28 bökidinekemikin ii İ75i Mentenon e Yazan: Nizamettin Nazij | —2— en kız söyleniyordu: “Oh | i, canım! Ne tatlı şeysin sen! ; Ne de güzel koku Diye söylendi. Lâkin bu siyah eldi- i matmazel bu yalvarışa hiç kulak Mnıyor, delikleri titreyerek açılıp ka. burnunu yavrunun kıvırcık ve Bidralı saçlarında dolaştırıyordu: | “> OR canım... Oh yaramazım, ne tat, Şeysin sen! Ne de güzel kokuyor saç- mL, Ve birdenbire, müvazenesini | kay- Ş gibi otlar arasına düşüverdi; ğa sarılan kollârı ayrılmadığı için da onun üstüne düşmüştü. ” ii gocuğun hayretle bakan göz « i ile güzel kızın dumanlı göz bebek- arasında İki parmaklık bir mesafe » Olğün endamlı güzel genç kız, tir #eyk tatıyormuş gibi yarı kısık diş- İNİ Sranndan ılık havayı derin derin Sikiyor ve ıslak, pembe dudakları ço. Sağun gerdanma sürünüyordu. Bulundukları yerin her tarafı funda. Ür, yabani çilekler ve çitlenbiklerie Hvrilyiği. Genç kızın yattığı yerden bir kini gibi yükselen bu yabani kokulu | üstünde, bulutsuz gök, bir papasının ustura ile kazın- MA tipezi gibi duruyordu. ie halde, ilç beş dakika kadar kaldı- O genç kız yavaş yavaş doğrvl. ş Çarpan bir kalbi durdurmak, din- i istiyormuş gibi, fıstanmın 4 Üğsünyü geren kabarıklığı sol eliyle a- Hafif bir sesle; |, — Gördün mii çocuk... . dedi - Nere- | kadar düştük?. Pu sırada ağaçlığı ulaşan büyük Mnenin sesi işidildi; ——Piransuaz! Fransuaz?. — Buradayım.. © — Oraya me gelelim?, , Na > Hayır hayır. Ben geliyorum bü- Ve bol. etekli kara İrstanmın ötesine ae sarılan kuru otları, dikenleri, 2 ve toprağı silkerek doğruldu, ço- il vie omuzuna elini atıp fundalıktar, tdtiyar kadm uşağının koluna dayan- Şimarm altında duruyordu, N ye kitabını yerden almea, gü. yerek sordu: ri yakışıklı delikanlı kim? Orman öm Çocuk ciddi bir tavırla başını hafifçe | re ye verdi: 1x eğer aramızda periye rast gelen Varsa sanırım ki bu ben değilim, i eldir. İ 1 Bu hovarda sözler “ihtiyar kadının n gitmişti, Koşarak gelen hancı, yardımı ile uzunca bir ma- Ye İskemleleri çınarın altına sera. İS ti; Benim adım Luidir, madam... Or- oynuyordum. Peri falan değilim, Yaşlı kadın çocuğa oturacak rek neş'eli neşeli söylen Biz ne kadar da güzel konuşuyor WE. Neler de biliyormuşsunuz, kik Mösvâ.. Şöyle buyurmaz mısınız? lere o yerleştikleri (ozaman vaz söze karıştı; ?, is İÇ Fenelon'un bütün hutbelerin; es- Mi *t madam, - dedi. Ahnem # şey yalnız bu değildir Mys Corne'lle'in bir çok eder. ben tar'n te ukurum, mdam. dn Me m büyük anne. | Via İmei ve uslu bir eda ile, bi çocuğun Mösyö Fenelon": ie edeceğine kanidir. Amma NE Sen Mösyö Lorren'in, Mösyö VİN bütün tablelarmı görmüşüm- Vit W. Hele 1636 yılında Di Piyesini pek beğenmişim- Nu , Möswt# Püsen'le birlikte Mv, ASIN eğmeyi nas) çalı ye kendi ağziyle bana anlatmış yor