Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
| a. Bana kalırsa Sura İ SEE TT Doktorlar mücrimdir l Birkaç gün evvel, burada, bir eczacı dostumla yaptığım konuşmayı yazdım. 0 fıkrada geçen satırlar arasında genç Ürk doktorlarımızın, hastalarma müs- tahzar ilâç verdiklerini, bu yüzden, ec- facılığın yüzde 75 bakkallıktan farksız madığını işaret ettim. Bu yazımı okuyan muhterem bir dok- İör, bana bir mektup göndermiş... Bun- da insafszlık yaptığımı, söyledikten son- fa, ithamımın bir umumiyet taşımasın- dan müteessir olduğunu, hiçbir. Türk doktorunun, bilhassa memleket iktisadi- Yatını baltalryacak - böyle bir harekette — Bulunmasına ihtimal vermediğini işaret Etmemi istemektedir. Mektubunun ifadesine göre - adını Yazmadığı için ismiyle hitab edmiyo- Tüm - bu muhterem doktör - herhalde Vüzde 75 in dışındadır ve belki de iddia Htiği gibi memleket iktısadiyatımı bal- tlamıyacak doktorlarımız da mevcut- lur. Netekim ben, eczacılara taallük e- den o yazımda, eski doktorlarımızır ı"Ö)'le bir harekette bulunmadıklarını da | Sanırım işaret etmiştim. Fakat ne yazık ki muhterem döktorun satırlarını ezber- İtrcesine okuduğum şu sırada, yine eski | kanaatimin ithamımdan dönemiyecek kîıtîar küvvetli olduğunu duyuyorum. İthamımm umumiyet taşrmasında da Musirrim, çünkü hazır ilâç kullanan dok- torlarımız, kullanmryanlarına — nispetle Yüzde 75 ve belki de daha fazladır. Buna inanmıyanlar, herhangi bir ec- Tacının, bir av içinde sarfettiği hazır i- Bclar yekânu ile havanlık ilâç yekünu- İt mukayese ederek anlıyabilirler. Ben bu adedin ne olduğunu sırf me- fak saikasiyle kontrol ettim. Bir eczacı Tostumdan rica ederek istediğim bir ay- lk faturaları içinde nekadar hazır ilâç, de kadar da havanlık bulunduğunu araş- İtdim. Elde ettiğim netice, sonbir aylı- Sinda 1202 liralık ilâçtan yüzde 85 inin hazır olduğuna vardı. İnsaf edilsin. Ec- “anelerde satılan paketler yemek malze- | Tnesi değildir ki, her istiyene okka okka Verilsin, Bunlar elbette ki doktorların | Yazdığı reçetelerle, ihtiyacı görülenlere | : ğ:ket iktısadiyatını Yetilir. Acaba eczacılar yalan mr söylü- Yorlar? Fakat ben bu zamanda, satılmıyacak, ıiulî'ı:*ıılmnacal. paketler için avuç do- lsu para sarfederek bunları dükkânma !'hacak bir babayiğit eczacı tasavvur e- *miyorum. Ben ne doktor, ne de eczacıyım... Fa- t doktorlar içinde eczacılardan daha Sok tanıdığım vardır. Diyelim ki ben, “böyle olduğu halde : eczacıları tutu' . Doktorların yapmadıkları bir işi, DB orlar gibi gösteriyorum. Doktorlar hde de benim gibi düşünen bir dostu- hmn Yyazısı, eczacılar hakkında yazdığım 1qı, dan birkaç gün sonra - yine gaze- iz sütunlarında intişar etti. İstiyen- Ra © bu yazıyı okumaları için, doktor d:lm Adasal'ın “Hazır ilâçlar karşısın- hekimlerin vazifesi” adınr taşıyan kalesinin intişar tarihini şuraya kay- Yim: 27-12-957. fMemleket iktisadiyatını, kendisinden tLa dilenen fakir bir adamı düşünen Mktoı' hazır ilâca, muztar kaldığı kar- liy r 'İırgı bulmadığı zamanlarda başvurmalı- Memleket — dr: şından binlerce 1ira "denlerek gelen nice hazır ilâçlar ye- doktorun bildireceği formüle göre &zacının hazırlıyacağı