M Törenn h—u Şvarte, gayti meşru - cinsi ='Mbedın karşı düşmanlığile şöh- Ö bulan genç bir papazla sevişiyor- Genç papasın meşru olmayan müna- “"k'! kargı — nefreti, — bilhassa h.'“lll sevişmeğe başladıktan son- Ütün arttı . ı Mll. prenses Şvartsa 'olan sevgi- zml defa prenseslik şatosunun saat h göstermişti. İlk sevginin iz- Sitdan sonra prensese: * Kızım, demişti, artik git bir daha Vd günahı tekrarlama!. —hl genç papas bu sözleri o kadar Eh:'dy'ıcmîııi ki, prenses ona ayni | “ leri söylemek imkânını — birçok Verdi, çh bir taraftan prensesle sevişir- Ü diğer taraftan da her pazar bu W Büyri meşru sevişmeler aleyhinde Wlarde bulunurdu. Çünkü prensesin n bulunduğu köyde bu gayri Sevişmeler bilhassa alıp yürü- Ra ı Prensesin malikânesinde 'çalı - ——!!mluüı ekserisi nikahsız olarak :&eı hayatı yaşıyorlardı. 4 köylülerden çoğunun da çocuk- Vardı.. Çocuklar köy — mektebine €eri zaman hocaları onlara ahlâk e Ç* dersleri verirlerdi. Akşam' olup , evlerine döndükleri zaman ae babalarının küfürlenini, dö- *_ i hayretle seyrederler ve mek- MW:H şeylerle, evlerinde gör- 'k_::ler arasında büyük bir fark papas, köydeki İnsanların bu & Bördükçe şiddetle mütcessir olur İnsanlara artık vaaz ve nasihat ff J iülerin evlerine giderek onlara yaptığı ahai ve hususl nasihatlar da artık beş pâra etmiyordu.. İşin en kötüsü ona günah çıkartmak için artık gelen de olmuyordu.. Vç bundan daha fenası, papas artık bu iş- ten para da kazanamıyordu.. Sözün kısası köy ahlâksızlıktan kı- tılıyotdu. Nerede ise gökten taş yağa- Caktı.. Herhangi bir köylünün, önüne gelen bir kadına: — Haydi pılını pırtını topla da bize gidelim!. demesi kâfi geliyordu.. Herhangi bir merasime, herhangi nikâha lüzum görmeden, kız veya ka- dıin bohçasını koltuğu altına sıkıştir- dığı gibi erkeğin evine giderdi. Bu hal de artık umumileşmişti. Bu gibi insanları öbür dünyada kim bilir ne büyük cehennem arzapları bek- liyordu! Tabit bütün bunlar prenses Şwarts için varld değildi: Çünkü bu ülicenap kadın o kadar çok iyilik yapı- * yor, o kadar çok sevap işliyordu ki, muhakkak surette sevapları günahları- n: galip gelecekti.. a Genç papas bu meseleyi bazan pren- sesle de konuşurdu. Bir gün ona: — Bu işin ne kadar üzücü olduğunu ben kendimden biliyorum, dedi. Pren- ses hazretleri bizim irademiz her ne kadar çok kuvvetli ise de vücutlarımız isademiz kadar mukavemet gösteremi- yor. Allah bizim bu zaafımızı elbette mazur gönecektir. Fakat benim asıl üzül düğüm nokta bu değildir. Ben batak- lıkta yüzen bu kadar insanı kurtarama- Gığıma pek mütcessifim.. Bizim hare- ketimizi kimse görmiyor, kimse bilmi- yor.. 