saçların!,, | Büyük arne çocuğa hayretle baka- rak; — Mükemmel, mükemmel! - diye söylendi , Anneniz hakikaten akıllı ve bilgi bir kadına benziyor. İsmi nedir, annenizin ?, — Amna'dır, madam... Fakat bu cevabı yaşlı kadın duyr- madı, zira tam bu sırada üç yüz ağız- la birden söylenen k:vrak tempolu bir şârkı kulaklarma, ; Bu sabah bir ür esti, gürliyerek, Sanmz Mazaren gene içlenecek. - Mazşren, Mazaran, Mazaren, Top sesi geliyor Paristen!, — Fakat bunlar kim? , diye bağırdı Fıransus? » Krallığm düşmanları mı? İhtiyar kadm. beti benzi sarararak söylendi: — Bu kadar ihtiyatlı hareket ettiğ- miz balde gene ellerine düştük dese. niz e... Monsenyör kardinalin askerleri böyle Iâubali şarkılar söylemezler, ta- bil, Evet, evet, bunlar her halde parlâ- mentonun askerleri ölmalı. Kaçalım, kaçalım. Ve uşağının koluna dayanarak acele acele doğrulmak isteği, Lâkin çocuk, gülümsiyerek teselli etti: — Telâş etmeyiniz, madam. Parlâ. mento hentiz buraya saldıracak dertce- de kuvvetlenmiş değildir. Bunlar, Ma- zaren'in gönderdiği adamlardır. Lâkin. Tskarrön kardinalin aleyhinde öyle gü. zel şeyler uyduruyor ki, Kardinalin a- damları bile ezberlemekten, söylemek- ten kendilerini alamıyorlar, Ve ellerin biribirine vurarak çapkın, çapkın bağını: — Mazaren, Mazaren, Mazaren! Top sesleri geliyor Paristen.. Fıransuaz, siyah eldivenli eliyle ço. cuğun ağrımı kapayarak devam etme- sine mâni oldu; i — Oh Lui, Lui) Susunuz, Lux 1.. Du- yarlarsa #nnenize kardinalin fenalık etmesi mümkündür. Çocuk silkinerek, kendini kurtarın. ca; — Höhoo! - diye alay etti - İşte Mon. senyör Katdinal yalnız bunu yapamaz. lar. Ve çok &'ddi bir tavırla göğsünü ge- rerek ilâve etti; — Fransa kraliçes'ne el uzatmak ki- min badiidir, matmazel!.. — Fransa kraliçesine mi -dediniz?, —öyle ya, (Devamı var) Cevapları veren: PROFESÖR SANERK Bülün tafsilâtiyle karakterinizi; meziyet ve kusurlarınızı; siri hayrete düşürecek kadar vazıh ve sarih olarak hususiyetle. rinizi; tattuğunuz veya düşündüğünüt işte muvaffak olup olmıyacağınır; ni. hayet beş farkla yaşınızı size söyliyebi. lirim. Bana bir #üzeteden, zir kitaptan veya aklınızdan yatacağınız dört satırlık yazıyı; son aylardaki Imzalarınızdan İ. kisini gönderiniz. 165— Pangaltı —$.E.N. : 40 yaşlarında olduğunuzu — söyliyebili- rim. Yazınızı fazla asabiyet ve teessür İ- çinde yazmışsınız. Herhalde «izi memnun etmiyen bir haberi müteakip yazdığınız bir yazıyı gönderdiğinizi tahmin ediyo- rum, Gönderdiğiniz yazı, bunu yardığınız şeraite nâzaran nörmal sayılamıyacağı & çin diğer bir yazınızı istemek mecburiye- tindeyim, İşaret ettiğim teessürün, maddi bir sebebten doğduğu da muhakkaktır. Siz ne dersiniz? zl —109— Hatanbal 13 - Fatih; 30 yaşlarında, kısa boylu, dolgun vö- cutlu biz at. Kavgacı bir tabisttesiniz. BI fâ çok seviyor ve başkalarının muhabbeti» ni teminden Ziyade korkuya dayanan ha- reketlerisi tercih ediyorsunuz. Bu şeraltte elrafınızda sizi candan seven (o kimseler yoksa, olmıyorsa ve olmıyacaksa kusuru kendinizde bulunuz, Size en mühim tavsi- * yer: İşaret ettiğim huylarınızdan kısa bir zamanda vazgeçmeniz ve muhitinizin 88- mimi sürmet ve muhabbetini o kazanmağı temin eylemenizdir. 