ve çocuk.. Ellerim, pantalonumun etralı ter- :_:e kirden kayışlaşan ceplerinde; , öne sarkık; gözlerim, slak kun “talarımın uçlarında; dalgır ve düşün Ü eve dönüyordum. Bütün günü; A- 'ya camdinin girintili çıkıntılı ka- loş dehlizlerinde ıslak kundurala ;;limde,dehkluinden tırnaklarım fır kirli çoraplarımın ucuna basarak imakla — geçirmiştim. Bu kocaman f*htnin altında yağmurdan korunu- . bu insanım içini Üşütecek kadar so h* Tütubetli dehlizlerde kendi ken- “Ble başbaşa kalabiliyordum : .N Ne bir yabancı gör... OGalarımız, acılarımı unutuyor, burada tabiliyordum. Şu geniş kubbele- İ altında geçen çocukluk günlerimi Münüyordum: $ AÂnnemle, çokluk, Ayasofyaya ge- dik, o; loş dehlizlerin bir kıyısında, er sütunlardan birinin bitişiğinde Bkköktirür önüne koyarak . geçmiş k_îen'n kazaya bıraktığı namaz borç- t öderken, ben yanı başında şaşkın Ürkek; süslü, oymalı sütun başla- h.. esmer kemerlerin nakışlarımı sey- Ületdim. Annemin, kulağıma fisldiya & bellettiği koaman, yuvarlak Tev- Nn yakdızlı yazılarını hecelemeğe Allah, Ali, Mubammed,Ebubekir, Ö A, Ösman.. Tüâza kubbeden inen ince N' Ççubukların taşıdığı billür kan- .'Th altında dolaşırken hiç elimde 'âhn Hrperir, annemin — koltuğuna 'dum. 4 Doş dehlizlerin bir ucunda, karan- er kapısı srmsıkı kapalı bir yer h Annem: “İşte Hızır aleyhisselâmm camle gi y Sıktığı kapı!,, derdi. Annem gibi lhde. anahtar deliğine mini mini par attmi sürtüştürür. yüzüme görü- * türerdim. Gene, loş galörilerin birinde, bir ?-':ıı:ı sütun. görürdük. ki, . ,Üzerinde qln santim derinliği olan acaip bir Khıındı. Evet... Bunu da biliyor- & bir ses... | Anmnem, dizleri dibinde sessir ses —%duiım bir gün, bir eliyle tesbi- Çekerek — frsil fisıl anlatmıştı. Şu * ün tam orta yerinden sarkan top &% altında fasılasır kırk gün sa- & hamazı kılana Hızir görünüyordu; 4 Muradını yapıyordu.. — Vaktiyle, şq. kırk gün namaz kılan bir ihti- Sonurtcu sabahı Hızir görünmüş.. S Ben Hızırım ! İhtiyar kuşkulanmış. Sa- Ü sıvızlamış. Karşısımdakinin ;:hın Hiızir ölup olmadığıma ka- Retirmek istemiş. * Ver başparmağını bakayım! lı!:'"!m bu parmağının kemiksiz ol —w" biliyormuş. Mübarek, gazaba N*— Elini vermemiş. İhtiyarın kuş- Artmış: S Sen Hızır değilsin? Sana mucizemi gösteririm... ; Göster! N,q:' İştebü koca mermer sütunu, İ,xşv"" sokup, olduğu yerde dön- t H&“er İnanmış; inamış ama, bir- ç ?? de gözleri görmez olmuş. U- H tun ağlıyor, yalvarıyor ve — kör fi mermer sütunun üzerindeki îıı Mitüyormuş. Çok geçmeden nu '*»*'"Pnuş., O gün bugün, gözleri İAÇAk Insanlar, tâ uzaklardan kelkıp A Saya, bu GDi pirinç kaplı mer- * Una geliyorlar, Hızır parmağı- "—g,,ğ"h deliğe hastalıklı - gözlerini y Bir © $ila umuğorlarmış.. Na — *şka mermer sütunun - oyma- , YEPIşan, gultan — Fatihin orto- Ha OT bulanmış iri pençesi, uzun *Heşı Üyalarıma girmiş, korkudan CB VStmişti beni... İ :“- Dadişahın Avasofyada okut ş"z Svlütlere gel Hıncahınç Na 'ları arasında dolaşan upuzun Sep SÖökük avurtlu — haremağaları, Yeker dağıtırdı. OA Fi Ütdenberi vağan.