Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
- & & - Milyon'un met t d TYdmanın Turbanlarından v vee Üa ASN Amerikalı dansözün cesedi, "WkS ü * A, AMAĞ AAAi ! ai NAnaN dam a mRİaamayiĞİ ĞNDNT AAA NU C. LA a Amerikaya götürülmek üzere bir tabuta konmı;ş ve yola " çıkarılmıştır. Paristeki insan kasabı Vaydıman tahkikatında son safha resi, sorgu hâkiminin önünde bayıldı Ganç kadın, cinayetlzri polise haber vermek istiyor fakat Vaydınanın tehdid üli)'ı a_l'isteki insan kasabı Vaydman Tüm ortaklarının yakayı ele verip İ ğğ'î tıkıldıklarımdan beri tamam al- ta geçti. ı*u kirk altı gün zarfında, Fransız “âsı büyük bir fuâliyet gösterdi. 'N hafta içirde zabrta en ziyade kîn!ıığı Trikonun, karıcı Koletin ve âşı K':Or'gulariyle meşgul oldu. Hldeqlet: sorgu hâkimine verdiği ilk Ha ©* ÂAmerikalı aktrisin keyfiye. y © haberdar oldüğunüu ve bunu Yonun da bildiğini söylemişti. Jan Blanla beraber Vülziye gittik- Zaman Vaydmatim köşkte bülün. L»%’ğlm. pencereden uzanıp içeri ba- :' Büzel bir kadın elbisesi gördüğü- * cök beğendiğini ilâve etmişti. vaydüîetir. anlattığına göre,' o sırada ehi Man gelmiş, fakat bu güzel elbi. le kime ait olduğ u sualine sükünet- kahele etmiştir. Tik IOIEİ,_ertesi gün gazetelerde, Ame- te sk artistin kaybolduğunu ve köşk- Bu p Üğü elbisenin tarifini okumuş. çıgkler_î'ıseleî'in genç artistin (seyahat Hatta h_île satım alımdığını — anlamış. ka,.n_kn"' gün, Vaydman ceketini çı- tık n'ı Çek defteri vere düşmüş, Ar. Bö er:..curmünü saklamaya lüzum Tiş v ş Vakayı olduğu gibi anlat- 'âtnuş_ İmseye söylememelerini rica flarîîet' ilk fırsatta zabıtayı haber. tehdid*:îş Istediğinj, fakat Vaydmanın kendi Sîniî: kOtktuğ-mu. hatta bir gün Gliyor Acağından yaraladığını id- VJ . n Wukgayaan, Koletin verdiği ifadeyi d'”îruı 3rından haber alınca: “Evet, dlğmı'ı'; demiş, fakat kendisini yarala Viven inkâr etmiştir ştir. Bi Sf îöBlon meselesi andiğ.inî' Blonun katlini nasıl Öğ- 18 p ç SÜ Süretle anlatmıştır: &i ; yani cinayetin iş. , Pari&e SA L_mı'on. metresini erken SHn eyç ) Bötürüyor. Yirmi dört sa- “Sabih SS Vülziye adı &diyor. m atmamasını l4 ) Yükp G6 Sabahi î BU Yör. Fgeçh'mek €yin ve öğleden sonra İcin si idi Mi Paka , sinemalara gidi- a ön ş Vülzıye gilmesinin menedi- %k "Yıandmyor_ Sebebini anla- *Takı aa Andan , a düşüyor. Tayin olunan Vaya 'dan y bir Sâat evvel köske gidiyor. j âanı l Relg ken ;öî'â'ly(mu kapıda, otomobile RİĞJ İtİn kıy Or. Vaydman; erken k de%kı% nz;Yor. Bir'iş icin bir ye- Vor ” Röştrten Ve kendileri gelinceve * Ayrılmamasını .Knı söylü- aet ; : haı îı:nlm çp;îmg il_'_ln.ce_ portmantoda ÜaUY ©© “Ünü görüyor, der. . Ü, VS Yaka A Odan başka, yerlerin Stngç Candığr, henüz kurumadığı Röar %tu*l '“:î:: tekiyor. Yor! hra Vaydmanla Milyon İyecek öteberi getiriyor - Milyonun metresi Kolet lar, Yemekten sonra, her ikisi Vayd- manın yatâk odasına kapanarak husu- si görüşüyorlar. Kolet, meraktan çatlıyor. — Gece yatarken dostunu sorguya çekiyor, 18- rar ediyor. Milyon, sevgilisinin gön- lünü kırmak istemiyor, cinayeti anla- tryor ve ilâve ediyor: “Egğer boşboğaz düğünü söylersen seni merhametsizce öldüreceğine — ve benim de kendisine yardım edeceğime emin ol. Elimiz - den kaçıp kurtulsan bile arkadaşları. mız seni bulacak ve kafana kurşunu yerleştirecektir!...,, Kolet, bunları anlatırken