22 Şubat 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

22 Şubat 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İA yaşında bir vatandaş — Memleketin en ihtiyar'le konuştuk Asıl adını hiç kimse bilmemek- tedir; ona herkes * dede,, diyor Memleketimizde 150 yaşını geçmiş otuz vatandaş var Ankara, (Hususi muhabirimiz yazı. yor) — 9385 umumt nüfus sayımı, en enteresan neticel&rini veriyor; bu sa. yıma için bir milyara yakın rakam tas. nif edilmektedir. Yalnız vilâyetlere ait bugüne kadar 43 cilt eser çıkarıl- mıştır. Türkiyenin en ihtiyar vatandaşı kim biliyor musunuz? Bu ndam meş- hur Zaro ağadan daha dinçtir. Size a- sıl enteresan haberi verelim: Türki. yenin en yaşlı erkeğinin kardeş çocu- ğu olan bir kadın da, Türkiyenin en yaşlı bayanıdır. ... Son seyahatte Elazığ'a geldiğimiz zaman, yeni Elazığ'ı görmek kadar be. nim için enteresan olan bir şey vardı: 'Türkiyenin en yaşlı adamı ile konuş- mak... 154 yaşında bir canlı tarih ta- savvur ediniz: bu tarih devresi ara- sında neler olmamıştır”? Size, son 14 senenin; yani Türkiyenin en yaşlı a. damımm idrak ettiği büyük tarih hâ- diselerinden bizi alâkadar edenlerden en mlühimlerini, yalnız isimlerile bir sıralıyalım: Sırplar, Osmanlı imparatorluğuna karşı ilk isyanlarmı yaptıkları zaman, bizim en ihtiyarımız yirtmi yaşınday. dı. Sonra Mora fayanı oldu, yeniçeri ocağı kaldırıldı. Navarin deniz harbi oldu, Azerbaycan Ruslar tarafımdan istilâ edildi, Yunansitan istiklâlini 1- lân etti, Gülhane hattı hümayunu ©- kundu, Kırm harbi oldu, ilk Özman- hi kanunu esas!si ilân edildi, Ayasofya ve Berlin muahedeleri imzalandı, Tür. kiyenin en ihtiyarı 98 yaşındayken, yani 1881 de Atatürk doğdu, 1920 de Osmanlı imparatorluğu battır, 920 den sonraki büyük Vakaları biliyoruz. Bu kadar çok vak'a yaşamış bir bu- çuk asırlık hayatı. olan bir. adamla konuşmak kolay bulunur - fırsatlar . dan mı? Müzelere girdiğiniz zaman, orada tarih sayfaları nrasımda olmanım no garib tecessüis ve hazzını duyarız, Bir buçuk asırlık yatandaşla konuşur- ken bu sayfalar dile gelmiş gibidir. Elazığ'ın Harputa bakan eski ma - hallelerinden birinin, tek katlır, büyük bahçeli toprak evi önündeyiz. Beni bu- raya kadar getiren yerli ahbabrm ka, pinin çıngırağını bir iki defa salladı. Ses uzaktan gelivor. Anlıyorum ki, ev, bahcçenin içindedir. Dışardan görünen büyük ağaclar, buranın uzun emekle meydana getirilmiş olduğunu anlatı - yordu. Bize kapıyı, on dört, on beş yaşla. rında bir çocuk açtı. Ahbabım sor- du: “— Dede evde mi? Dede, 935 nüfus sayımımda yaşı 152 olan Türkiyenin en ihtivar vatanda- gımın müstear ismidir. Hakikt adını yolda, gelirken arkadasa sormustum. Bana, herkesin bu bir. buçuk asırlık vatandaşa “Dede” dediğini, asıl adı- nın kimse tarafından bilinmediğini söylemişti. Bahçeyi uzun bir toprak koridordan geçerek girdik. Bir tarafta ahırlar, diğer tarafta samanlık var. Uzun, yaşlı ağarlar ortasında şirin, beyaz eve giriyoruz. Bir cardağın al. tındaki tahta srrada oturduk. “— Demin bize