-yağmur, şimdi "'îl'hm“' & a dönmüştü. Vay Yİce kararmıştı. “A bir yerinde, bir ağaç dibin- Gece, yağmur | x 23 BİRİNCİKÂNUN 1937 — Bir serserinin notlarından — de, beli yerlere kadar bükük, hüngür hüngür ağlıyarak dolaşan bir küçük kı za rastladım. Kesik saçları ıslak — ve darmadağındı. Eeki. entarisi - sırsık- lam olmuştu. Taşıdığı iki ekmeği yaya kaldırımının bir kenarma bırakmıştı. Yerde bir şeyler arıyordu. İçim barkuldu. Yürüyemedim. durdum. Pardesölerine bürünmüş, ya kalarını kaldırmış, şemsiyelerine sığın- mış eli çıkılı efendiler gelip geçiyor- du. Beli yerlere kadar bükülü, hüngür büngür ağlıyan eski entarili gırsıklam kiçüğe sokulan olmuyordu. Yaklaştım, islak omuzlarını okşa- dim; — Neye ağlıyorsun? Diye-sordum. Yaşlr gözlerini avuç. larında kuürüladı. Kısık — iç çekisleriyle | anlattı: Bâahası, fırından ekmek aklırmağa yollamıştı. Eline bir yirmi beşlik ver- mişti. Dünerken, avucuna sıkıştırdığı pararın üstü, öon küruş, nasılsa elinden kayivermişti. ' İşte yarım saattir. arm yordu. Bir türlü bulmak kabil! olma- mıştı. . Yer yarılmış, yerin dihine gir- mişti sanki.. — Eve nasıl — dönecekti? Ölkeli babasına ne diyecekti? Parayı düşürdüğüne inanmazlardı ki... Şimdi, yere düşen on kuruşu, kü- çükle beraber arıyorduk. Ve gözlerimiz yerde, konuşuyorduk : — Baban kızmaz, küçük.. Yok yere ürülüyorsun... — Babamın ölfkesi gibi yoktur, am- Ca... — Döver mi? — Döver ya! — Peki, annen yok mu? — Var.... — O seni döydürtmez... — O benim saıl annem değil K, amcal.. L — Benim annem, ben kundakta iken ölmüş... Beraber arıyorduk. Ve artık bir şey sormuyordum. Gözlerim batıyotdu. Şu dakikada, cebimde bir on kuruşçuğum olsaydı!... Eli çıkınlı, belki de kesele- ri dol uefendiler, Hâlâ geçiyordu. Biraz sonra, küçük, ümidini kesti: — Geç kaldım, babam büsbütün kız mıştır! Diye, aramaktan vazgeçti. Boynu nu omuzuna yatırarak, dudaklarını kır- vırarak, dağınık ve ıslak saçlarını ku- laklarının arkasına toplarken ona öyle #zidim kila, Ve, zavallı küçük, yeyece Bi dayağa rıza gösteren ©o mütevekkil haliyle öyle acındırıcıydı ki!... Yağmurla ıslanan, hamurlaşan iki ekmeği koltuk altlarına sıkıştırdı. Kı. &ek kısık ağlıyarak, burnunu -çekerek uzaklaştı. Yoluma koyuldum. Eski, sırsıklam HABER — Akşam, postası ) ÜN AHKÂR 7 PAPASLAR Konşita haykırdı: “ Yetişir, yetişir ! Her şeye razıyım !,, Engizisyon eline düştüklerinin o beşinci günü Perezle Konşitayı gene işkence mahzenine götürdüler. Genç kız, bir haftalık ayrılıktan sonra nişan- İrsını tanınmaz bir halde buldu. Zaval- lr delikanlı gördüğü #şkencelerle bir öe- ri bir kemik kalmıştı. Konşitayı bir Sıraya oturttular, aya- ğa kalkmak isterse mâni olmak üzere orkâsına iki papas geçip oturdu. Pere- zi de bir tabta mata Üzerine yatırıp elletini