3 BİRİNCİKANUN — 1987 | XZ —- z —K ç Ve İA a | Bir merasimde : lîu!undum t mahallelerinin dolambaçlı, 15- Jolları, sizi; - kuytuluklarında — sıdka ?ıl. ölü gözlü çocukların başbaşa ve- Mesiz sadasız oynadıkları yarı yıkık, *:İY sür kaprından, şehrin dışma çı- a Solda bir kahve... Ötülerini ziya- k&len!erîn Toş, basık — tavanı altında Yorgunluk kahvesi içtikleri, ellerini klarıma yaslıyarak uzak bir geçmi- Kittikleri bir yerdir burası... Gö- yen önünde, hafif hışırtılarla iğri- dân upuzun selyilerile, ucunu | elt bir türlü seçemediğiniz pek ge- r E kabristan... Etrafmda; çatıları İNi kaplamaları teneke, cumbaları Ş Eki püskü evciklerin teşkil ettiği dük mahallelet vardır. İsterseniz baş- 4 *RAZr kulak Kesiliniz: bş'in bir zaman çıt bile duyamazsı- erirsiniz. Ben de - baştan gah kesildim. Çit bile duyamadım. t yoktu. Ürperdim. Neden son- #tmdaki palanm üzüngileri yerlere 4 gebeş, yorgun bir eşeği yederek, —'!'-îy:r hoca geçti. Kara avurdları a.. Orta yaşir bir adam, kaba sakallı önünde iğildi; el öptü. sonra, Issız, sağır sokaklar ses Yerdi: Örgü saçlarını göğüslerine sarkı- B “tiz on yaşlarında birkaç kız çocu: ağır " takünyalarını sürüdüler. k larmda birer çocuk kundağı taşı- di Merakla söyleşiyorlardı: K Saban afa ölmüş! e Şaban ağa ülmüş! Sahan ağa ölmüş! birinden, ansızm. katılır gibi bir delikânlı çıktı. Kız çocukları: i hldrrmılnrrla sürünen takunyaları Baş başa verdiler: Deli. Aziz! » fisildâştılar. Ne tuhal! Sapsarı Ş Tük dişlerini " göstererek, - kırpık ye Diyiklarının örtemediği mor du- y t yanaklarına kadar yayarak, “Bibi gülen delikanlının donuk göz- wi_v'ıırdu.,. bek “Adan sağa sola yalpa vuran pay- delikanlı daha,.. e a | ,&-dık Müstafa! T arkadan, kasketinin viziyörü g SMaş, kırıçık yüzlü, sarışın, yaşlı DE a ğ ı.'.“”*“' etendi! * Bhç Muhtar, bir aralık, durdu. Geri Peşinden dört yaşında bir kız ço- iyordu. khm. gelme evlâdım... N de göreceğim, baha.' İi Hem baba... Köğüüme götürerek, yaşlı muh- ç balaştım, En önde hem ağlı- y, Fülen Deli Aziz, sonra paytak n : €h arkadan biz, muhtarla iki- ı D, *&na yürüyorduk. ııv:f:mı anlatıyordu: A h ? Şaban... Şu koca kabrista- 'ş:ki iskatçısı oydu. evlât... Eli B ftam eli yıl.. Dile kolay! « Mkatçılığını etti 0 Buraya gö- Üllrer sülülenin nerede: bulun: h ':elhın herkesten iyi — bilirdi. HnAĞ" ye cenaze - getirenler, 4 t M gömüldüğü yeri Şabandan tiya' Geçimi bu yüzdendi. . saNra, “Merkezelendi” nin en Bkatcisinın tek odalhı kulübesin: Üi u Sırt üstü yatıyordu. İ T n sanki damarları kasıl- D Sitej, Adan, ayakta duramıyacak Wım. Nezleye tutulmuşum PARŞ Yanıyordu. Camları parça h Öğ ht NValı tek pencereden vuran Buk tavanlı ödayı aydırlata- : :""riwrk. korkarak ölüye ba- Asta ayakları, aralarma kir * aZ aC / l 4 dömen , dolan tırnakları adamakıllı sarıydı. Ke- mikleri fırlamıştı. Gözleri açıktı. Bu, önümde sırt üstü yatan