Bi â—':ım hepsi Cezayir pazarlarından & Va Altın verilerek alınmışlardı. _’“ Mevlâyi Hasen, biç birine bak- İlş ': Sağ dirseğini, Aizzenin kuca- '*ıöııenn)imy.n k Iı'm ııı'mıl 4 A Tnt Gme ” dürmadan çalıyorlar, kızlar £ h kapıyı açtı. Bu kapı, Tunusu alan ve tabak içinde ü m,':; Uzatan bir ferah uııııyın,:ı' k"ünd: Bu orta çağ şehri, ötesinde, '&q kabartılar yapan camileri ile, *Hlıklar arasından bir Parçası gö- "'h.:: bahçeli evleriyle ne muniş- '—,_ .İıpı arasından parlıyan su Ş “'tmamwm İit geniş nehirdi. Aizse işiti- W:;;hu bir sesle neles alır gib h- 2 n O Mbiyana.. "'h,t.:“» Tunusun büyük ve esrarkı Yir gecelerde buna nereden k _%'s_l—se bir âcr duyarım. Kimbi- &.__— Nasıl bir azıdır bu? Nenin ei Sekiyorum?. Şocukluğumuzun — Aizze... | Teş %"hdn gıktığı yerde, bir müd- Sürgün gibi —yaşatmışlardı. “ı—ı —“mn?.. Babamın haremde ço- Tti gada kalmamasını istediği bir xl.'!.q"':.m& Zavallı anam! Oraya, irınnı bir kıyısındaki kabi w gitmeğe ılııı:wr ol- Tumuzı da bizimle berşber N ıî:"di Ve sen benden ayrıl- SÜ, bir hayli gözyaşı dökmeğe, 'Ş.n,."—ıhk etmeğe mecbur ol- * masın ?. bi "ı:ıııı Bibi hatırımdadır. biz orada, Hamada 4 'ls.îı :::lıı arasından f'!ıhn:u"ı' Üa taşmazdan önce bir çu- Veğ Va y A Sülar gibi kaynaya kay- ""'ı.,,"““ Ve o sular şu nehrin ü a kadar geliyorlarsa x Âizzenin yüzünden bir endi- ; Sünluğunu sezdirdi. Güzel S F üq_;:' Rehir durmuyor.. - diye mı- eteklerinden —aldı- :âllu ::"'4' brrakmıyor. Suları, o- RAS “:' arasından fışkırtan kud- n Rla, da ahıp götürüyor. Nere- xw?_ P g iyor. Nere S M:l.._ t ”*—.,,,_" Büyük dalgaları kıyıları- | ş zı:“ Ürperdiğimiz deniz, Ve İN ti __"u:h zeytinliğe gittiğimiz N':ğ::ı.nn. bit denizin - içinde Bt k * bir deniz halk etmemiş u yi N.,:""—nı birdenbire bir kah- S &::“ Haa - dedi. . Hocamiz Şa- © Fizanın töylediklerini-mel tek “Ççalkalayıp duruyorlardı. Gürel G Yazan: Nizamettin Nazij *diş odaya çıplak kadın göğüslerinden fikan ve hulya veren birıliık koku yayılmıştı rarlayacaksın... Ebediyet! Ebediyet!... O bu kelimeyi tekrarlarken kaşlarını gatar ve bize bir korku vereceğini sa- nardı. Değil mi? . — Yamılıyorsun. O korkutmak iste- mez, bilükis teselli vermek isterdi.. E- bediyet “sonumuz geldi,, demekten çe- kindiğimiz için, kendimizi aldatmak için bulduğumuz kelimedir. Ve birdenbire başmı yumruklamıya başladı; birdenbire ağlamağa başladı.. Hıçkarıklı, boğuk bir sesle ve dudakla- tint hırçin hirçin açıp kapayarak; — Sahte! Yalan! - dedi. - Sana bu- gün de söylediğim gibi, ben bu tatlı günlerin uzun süremyieceğinden kor- kuyorum, Deniz der demer hatırıma Barbaros gelyior. . Hükümdar âni bit asabiyetle yum- ruğunu kaldırdı. Hani neredeyse bütün sevgisine ve aşkına rağmen bu güzel kadının ense köküne basacaktı yumru- Bu.. Fakat bir ses onu alakoydu. Bir ses... Bahçeden gelen bir scs; Ve... Merasimsiz konuşan bir ses... — Heyyyy Hasen! Tunusun Emiri! Kardeşin geliyor.. Bu ses, Emir Haseni birdenbire de- geliyor... â Çılgın bir sevinçle kalbi höpluyordu. Fakat kendisine böyle teklifsizce bitap edilmecine de tahammül edemiyordu: — Bire cür'etkâr! - diye homurdan- dı - Şimdi senin haddini bildirteceğim.. Meçhul ses bu tehdidi tamamlaması- na imkân bırakmadı. Acele, acele; —- Eğer haddini büdirmelerini iste- miyorsan çocukluğu ve budalalığı —bı- rak kaç! - dedi - Emir Reşit bağlı