mahlütlar W anlabilir. Bunu ben değil, doktorlar *Czacılar söylemektedirler. aç forun beş rakam ve.beş nispet ez- 1 için işin kolayına sapması, baltalamaktan nedir? qğ“ktorlarm yüzde 85 i suçlu değil, sa- ümdır. Bir çoban allı ay yalacak İap, AAlıcada çobanlık yaptığı sıralarda Tap ıadan işinden dönmekte olan Kâm ». Ninde bir kızı yakalıyarak zorla Reçmeye teşebbüs eden ve bu es- IZI parmağından yaralıyan Meh- Üh GÜn ağırceza mahkemesi tarafından Hz, ” hapis cezasına mahküm edilmiş- istanbul Hat biye civarında Yolları pek bozuk ve kaldırım yüzüne hasret bir mahalle var Süleymaniyeliler, şimdi Beyazıt- tan dönen otobüs!'erin kendi semtlerine kadar gelmesını istiyorlar Yazan: HABERCİ at attt b lll balekatekakak hI Surp Agop semtinin hiç dertsiz Bi- madağ caddesini gezdikten sonra, fotoğ rafçı arkadaşımın rehberliği ile buratım dertli yerlerini görmek üzere, sokak, sokak dolasşryorduk, Çamurlu yollarda h'r hayli yürüdük . ten sonra, Lusavoviçyan isminde bir Ermeni ana mektebinin önüne gelmiş- tik. Bu mektep, Sürp Agoptan Harbi. yeye kadar, tramvay caddesine müvazi olarak uzayan, Ölçe, caddesinin, ufak b'r binasında yerleşmişti. Minimini talebeler o sırada Cerste oldukları iç'n, burada fazal vakit geçirmeden, mekte - bin hemen karşısındaki geniş arsaya doğru yürüdük, Buranın bizi kendisine doğru cezbeden garip bir manzarası vardı. İnsarı etrafındaki evlere,e yen? apartımanlara bakmesa, kendini bir köyde sanacaktı. Arsanın bir köşesinde tahta ve çinko parçalariyle kurulmuş barakacıklar, su dolu geniş çukurların etrafında oynaşan ördekler, ve soğuk. tan kafalarını vücutlarının içine idoğru çekmiş bir alay tavuk, insana bu hissi veriyordu. Arkadaşıma dedim ki — Ne harap kümesler, değil mi? Bu sözlerim onu kahkaha ile güldür. dü, Derhal şu cevabı verdi; — Ne kümesinden bahsediyorsun, sen, burada (nsanlaır oturuyor yahu... Ve cevabımı beklemeden, kulübecik - lerden birinin kapısını hızlı hızlı vurma. ğa başladı. ej |B İE J: Bir dakika sonra açılan kapının ö- nünde iri yarı palabıyıklı bir adam ver. dr, Bize garip garip baktı: — Hayrola, dedi, ne ist'yorsunuz?. Kendimizi tanıttıktan sonra sör- dum: — Siz kimsiniz, ne vakittenberi bu. rada oturuyorsünüz. Ve bu mahallenin ne dertleri var, lütfen bunları anlatı- GAURNÜRENEAECUNNAGERE SÜRÜĞÜKE ERMENEESEEUR nIZ.. Adam etrafına bakındı. Bir düşündü. Ve: — Ben huranın bekçisiyim, diye ko. nuşmağa bLaşladı. Burada S—6 senedir ailemle beraber oturuyorum. Ârsa kili- seye aittir. Bizim şuracıkta barınmamı- za kimse ses çıkarmıyor. Derdi'mize ge- lince, öyle pek dertli değiliz denebilir. Sokaklarımızda lâmba var, lâğımları - mız oldukça muntazam, çöpçülerimiz her gün mahalleyi doldşır. Yalnız yol- larımız pek kötüdür. Bu sırada, karşımızdaki mektep tatil olmutşu. Bir sürü min'mini yavru güle oynaya sokağa çıkıyorlardı. Bekçiyi alelâcele selâmlayıp, onların yanına köştum, Aycr ayrı üç çocukla konuştum. Bana şunları söylediler: — Yazın tozdan, kışın çamurdan çok sıkıntı çekiyoruz, Mektebimizin soka- ğr biraz iyi amma, aşağı taraflar, yani evlerimizin olduğu yerler pek fena.. Ev den mektebe, mektepten eve gidinciye kadar diz kapaklarımıza