110 Ankara -Can-T.S.: Gençsiniz. Yaşınız 20-23 arasında olacak tır. Evli olduğunuzu zannediyorum. Etre- fınızden pek memnun görünmüyorsunuz. Belki de refikanızın uysal olmamasından müştekisiniz. Fakat sizde de fazla kabahaf olduğunu söylersem bana kırar o mısınız bilmem? Siz bizzat uysal ve feragat sahibi olmazsanız, etrafınızda bunun aksülârmel- leri olur. Bir de şefkat ile yapacağınız ha- reket ve muameleler, en sert ve İnatçı ruh Vw kimseleri de itidale ve uysallığa sevke- der. Bir de bu yolu tecrübe ediniz. Göre- ceksiniz ki hayatta terelh edeceğiniz yol, dalma bu olacaktır. —171— .LES.M.S.P.; Yaşınız 20-25 den aşağı olmasa gerek. Zahiren sert ve mütehakkim görünen ta- vır ve hareketlerinize ramen © ruhen he zannetiğiniz ve ne de zannedildiği kadar bu vasıflarda değilsiniz. Arrularınızın baş kalar tarafından — biraz da İster İstemer ve fakat herhalde — yapılmasını bekliyor. sunuz, Herhalde hastas ve alıngansınız. Kız kardeşlerinize karşı muhabbet hissiniz kuvvetlidir. Alle muhabbetiniz — esaslıdır. Bünyeniz iyidir. Sinirlerinizi yoracak sey lerden sakınmalısınız. Teşebbüs kabiliye- tinir de kuvvetlendirilmeğe © muhtaçdır. Söylediğiniz bir şeyin Yaptığınız bir işin başkaları tarafından — anlaşılmamasından endişe eder ve bunları tekrarlarsınız. Pu da çocukça bir vehim ifade etmektedir. Yozan: Kenan Çinili — Melekzad Çinili ( ERKEK — KIZ ) (Tercüme ve iktibas hakkı mahfazdur) — Numara: 23 Leylâ açıkça fikrini söyledi: O kadınla bir daha katiyen konuşma ! “Eğer böyle yapmazsan karışmam; kocasına her şeyi — Leylâ, dedim. Şimdi bunları çar - gamba günü iade edeceğim. Şöyle bir mazeret göstererek; “Pasaport almıyd galıştım, Fekat kocanızdan İzin kâğıdı olmadan vermiyorlar. Benim de sarih adresimi ve ailemin müsaadesini İsti- yorlar.., Tabii o, ne böyle bir kâğıt ge. tirebilecelk, ne de ben.. Böylece de bun- ları iade etmiş kadının bir daha yüzünü görmemiş bulunacağım. Leylâ benim bu oçık ifadem karş: - sında umduğum gibi hareket etti. Çok soğukkanlı konuştu: — O kadın, dedi, muhakkak çıldır. mış. Çarşamba günü bunları (o götürüp iade edeceksin. Ve bir daha senin o ka- dınla konuştuğunu duymıyacağım. Du- yarsim katışmam, kocasına her şeyi an. latacağımı bilmelisin! İkinizin başma da felâket yağdırmaktan kat'iyyen çe- kinmem. — Niçin konuşacağım.. Benim onun- la ne slâkam var ki. Leylâ soğuk kanlı davranmıştı