ola- rak çölden geliniyor. Seni bağlamak, belki de kelleni uçurmak için Elkabel- den geliyor. Yanında Cezayirliler var. Barbaros karaya çıktı. Ezhir Hasven bu sözlere inanmamak istedi.. Hançerini sıyırıp ucundan tuttu. O çoök dehşetli biz nişancı idi. Heni hançerini bir vınlattı mı nişan — aldığı insanın veya hayvanın diri kalmasına imkân yoktu. Lâkin bir el koluna ya- pıştiz Aizzenin eliydi bu.. Ve hiddetle ken- disine bağırmasına meydan bırakma- dan, güzel kadın; — Dikkatli ol! - diye mırıldandı - Bu adamın sesini tanır gibi oldum. — Kim?. — Kestiremiyorum.. Çok yakından tanıdığımız'birinin sesi, — Yoksa bizzat Reşidin sesi mi?. — Sanmam.. Öyle olsaydı, geldiğini sana haber vermek istemezdi. Fakat bir şeye dikkat etmiyor musun? Görünür de kimse yok. Mubafızlar nerede ?. — Bilmem... İşte dudaklarından — dökülen — bu “bilmem,, güzel kadına mağrur Emirin içinde bir yesin belirdiğini hissettirdi. Sevgilisinn yapayalnız kaldığını, alda- tıldığını, yahtit çok korkak olan Ber- berilerin tehlikeyi hisseder etmez can- larınt korumağa kalkıştıkların: anladı. Ve deminki ezgin ve meyus haliyle ta- ban taban zıd bir enerji ile: — Kendini toplat Korkma! - dedi- Evvelâ buradan kaçmak, sonra bu işin ne olduğunu anlamak Vârzım, İçeride, havuz başmda rakseden kız- lar, olan bitenden bihaber hâlâ göbek kadın, çıplak kolunu Emirin omuzuna attı, sanki halvete çekilmeğe karar vermiş- lermiş gibi bir tavır takmarak tarasa- dan içeriye girdi, ve kızların yanından, her zamanki gibi tatlr tat'ı gülümsiye- vek geçti. Hattâ kapıdan harem dehli- Fine çıkarkcen bir an durdu. (Devamı var) |Aş | cinayetler Dünyadan kalkıyor mu ? 0!_*3 zamanlarda aşk cinayetleri azaldı gibi.. Sarhoşluk, geçimsiz lik ve para yüzünden çıkan bir iki va. ka istisna edilirse hemen hemen sevgi yüzünden bir cinayet olmamıştır., de. nebilir. Hakikaten: "Bana yüz ver. miyardu, aşkımı reddediyordu. Bunun için öldürdüm!...,, veya: “Onu pek seviyordum. Bir başkasınm kolları a. rasında görmiye dayanamadım, öldür. düm!...,, diyenler azaldı. Sebep”... Acaba insanların akılla. rı başlarına miı geldi, yoksa aşkın zör Ia almamıyacağını, muhafaza edilemi. yeceğini anlamıya mı başladılar?... Geçenlerde, Fransada karısı tara. fından aldatılan bir koca, kadını öL dürmiye karar vermiş, sonra bu kara. rından dönerek mahkemeye müracaat etmiş. İyisi do bu değil mi? Katil olmıya ne Tüzum var?,. Buna benzer, fakat çok tuhaf bir vaka da İngilterede geçmiş: Yaşlı bir lordun genç karısı bir delikanlı tara- fından kaçırılmış... Lord hemen silâhâ sarılıp, ber iki. s1, (yani yirmi bin Türk Hrası) tazmi nat istemiş. Hâkimler kendisine hak yorlar, Yirmi bin lira!... Bu, (cinsi lâtif) in pek de hoşuna gidecek bir kıymet olmasa genek... Zira,| erkeklere biçilen kıymet daha fazla.. (Holivud) dan gelen bir habere göre, yıldızlardan Jüdit Alen, Delfin Doç God aleyhine bir dava açmış, kocasmı elinden aldığı için 2 milyön — dolar (2 milyon 2 yüz bin lira) tazminat ta. lep etmiş.. Erkeklerin kıymeti daha fazla demek... L L H — ST - —| SĞ Üp Ü NU ÇA — a7 yam A c Ü aZ Ş A Aslan mürebbisinin karısı — Hele bir dısarı çıkmağa cesaret et de ben sana güsteririm! Istanbul radyosu 8 İkincikânun Cumartesi 18,30 plâkla dans — musikisi, 19 Safiye plyano ve keman vefakalile, 19,30 könfe- rans Selim Sırrı Tarcun Ciki malül) 10,55 borsa habherleri, 20 Sadi ve arkadaşları ta rafından Türk musikisi ve bhalk şarkıları, 10,10 baya raporu, 20,39 Örner Riza tara- fından arapça söylev, 20,45 Semahat Öz- denset ve arkadaşları — tarafından Türk müsikisi ve balk şarkıları (aat ayarı), 21, 15 örkestra, " 1 — Glünka; Techernamör Marche. 