fenalaş- mış, ve sorgu hâkimi, sorguya devamı bir gün sonraya bırakmak mecburiye- tinde kalmıştır. Hahberin deniz ve mâacera romanı: 57 inmnden korküuüyormuş! Kolet, ertesi günkü ifadesinde Şşu sözleri söylemiştir “ — Vaydmanın bir cinayet yuva- s1 olan bu uğursuz köşkünde kalmak istemiyorumdum,, korkudan titriyor- dum. Milyon hiç oralarda — değildi. Sanki bir şey olmamış gibi davranıyor du. Bana, Lö Blonun katli hâdisesini anlattığı gecenin ertesi günü, Vaydı mandan uzak bulunmamak için Vülzi- ye yakın bir köşk kiralamak niyetinde bulunduğunu söyledi. Fakat, cinaye. tin tafsilâtımı gazetelerde okuyan ba- bası mâni oldu. 18 ilk teşrinde Vaydmanın köşküne den ayrıldık. O geceyi Milyon, babası ve ben müzüakere ile geçirdik. Babası ile ben, hemen polise müracaati muva. fık görüyorduk. Halbuki âşıkım bunu katiyen reddetti. Hatta babasına çı- kıştı. Nihayet, bana karşı saafı olan (Jon Blan)a, Paristen firarımızı tes. hil için müracaat etmemi kararlaştır- dık, İlk evvel Kombreziye sonra da Nis sahillerine kaçtık. Milyon benden şüpheleniyordu. Polise haber vere- ceğimden çok korkuyor ve beni âteda göz hapsinde — bulunduruyordu. Bir gün, yanından hiç ayırmadığı silâhı aldım, sakladım. Hiddetlendi ve zorla elimden aldı. Ve: “Bir erkeğin silâhımı almak ona kurşı en büyük hakarettir.,, dedi. Vaydman yakalandığı zaman bir a. ralık beni öldürmek ve sonra intihar etmek istedi. Fakat vazgeçti. İSviçre | hududunu geçmeyi düşündü. Nihayet bunu da muvafık görmedi. — Parise HABER — Akşam posfas Hafıralarını anlatan CEYMS NOBODİ Entellicens Servisin en meşhur casuslarından yumruaklarını sıktı, Ümitsiz bir tavırla başını salladı: — Tufanın götürdüğü bir samarnı çö- pünü kurtarmağa imkân var miıdır? Şimdiki halde zavallılar Sen Jil hapisa- nesinin bir hücresinde muhafaza altın- dadırlar her halde.. Almanların elinde bulunan Sen Jilden kaçılmaz.. Ora- dan ancak idam günü çıkılır. Arkadaş- larımıza ağlamaktan başka yapabilece- ğimiz bir şey yok... Bize kara haberi getiren delikanlı hay- kırdı: VE — Yapabileceğimiz başka bir iş var: İntikamlarını almak! Bökeman, elini uzatıp arkadaşının e- lini sikarken : — Hakkın var dostum. Dedi ve bana döndü: ._ — Sizi biribirinize tanıştırmadığımın şimdi farkıma varıyorum. Affedersiniz .. Arkadaşım Belçikanım iftihar ettiği va- tanperverlerden Lui Brildir. t Sonra beni takdim etti: — Sana Entellicens Servisin en e- ğgerli memurlarından Ceyms Nobodiyi takdim ederim, dostum.. Bize yardım etmek lütfunda bulunduğu için kendi- sine senin de teşekkür etmen lâzım... Bril ile dostça el sıkıştık.. — Sizinle tanıştığıma çok memnun oldum, mister Nobodi. Bir gün hizme- tinizide bulunabilirsem kendimi bahtiyar sayacağım.. — Bahsetiğiniz gün belki de gelmiş tir. Hayretle baktı ve tehalükle sordu: — Sizin için ne yapabilirim? — Mis Kaveli tanıyor musunuz? — Tanrmaz olur muyum? Dostlarin- dan biri olmakla şeref duymaktayım. — O halde, onu kurtarmam için ba- na yardım etmenizi rica ediyorum. — Ne diyorsunuz? diye heyecanla sorldu.. Mis Kavel tehlikede mi?. — Mis Kavel tevkif edilmek Üüzere bulunuyor. Yumruklatını sıktı. Ağlayacak gibi oldu. Sonra kendini topladı. Kadın elbiseleriyle dolu çanta lıklarına yem yapmadan gideceğiz ha! Allah bir, bu gemide bir dakika daha hizmet etmem.. Bu dönmiye karar — verdi. Trene bindik. Yolda, Lö