kadar çamura batıyoruz, Eskiden otalarda elektrik te yoktu. Ne ise bu sene bir çok lâmbalar sani'ye Burası da Ölçer mahallesinde, sözde bir sokaktır. taktılar. Bütün ş'kâyetimiz yollardan - dır. Çocuklara, bu kadar yanayakıla bah. settikleri sokaklaridan bir kısmını ba- na göstermelerini rica ettim, Önüme düştüler. Deminki arsadan geçerek Ça- yır sokakt denen bir yola çıktık. Buraya yol demek, ne dereceye kadar doğru olur bilmem. Çünkü önümüzde uzanan bir sel yatağından ibarett'. Ço- cuklar, her tarafı çamur ve çukurlarla dolu sokağı göstererek: — Bunun gibi daha kaç cadde var, civarda, biraz dolaşırsanız görürsünüz, dediler ve konuşa konuşa evlerine dön. düler. Çayırdan ziyade dere ismini alması yakışan bu sokağın sonundan, Talima. nen'n yepyeni apartımanlariyle süslü caddeleri görünüyor, ve bu manzara, ö- nümüzdexi sokakla pek garip bir tezat teşkil ediyordu. Çayır sokağından sonra çocukların söylediği gibi, ayni şekilde daha bir çok yollaz gördük. Hepsi kaldırımsız, çamurlu, tiribirinden bozuk olan bu &o* kaklar içinde en fenast Satıcı sokağı idi. Burada üstelik tir de Terkos borula rının kapakları sivri sivri, yolun her ta- rafında meydana çıkmıştı. 'Tam mânasiyle kaldırımsız ve batak- lık halinâe sokaklarla dolu olan bu ma- Ton Ton amca ve aslan halleden ayrilirken, garip bir vazîyetle karşılaştık. Elinde siyah bir çanta, tahs'ldar kı. lıklı bir adam, sokak sokak, kapı kapı dolaşıyor, para topluyordu. kapısında, iriyarı, sert tavırlı bir kadı- run, tam biz oradan geçtiğimiz sırada, bu adama fena halde çıkıştığını duy. duk:! , — Efenidi evde yoök, maamafih olsa da size on para verdirmiyeceğim. Burada yol yok ki, bizden yol parası istiyorsu- nuz. Evvelâ yolumuzu yapın, sonra ge. Vn!.. Biçare tahsildar, evvelâ şaşırmış bir vaziyet aldı, Sonra; — İyi amma, ben ancak vazifemi ya- pryorum. Yolunuz iyi de olsa, fena da olsa vergiyi vermeğe mecbursunuz, Ci- ye söylendi. Bu garip münakaşa daha ne kadar uzadı bilmem, yalnız biz oradan 30 — 40 metre kadar uzaklaştığımız zaman arkama dönüp baktım, tahsildarla, Şiş. man kadın, hâlâ münaekaşa eldiyorlar- dı, HABERCİ Dün bir okuyucumuzdan şöyle bir mektup aldım ; “Maçka ve Kurtuluşa işliyen otobüs- ler Beyazıttan dönmektedirler. Halbuki bunların Süleyman'yeden dönmesi te. min edilirse, koca bir semt halkına pek büyük bir kolaylık temin edilmiş olaca- ğ gibi, otobüsler de böylece bir çok müşteri kazanmış olacaklardır. Tramvaydan oldukça uzak olan Sü- leyman'ye semtinde oturanlar, bilhas . sa kış günleri pek büyük bir vesaiti nakliye sıkıntısı çekmektedirler, Otobüslerin, Beyazıt meydanı yerine, Süleymaniye camisi civarından dönme- ler? temin edilirse, işte bütün bunlar ön- lenmiş olacaktır.,, Bu mektup cidden mühim bir derde temas etmekte, ve pekâlâ yapılabilecek bir işten bahsetmektedir. Beldiynrin bu nokta üzerine nazarı İdikkati'ni çeke. riz, konuşuyor Harbiyenin Ölçer ma:halle:ınde rastgelinen manzaralarından. Bir evin | '1nanlara seyyarelerden Tarih diyoc ki: Akrep hanği burçda imiş ? ENİçeri ocağı, iyi maksatlarla kurulmuş, askeri disiplinin te- mini kaygusile temeli atılmıştı. Ha- cı Bektaş Veli türesine