ayaklarını bağladılar, Ağrına yaylı bir alet koyarak açık kalmasmı temin ettikten sonra yüzünün alt kıs- mına ıslak bir bez örttüler. Bezin Lir kisım bir torba şeklinde ağzın İç'ne sarkryor, burun delikleri de gene bezle örtülü bulunuyordu. Hazırlık tamam olunca işkenceciler- den biri Perezin ağzına ince bir ip şek- linde muntazaman tu dökmeğe başladı. Ağızdaki bez yavaş yavaş içemlere git- ti ve gırtlakta bir tampon şeklinde tı- kandı. Bezin ıslaklığı burundan tenef - füse mâni oluyordu. Boğazdan munta- zaman akan sular da hava geçmesine uzun fasılalarla ve pek az miktarda im kân verdiği öçin zavllı genç tenelllis güçlüğiyle müthiş bir ıstırap çekmeğe başladı. Biraz sonra teneffüs füli uzun müd- det muntazam yapılamayınca gencin gözlerine kan hücum etti, damarları gşti, kulaklarım”an ve burun delikle- rinden kan sızmağa başladı. Bağırması- na imkân yoktu, Yalnız gargara yapar- mış gibi garip bir sesle Teryat ediyor- du., Bir aralık dik bir gesin emir verdiği duyuldu: — Yetişiri. Işkenceciler, bezi çektiler ve yayı a- ğızdan çıkardılar, İpleri gevşett'ler. Kenarda duran yüzü kükuletalı a- damlardan biri Pererin yanıma geldi, bir doktör tavrı ile muayene etti. Su- ni teneffüe harekâtı yaptırdı ve bir i- lâç içirdi. Onun tavsiyesi Üzerine bu işkenceye devam edilmemesine karar verildi. 2 Kızdırılmış demir parçasiyle raval linm avuçlarına ve tabanlarına haç işa reti yapıldı. ; Baş işkenceci bir kepçe 'ile aldığı entarisiyle, kızcağızın bayali — gözleri- min önünde beraber yürüyordu. Bir an, demin mütevekkilâne kulaklarının arkasına topladığı ıslak, dağınık saçla- rını bir el avuçlar gibi oldu. Ve ben o- nun hıçkırıklı, yalvaran sesini kulakla rımda duydum, Sanki benim derdim kendime yetiş- mezmiş gibi, işte bir küçük dert de bu... Reşat ENİS erimiş kurşunu delikanlının baldırları ve kolları üstüne damla damla akıttı. Bu sefer istirap © kadar fazla oldu ki, Perez dâyanamadı ve insan sedasına benzemiyen bir sesle ulur gibi bağırma ğa başladı. Ayni zamanda Torkemada mun iki haftadanberi beklediği şey de oldu: Konşita yerinden fırladı, ellerini ia tirhamkârane ileriye — dogru uzattı ve girtlağini yırtan bir sesle haykırdı: — Yetişir, yetişir! Her şeye tTazı- yım!.. Bu ihtimal düşünülerek evrelden emirler verilmiş olacak ki, genç kızın feryadır gaşılacak bir süratle işkence- ye son verdirdi. Perezi hemen bağla- rtından kurtararak vüçudunu bir yağla uvaladılar ve yumuşak “ bezlere sarıp götürdüler. Konşita bu bazırlıkları yüzü bem- beyaz, hareketsiz ve sessiz seyrediyor du. Ölümü ve nişanlısını azaptan kur- tarabak olan fedakârlığı göze almıştı. Perez. götürüldükten sonra İşkenceci papaslar da dışarı çıkımca, Torkemada sesini tatlılaştırarak : — Haygi, Konşita, — dedi. Beni ta- kip et! R Papasr takip etti. Beraberce Kon- şitaya mahbushanelik vazifesin! gören salora girdiler. Ş Genç kız, ayakta dürçyor ve papa