2 — Kalman Maritça: h 3 — Linke: Serenade Des amourcux 4 — Lopouppte de procelaine 5 — Gutmann: Valse lent. 9213 ajans haberleri, 22,30 plâkla söle- lar, apera ve öperet parçaları, 22,50 son haberler ve ertesi günün programı, 22 son. BÜKREŞ: 18: hafif müzik, ve dans havaları, 2025 piyano könseri, 21,15 eazbant, 2945 Ru- meh havaları, BUNAPEŞTE: 18,90 sigğan örkestrası, 1950 — cazbant, 2040 temsil, 2310 radyo orkestrası, 24,25 siman orkestrası, BERLİN: 10 koönser, 20,10 Şapenin varyete, 21,40 daas müziği, ROMA: 1815 cazbani, 20,30 örkestra konseri, M hafif müzik, 22 temsil — nakli, 24,15 carbanı, VARSOVA: 19.14 sigan plâkları, 20 konser, 21 rad. yo orkestrasının konseri, 2245 skeç, 23 cazbhant, plâkları, 21 Yazan: Kenan Çinili — Melekzad Çinili ( ERKEK — RKIZ ) (Tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur) — Numara 34 — “Bir kız, kizla nişanlanmış !, Bütün gazeteler bizden bahsediyordu Mahkemeden çıkar çıkmaz Ferikö- yüne gidip Hicranı yakaladım — Öyle amma, davâcı Hitran, kendi- siyle nişanlandığını iddia ediyor. Kız olduğuna göre bu nasıl olabilir.. Sonra kendisini yalnız mektupla değil, şifahen de tehdit etmiş.. Davacı iki gahit pös- teriyor. Bunlara ne cevap verecek. Hâkim gene imdadıma yetişti: — Nişan meselesi, kendisinin kız ve- ya erkek oluşu bizi alâkadar etmez. Bizi alâkadar eden tehdit meselesidir. Maamafih şifahen tehdit meselesini so- ralım.. Bu sırada samiin arasında müthiş bir gürültü başlamış bulunuyordu. Hâkim kürsüye vurarak samlini susturduktan sonra bana; — Çocuğum, dedi. Sen daacıyı şifa- hen de tehdit etmişsin., İki de şahidi varmış. Böyle bir tehditte bulundun mu?, — Hayır efendim, böyle hir tebditte bulunmadım. . Hükim şahitlerin de 19 mayısta mah- kemeye çağrılmalarını söyledikten son- ra bana: — Gidebilirsiniz.. Dedi.. Ben mahkemeden bitkin bir halde fırladım. Merdivenleri koşarak in- dim. Dinleyiciler arasında bulunanlar - dan bazıları da peşimden koşuyor, beni yakından görmiye çalışıyorlardı. Adliye kapısından çıkar çıkmar, ken- dimi halkım müteccasis bakışlarından kurtarmak için boş bir taksiye atladımı. Doğru cve geldim.. Zavallı anneciğim beni görünce heye- canla apartımanın merdivenlerinden a- şağı köştu. "Ne oldu?,, diye soruyor- du. Anlattım, o başma böyle işler çı- kardığım için artık bana çıkışmıyor ve sadece hıçkıra hıçkıta ağlıyordu. « O gün akşam üstüne doğru Feriköye gittim. Hicranı mektepten çıkarken yakaladım.. Beni karşısında — görünce gaşırdı, fakat bu şaşkınlığı urun sürme- di. Kendisine vaziyeti olduğu gibi an- lattım.. O da işin böyle ciddi bir safha- ya döküldüğünü görünce mütecesir gö- Tündü: — 19 mayısa daha bir buçük ay var. O zamana kadar bir şey yaparız, dedi.. Ben davacı değilim, derim. Bu mese- leyi de böylece kapatırız, üzülme.. Onun bu sözü, bende pişman — oldu- u kanaatini uyandırmıştı. Ertesi gün- kü gazeteler “Kız, kızla nişanlanmış!,, başlığı altında bizden ve mahkeme saf- hasından uzun uzadıya bahsediyorlar- dı.. O gün de bir çok gazeteci, eve kadar gelmiş, benimle konuşup resmimti çek- mek istemişlerdi. Ben gazetelere mev- zu olmayı istemediğim için onlardan kaçmış, ve “yok!,, dedirtmiştim.. Hicranın evine de ayni şekilde bücum vaki olduğusu kendisinden — öğrenince hakiki bir endişeye düştüm: — Eyvah, dedim, bunların elinden kurtulamıyacağız. 