'Ya şu betbaht köylülerin haline büksana:!. Bütün köy adeta umumha- Prenses, yaşlı gözlerle papasın bu yanık sözlerini dinledikten sonra: — Haklısın sevgilim, diye cevap verdi. Yerden göğe kadar hakkın var.. Fokat elin! kolunu bağlayarak oturman da doğru değil.. Mademki, artık vaaz- latını dinlemek için kiliseye de gelmi: yorlar, madem ki günah çıkartmak için evine uğramıyorlar o takdirde — senin onları ziyaret etmeti icap ediyor.. Te ker teker bütün köy evlerini gezecek hpsine ayrı ayrı vaazlarda bulunacak- sınt, Papas derin derin içini çekti.. Biraz Güşündü. Sonra ayağa kalkarak sevgi- — Evet, dedi, senin dediğini tatbik etmek icap edecek.. Göz göre göre bu kadar insanın bu büyük günah çirke- finde boğulmasına gör yumamayız!. Hemen yarından tezi yok bu işe başla- malıyım.. Ertesi gün pazardı. Kâpı kapt dolaş- mak için bundan münasip gün de ola- mardı, Bültn köylüler evlerinde idi. Köyün en fakirlerinden olan Veyvo- denin evinden işe başlamağa karar ver- di. Veyvode masa başında oturuyor pipo içiyordu. Karısı Petrova çorap örüyor, çocukları da yatakta — yuvarlanıyorlar- Ç Papas içeri girince hepsi ayağa kalk- tılar.. Veyvode papasa biricik sandal- yesini ikram etti.. Kendisi de, metresi Petrovanın yanına, mindere oturdu. Papas, hiçbir mukaddemeye lüzum görmeden çocukları odadan kovdu. Ve vaazına başladı: — Allahın asf kulları bana kulak verin, dedi. Sizde Allah korkusu namı- na hiçbir şey kalmamış.. Âr ve haya suyunu çokmiş.. Böyle nikâhsız olarak yüşamaktan hiç utanmıyor musunüz?, Dikkat ediniz: Şeytan, kudurmuş bir canavar gibi — etrafınızda dolaşıyor. pençesine geçirecek av arryor. Veyvode piposundan bir nefes çeke- rekt — Evet, dedi. , — Meşru bir nikâhın Allah indinde ne kadar makbul bir şey olduğunu, takdir edemezsin Veyvode. — Evet, mukaddes peder. — İşte böyle Veyvode, sizde Petro- va nikâhta keramet olduğunu unutma- yınız!. Bunun kut!: Ahlâk dersi azapıı * ine karmayınız!. Böyle nikâhsız olarak yaşadığınız müddetçe Allahın bi;tun bütün gazabını kendi Üzerinize çekece- ğinizi hiç bhatırınıza getirmiyor musu- nuz? ; Veyvode, yine plponındıı.blr nefes . çekerek: t — İkisi arasında ne fark var, dedi? ) Papas başını kaşıdı. Öksürdü, Sen-” rar , B . —Veyvode, Veyvode “dikkat et dedi. Böyle söyleme! Dilinin taş kesil- iğini hissetmiyor musun?. b yar — Yoo.. Böyle bir şey hizsettiğim ' ,*_ e B n — Ahrette bütün bu yaptıklarınızın * fit fitil burnunuzdan geleceğini bil-” miyor musunuz? Akibetinizi düşünerek ben bile sizin için azap çekiyorum. — - — Veyvode size yalvarırım! Bu fena bayattan varzgeçiniz!. Kiliseye gelerek nikâh olunuz!. Hem ben size tenzilât” da yaparım.. Ahteti, ölümü hatırlayı- nız!. Bu fena, bu ahlâksız hayattan vaz ” geçeteğinize dair banâ &ö iverin'e.. Bu sizin yaptığınız düpedüz hergele- liktir.. Haydi Veyvode, düşünme!. Söz veri. Veyvode piposunu ağzından çıkardı. Papası elinden tütarak kulağına: — Babalık, dedi, hiç kendini yorma! Senin de benim de bu hergelelikten kurtulmağa hiç niyetimiz yok. İyisi mi bas git! Bu ahlâk — dersini prensese veri. Rusçadan * Ferah Ferruh — :8 Azraile meydan okuduğunu bağır- Dü Barri gülerek; — Olur şey değil, kont dedi. Nostra- 