amma, Belliydi ki bana kınlimıştr. Çarşamba gününe kadar da bu meseleyi bir daha tarelemedi. Yalnız perşembe günü ak. şam: kendilerine uğradığım zaman: — Verdin mi?, Diye sordu.. — Evet, verdim, ve alâkamı: kestim, dedim. Halbuki yalan söylemiştim. Daha doğrusu, söylemek mecburiyetinde kal- mıştım, Gütürmemiş mi ? Götür- müştüm. Leylâya anlattıklarımı cena da tekrarlamıştım. Fakat genç kadın, bütün ümitlerinin bir an içinde suya düştüğünü görünce o kadar müteessir olmuştu ki tasavvur edemezsiniz.. Onu kalmış, bir başka gür tekrar buluşarak uzun uzadıya görüşmemizi ve elbette bunun bir çâresini bulabileceğimizi söy İemiştim. “Nişanlım, o geceden sonra bu bahsi hiç açmadı. Fakat halimdeki gayri tabii- Hikten şüphelenmiş olacaktı ki, işi bu- lunmadığı zamanlar beni takip etmeğe başladı. Ve nihayet bir gün beni, Şiş. lideki İspironun gazinosunda Kimu- ranla yanyana yakaladı. O gün bir is- kandal çıkarmasından çok korkmuş. tum, Fakat gariptir, bir şey yapmadı. Yanımıza bile gelmedi. Sadece kapıdan bakarak çekilip gitti, O günden sonra artık kavgalarımız yarnanlaşmıştı. Bu kavga, yalnız aramızda kalmış ta sayılamazdı. Kâmuran, kendisiyle ko- Dile benden ne | dilersin ? Avruparın meşhu. adamlarından bi- | ri, halkın kanın; tahlil ettirip halisliği- 5 ve mağşuşluğunu meydana çıkarmak itiyadında olan bir zet bir gölde banyo yaparken bacağına kramp geli, Boğul- mak üzer?yken o civardan geçen on dört, on beş yaşlarında Üç çocuk tara- undan kurtarridı. Sayın zat, masallarda olduğu çocuklara sordu; , — Dile benden ne dilersin?, Çocuklardan bir'si yeni elbise, öteki bir tüfek, üçüncüsü Cenazesinde müli merasim yapılmasını istediler, — Ne? Bu yaşta ölümü düşünmek, ne demek?. Çocuk boynunu bükerek cevap ver. di: — Batam tiz, kurtardığımı haber alsrsa, tanamadığım için böyle yaptığı ma da inanmıyarak deni muhakkak #ldürür! ir — © > gibi Polis (Tren kazasmda zabit vara- kası tutarak) — Şahitleriniz kim? —Fransiz karikatürü— Dul kadınların kalbi Dul kadınla evlenmek aleyhtarı idi; ! fikrini şöyle mldalaa ett: — Dul kadınların kalbi, kiralık mo- bilyeli apartımanlara benzer; insan ora- da krâcının bir izi veya hatırası ile sıksık karşılaşır! — Soğuk nükte Nükte savurmak gayretiyle bazan oldukça garip işler yapmak itiyadında- dır. Beyarıt kulesine çıkmıştı; aşağı iner inmez karşılaştığı palabıyıklı bir adamın boynuna sarılarak şaptr şupur öptü. Adamcağır şaşırmıştı: verdi: — Ben sizi minimin; iken görmüş- tüm.. : — filemi mi tanıyorsunuz? — Hayır, sizi kulenin tepesinden gör» müştüra! beriki irahat bir bir anlatırım. ,, nuştuğum günlerde, bana, Leylânin. fabrikada kendisine tesadüf ettikçe dik dik baktığından bahsediyordu. Bir cumartesi günüydü. Leylâyı fab- rikadan almak için gitmiştim, Kendisini kapıda asrk bir