donuk gözlü, sarı yüzlü adam, neredeyse uya- nacak, silkinip kalkacak gibi geliyordu bana. İhtiyar Şaban ağanın ölüsünü, olduğu gibi, çok eski bir tabuta sıkıştırdılar. Paytak delikanlı üzülüyordu: — Ne yıkıyabildik, ne de bir kelen bulabildik... Cetabı rabbilâlemin, mer- hurun da, bizim de taksiratımızı affey- lesin hemen!... Muhtar çenesini srvazlıyordu: — Böyle olmasını ister miydik, Mus- tafa?,, Ama, ne ideceğiz ki?.. Zaman malüm... Ekmeğimizi güç — buluyoruz... Cenabı Mevlâya halimiz aşikârdır, Mus- tafa.., Üzülme evlâdım... h!ph(u_ paytak delikanlı, Kabristanın diğer iki genç skatçısı, tabutu sırtladı: lar; uzaklaştılar. Hem — gülen, hem ağ- İyan sarı, çürük dişli delikânlı, omuzun- da kazma, en önde yürüyordu. Çift örzü saçlarımı göğüslerine sarkı- tan kız çocukları, kucaklarında kundak. lariyle, ağır ağır takunyalarını sürüdü- ler, Yanpiri yunpuru evlerin pencerele- rinde yemenili yemenisiz kadın başları sallandı. Kendi kendime: — Elli yıllık sülâleyi bilen Şaban a- Ha da öldü - diyordum. Şimdi, ölülerinin nerede gömülü olduğunu pek çokları bil- mivecek, ne yazık!... Ya zavöllı Şaban Ağa!... Onun nereye Kömüldüğü büsbütün meçhul kalacak .. Deli Aziz, belki daha dönerken önü ak- Imdan çıkarmış bulunacak... Muhtarla paytak delikanlıysa, boğazlarını düşünü- yorlar; hemen unutacaklarında hiç şün- he yok!.. Rocat FENİS Kendi kendıni tavana asan hırsız Hırsızların en çok ziyarot ettikle Fi yer; posta bürolarıdır. Bunlardan biri, gözüne kestirdiği — bir büroyu soymak için tavana bir delik açar, sarkarak aşaği inmek İster. Fakat, pantalon askısı çivilerden birine ta- kılır, tavana asılr kalır. Bundan kurtulmağa — çalışırken küt diye yere düşer, bacağının biri kırılır. Cân acısile: — İmdat. diye bağırmağa — başlar, İmdat, pek çabuk gelir. Fakat, — bir polis üniforması altında! Hırsız — övvelâ hastaneye, sonra mahkemeye BÖlü- rülür. Bir fare gibi boğulacaklı Bir vaka daha: Kurşun boru mü- tohassısı bir hırsız Nevyorkta bir bi naya girer. Mahzondeki sü borula- rını sükmeğd uğraşır. — Birdenbire sular boşalınağa başlar, Hırsız şa- şırır. Kapıya koşar. Kapalı. Meğer, hırsızın mahzene girdiğini gören bi- na bekçisi muslüğu — açmış, polise haber vermiş. Polisler gelirler. Yarı beline ka- dar suya bütan hırsızı yakalarlar. Eğer biraz daha geçseydi, batan ge- milerde boğulan fareler gibi boğu- lup sidecekti... € TTTT TU HABER — Akşam postası Yataktan indi, — tekrar giyindi ve başka hiç bir söz söylemeksizin odadan gitti. 'Erkek Torkemada artık ölmüştü, © günden sönra yalnız ihtiyar papas yaşadı. Fakat artık baş engizitörlü cezbet miyen şey başkalarını tahrik edebilir- di. Ertesi sabah Triyana şatosunda, Konşita dö Savedra ile Perez dö Herre ranım engizisyonun elindeki adi mah- puslar sürüsüne katıldıklarını bilmiyen kalmadı. İki rışanlı engizisyon mahke- mesinin bir celsesinde fazla müzakere- ye lüzum görülmeksizin diri diri yakıl mak suretiyle idama mahküm edildi, Baş engizitör idam hükmünü tasvip petti ve imzaladı. Konşita artık onu alâ kadar etmiyorda, 6 kadar ki, “bu kadı nı hiç tanımıyorum!” bile. diyebilirdi. 