'u tanıdığınıza âdeta beni de k istiyorsunuz! .. © Sen — Jermen sakin bir sesle cevap Yerdiz — Sizi hiç bir şeye inandırmak 'iste- ; bilâkis siz bu merhemin bü- Yünuz, Yalan söylemek âdetim olmadı- için, hakikat, bu ilâcı Nostradamus- K : öğrendiğim? söylemeği icap ettiri- Dü Barri ürperdi ve bir an süküttan ',.: Onun keşifleri arasında neyi me- tdiyorsunuz? » — Büyük eksiri!, . | , Pu Barri hayret ifirle eden bir jest Tüptr ve Sen - Jermen devam etti: — Eğer büyük eksiri bulsaydı, ayni za ; ğ ebediyet eksirini de bulmuş o- %- Her gşey, her şeyin içindedir, a- N kont, fakat “mutlak,, bir tektir. 4, takdirde “mutlak,, mutlak olmac- İe h altın yaratmak kudreti- ,“:m yaratmak küdreti bir tek kud- Nu“.rrl, bu esrarengiz âlemi:. hğıv içine dalmış gibi bir variyette, so- kh'* sordu: yy, Fakat siz kont, bu âli meselelerle '-ı—“lıı!ılınn « En esrarengiz şey- K, SA h çe neye dönmüş., lisini kucakladı: 48 ZARKIZ DÖ POMPADUR lere nüfuz eden siz.. Lütfen bana cevap verin.. Ne düşünüyorsunuz?. Büyük eksiri bulmak kabil mi?, Sen - Jermen lâkayt bir tavırla ce- vap verdi; — Niçin bulunmasıa? Size söyledim ya: Herşey, herşeyin içindedir. En büyük halketme prentbi, tabiatin en gizli tabakalarındı gizlidir. Fakat ta- biat esrarını gizlemek için her tedbiri almışsa, cür'et ve zekâ bunu keşfedecek kadar nâmütenahi Ceğil midir? Meselâ güneş hararetinin toprakların altında yaptığı tesiri, elinde zekâ ve riyaziye gibi kuvvetli membaları bulunduran kimyager kendi lâboratuvarında yapa- maz mı?. 'Yaralı ayni heyecan içinde soluyarak kekeledi: — Ah! Bu sirti elde etmek !Zengin.. Nümütenahi derecede zengin olmak!.. — Değil mi?. Çünkü nâmütenahi zenginlik, namütenahi zevk demektir. Bu, tahakkuk edilmiyecek — çey - leri tahakkuk ettirmek demektir. Bü- yük eksiri elinde bulunduran insan, bü- tün zevkleri birer oyuncak haline soka- bilir, Her şey onundur. Önun ancak te- menni Ve arzu etmek zahmetine kat- Tanmdorı kâfidir! Kudret, haşmet, şeref, zafer, aşk her gşey ona aitti. En cfsa- nevi işlüişret istihfafla tazeler, en imkânsız aşkları istediği anda tahak - kuk ettirir. Ve düşünün ki, kont zevk- ten bikmadz, bu adam için mevzuu bahsolamaz, çünkü o ebedidir ve çünkü başkalarını harap eden suistimaller o- na kat'iyyen dokunamaz!. . Sen - Jermen ayağa külktı, heyecan içinde soluyan ve alnı terlerle islanan kont dü Barriye yaklaştı ve devam ettir — Bu insan nümütenahi zevklerin tadınr alır, Evvelâ, işl”şrete, hissi zevk- lere dalar, Keşfinin ilk sihiri — içinde, cinsi zevklerin envamı tadar. En nefis şaraplar onundur! Hilkatin en şaheser muştu, Kontun ayak gesleri, geniş ve boş salonlarda garip gürültüler aksettirir- ben, ona öyle geliyordu ki. bu aksi se- dalar, ölmüş bir refah ve saadetin Tmeşum şarkısıydı. O zaman Kontün siyah kaşlatını seri ve asabi bir hareket oynatıyor ve göğsünü, derin veacı b- iç çekişi şişiriyordu. Ve yine o zaman, büyük