/ : 5 Kenan Çinili — Melekzad Çinili ( ERKEK - KIZ ) Ü Köy yerind İkünün diye cevap verdi. Yalnız Mina ini de kapamıyorlar ya?. Alniz : gözünü görmem kâfi O fikir verir, neredeyse kehanetime hük- Bir kızın yalnız gözlerine Küzelliğini anlayabilecek ka- oluşuma hayran olmuştu. dostumun Mei i; Ortasındaydı. Evde köyden ay» nin Getümdeyei. Yan bir t- » bir tepede ev ve ikisi orta. Sayırlıkta da çeşme. bün ve ei ie gün ir Mustafa: h Sar 8 İz 4 geldi. Ülkünün çeşme” indiğini söyledi. muşambayı sırtıma geçirerek Baktım, Uzaktan omuzuna ii u rn ağla bir kadın çeşmeye doğru Yı daki Mustalaya: .< > mu ya dedim., ii ig ima Arkamdan gelen Musta- PA benm gelme, uzaktarı sey- Çayıra doğru eilerim ce- Br ağır indim, Bir tesadiif cse- ka eye başında ondan başka rek yoktu, Ağır ağır ve lâkayt MZ iri yaklaştım. birinci bakracını dolduru- ve İdim peni yanında durunca 'eya ellerimi yıkayacağı- mek Üllet dolmak üzere bulu- v#cihi çekti. Mustafa haklıydı. ni Sin gözlerinden başka bir May Ürünmesine * mâni oluyordu. Mi Bözlerini de görmeyeyim diye N Tg duğu kadar kapamış ve ba- “epheye çevirerek kaçınmış- Bey Bileyim Börmemezlikten geldim. ğa masin sU içtim. cebimden e ellerimi kuru- miş ene bakracını musluğun altr- O,.bu işi yapıp ta İ di yel ben seri bir hareket N Minar örtüsünü çektim. Şim- m Ülküsü karşımda başı ei duruyordu. Kız Sağlık kopardı ve ba- Mağ Bu sirada ben hafif Mi mi ri Mn aye de b sey aman yanın- hareketimi dostumuz ince sevincini saklayama- Nk iç te eme benden a arzusunu dir iy >. Seti, ya geçmedi... içinde koşarak eve dei evlât, < dedi Lİ Seni vallahi da eri bin yemin etti. “e sabahleyin köyden vermedim. Hattâ; öldürenler, diye 2. evine pek yakın, | bir sırık üzerine yerleştirilmiş | (Tercüme ve iktibas hokkı mahfazdur) — Numara 43 — en oynıyor kardeşleri beni vuracaklarmış ! an ler içinde koşarak gelen köy hocası; “Aman kaç, evladım!,, Diyordu. rın sabah erkenden Osman ağa Pendi- ğe indirsin! O gece daha bir kaç dost gelip ayni şeyi söyleyince, işin ciddiliğine aklım yatmıya başladı. Ertesi sabah erken- den, Osman ağanın getirdiği iki bey- | girin birine ben, birine de Osman ağa ! binerek yola çıktık. Osmân ağa tedarikli hareket etmiş ti. Yola düzülmezden önce bana bir tabanca uzatmış, kendisi de mavzerini almıştı. Pendiğe hâdisesiz ulaştık.. Osman a ganın tabancasını iade ederek İstanbu- la geldim. Birkaç gün sonra İstanbula dönen (...) beylerden öğrendiğime gö- re, beni aramışlar, bulamayınca da on- lar da kavga etmişler. ... İstanbuldan, hiç beklemediğim ve istemediğim bir zamanda uzaklaşmamı icap ettiren ve benim için biraz da yüz kızartıcı bir hâdiseden bahsetmek isti- ken okuyucularıma, her şeyi açıkça ya- zacağımı bildirmiştim. Bunu anlatmaz. sam vaadimi yerine getirmemiş olurum. Okuyucularım, bu satırları okurlarken belki benim için her şeyi yapabilecek kabiliyette bir yaratdış diyeceklerdir. Fakat kendilerinden kararlarında biraz insaflı olmalarını rica edeceğim. Bu yüz kısartıcı hâdiseyi anlatıyo- rüm: Ben boş zamanlarımda daima Osman- beyde, Tramvay caddesindeki Suna tanenin garson kızlarından biri yanıma yaklaşarak: — Siri telefondan istiyorlar, dim, dedi. Koştum. Bana telefon eden Hicrandı, Aramızda bu kadar vaka” geçmiş olma- sına rağmen, beni görmek istediğini ve İ istanbulda Bahçekapıda o mahâllebici Hacı Recepte bekleğiğini behemehal gitmemi istiyordu. — Peki geliyorum, eien- Ev ekonomisi mk miöneneniznini Dimyata pirince giderken .. Türkiye - Romanya arasında yeni bir icaret o anlaşması yapıldı. Bu anlaşma mucibince, ihracat tacirleri miz Romanyaya 2 milyon kilo kadar pirinç ihraç edebileceklerdir. Zeytin, zeytinyağı, taze ve tuzlu balıklarımız için Romanya öteden- beri en büyük müşterimizdir. Son ya pılan