'Triyana şatosunun bir çok sakinleri ise bu kadını çok iyi tanıdılar, en mahrem hususiyetlerine kadar... Nişanlısiyle beraber, — engizisyon mahkemesi tarafından, yakılmağa mah küm edildiklerinin ertesi günü Konşita şatoya ilk getirildiği gün — kapatıldığı odaya hapsedildi. Geceleyin kâbuslu uykusundan kor ku ile uyandı. Höcere dumanlı bir ışık çıkaran bir meşale ile aydınlatılmıştı. Ve içeride kendisini alay ederek seyre den dört papas vardı. Olduğu yerden fırlayıp kaçmak istedi, fakat duvarda- Wi bir halkaya, uykuda iken bağlanmış olduğu için buna muvaffak olâmadı. A kibetini bildiren bir hissikablelyuku ile titredi ve Üüstünü örten yorganı iki eliy le göğsü üstünde tetarak heyecanla ke- keledi: — Benden ne istiyozzunuz? Kahkahalarla kendisine cevap ve- ren papaslardan biri genç kızın üstün- deki örtüyü bir hamlede çekti ve elbi- sesini da kaba bir kaç hareketle yırtıp çıkardı, — Monsenyör, artık seni istemiyor n ZE t KI N cde 'NR . AUAD U ran. U İnsan yakma TTT 5 T V T FUT T e Ş — A Iki nişanlı diri diri yakılmak suretile idam edi M merasimi,.. fakat üzülme; ateşte yakılmardan ev- vel senden istifade etmemek budala- Jek olacağını düşünn biz varız, Hem o ihtiyarken bak biz hepimiz gençiz. Ve zavallı genç kız o andan itiba- ren ikinci bir işkente devresine girdi. Dört papas, onun zavalir vücudu ile istedikleri gibi oynamağa başladılar. Evvelâ mukavemet etmek istedi, fakat «ileri arkasına bağlanmış olduğu için bu faydasızdı, bu itibarla kaçınma hare ketleri onları büsbütün tahrik etmek- ten başka bir işe yaramadı. Papaslara daha fazla zevk verdiğini anlayınca gırpınmaktan vaz geçti. Böylece epi zaman geçtikten sonra papaslar genç kizi bir kaç dakika rahat bıraktılar, Konşita hareketlerine ve ko Hüşmalarına dikkat edinle papasların aralarında kura çektiklerini anladı. Bu iş bitince zavallının - işkentesi tekrar başladı. Genç kız tekrar muka- wemet etmeği düşündü, fazla çırpmırsa papazları fena halde kızdıracağını, bu yüzden belki onların kendisini — öldü- receklerini umdu. Lâkin bu dimidi de boşa çıktı. Çünkü kur'ayı kazanamı. yan liç papasdan biri iki eliyle Konşita- mtun omuzlarını bastırırken diğerleri diz- Terini ve yaklarını tuttular. Konşita böyle günlerce Triyana şatosunda bütün papazların ve işkence. bilerin oyuncağı oldu. Diğer taraftan Perezin işkencesi de devam ediyordu. Bir gün “işkence ta- butu,, na konuluyor, tabutun mütehar- rik olan cidarları hareket ettirildikçe zavallı içinde ölüm haline gelinceye kadar sıkıştırılıyordu. Diğet bir gün ÜNAHKÂRPAPASLAR Nakleden F. K. lecekti yakma merasimi,, yapllacaktı, kurban- ların bu merasimde