sın hareketlerine mumanaat etmediği gibi sesini de çıkarmıyordu. Böyle bir müddet ayakta kaldı. Torkemada bil- hassa uzattığı ve arada bir okşama ve Öpücükletle fasıla verdiği bu ameliye yi tamamlayıp, genç kızı istediği kılı- ğa getirdikten sonra, altmışını geçgin yaşından” umulmiyacak bir kuvvetle kucaklayıp divana uzattı. Engizisyon mıhkemesinde bir işkence Nakleden F. K. sahnesi... Konşita gözlerini — kapamıştı. Hiç bir şey görmemek, hiç bir şey hisset- memek istiyordu. Fakat, buna rağmen arada bir gayri ihtiyart Ürperiyor, aka binde bu zafından dolayı kendi kendin den iğrenerek toparlanryordu. Bu variyette zavallıya asırlar ka- dar uzun süren dakikalar geçti; belki yarım saat, belki bir saat.. Ve genç kır, gittikçe daha cüretkâr, aaha mah- rem ve kati olacağını sandığı temasla- rm kesildiğini hayretle ferketti. Bir an bekledi, sonra gör kapaklarımı araladı. Gördüğü manzara genç kızı o kadar sa Şırttı ki, halini unutarak bir dirsegi- nin Üzerinde doğruldu, sonra oturdu ve papasa baktr. Baş engizitörün yüzü o zamana ka dar hiç görmediği bir hal almış, adele- Yeri gerilmiş, gözleri içetiye kaçmış. sanki birden İhtiyarİryrvermişti. Çö) yanakları İslaktı, Torkemada ağlıyor- du!.. Sessizce, hıçkırıksız ve hareketsiz ağlıyordu. Göz yaşlarr yanaklarından süzülüp aşağı damlıyordu. Boyuna yaş akan sim siyah gözleri sabit bir nokta ya dikilmişti. Konşitaya bakmıyordu, hiç bir şey görmüyordu. baş engizitör kendi kendişine bakar gibi idi ve müte madiyen ağlıyordu. Bu sahne epi sürdü. İyi kalblii ve masum Konşita yavaş yavaş müteessir oluyor ve kendi kendine oruyordu: — Bu zalim adamı ağlatabilecek ke der ne olabili Nihayet Torkemada kendini topla- dı, yaşlarını sildi ve kesik kesik söylen di: — Konşita ihtiyarladığımı şimdi se nin yanında anladım. (Devamr var) Haberin doniş ve, macera,romamı: $7 Y | ı DAT DIİN Yazan? Alı Rize Seyti, Kürek çekerken bulunduğum noktanın ti- caret ve posta vyapunları yolu üzerine düşmesi ih- timalini de düşünerek kendimi teselliye uğraş- mükta idim. İki buçak, üç sazt kadar kürek çek- tiğimi sanıyorum, Hayli yorulmuş, bu sıcak yaz gecesinde terlemiştim bile, Dinlenmek için kü- rekleri hiraktımı; gökte kutup yıldızını bularak kendime bir yol istikameti tulmağa çalışıyor, uftku dikkatle araştırıyordum. Tam bu - sırada doğu tarafından denizin üzörine parlak, geniş bir ışık yelpazosi uzandı, cenup ufkundan doğru hbatı, üzerinden şimale-yükselerek uesuz bucak- sız denizi aydınlığile taramgös başladı. -Seviriçle sandalın içinde fırladım. Bu biç — şüphesiz bir geminin e'ektrik projektörü idi. Lâkin — “artık kurtuldum.,, demeğe vakit kalmadan yüreğim Bgöne Kkorku ile doldu. Ya bu projektör o esrarlı, adsız hürp gemisinin ise! mdi eletrik ışığı öldüğü — gibi sandalın üze. rinde durmuüstu. Demek beni — göürüyorlardı! Bu vaziyette projektörü yakan tekneyil görebilmekli &m mümkün detildi.. İşik