kaç kâğıda bir şeyler işaret etti. Sonra da yirmi kadar mektup yazdı. Bu muhtelif işler, onu akşama kadar meşgul etti. Saat sekize doğru da ye- mek yedi,, Yemeği hemen hemen değiş- meyen hep ayni şeyletden müteçekkil- dir: Bir çorba, bir balık, tavuğun ha- ifçe kızartılmış beyaz eti. Su., Sabahları balığı, taze sebze, tavuğu da biraz et veya yumurta istihlâf ediyordu. Mösyö Jak, gölge gibi sessiz bir uşa- ğm getirmiş olduğu bu mütevazi ak- şam yemeğini bitirdiği zaman, ortalık epeyce kararmıştı.. Bunun üzerine ayağa kalktı ve not- larla dolu küçük bir defteri tetkit et. tikten sonra dışarıya çıktı. Karışık ve dolzenbaçlı yollardan ge- çerek eski Bar sokağına geldi ve gö- rüntişte fakir bir eve girdi. Etrafta her şey karanlık ve sessizdi. Evde her şey uyuyor gibiydi. . Möıyîş Jak, bilâtereddüt, hiç bir lâm- banın aydınlatmadığı bir avluya girdi ve parmaklık vazifesini gören bir ipe tutunarak çok dik bir merdivenden çık- mağa başladı.. Böylece evin en üst ta- rafına vardı, bit an tereddüt etti; sön- ra bir kapıyı vurdu. Bir kaç saniye - sonra kapı açıldı. ve elinde bir lâmba bulunan genç bir kadım meydana çıkarak, bu beklenilmedik va- kitsiz ziyaretçiye hayret ve tecessüs dolu nazarlarla'bakmağa başladı. Mösyö Jak şapkasını çıkardı, eğildi ve hürmetkâr bir Sesle şöyle dedi: — Matmazel, vaktin geç olmasına rağmen, sizi bir kaç dakika rahatsız et- meme müsaade eder misiniz?. Matmazel!.. Vaktin geç olması!. Bu iki söz genç kadının dudaklarında, ça- bucak zaptedilen bir tebessüm belirtti, — Buyurun, mösyö, dedir Ben hiç bir zaman rahatsız olmam.. Tabit bil- hassa, bu geceki gibi yalnız olduğum zamanlar, « 'Mösyö Jak içeriye girdi, genç kadı- «un gösterdiği bir koltuğa oturdu ve, kendisine hos süra't nazarla, evvelâ o- dayı, sonra da kadını tetkik etti.. Yarı salon, yarı yatak odası'ölar bu odada, oldukça güzel bir yatak, bir pi- yano, koltuklar ve İspanya somakisiyle örtülü duvarlarda bir kaç yağlı boya resim vardı. , Bütün bunlar 'eskiydi ve ustaca giz- lenmiş ve ıüılı:nmiı sefalet kokusu his- settiriyordu. Kadın son derece güzeldi. Bu, genç- lik içinde parlayan ve sarı saçlariyle si- yah kadife gözleri, harikulâde güzel bir tezad yapan nefis bir mahlüktu.. Üze- tindeki tuvalet, böyle bir kızda görü- lünce hayreti tahrik eden bir zevkiseli- mi gösteriyordu .Bu kadın gayet ser- " best bir zarafetle konuşuyor ve sesinde aei sediyorduk.. Emirname muntazamdır, Bunu kendiniz de söylediniz. — Evet, muntazamdır, çok munta- zam!.. — Şu halde, şövalye d’Aııııı ı alrp götürebilirim. . — Mesele ınühimdir. Tabii takdir e- dersiniz ki, onun serbest kalmasımı ben de isterim, Fakat bazam öyle garip şey- ler oluyor ki! Meselâ farzedin ki her şey başa gelebilir! Farzedin ki kralla, mösyö Berrinin imzaları sahtedir., Mösyö Jak, bu şüpheden hiç te haka- Tet memımı çıkarmamış görünerek ce- vap verdi: — Mühürler vari.. — - — Evet, biliyorum, mühürler var!.. Fakat kralım imzası taklid edildikten sonra, bürolara da pekâlâ girilebilir... . Bu ökadar kolay ki!! Mühür alınmır, ba- sılır.. Ve iş te tamem!.. Mösyö Jak Jene hiç kızmadan: — Filhakikâ bütün bunlar mümkün şeylerdir, dedi. Şu halde 'ne yapmak niyetindesiniz?. —İki şey yapmak niyetindeyim, mösyö Jak!, . Dedi ve ayni zamanda, bir zile bas- tr.. -Hemen akabinde, mmösyö Jak, gelip, sofada duran bir çok askerlerin ayak sezlerini duydu. Fakat olduğu yerde -hareketsiz durdu, Hapisane müdürü - nün gözlerini ayırmadığı çehtesinde görülmiyecek kadar hafif bir sararma belirdi ve mösyö Jak sakin bir sesle sordu: —— Nedir bu iki şey?, — Evvelâ, bu vesikanın sahte olup olmadığını tahkik etmeliyim!.. — Bunun için ne kadar zamana ihti- yâcınız var?. — Üç gün çoktur. möıyö Mahpus derhal bana lâzımdır. Marki dö Makol- hayretinden dona kaldr.. Karşısmdakini, gizli bir şekilde, etti: sahtekârlıkla itham etmekle ezdiğini zannediyordu. — Cür'et göstermek istiyor. Ona müthiş bir darbe indireyim de görsün!, Diye düşündü ve yüksek sesle devam — İkinci şeye gelince.. — Hal! Evet.. Şu ikinci şeyi görelim. — İkinci şey namuzlu ve iyi bir halk adamnı olan sizi en gizli, bir hücreye at- maktır... Tâ ki... — Tâ ki?, , — Tâ ki, bir mahpusu alâkadar eden böyle mühim bir vesikanın, ne şekilde bir Prusya casusunun eline geçtiği an- laşılsın !.. Hapisane müdürü, bu sözlerle bera - ber, çağırmış olduğu askerleri içeriye sokmak için kapıya doğru yürüdü.. Fa- kat mösyö Jak, bir yıldırım sür'atiyle, bu kapıyla hapishane müdürünün ara- sına atıldı! Alçak, ateşin ve bir nevi kuvvetli haşmetle dolu bir sesle şöyle bağırdı: — Diz çök! Ve af dile!.. Mösyö Jak bu sözlerle beraber, ta- savvur edilemez bir vakarla, işaret par- mağında, kocaman yüzük taşı parlıyan elini ona doğru uzattı. Marki, bu yüzük taşının üzerindeki esrorengiz işaretlere şaşkın nazarlar at- fetti. Sonra, bu nazarlar, dehşet içinde, onun çehresine kadar yükseldi. O za- mem bütün vücudu asabi ürperişler için- de sarsıldı ve dizleri üzerine yere yıkı- larak kekeledi: : — Reis!.. Cizvitlerin büyü.k şefil . . . * * * « " Marki dö Makol dehşet lçüıde mr- rıldandı: — Oh! Mukaddes peder! Huiü'ldeı peder! Affedin, affedin!. . Peder, sakin ve âmirane bir sesle; — Süküt! dedi ve kalkın!l.. ettit Cizvitler şefi de: Hapisane müdürü — Alelâcele itaat des dd Ülllr . — d