bir ihtişam #çinde geçen çocukluğunu, serveti, mu- tantan merasim ve ziyafetleri, kendisi- ne ders veren en büyük Üstatları he- men hemen her gün salonları dolduran asil senyörleri, kendisini okşayan güzel kadınları hatırlıyordu. Sonra, babası ölmüştü.. O zaman Kont dü Barri on sekiz ya- şına giriyordu. Çocukken babasinı pek az sevmişti; gayet fena bir ahlâka mafkti, hiç kim seye ifşa etmediği esrarengiz düşünce Jeri vardır, muallimlerine hakaret eder, uşaklarını döverdi. Büyük servet sahibi genç crkek olun ca, bu enerjik alınlı kafadaki düşünce ler birer birer meydana çıkmağa baş- ladı, a Babasının tabutu Gönlünde bir tek da—'ı göryaşı dökmedi, ve bu tabut meazrlığa götürüldüğü zaman o, evde katsrak mirasını hesap etti. Bu servet muazzamdı ve ön& senevi ik vüz bin lira gelir temin ediyordu ki, bu, © devir için, cidden mühimdi. Hal- buki koönt suratını buruşturdu. Daha fazlasımı bekliyordu! O zaman onun hakiki çehresi, bütün çıplaklığiyle meydana çıktı. Gizli ihti- raslır, biribirinin ardından müthiş bir giddetle feveran etti; Evvelâ muhteşem 154 BU AR etini hatırdan ç- evilğedi Hinb İ <in mülrönt semain Wramidi xi #vihetaii - Ka tkle dinres MARKİZ DÖ POMPADUR ğ 4 — Yavaş yavaş kıymetli mobilyeler, en bir zaratetle örtülü olan bayâğı illetler, büyük üstatların tabloları, kıymetli ha- biraz sonra çılgın bir baygınlık şeklin- kdlar, dışarıya çıkarılmış, satılmış, da- de tezahür etti ve adiliğin, ahlâksızlığın ğilmeşti. son hadlerini buldu. Kont dü Barri, en Konak bile, borçlardan, rehine kon- görülmemiş öhtirsalara, ve zevklere bir türlü doyamadı. Bütün malüm zevk ve ihtirasları tükenince, yenilerini İcat et- t. ğ Sarayda, Pariste, en büyük skandal- ların mevzuu oldu. Avuç avuç paralar sarfederek, fakir genç kızları muhteşem salonlara dolduruyor, otilara bir iki gün efsanevi rüyalar yaşatıyor, sonra vah- şi bir merhametsizlikle, sokağa atıyor- du. En adi kadınları annesinin odasına götündüğü de vâkiydi... Bu adamın bir tek mazereti vardı: Annesini tanımamıştı! Ona yol gösterebilecek, okşamaları ve tatlı sözleriyle ona şüphesiz insani hisler aşılayabilecek annesi, kontün do- mahrum kalan kont dü Barrinin böylece zalim bir egoizm yuvası geldi. Gözlerinde korkunç bir boşluk ve arasıra sür'atle parlayıp sönen bir çelik parlaklığı vaidı. Münasını bilmediği iki kelime vatdı; Iyilik, fenalık.. O, iyiliğin aksiydi, fa- kat onun fena bir adam olduğu iddia e- dilemezdi. Fenalık, rubun bir köşesin. de bulunan bir histir.. k Dü Barrinin ise ruhu yoktu. — | Onun bir metresi vardı. Önü altı ay müddetle evinde alıkoyduğuna ve onun için yüz bin lira masraf yaptığına gö- re, onu her halde seviyordu. İşte bu sevdiği metresi, bir gün, bir suvare es- nasında, kalb sektesinden birdenbire öldü.. Kont ayağa kalktı, zavallı kadına yaklaştı ve, onun öldüğünü anlayınca, yşaklarını çağırarak, soğuk bir sesle onlara şu emri verdi: ğ Xe YN