kapıyı açan çocuk kimdi? “— Dedenin torununun torunu... Torununun torunu.., Cevaba dikkat ediniz; dört nesil idrak etmiş kaç İn- san vardır? Dede efendinin oölu ece. Tiyle ölmüş. Oğlunun oğlu harpte öl- Müş. Kendi yaşıyor. Beş dakika kadar geçmedi: evin ka- pısı açıldı. Bir bastona dayana daya- na, yavaş ve Aikkatli adımlarla, ak sa. | mülih vaktiniz varsa gideriz.,, yaşının yarısı kadar yaşayıp, onun ka. dar dinç olacak kaç kişi var dersiniz? Dede yanrmıza geldi. İşitilir işitil - mez bir sesle bize hoş geldiniz dedi ve yerdeki halının üzerine oturdu. Gü - müş savatlı, kocaman tabakasını uzat- tı 'Torununun torunu olan genç, yanm. da duruyordu. Dedenin kulağı, artık kolaylıkla İşitmiyormuş. Bizim söyle- diklerimizi o, dedesinin dedesinin ku. lağına bağıra bağıra söylüyor; ihti « yarım ancak anlaşılabilir bir şekilde hafifçe verdiği cevapları bize anlatı- yordu. Dede elleriyle kulaklarmı ve gözle- rini göstererek bu iki azasından şikâ. yeti olduğunu anlattı ve genç torun diyor ki: “— Vç sene evveline kadar böyle de- ğildi. Şimdi kulağı da çok ağır işiti. yor, gözü de az görüyor. Sesi de pek çıkmaz oldu? “— Ne yeyip ne içiyor? “— Bol bol yoğurt yer... Sabah ak- şam yoğurt. Bir de çaya meraklıdır. Ihlamuru da sever. Ayran içer, Çubu- gundan hiç ayrılmaz. Kahve fle başı hoş değil... Pek az uyku uyur. Günde nihayet dört stat.. Kendi kendine mt. rıldanır durur “— Acaba neler söyler? *— Pek anlamıyoruz. Yalnız ben küçükken bana Gazi Ösman paşanm Plevne marşımt öğretmişti. İhtiyarın yüzüne dixkatle bakıyor- dum: Kuzu dişi ne demek olduğunu bu bir buçuk asırlık tarihte gördüm: bembeyaz, inci gibi dişler. Yalnız kü. çük ve sık. Türkiyenin en yaşlı vatan- daşı, dudaklarını oynattığı zaman bu dişler, bakırlaşmış olan yüzünde iki sıra inci gibiydi. Gözleriyle dudakları arasında yedi yarım daire sayabildim. Demek ki aşa- Öt yukarı, her yirmi yıl, onun yüzünde bir kötmerli iz bırakmıştı. Gür kaşları bembeyazdı. Sivri bir burnu vardı ve süt beyaz sakalı çenesine doğru seyrek- leşerek uzüyordü. Elini bir dürbün gi- bi gözünün üzerine götürerek bize ba- kıyordu. 'Türkiyenin en ihtiyar vatandaşiyle ne yazık ki uzun boylu konuşamadım. Onun kimbilir ne canlı hatıraları ver- dı?, Torununun torunu, bize, dedesinin dedesinin vaktiyle İstanbula gitmiş ol- duğunu, Yunan harbinde, Kırım harbin- de, ilk Sırp isyanında bulunduğunu, memlektinden yirmi yaşında çıkrp an- cak kırk yaşında döndüğünü, sonra tek- rar gittiğini anlattı. “— Yazı okuma biliyor mu?, “— Hayır! Arap harflerini bilmez- di. Türk harfleri çıktığı zaman da pek ihtiyardı. Gönlü, bu cahilliğe ne kadie yanı- yor; Yüz elli küsur senelik hâdiseleri görmüş olan bu gözler gördüklerini kaydedebilecek iki ele malik bulunsa bize ne güzel şeyler anlatırlardı.. Konuşacak çok şeyleri olduğu, hele bizim ona soracafımız bir çok — #ualler bzulunduğu halde, hiç bir şey sorma - mok ve cevap vermemek azabı için- deydik, Biz bahçeden ayrılmak için ayağa kalktığımız zaman, o da ayağa kalkmak