üzerimde iki dakita kadar durduktan sonra söndü ve o0 zaman u?7ak tü büvük.bir vapurun'kara gövdesini — seçe bil- dim, Bü geml bir harp gemisine benziyordu. B- vet, iki bacalr, üç direkli bir zamiydi. o halde kap tan Blakın adsız altın — zirhlısı * olamazdı; çün kü o zırlili tök bacalı İki direkli 1di,'Sesim çıktı- itı kadar gemiye doğru haykırıyor/kollarımı sal lıyor. doli gibi çırpınıyordum. Sanki haykırışım işitilmiş gibi geminin elektrik, 1şığı- birdenbire tekrar sandalm üzerine dökülerek beni ve dört yanımı.nur dalgalarma boğdu.. . Öh, Ulu Taarım.. İşte artık.an korkunç ö- lümlerden — kurtulduğuma şüphe kalmamiıştı.. (Doğrudan doğruya benim sandala - doğru Hlerlemekte Olan bir sandalrn karaltısı görünme Be, küreklerinin gürültüsü da düuyulmağa başla- mıştı, sandaldaktlerin benl — gördükleri, bana geldikleri besbelli olduğu halde coşkunluğumu yenemiyerek hMlA; B - — Buraya!.. Buraya?.. Çabukolun? Diye çılgınca' haykirmakta 'İdim; Birdönbi- re sandaldan bir sos bana cevAp verdi: — Korkma, küçük, korkma; İşte keliyoruz. Zaton senin gibi biz de ayrılmak - - düşüncesinde değiliz!. Aman Allahım.. Bu sesi tantmıştım. Bu-ses *“Dört gözlü,,nün sesiydi!,. ; Yelsimden. kederimden. sandalın içine aran- kası üstü yıkıldım. İki dakika sonra “Dört gözlü,,nün kumanda sında ölan büyük sandal benim sandala yanaş- mış, gemiciler beni oradan çekip büyük sandala Almış bulunuyordu, Nihayet büyük geminin güvertesine çıkarıl- diğim vakit artık — yaşamak ümidi gönlümden silinmişti. O korkunç, adsız rırblının içinde bu- Janduğumu anlamıştım. Güvertede adarr geminin admalarından kim seyi göremedim, yalnız iskele başına dizilmiş iri ve simsiyah altt zencinin ellerinde altı tane fe- ner bulunuyordu. Bunlar öyle heykel gibi du- rurlarken sandaldaki — gemlciler de güverteyo gıktılar. Bunların arasındaki “dört gözlü,, şimdi geminin kumandanı gibi görünüyordu. Gemlci- Jerden birine çu tek sözü söyledi: — Kıç tarafa! Gemlc! bana başile arkasından gelmemi söy Hyerek yürüdü. Çolik güverte üzerinden kıç tare- ti yanma geldik. Birçok ser! ateşli topların ara- sından gectik, alt güverteye indik. Gemlci bu- radaki geçitte bir kamara kapısı açtı ve beni i« Ççeriye soktu. Ben girince de kapı arkamdan &04« sizce kapanrvermişti. Benim burada ilik duygum büyük bir hay- ret oldu. Ben bir mahpese atıldığımı — saniyor- dum, Eğer bütün hapishaneler böyle olsaydr mahpusluğun yarı — korkusu ortadan kalkar- dı. İçinde bulunduğum kamara — o kadar geniş değildi. Lâkin sön derece zarif, — sanatkârane yapılmış ve büyük dikkat ve zevkle süslenmirti. Bu katnara baştan aşağı al gelincik çiçeği ron- ginde ağır tpek bir kumaşla döşenmişti. Büyük rahat kanape, geniş koltuklar, duvarlar, perde- Ter, hep o renkte fdi, Yerde gena o renkte değer- Wterinden bir gark halısı sorili Ydf Yalnız el trik lMmbasının ampulü en hafif bir sarı rencta bulunuyordu. (Devamı var)