Blonun saatini pencereden nehire atti...,, Milyonun metresi Kolet, Janin Kel- lerin katli hâdisesi hakkımda da şunla. rı söylemiştir: — İlk teşrinin başlarında bir gece Vaydmanla Milyon köşke geldiler. Dikkat ettim, çorapları kum doluydu. Beraberlerinde, içinde kadın elbiseleri bulunan kocaman bir çanta getirmiş- lerdi. Gene bir iş yaptıklarımı hisset- tim, Fakat, belli etmedim, bir şey sörmadım. Fakat, iki gün sonra Miül. TEFRİRA Nö: :If Mis Kavel tevkif edilmek üzeredir, dedim, ağlayacak gibi oldu — Onu kurtarmalıyız, diye bağırdı. Onu kurtarmalıyız.. Mis Kavel bir a- zizedir.. Onu öldürmek Almanlar için bir şerefsizlik olduğu gibi, öldürülme- sine mâni olamamak ta Belçikalılar için şerefsizliktir !, Heyhat!. . Lui Bril böyle söylediği esnada, Mis Kavelin etrafında örülen cehennemi ağ tamamlanmak üzere bulunuyordu. O- nu kurtarmak mümkün olamıyacaktı , Kara şeytan Hapisanedeki vazifeme gitmek za- manı geldiği için yeni dostlarımdan ak- şama tekrar buluşmak üzere sözleşerek, ayrıldım. “Serbest Belçika,, mensupla- rından Van der Bruk'un Luiz caddesin- deki konağında buluşacaktık. Hapisaneye geldiğim zaman ortalı- Zı gayri tabil bir telâş içinde buldum. Önünde müteaddit otomobiller duran dış kapı ardına kadar açıktı. Avluda da süvari askerleri muhafazasında başka bir öotomobil beklemekteydi. Kapıcıya merakla sordum: — Ne olüyor, Allah aşkına? Bu telâş nedir? Ensemden bir ses: — Sâana ne? diye söylendi ve devam etti: i — Hem senin burada işin ne? Döndüm ve beni istihfafla süzen Mongol suratlı bir adamla karşılaştım. — Affedersiniz; diye gayet nazikâne cevap verdim, kiminle konuşmak şerefi- ne nail olduğumu öğrenebilir miyim?. — Kim olduğumdan sana ne?, Me- sele, senin kim olduğunda ve buraya ne yapmağa geldiğindedir. Sükünetimi hiç bozmadan: — Pekâlâ, idedim, cevabı işte burada yazılı... . Hapishaneye girebileceğime dair müsaade vesikamı cebimden çıkarıp u- zatmıştım. Elimden alrp uzun uzadıya dikkatle tetkik etti ve her şeyi yolun- da görünce yumuşadı: — Pekâlâ, geçebilirsin. .Fakat avlu- da durma... Karşımdakij adamı hürmetle selâmla- dıktan sonra fırladım ve doğruca kan- tine gittim, Oraya varalı ancak bir kaç dakika olmuştu ki karşıdan yeni ah- baplarımdan Mayerin geldiğini gör- düm. Onun peşinden Blank ve Duyz berg de sökün ettiler. Üçü de çok yor- gun görünüyordu, geceyi uykusuz ge- çirdikleri belliydi. Fevkalâde sevinmiş gibi bir halle: — Oh maşallah! dedim.. Sizi buraya hangi rüzgâr attı?. Mayer homurdandı: yön bana 1,300 franklık bir posta ha- valenamesi verdi: “Git, postadan al,, l dedi, Tabit gittim, aldım... — Bırak Allah aşkma! Berbat bir rüzgâr! Canımız çıktı.. (Devamı var) ŞAT LT FĞ AŞ GAT F A kuüvvetli üç miye, hiçbir harp gemisine konulmamış derecede takım makine konulmuştu. Makine- bir kok Yazan: Ali Rıza Seyri den ikisinin yüzü de bol katran sürülerek gülünç bir hale gettrilmişti. Üçü de o kadar kızgındılar ki, bulaşık dudaklarile bize başlarına ne gelmiş olduğunu bir türlü anlatamıyorlardı. En — sonra “Gök gürültüsü Con,, öfke ile boğularak Aanlata- bildi: — Alçak köpek balıkları!! — Galiba bir fıçı balıkyağı bile çıkaramamışlar.. Biraz çenebaz- lık, gaka edeyim, dedim. Beni yakalayınca yağ tortusu fıçısına gözlerime kadar soktular.. Beni.. Kaptan Blak: — Kısa kes, herif! — Gemide yağ yok