istedi. Bizimle konuşamadığı için — ü- züldüğünü amlıyonduk. Ancak - işitebi- İeceğimiz bir sesle “uğurlar olsun!,, de- di , Yerli dostumdan, Türkiyenin —en ihtiyar erkeğinin kardeş çocuğu olan 'Türkiyenin en ihtiyar kadımını da ziya- ret etmemilzi rica ettim. “— İmkânı yok, dedi. O, buraya do- kuz saatlik bir köyde oturuyor. Maaz- z | Herhangi bir fırsatla bir daha n lli N HABER — Alanm nostası “22 ŞURAT — 1998 —— Çocuk katili- Evvelki goce Ku». da harap bir ev, şimdiye kadar misli görük memiş bir faciaya sahne olmuştur. lasanın tüylerini diken — diken yapan bu faclanın kurbanlarından — biri İle gö- rüştüm. Bu vakaya şabit olanları — dinle- dim. Topladığım malümattan — çıkardığım netice; faclayı işliyen adamın bir insan değil, bir canavar olduğudur. Düsseldorfia senelerce evel yakalanan eaninin işlediği cinayetlere benziyen bu vaka hakkında yaplığınmı tabkikatı etraflı yazıyorum, Bunu okuyanlar- benim vaka hakkında “misli görülmemiş facia,, lavsi- fime hak vereceklerdir zannederim. Kulaksız yo'unda Sabah sekiz... Bülün arkadaşlar çalışı- yor. Bir ara telefonla bir — muhabirimiz haber verdi: — Bir i canavarı yukalandı. Çocuk larına afyon verip öldüren bu adam şimdi karakolda... Foto Ali birkaç dakika İçinde makinesi- ne film doldurdu. Kapının önünde duran etomobilini İşletti. Beraberce vakanın ol- düğü yere gidiyorur. Kasunpaşayı karış karış bilen Mükerre min dükkâmı önünde durduk, bize Kulak sızı şöyle tarif etti: — Kulaksıza giden yol, şu köşeyi — dö- nünce çıkacağınız meydanı geçin! Biraz bozuk yollardan geçtiklen sonra Önünüze gelen yokuşu Urmanın. Sonra gene sorar- sıniz? . Tarif edilen yollardan geçtik. Âlihin o- tomobili yokuşu tırmanıyor. O ne? İlerde yokuş aşağı bir adam iniyor.. Arkasında bir de zabıta memuru., — Âli, dedim, katil geliyor! Otomobil zınk! diye durdu. Âti makine sine sarıldı. İçerde süratle meşin mahfa- zayı açtı, fotoğrafını ayarladı. Ben heye- canla sesleniyordum: — Ali çahuk, geliyorlar.. Onlar bize on metre yaklaşmışlardı ki Ali otomobilden fırladı. Makine arkasın- da yürüyerek mesafeyi daha ziyade kısalt tı. Birden makine arkâdan çıkıp göz hiza- sına geldi: Çıtf Polisin önünde yürüyen lâcivert elbiseli adam makinenin sesine şöyle cevap verdi: — Vay canına be! Şıppadak — resmimi aldılar.. Yürüyüşünün ahengini bozmadan yoluna devam etti. Elleri kelepçeli olan bu ada- mın henüz tahkikine gitmekle olduğumuz vakanın kahramanı olduğu — sözlerinden anlaşılıyordu. Bundan başka gözlerindeki ifade do ba zanmımızı teyit ediyordu. Ötomabile biniyorduk. Arkadan bir kız- la çarşaflı bir kadın göründü, Bunlardan kadının gözlerinin üzeri mosmorda, Ağla- ya ağlaya önde giden adama yetişmek için acele ediyordu. Kısa bir sorgu, — bunun, elleri kelepçeli adamın melresi olduğunu meydana çıkardı. Kız da katilin kız kar- deşinin kızıydı. Kasımpaşa — karakoluna #üliyorlardı. Müddelnmuam! muavinlerin- den biri henliz tahkikata el koymuştu.Mer buraksı sdu —00 — ziğa gidecek olursam ilk göreceğim kim seler arasında bu yüz elli yaşındaki ih- tiyar kadın vardır. Belki o, kardeş ço- cuğu gibi konuşmmnaz halde değildir. Ve bire dile gelen tarih sayfaları gibi bir çok şeyler anlatabilir. ... Türkiyede yaşı 150 yi geçmiş olan veya 150 de olan kaç vatandaş var, bi- lir misiniz? 