suratla gördüm. Ben bunu Kâmuranla aralarında ge. çen bir münakaşaya hamletmiştim, Fa- kat yanma gittiğim zaman işin hiç te böyle olmadığını öğrendim. Leylâ, ge- ne fabrikada ustabas'yle atışmıştı O- nun, gene Leylâya sataşmış olması be- nim çok sinirime dokundu. Hele biz ko- nuşurken ustabâşının da kapı önüne çikmış olması, asabımı büsbütün bor. du. Sağı solu gözetmiyerek atışmıya baş- ladık. Bana ağır bir cümle sarfetmiş olması da zaten bozuk snirlerimi kö- künden baltaladı. Gene kendimi kay. bettim. Tabancamı çektim, neredeyse ateş edecektim. Fakat birdenbire, fab- rika amelesinden biri, bileğime yapışa- rak tabancayı alarak beni zorla evime kadar getirdikten sonra dönüp git. Bu hâdise üzerine Leylâ tekrar iş. ten çıkarıldı. Bu sefer, fabrika sahibine gıkarak, işin aslmr, niçin çekarıldığım öğrenmek hevesine kapıldım ve böylece hareket ettim. Odasma girdiğim zaman, fabrika sahibini yalnız buldum. — Sizi rahatsır ediyorum, dedim, bir meselenin aslmı öğrenmiye geldim. — Sözleyiniz!, — Ben Leylânm nişanlısıyım.. Ken- dis'ne yeniden izin verildi. Bunun «e bebini öğrenebilir miyim?. : — Dün ben burada yokken bir vak'a olmuş. Siz ustabaşıya tabanca çekmiş. siniz. — Evet, öyle bir şey oldu. Fakat bunda Leylânm ne günahı var! — Günah: #lân yok. Fakat böyle harekete lüzum gördük. — Ustabaşmın teşvikiyle değil mi? — Hayır. Size daha fazla izahat veremiycceğim.. — Bunu sizden rica ediyorum. — Sörün kısası delikank.. Fabri kamda ir cinayet işlenmesine sebep ©- Tabilecek bir genç kızı tutarım. — Niçin cinayete sebep olsun. — Dünkü hâdise neydi? Burldan baş. ka şey mi Karım, hâdise errasında penceredeymiş,.. Siz tabanca çektiğiniz amin kendisini kaybetmiş. Akşam üstü geldiğim zaman kendisini yatak» ta ve hastalanmış buldum. Fabrika sahibinin bu izahati beni büsbütün şaşırtmıştı. Demek, bu seler Leylânın kovulmasına ustabaşı değil, Kâmuran Hanım sebep olmuştu. Başka bir şey sormadım, yalnız: — Anlaşılıyor, beyefendi, dedim, Re- fikanız kurşunumla yaralanmaktan ve bu kız fabrikanızda bulunduğu müd. detçe, daima böyle bir tehlikeyle kargı laşmak ihimanden korkmuş olacak. — Evet, çok iyi anladınız! . — Şu hölde ustabaşmın değil, refi- kanızın İsteği Ürerine işe nihayet ver. diniz, ; — Rel/kamın, yahut benim!, — Affedersiniz, sizi rahatsiz ettim. — Estağfurullah! Fabrika sahibini gene odasında ken- siyle başbaşa bırakıp çıktım. Bu işi Kâmuranın nasıl yapabildiği. ne, niçin yaptığına Hoğrusu hiç akıl er- dirememiştim. Leylâya, işten çıkarılmasına Kâmu - ranın sebep olduğunu söylemedim. Fa- kat o, fabrikadaki arkadaşlardan ha- kikati öğrenerek Kömurana büsbütün düşman olmuştu. Ben de kırmamış de- ğildim, Hattâ, kocasından bu Hakikati öğrendiğim gün karşıma çıkmış bulun. saydı, belki de öldürürdüm. (Devam var)