anlaşmada, Romanyanın biz den pirinç alması da temin edilmiş- tir, Fakat bazı açık göz tacirler, Ro manyaya pirinç (satılacağını duyar duymaz, derhal fiyatları arttırmış” lardır. Türkiye « Romanya arasındaki ti- enret anlaşmasının henüz tatbik e- âilmesine başlanmamıstır. Daba bir kilo pirinç bile Romanyaya ihraç ©- dilmemiştir. Böyle olduğu biaide pi- rinç fiyatlarının yükselişi bir şeye delâlet eder: İhtikâra! Komanyaya pirinç satmaktan vaz geçtik, Bari ( iç piyasadğa pahalı pi- rinç yemiyelim, meşhur bir söz var dır. Dimyata pirince giderken evde- ki balgurdan olduk, bu pirinç ibti- kârı hâdisesi karşısında nicin susu» yoruz? Hükümet aylardanböri Ro- manya ile yaptığı ticaret müzakere lerinde 'Türk © pirinçlerine mahreç bolmaa muvaffak oldu. Tacirleri mizin bundan memnun olmaları lâ“ zimgelirken, bam açık (gözler, fır- sattan istifade ederek fiyatları ari tırıyorlar, İktisat vokâleti bu meseleyi ciddi hir surette tetkik etmeli, spekülâs- yona meydan veren muhtekirleri ce- zalandırmalıdır. HA, İ yorum. Hatıralarım: anlatmıya başlar - İ pastanesinde otururdum. Bir gün, pas- İ İ İ Hiyordu. İçine bindik ve Aksarâyın yo- bir sokak var Belediye “ Yol yapacağım ,, diye rastgele imoloz yığıp yol- ların eski halini de bozmamalı! Yazı odaşmın kapısı açıldı, içeriye bomba hıziyla bir adam girdi. Bu 28-— 30 yaşlarında gösteren bir gençti, Üstüne başma baktım, sanki bir deçeye düşmüş gibi, tamamen çamura bulanmış, ayakları, pantalonu, paltosu nun bir kısmı, çamurlardan görünmez olmuştu. Yar: belinden yukarısı biraz daha temizce kalmıştı amma, kolların» İ da, yüzünde, gözünde, hattâ saçları a- rasında bile çamur görünüyordu. Sıkılgan, fakat hiddetli bir tavırla? — Bir derdim var, dedi, kime söyli- yeceğim?. Arkadaşlar derhal beni gösterdiler, O da masamın yanına sokuldu.. Çok nazik bir tavırla: — Size, dedi, inanılmaz bir şey gös- termek istiyorum. Ben şoförüm. Dün gece İstanbulun göbeğinde, kocaman bir sokakta otomobilimle çamura sap- landım. Sekiz saattir, arabamı kurtar- mak için yapmadığım kalmadı. Yorul- dum, harap oldum. Fakat vakit bulur bulmaz kalkıp size geldim. Aşağıda bir otomobil bekletiyorum, rica ederim, gelin de sizi götüreyim, ya- rım sâatte geri döneriz. Şu bataklığı bir görünüz.. Adamın o kadar acıklı bir hali, söz- lerinin öyle samimi bir vaziyeti vardı ki, hiç düşünmeden, şapkamı, paltoru giyindim, fotoğrafçı arkadaşı da aratıp buldum. Sokağa fırladık. Aşağıda hakikaten bir otomobil bek- lumu tuttuk, Aksaraydan Cerrahpaşaya ve Kocamustalapaşa yolu Üzerinden Samatyaya saptık, Caddeden ayrılan otomobilimiz, bir. denbire toprak yollarda ilerlemeğe baş- lemıytı. Gözlerimir bize bahsedilen ba- taklığı arayıp duruyordu. Fakat yollar toprak olmasına rağmen, hiç te öyle ba taklık vaziyetinde değildir. İşte bu şe- kilde dört beş sokak geçtikten sonra, önümüzde oturan şoför: — Geliyoruz, diye ihtar etti, Ve bir köşeyi daha döner dönmez otomobilimiz durdu. . Hemen aşağ: indik. Burada gördüğü- müz mahzara karşısında şaşa kal - dık. Aman Yarabbim, ne yoldu 6. Kuru- tulmas: için bu kadar mesai sarfedilen Cellât gölünün bataklıkları bile bunun yanında belki daha biçimli sayılabilir. di. Böyle bir yere şehrin ortasındaki bir #okakta değil, apvak Misuri bataklık. Tarında rast gelinebilirdi. Sakın müba- Yiğa ediyorum sanmayın, Eğer en ufak bir şüpheniz varsa, yukarıki resimlere birer kere bakımı. Bu size ne kâdar Istanbul konuşuyor K.G GS Istanbulun göbeğinde Misuri bataklıklarına nazire olacak Zavallı şoför Ziver bataklığa saplanan otomobilini kurtarmağa çalışıyor haklı olduğumu isbat eder. Bir boydan, öbür boya kadar ayni va- ziyette devam eden bu bataklığın orta- sında bir otomobil duruyordu. Araba- nım ilerisindeki çamurların iki yana ay- rılmış