'Tam otuz tane..*Bunlardan bir erkek Ağrıdadır. Diyarbakırda üç kadın, Eli- rziğda iki erkek, bir kadın (erkekler- den biri 157 yaşında olarak Türkiyenin €n yaşlısıdır.) Antep te iki erkek, Kay- seri de bir erkek, bir kadın; Malatyöda iki erkek, üÜçi kadın, Maraşta bir ka ka- din, Mardin de iki erkek, bir. kadm, Müuşta iki erkek; Urfada iki erkek, iki kadın; Vanda üç erkek iki kadın., 'Türkiyenin yüz elli yaşından fazla o- lan vatandaşlarının hemen hemen hep- si Şark bölgesindedir. Bu uzmm yaşama sırrı acaba nereden geliyor? Buraların bir çok yerlerinde doktor, eczane, has- tane yoktur. Konfor gerldir. Hayst şartları ipti- daidir. Bütün bunlara rağmen yüz elli sene yaşamak kudretini, acaba burada- ki vatandaşlar hangi kaynüktan almal» tadırlar? Şimdi size, Türkiyedeki yüz yaşında olanların — mesnisinden — bahsedelim: Yurdumuzda 100 yaşını geçmiş 6241 va tandaş vardır. Bunun 1256 sı erkek, 3.985 i kadındır. Görllyorsunuz ki kadınların saysı da- ha çoktur. Erkek mü çok yaşar, kadın* mı?, Yukardaki rakamlar bu sualin en güzel tevabmı vermiş oluyor: Kadın çok yaşar! Çetin hayat yükü, erkeği gabuk yıpratmaktadır. Bir netice daha: Türkiyedeki 6241 yüz yaşmı geçmiş vatandaştan ancak 686 si şehirlerde yaşıyor. Geri kalan 5553 i köylerdedir. senle kulürü ve diyer şahitlerin ifadeleri- ni almaya bazırlanmıştı. Katll ile metresi oraya götürülüyorlardı. Momobil yokuya tamamladı. Daha bo- zuk ve düz yerlerden geçlik, — Etrafımızı alı w soruyorlar: Vaka yerine Mi? Birkaç gencin ve birltaç çocağun teh: berliği üe daha bir hayli gittik. Mezarlik yanındaki sokaklardan olomobil geçemez oldu. Küçük ve batık tavanlı evlerin arala- | rından, kaldırımsız dür sokaklardan İniyö- ruz. Dolambaclı yerleri gectikten — sonra yakanın geçtifi evi bulduk, — 60 numara... Bir köşede tahta perdeye acılmış bir kapı.. Arkasına kadar itip içe: riye daldık. Yak'a yerinde Gerideki yıkık ve harap evin — gapsarı camından bir çocukla yaşlı bir kadın ba- kıyor, Âli sgesleniyor: — Teyzel Aşağlıya Rel bakalım? Bekledik, gelen glden yok. Bir bodruma daldık, Oradaki — merdiveni — tırmandık. Küçük bir sofada bir salıncak kurulmuş. Başka eşya yok. İçerdeki odaya dalıyorur. Bizi gözleri yaştı pejmürde kıyafetli yaş- hi bir kadın karşılıyor. Odada bir tek ot yastık, bir yatak, bazı kap kaçak.. Ortada oltasının ortasında yakılmış dört ateş, üç tane de henüz yanmamış kömür parçası, Yanında bir kese kâğıdında Römür duru- yor. İhtiyar kadın yerde yalan çocuğu kap Hğ agibi sırtındaki entarisini açtı. Kemik- leri görünen çocuğun sırtı yara bere İçin- de.. Yözünü çevirdi. Yanık içinde.. Elle- Pni uzattırdı. Isırilmiş kabarmış bir hal- de,. — Bu ne! Teyrze... Bu ne hal? kim yap- tı bunları?., Büu yaşlı