sıhhatte — olmaları lâzımdı. Bu sebeple her ikisine de gayet iyi bakılmağa, iyi ve kuvvetli iadalarla beslenmeğe başlandı. Bir mukayese Torkemada İspanya engizisyonu - nun başında on altı sene kalmış ve 16 eylül 1498 de kısa bir hastalığı müte. akip ölmüştür. İcraatınım bilânçosu şu- dur: 8800 zavallı diri diri — yakılmış- 89.994 kişiye işkence yapılmış, mal ları haczedilmiş, işkentelere dayanıp öl. miyenler de afaroz edildikleri için ö- mürlerinin sonuna kadar sokaklarda dilenmek mecburiyetinde kalmışlardır. 6500 kişinin, işkencelere dayanamıs yarak öldükleri için, cesetleri — yakıl. muştır. Yekün: 105.294 kurban! tır. lan yüz binlerce yahudi ve arap... Engirisyona dair bir tarih yazmış olan Fransız — muharrirlerinden Ed. mond Cazal eserinin bir yerinlde şöyle der: ? “ İspanyayı feyizli, sanatı tidarı ele almea köylerden ve şehirler. den arapları vahşice ve budalaca kov- mağa koyuldu; o araplar ki memlekete zenginlik, müsamaha hissi, yaşamak zevki getirmişlerdi ve bütün - bunları götürdüler. Bir pek kalmadı yal) Zenginlik ve güzel- lik eserleri hep arap hâkimiyeti devrin. den kalanlardır. Bu medeniyet eserle- rinin kuvvetini şuradan alayınız ki bü- yük bir kısmı engizisyona bile taham. mül edebilmiştir!,, 'Torkemadanın haleflerinden biç bi ri ilk İspanya baş engizitörlerinin zul. müne yaklaşamadı. İkinci baş engizitör Sevil baş piskoposu Deza ancak 32952 kişiye işkence yaptırdı ve diri diri an- cak 2592 kişiyi yaktırdı. Üçüncü baş engizitör Tolodo baş piskopos Fransova Sisneros 3564 kişi- yi yaktırdı, 48959 kişiye işkente yap. tırdı. parmaklarını birer birer örs üzerinde |tşpanya dörlüncü başengizitör Torhı_ çekiçle eziyorlar, bütün bu işkenceler arasında tedavi fasılalarr bırakarak öl. tmemesine itina gösteriliyordu. Günler bu şekilde geçti ve nihayet bir gün ani bir emir üzerine işkencelere son verildi. Yakmda büylik bir “insan piskoposu kardinal Adriyen Floransıyı (daha sonraları papa olmuştur) baş en- gizitörlüğü pek kısa sürdüğü için an cak 1620 kişiyi yaktırmağa vakit bula. bildi ve 21835 kişiye işkence yaptıra- bildi. (Devamı var) Haberin deniz ve macera romanı: 38 S S / SN ) //( PP MDİ | Yazan; Alı Riza seyti, Kamaranın ortasındaki masanın — üzerinde bir şarap sürahişi, zarif kristal bardaklarile en Iyi nevinden büyük bir Sigara paketi bulunuyor- dn.Bu mükemmo| kamaranın bir kusuru vardı.kar. şımdakl duvarda atılı korkunç, hattâ iğrenç bir rosim! Bu resim, bıçakla kesilmiş, ölüm ıstırabı ıçlng: bir âdam kafasını göstoriyordu. Hlk dakikalarda, Pek canlı ve realletçe yapıl mış olan bü resim sinirlerime — dokunduysa da çabucak kendimi tapladım. Bu kadar güzel ve ra hat bir kamarada tek bir resimden rahatsız ol- * mak Jüzumsuzdu. Masanın başına oturarak kü- tudan bir sigara yaktım. Bir dolu kadeh şarap da içince âklım başıma gelmiş, hattâ cosaretim oldukça nrtar gibi