muy- muüş? Hiç balina yakalamamışlar mı? Yüzü gözü katran içinde kalmış bir sıska İngiliz gemici cevap verdi: — Bizden başka balina tutmamıslar efen- dim; bizi de sıska görünce kaldırıp denize attı- lar.. Kaptan ayağını vurarak haykırdı: -— Demek vaktimizi boş yere — kaybettik! O halde heriflerin gemisinde neden gevezeliğe dal- dınız? Sonra makineye kumanda verdi: — Fulsipit! “Gök gürültüsü Con,, öfkesinden olmuştu; kekeliyerek dedi ki: — Demek... demek... Bu herifleri köpek ba- deli gibi ne iş, alçaklar beni tepeme kadar pislik fıçısına goksunlar da siz karşıma geçip gülünüz, öyle mi? Kaptan Blak herife bıyık altından gülerek bakıyordu. Lâkin topçu Dik ile “dört gözlü,, ken- dilerini tutamıyarak gemiyi sarsacak kadar hız- la kahkahalar koparıyorlardı. ; “Gök gürültüsü,, Con, etrafına hırsla bakı- nırken İiskelenin altında bir kara boya tenekesi görmüş, yavaşça bunu almıştı, birdenbire İleri atılarak boya tenekesini topçu zabiti Dikin kafa- gıma geçirerek onu kendisinden berbat bir hale soktu! — Şimdi ikimiz bir çift olduk, işte! Yabani İskoçyalı! Geminin güvertesinde gülmeler, haykırış- malar, alaylar büyük bir fırtrna gibi dönüp duru- yordu. En sonra İskoçyalı, Gök gürültüsü ve öbür gemiciler bir yolunu bulup temizlenebilmek için baştarafa gittiler ve gemimiz tekrar yol almağa başladı. Bu srırada hemen hemen Ğ5 derece şimâl arzında bulunuyorduk ve ertesi günü de Groen- land kıyılarını gözden kaybetmiştik. Bu sabahtanberi, zırhlıya her vakit erzak, yağ gibi şeyler getirmekte ve medeni dünya ile irtibatı temin için kullanılmakta olan küçük va- purlardan biri uzaktan bizimle geliyor ve vakit vakit zırhlı ile işaretleşiyordu. Dört gözlü bana bu kücük geminin keşif İsini de yaptığını va Li- verpul limanına gidip denize çıkacak büyük ve değerli mal ve para taşıyan posta — vapurlarının hareketinden bize haber yetiştireceğini söyledi. Bugün geminin makine dalresini — gezdim. Burası gerçekten görmeğe değer bir yerdi. Ge- leri çalıştıran gaz küçük bir kazandan, ve antrasit ocağından geçirmekle elde ediliyor- du. Kok oöksijenle birleşip saf hidrojeni serbest birakıyordu. Ben_ makineyi gezerken ocakta — büyük bir ateş yanıyor, ne ölüur ne olmaz elde — bulunmak üzere gaz istihsal ediliyordu. Çünkü kaptan Blak, İrlandanın batı kıyısı açıklarında aşafğfı yukarı birkaç kere dolaşmak kararını vermişti. Dâhi makinist küçük Almanın bü muazzam, karışık makinenin kumanda yerinde çalıştığını görmek unutulmaz ve İnsanın dimağında, yüre- ğinde heyecanlar uyandıran bir — manzaraydı. Bin uzakta olan, en küçük bulunan bir çarkın, bir kolun hareketi bile onun gözünden kaçmiyordu. Bu küçük adam, dimağının kudretile yukarıdak! haydutlara dünya denizlerinin padişahlığını ver- mişti! # D « . « “ * - * » L Ertesi sabah doktor (Osbart) kapıyı hızlİrca vurârak kamarama girdi ve: — Geliniz mister Şahin, dedi, nasıl iş gördü- ğümüzü yakından seyrediniz! Kıç omuzluğumuz- da “Kırmızı yıldız,, kumpanyasının büyük Bel- lonic vapuru var. Şimdi onunla hesap göreceğiz. Büyük bir heyecan içinde giyindim, güverte- ye çıktım. Doğmuş olan güneş, etrafındaki sabah bulutlarından kurtulmağa çalışıyordu; — rüzgâr cenuptan kuvvetli esiyor, İnce bir yağmuru yü- züme çarpıyordu. Çarmıhlar, manikalar — bofuk ıslıklar çalmakta, büyük ve yeşil dalgalar şimal (Devamı var) â