19 Mayısta bizi na- 31 olsa mahkemede yakalayacaklar. Hicran: — Bundan şüphe mi ediyorsun? Ta- bil... Dedi, ©O günden şonra beni bir başka dü- şünce daha ürmiye bazlamıştı.. Gaze- teleri okuyan âlle elradım, hırslarından küplere biniyor ve savallı anneme Ça- tıyorlardı; — Müsebbibi sensin! Çünkü onun her kabahatini örtüyorsun.. O da yüz buluyor, istediğini yapıyor, diyorlardı ve çıkışmaları bununla da kalmıyordu. — Katiyyen eve almıyacaksın., Bu kat'i fade beni cidden düşündü- rüyordu. Beni eve almak istememeleri- nün neden ileri geldiğini bilmiyor de- gildim., Beni böylece tehditleri üstüm - deki erkek elbisesini çıkartmıya matuf- tu. Ben bunu yapacaklardan değildim Söylediklerine kulak vermiyordum. An- mnero beni sewdiği için: İ — Eve gelmiyeceksin de, deyemi « yordu. » Fakat onu böyle üzüntü içinde yaşat- mak münasızdı. Evden yeniden uzaklaş- mam lâzımdı. Böyle bir fırsat bir gün kendiliğinden ayağıma geldi. ç Bir tanıdık, Balıkesir vilâyetinin E4- remit ve Ayvalık kazalarında yapıla- cak at koşularına beni binici sıfatiyle çağırmıştı. Koşuda alacağım dereceye göre para verecekler, yol masrafımı da ayrıca ödeyeceklerdi. Bu işe vasıta olan zat, benim küçük- tenberi hayvana iyi bindiğimi ve arada 'f"d" koşulara girdiğimi de biliyordu. Bu teklifi benim için mükemmel bir şeydi. Hiç olmazsa mahkeme gününe kadar İstanbuldan uzaklaşmış buluna- caktım. Bana bu teklifi yapana, düşünmeden : — Olur; demiştim. , — O halde iki gün sonra hemen ha- reket etmen lâzım. Edremite bir vapur var, onunla gitmelisin. Koşu bir hafta sonra Edremitte yapılacak.. — Pekâlâ ., ; İki gün sonra, Sirkeci rıhtımından kalkan vapurla hareket ettim.. Böyle uzün bir deniz yolculuğuna ilk defa çıktığım için hayli sıikıldiım, — Vapur, Gelibolu, Çanakkale, Bozcaada ve diğer iskelelere uğradıktan sonra, beni, iki gün içinde, Edremitin iskelesi Akçaya gıkardı. Oradan bir dekovil battiyle ya- rım Baat sönra Edremitin istasyonu ©- lan Soğuktulumbaya varmış, bulunu- yordum. (Devamı var) Halk düşmanı fareler İngiltereden, Japonyadan soora Yu- nanistan da farelere karşı mücadele aç- muya karar verdi. İnsanların başbelâsı olan bu hayvan- ların tarihi bir mazisi vardır, (Hero- döt) un naklettiğine göre papas — kral (Sethös) Masır tahtına oturunca müuhariplere çok fena muamele etmeye başlamıştır. Bir kaç sene sonra, Güldanilerin ve Asürilerin hükümdazı (Sennacherib) in taarruruna uğradı. Eğer fareler ((Pe- Nüz) de bulunan düşman karargâhını istilâ etmeselerdi hiç şüphesiz memle- ketini, tacını ve tahtını kaybedecekti . Fareler; düşman askerlerinin yayla - rındaki Arkebus denilen kirişleri yedi- ler ve düşman çekilmekten başka çare bulamadı. (Hepaistos) - mabedinde, papas — kralın bir heykeli vardır. Elinde koca- man bir fare tutmaktadır. Fâaretere karşı mücadele açan Japon- lar, çok güzel bir şey düşünmüşler, Bir piyango tertip etmişler. Her on fare öldürüp getirene bir bilet ikramiye ve- riyorlarmış, Bir hafta içinde yüz bin- lerce fare öldürülmüş, âdeta köklerine kibrit suyu dökülmüş. , he d eeei e |