olmuştu. Şimdi; “acaha böyle başlayan bir işin sonu fazıl olabilir?,, diye düşünüyordum. Kaptan Blak benim kendisini takip etmek istediğimi biliyor- du, gzemime Paoloyu casus köymüs, bizi denizde yakalımak fstemis, en sonra Nevyorkda meyha- neye girmak ahmaklığımdan istifada — etmişti. Bütün bunlara kareı beni biranda öldürtmeyip eı.:ıu ele geçirmesinde albot bir çıkarı vardı. Bu çıkarı elde ettikten sonra beni bir dakika sağ bırakmıyacaktı. Zavallı dostum — Martin Hallin başına gelen korkunç folâket gözümün önündey- Bu vaziyette medeniyet âleminden, dostla- rımdan, hükümetlerin himayesinden artık zorre kadar yardım Ümit edemezdim. Bir sigara daha yaktım. Geminin kuvvetli pervanesinin gürültüsü teknenin yardığı suların sarıltısı birbirine karşılan sürekli bir uğultu ha Hinde işltiliyordu. Biraz sonra kamaradaki elek- trik ışığı sönerek derin karanlık içinde kaldım. Bu hal beni biraz ürküttüyse de yarım saat bek Tediğim halde kamarada hiçbir hareket olmadığın dan yüreğim rahatladı. Herhalde bu gece bana bir şey yapılmıyacağı anlaşılıyordu. Yatağa ol- duğüm gibi uzandım, Üzermden almmamış olan Kolt tabancamı ne olur ne olmaz baş yastığımın altına koydum. O kadar yorgundum ki pek az sonra derin bir uykuya dalmışım. . Uyandığım vakit gündüzdü. Lâkin — saatin kaç olduğunu bilemiyordum. Yatağımın karşçısın dakl al porde çekilmiş olduğundan — kamaranın Lüumbüxünden (penceresinden) denizi görüyor- dum. Gökyüzü yağmur bulutlarile kapanmıştı. Gözlerimi açalı ikl saniye olmuştu, kamara daki koltuk gandalyelerinden birinde — bir ada- inmm oturmakta olduğunu gördüm. Bu adam an- cak otuz yaşında idi ve en şık bir yat meraklısı gibi giyinmiş, süslenmiş bulunuyordu. Şapkası- nın Öönünde altın bir kartal vardı. Mavi şayak ca keti altına giydiği beyaz pantalon, sırlındaki ko lalı beyaz gömlek biraz ünce Parisin en usta çama şırcı ve Üütücüsünün elinden çıkmış sanılırdı. A- çık yüzü üzerinde daim! hareketli — bir çift göz, asabi bir tabiati gösteriyordu. Benim uyandığı mt görünce çok hoş ve nazik bir sesle dedi ki: — Sabahınız hayrolsun; umarım ki — rahat uyudunuz. — Bu kadar rahat uyuduğumu hiç bilmiyo. rüm. Saat on ikiyi bulmuş, olmalı. — Amorita vakti! saat tam üç buçuk.. Sizi uyandırmak İstemedim. Çünkü sizin için en İyi ilâç yukudur. Ben, doktorum. — Hah, demek bu geminin — hekimisiniz, O halde sık sık maharetinizi kullanacak hâdiseler buluyorsunuz demektir. Gönç doktor bu manalı sözüme karşı — bira> taaccüp etmiş göründü, lâkin biranda kendisini toplayarak kayıtsızca cevap verdi: K — Evet, birçok ölüm raporları yazarım, bir gün sizin ölüm raporunuzu da yazmıyacağım ne malâm,.. Doktorun bu sözünde Ince bir eğlence rengi de vardı. Lâkin biranda bu gemideki hakik? vaziye- timi hatırrma getirdi. O yüzümün birden elddileş tiğini farketmiş olmalı ki, beni tekrar — başka mevzulara çekmiek istedi.: X