kadın, sefaletin! unutmuş ha- şına gelen felâkete ağlıyor, ve biz hayret- ten dona kalmış bir önümüzdeki sefalet manzarasına bir çocuğun haline bakıyo- * ruz. : Ihtiyar kadının anlattıkları Kadının hıçkırıkları kesildi, anlatıyor: — Benim adım Asiye. Meryem isminde bir kızım var! — Bunun İsmali İsmindeki eski kocasından iki|de oğlu var; yani be- nim torunlarımı, Bundan on beş gün evvel Kasımpaşada Kireç hanında oturuyorduk. Kızımın ko- cası İsmall boyacılık yapar, sözde bise ba- kardı. Fakat son zamanlarda bakmaz ol du. Bırakıp gitti. Kızım bu halnle lanıştı. — Kim o hnain! — Kim olacak? Salih! Kızımın şimdiki kocası., Bu ndam handa İken — tanıştı. Nİ- kâh yapacağını söyliyerek kızımı metres tattu. Bu ev de onun,. İşte bizi alıp buraya getirdi. lki gece de öldürdü yavrumu. Bunu da öldürecekli ama kurtuldu pasıl- Sü. Ağlıyor zavallı kadıncağız. İçini çeke, çeke hüngür hüngür ağlıyar ve biz bu oğ layışın karşısında zavallı kadına bir şey soramıyoruz. Bekliyoruz ki bu ağlayış bir- az sükünet bulsun... — Peki; bu vaka nasıl oldu? Işkence — Ben bu Salih kadar canavar — fnsan görmedim. Bu çocukları istemiyordu. On beş gün gibi kısa bir saman içinde neler yapmadı bunlara neler.. Mütemadiyen dö- Büyordu. “Fakirhaneye atacağım,, diyor dü. Evvelki gece bu dayak gene - başladı. Çocukların ellerini maşa ile yaktı, sonra hellerinden — tutup kaldırarak — yüzlerini mangalın üzerine tuttu. Yavyrucakların kız gın ateşten yüzleri yandı. Buna kanmadı. Çocukların parmaklarını ısirdi. — Çıkan kanları emdikçe: — Oh! diyordu. Çocuklar bitkin bir haldeydi. Kurtar- mak İstiyen annelerinin yüzüne yumruk yoğdırdı. Bana saldırdı. Yere serdi. Çocuk lar ağlıyorlardı. Susturmak için cebinden afyon çıkardı zarlm yulturd ruz sanra iki çocuk da baygın bir hale geldiler. Sa- baha karşı ağızlarına tekrar afyon soktu. Buna da mani olmak istedik . — Önüme geçmeyin. diye bağırdı. On- ları wyutüyorum, Sizi de öldürürüm. Dışarı çıkm karakola haber veremiyor duk. Şafak söküyordu. Dört yaşındaki to- runum Cevat ö Artık kendimi her şeye rağmen sokağln ottım. Karakola — koştum. Polislerle dönüp geldiğimiz zaman Salih çoktan kaçmıştı. — Nerede ölen çocuk! — Onun cesedini karakola gölürdüler, Doktor munyene etli. Dayaktan arkasında- ki kemiklerin kırıldığı, zehirlenip öldüğü anlaşıldı. Sonra da başka bir yere gölür- düler yavrumu! — Morga mı? — Bilmem oraya m? — Bua yavrunun adı ne? —Nojat.. Üç yaşındadır kendisi.. * — Salih neciydi. — Kazancıyım derdi. — Âfşonu nereden buldu? — Kendisi de çekiyordu. Hem öyle ra- manlör olüyordu kâ hu cannvar çocükla- rın dillerini wırir, çıkan kanı emerdi. EL- lerini, parmaklarını dişler, gözlerini zevk ten kapar, kanı emerdi. Deli mi ? y — Peki maksadı neydi? den böyle yapryordu? — Önu ben de bilmiyordum. Yapıyor- dü işte, belki de deliydi. Ben hiçbir şeye yanmıyorum, yavrumun-ölümüne ağlıyo- rum., İnsan ber zaman ölebilir. Çocuk ok Çocuklara ne sun büyük olsun ama y indase M» ölümle.; Yoksa böyle bir katilin Cf ölmesi Mmahvelti