olması ve tekerlek izleri, otomo- bilin battığı yerden uzaklaştırılması için büyük bir gâyretle uğraşıldığını belli ediyordu. Bizi buraya getiren za- vallı şoför Ziver: — İşte benim arabam, diye anlatma- ka başladı; Dün gece Kumkapıdaki e vimde yatıyordum. Birdenbire kapı çar ındı, mahalle bekçisi gelmiş “bir hasta var, Samatyada doktora götürülecek- miş,, dendi. Ben de acıdım, yatağımdan kalktım, otomobili garajdan çıkardım, Fakat çıkarmaz olsaydım! Buraya ka- dar güzel güzel geldik. Müşteri yolu tari! ediyordu. yeçtiğim yollar da şehir içinde olduğundan ben de rahat rahat sağa sela sapıyordum, Fakat birdenbire nasıl oldu bilmem, bir yoldan diğer yola sapmamızla bu çamurun içine gömülü- vermemiz bir oldu. Otomobil iki saniye içinde tâ çamur- luklarma kadar çamura gömülmüşü Gese yarısı başıma gelen bu feliketten kurtulmak için, sabaha kadar çamurlar içinde çırpındım, durdum.. Arabada tam iki şişe benzin yaktım. Lâstiklerim ha- rap oldu. Tekerleklerin mütemadiyen patinaj yapması karşımda nihayet eli- me bir kürek aldım, otomobili saran et- raftaki çamurları mümkün olduğu ka- dar açtım. Nihayet 8—9 saatlik bir çır- pınmâdan sonra, arabayı bu bataklık- Bu retim İstanbulun göbeğindeki bir sokakta alınmıştır. Artık bu sokağa belediyenin uğradığına geli de inanın... tan temizledim amma, ben de bittim. Makineyi yeni tamir ettirmiştim. Bütün masraflar da heba oldu. Her şeyi baş- tan bozuldu, Ne defransiyel, neşanziman, ne di- reksiyon kaldı. Bir aralık, sabah erken, erleen, arabacılara rica ettim, otomobili bu bataklıktan çıkarmaları için 5 lira teklif ettim, kimse buraya sokulmağa cesaret edemedi. İşte vaziyeti siz de göz lerinizle görüyorsunuz. Bu sırada, civardaki bir mektep tatil olmuştu, Minimini bir sürü çocuk bu sokaktan geştiler. Fakat kenardaki kal dırımdan ayrılan bir kaç zavallı yav- rucuk çamur deryasma öyle saplandı Jar ki, bunların âdeta boğulacakların- dan korktum. Bazılarının şosonları lâs- tikleri ayakâbıları şamurlara saplandı, kaldı, Vaziyet hem gülünç, bem de ağlana- cak kadar acı idi. Biz müteessir bir vaziyette bütün bu vaziyetleri seyrederken, civardaki evlerden bir kaç kadın çıktı, Yanımıza sokuldu: — Siz, dediler, galiba gazetecisiniz, aman rica ederiz.. Şu bizim sokağın #ecaatini yazınız. Bu kaçıncı ötomobil- dir böyle. Zavallı adam arabasını kur- tarmak için sabaha kadar çırıpındı dur- du, Tabif bizlerin de gözüne uyku gir- medi, Geçenlerde de bir yük arabası böyle ce çamurlara saplanımıştı. Arabacı ara- basına yüklü olan un çuyallarını Oba- içil tarak, malın; zor kurtar- — Peki amma, nasi oldu da, bu yol bu bale geldi, diye sordum. Ona daşu garip cevabı verdiler: — Buraya sözde yol yapılacaktı. Ci» varda ne kadar moloz varsa, getirip bi- sim yola yığdılar, ve gördüğünüz vazi- yet oldu. Bu sörleri dinleklikten sonra, yanım - daki fotoğrafçı arkadaş gayri ihtiyari söylendi: — İşin bu kadarına pes denir! Bizi getiren otomobile bindik, geri dönmek üzere idik, bu sırada bu soka- ğın İsmini sormak aklıma geldi. Ve şunu öğrendim.. “Mercanbalık sokağı, « Buraya tom mânasiyle yakışan bir isimdi bu doğrusu... istanbul radyosu 17 ikinciklmun pazartesi 18,39 çocukları masaj Krifiaes Asımın kın Nihal, 19,30 Radyo fonik terssil: Eminönü zlkevi gösterit kolu tarafından, 19,55 Borsa haberleri, 20 Tufat ve arkadaşları tarafından Türk mu sikisi ve halk şarkıları, 20,30 Hava raporu, 20.33 Örer Riza tarafından arapça söyler, 20,45 Belma ve arkadaşları (tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları (sast aya- ri), 21,15 radyo fon!k temsil Stüdyo or- Kestrası refakatile (Madame Buterfiy) 22, 15 ajans haberleri, 22,90. plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 22,50 Son haber Ter ve ertesi günün programı, 23, son.