bek bağlayan Yeniçeriler, ilk zamanlarda, savaş- larda büyük yararlıklar gösterdiler, Türk bayrağını düşman kalelerinde dalgalandırdılar. Yurda birçok mem leketler, ülkeler kazandırdılar. Ara- larında kahraman ocak ağaları, gü- zünü ateşten sakınmaz leventler, kul İukçular, çorbacılar, yurtsever insan lar yetişti. Fakat, sonraları yavaş ya vaş ocağın disiplini bozuldu, nizam korkusu kalmadı. Yeniçeriler, sokak larda bedmest bir halde dolaşmağa kadınlara tecavüz etmeğe başladılar. Zenginlere musallat oldular, haraç istediler, “reaya,, nım evlerini yağ- maladılar, Her tarafta, her — yerde, rezalet “ayuka çıktı.,, Devlet işlerine de burunlarını sok- tular. İkide bir kazan kaldırarak fa lan sadrazamın kellesini, filân şey- bislâmın azlini, falanca defterdarın sürülmesini istemekten geri kalmadı lar. “Cülüs bahşişi,, almayınca, padi- şahın aleyhine yürüdüler, saray mey danında nümayişler yaptılar, padişa- hın hal'ini — istedikleri de çok oldu. Bir zaman geldi ki, Yeniçeri ocağı- nın bir şekavet, bir rezalet ocağın- dan farkı kalmadı. Ve bu ahlâksız- lık, tasallüt, — soygunculuk yıllarca sürdü, gitti; İkinci Mahmut zama- nma kadar dayandı. İkinci Mahmut, Yeniçerilerin “had di marufu,, aştıklarını, ordunun ni- zam ve intizamını bozduklarını anla- dı, Yeniçeri ocağını imhaya — karar- verdi. (1862) Bunun için bazı tertibat aldı, ha- zırlıklar yaptı. İlk hedef, Aksarayla Sofular arasında bulunan Orta cami deki Yeniçeri odalarıydı. Fakat odalara hücum edilmeden baskın yapılmadan evvel, bir -— ke re de müneccimbaşının fikrini istim zaç etmek gibi geri bir fikir ortaya atıldı. Gaipten haber verenlere, kehanet gösterenlere; gökteki yıldızların ha- reketlerine, avuçlardaki çizgilerin şekline göre “zayice,, keşfinde bulu- ahkâm çı- karmağa yeltenenlere inananlar o devirlerde pek çoktu. İkinci Mahmut da, aşağı yukarı. bu hastalıkla malüldü. Yeniçeri oca ğını kaldırmağa kat'iyyen karar ver miş olmakla beraber, — bir kere de müneccimbaşının fikrini sormaktan kendini alamadı. Müneccimbaşı Abdülgafur, uzun uzun incelemeler yaptı. Seyyarelerin vaziyetlerinden manalar istidlâl et- meğe çalıştı. Güneş manzumesi içe- risindeki dokuz - yıldızın o tarihde kaçı ufkun üstünde, kaçı altında ise ona göre hükümler çıkarmağa çalış- tı. Nihayet keşfini bildirdi. — Bu iş ancak bir hafta sonra ya- pılırsa, âkibeti iyi ve korkusuz olur. Halbuki, ertesi günü harekete geç- mek için bütün tertibat — alımmıştı. Bazı rical, müneccimbaşının kehane- tine (!) inandıkları için, imha hare- ketinin geri brrakılmasına taraftar göründüler. Yalnız Yeniçeri ağası Yusuf paşa ayak diredi, padişahın zaafından istifade etmek istiyenlerin önüne geçmek için dedi ki: — Böyle şey olmaz.. Bütün hazır- lıklar yapılmıştır. Yarın bu iş başa« rılmazsa, ati için tehlike vardır. Müneccimbaşı itiraz etti: — Akrep daha bürctan kurtulma»- dı. Halâs vaki olmayınca hücum teh- likeden hali değildir. İkinci Mahmut da, Yusuf paşanın fikrine iştirak etti, Müneccimbaşının tefe'ülüne kıymet ve ehemmiyet ver- medi, ertesi günü, Yeniçeri odalarına hücum edilerek, Yeniçeri — ocağımnın köküne kibrit suyu döküldü. Hüseyin Rüştü TIRPAN