bizi.. Neredeâ v belâ başiımıza. Biz dilenip geçiniyorduk barata Wi şu kömürü tahkikata gelen polislerdet çe Balimize aciyârak aldı.. Sağ kalan #? cuk iki günür açtı. Diğer bir polis ”“" ruş verdi. Ekmek aldık. Bu — 8ei yetişmiyor gibi bir de ölüm.. Hain herif! Bir xün Cevat eli yü!:d: içinde'odaya girdi. Ne oldu? diye $0? — © yaptı dedi. Ona sordum. & — Dışarda keçilerle boğuştu. Ondâf muştur dedi. y Canavarın çocuğu dişarı götürün 1 ni enidiğini o zaman anlamıştım. zatef ( Hıçkırıklar yeniden başladı. vın":_,, kömürler üzerine kapanan çocuğa &Ö Şit miz ilişti, Âli ile biribirimize ı.ıxışuk-# anda ellerimiz ceblerimize girdi. AT Ve birer miktar para verdik. Gözlerimi? :"', dı. Kadına, kizına kalan torununa diledik. Kendimizi dışarı alıyoruz. Katilin kardeşi ne diyor ? Kapının.önü konu komşu ile dolü- Vilia kız kardeşi de aralarında.. sori — Ağabeyin bunu neden yaplı? <— Ben ayrı olürüyorüm. Bir :w": Yar, Bakın sağ koluma inme indi. HİÇ Ç şey bilmiyorum. Onun elinden ben Ğ€ ler çekiyorum? Ne yaparlarsa bainit — Peki neden yaptı bunları? Z öitmlrorunu Ben de sisin aeti yorum bir şey, Konukamşulara, pencereden M gzalanlara soruyorum: ge — Bu adam deli miydi, dinane vi? den yapıyordu bunlurı? Cevap veren yok. O şimdi mül ,d miye cevap veriyor, Çünkü lu:nd::y yakalanmış.. Zabıta 'memurları " sonra tahkikata el koymuşlar.. Sıkı Dİr ramada kendisini bir delikte bul! yi mışlar.. Zabitanın pençesinden mazdı ve nitekim kurtulamadı düe — Peki neden yaptı bunları?. gö — Esrar çekiyordu. Gözü “"î.ai" Sonra insanlardan ayrı bir his teşt0Fu, dan kan emmek içitr bunları yapı? Yekta Razıp # -— Yenicami timlâki için Dahiliye Vekâletine SÜf csat etmişti. Vekâlet bu mesele hakk daki karacını müsbet olarak tir « İstimlâk işine 1 Nisandan — itibif başlamış olacaktır. İlk olarak Tü! piyangosu bayileri bulunsa ve e maden suyu satış şubesinin gğ tetesadüf eden köşvden İşe büöl w ve buraları yıkılacaktır. Buradaki # liyet bittikten sonra # den yolun &ol tarafı ile Kızılay l vt tış şubesinin bulunduğu Ww’( sırisiyle Valdehanma kadar oİ4f ler istimlâk edilerek yıkılacaktıf: — ( 3) iİstimlâk mıntakasında v kadar dükkân müsteciri, vilâyet ilerli lediyeye müracaat ederek Kef w ağçıkta kalacaklarını ve bini timlâk iş'nin müuayyen bir müddet ıç tehirini istemişler, fakat: Tetimlâk menafli umümiye hamına YA v* dan buna imkân olmadiğı Ce? mişlardır On iki eroinci yakalandı ; Zabıta kaçakçılık gubesi n dün on iki'esrarcı ve eroindi ,&. mışlardır. '; Kumkapıda Saraç İshak Toan e€ sinde cımpi sokağında 10 DÜT yartfi de oturan sabıkalt H Kİi dan Aytenin evinde birtaki D gy ri toplayıp eroin Içirdiği miş, dün gece ansızın DİF minde birisi de baygif 'r’: tulmuştur. Tahkikat dı: ü Aytenin bu eroinleri L desinde oturan Koskali Si ğı anlaşılmış, onun da € Halilin evinde 25 gram , ygel afyon bulunmuş, Mw.nl' Muammer ile Kasap S2 taa »'/ Hİ batlş Tenialülele Murtaranın, p 5ği Ali Osman, Kel Celâl, ; ket, Hristo, % Ki eroin çekerken ;

Bu sayıdan diğer sayfalar: