Na aa manataevle yarama ae m7) Bir ressam ve bir muharrire iniıf Fehim : göre Devlet yardımı ortaya yeni elemanlar çıkaracaktır. Vımt Safa: Dev.et bugün himayesini esirgemiş de- gliğir. Fakat bu yardım, kitayetsiz, prensipsiz ve tamamile şahsidir l"l'lııınıııı Münif Fehimle bir kaç Uştuk. Bir kaç kere not aldım, Sörih olarak fikirlerini — söyledi. © ne diyor: , —Bu işle; edebiyat — olsun, resim olsun, pa- mukabil'nde satıları birer me. himayesi ra tam şeklinde dir, Yani talebin a « fazlalığı arzedi- | uÜ’n.v Fehim lenin — kıymetini aez, Devlet yardımı olsun, olma- Sn'at ne büyüklükte ve evsalta tse, meyvasını muhakkak vere- ©. Devlet yardımı, sana'tkâra rahat imkânını hazırlayacağından e- Milayyen (san'atkârın kabiliyet E.""lriyle müayyen) ve âdeta mu- T olan netice daha çabuk tahak . "Hxş. yani sadece tacil edilmiş o- h'“îl yardımının bir neticesi de ve- nları ortaya çıkarmak, onların Alna imkân vermek olacaktır. .î" Yardım, esasın mevcut olmıyan Yneti doğuramaz, Belki mevcudu * ettirir; olgunlaştırır. u“*l. spora — gösterilen alâüka et tarafından olsun, halk taralın- Sİzda . san'ata gösterilmiş olsaydı, Mkâr, goktan vermesi lâzımgeleni, Verebileceğinin azamisini vermeğe hmuıd.u. e ğiderlr maddt Ve üüüit ÇEsi fikir ve san'at? bugünkü aat Üstüne çıkarmak hususunca bir ;thğı!. eğer san'atkârda böyle le ve değer vürsa, bunu tahak - .::ıcı bir vasıta olacaktır. k san'atı bugünkü düşüklüğün. y “tarmak ve çok daha iyi oları ba- "lılhnru ortaya çıkarmak için "*'k iş copirizht denilen telif, ter- h hakkı tarumaktır. Bakıuz, l Sayım : » hakkının tanınmasiyle san'az . di yaptığı gib', başı sıkışınca Sin mahna clni uzatamıyacak, vermeğe, özlü olarak verme- 'bU' olacaktır. Sonra, bu, cnu baul,, den mshrum edeceği için b a mâni olacağı için eseri, tabi- kıY"ıetkn:::k*.ıı'. Netice itibarile bı Tatkâr nasıl olsa kalburun Yaularak liyakatini zorla kabul Bulunacağından eserinin değe. h""tı hak kazanacaktır. hej tıln mese'e burada, yani san'at Ve kolaydan kurtarıp, az ve .—"’hmek:e Bunun için de dev- w'& kir kaç eser mübayaası ye- N Hakkını tanımalı, san'atkâra " Föni günlük yaşama endişele- W * bir çalışma imkânı temin % bu şekilârki yardımı hakikt tebellürüne bilvasıta delâ- “'Hktır. %l yapılacak yolları sırâsın. 'ada tatbik edildiğini İhap- %— “Devlet ressamlığı, me- iyetle nazarı itibara a. telâkkiyc göre devlet res- Ayan “Torayı san'attan,, kanun mensdilmektedir. Devlet, q— 'tkârlara, liyaketlerini tas- MWöve'ler verir. Bu suretle de xıg:“ Müzahralattan temizien. Ş n."“ Tessamlarından ve bröve- ,’i Bizim akademi bu vazi- sayılamaz mıi?. K Hekliyle hayır.. Akademiden 0.“_ » büyük bir şey ifade et. Mezun olmüş ne sana't- % 'dir ki buügün için liyakatsiz —N “memm ibazettirler.. Yesi, devletin san'at değil- rağmen bu şekilde, satn'atkârı tahd'd e- dilebilir — Abidın Dino, bugünkü Rus san'a. ti için şöyle diyordu ; “Eskiden Rusya- da Aristokrasi vardı. $Şimdi 0 kalktı, yerine Artistokrasi geldi.,, demişti. Bu da orada san'atkâra büyük bir kıymet verildiğini gösterir. Fakat bu refaha rağmen buş ekilde, san'atkârı tahrir e- den bir himaye sistemine asla talip ve taraftar değilim.. Peyami Sefa nın likri Peyani Sata, yazıl, olarak cevap veı. meği tercih etti. Ben de soracağım şey- leri bir köğrtla kendisine verdim. İşte yazdıkları: — San'atkâz, Türkiye gibi dev. letçiliği altı ima- nından — biri ba- linde kabul etmiş değil, Fransa gi. bi tam — Vberal devletin himayesini Pı)mıd Safa memleketlerde de, görür; Bu himayenin tablo satın almak, seyahat cüecek” mukarrirlere tahsisat vermek, sen'atkârların cemiyetlerine vt mesleki teşekküllerinte yardım etmek | maye, şahai ve politika sempatilerinden tecrit edilerek, mücerret san'at ve kül. tür aşkına yapılır, Fikir ve san'at üle- mimizdeki durgunluğu gidermek için devlet kuşunun biraz da san'atkâr baş- lara konmasından doğacak hareketi is- bat etmeğt çalışmak lüzumsuzdur. Lu- nu bazlardan, ölmüslürden ve eşekleeden maada bü:'in mahlükatım idrak edebile- ceğini umarım. Bizim devlet te yardı- mıfı hiçbir zaman esirgemiş değillir. Fakat'bu yardım kifayetsizdir. bir: şahsidir. iki; prensipsizdir, üç.. Himâyenin müdakale şekline varma- ması, elberte, san'atkârla uşak arasın. daki fatr'zım ortadan kaybolmaması için garttır. San'atkâra mildahale eden Lir devlet, san'atı değil, uşaklığı himaye etmiş olur . Meselevi bu kadar basit plânda telâk- ki edişine göre Peyami Safa, yalıız sarih bir tek cevap vermiş oluyor. O da, devlek yardımının gayri şahsi, kali ve prensipli olduğu takdirde büyük bir faydası dokunacağıdır. Kadın'arı döverek servet yapan adam! Amerika sinema artistlerinden — Ja- mes Cagrley kadınları döverek mühim bir servet kazanan dünyada yegâne a- damdır. Fikmlerde apaş Tolü oynıyan James Cagney rol icabı 'hir ço meşhur yıldızları dövmekle maruftur. Ondan gayak yiyenler ârasında hepimizin pek iyi tanıdığttmız Carol Lembard ve Joan Cravford gibi güzeller eksik değildir. İşin garibi Jamcs Caçney Lususi ha yatında hiç de haşin değildir. Bilâkis pek sakin bir gençtir, Hayatta ilk defa dansör olarak atılmış, fakat -o sahada nedense pek mavallfak olumamıştır. Günün birinde simasının — hususiyeti meşhur film şirketlerinden biri olan Warzer Bros müdürlerinden cirinin na zarı dikkatini celbetmiş ve Jamzs Cag- ney İlk apaş filmini çevirmiştir. © bu filminde o kadar muvaifak ol- muş ve siması da rolüne o kadar uymuş tur ki ondan sonra birdenbire “Karak- ter,, rolleri yapan artistlerin en başma geçmiştir. James Cagney'in filmleri şirketine çok para kazandırmakta, — dolayısiyle kendisi de şirketten pek yüksek bir ay- lık almaktadır. İşin tuhafı onun film- lerini seyredenler daha fazla kadınlar- dır. Bunlardan,bir kısmı onun filmler- de kadınlara karşı gösterdiği şiddeti pek beğenmekte, bir kısmı da ondan nefret etmekle beraber w«<rf meraklarını tatmin etmek için onun filmlerini ka- çırmamaktadır, gibi türlü şekilleri vardır. Bu ki- | Şarlo Bir oturuşta bir hindi dolmasını yiyebilir | Büyük yıldızların eski ahçısı hâ'ıralarını anlalıyor vercam ŞoLr p tü Çarli Çaplin, perdedeki Sarloya çok az benzer (Los - Angel) teki (Bravn Derby) Tokantasının eski aşçıbaşısı Perl Kar- Hnin sinema yıldızları arasında pek bü- yük bir şöhreti vardır. Kendisini bil- —mdiyen, tanımayan yoak gibidir. Aslen İskandinavyalı olan bu adam hakika- ten pek usta bir aşçıdır. Geçenlerde Avrupaya gelmiş ve Londra gazeteleri ne birçok kâğıt, mürekkep sarfettir- miştir. Son günlerde Parise gelen ve (Şan- zelize kahvelerinden birinde oturan aşçıbaşıyı nasılsa gazetecilerden birisi görmüş, tanımış ve derhal yanına gi- — Evet, öyle bir niyetim var.. — Bunlardan bir kısmanı lütfen ı&- leder misiniz?, Gülerek cevap verdi: — Hay! Hay!, Yemek — meraklısı Fransızın biri: “Yediğini söyle, nasıl adam olduğunu söyliyeyim ,, demiş. Bu pek doğru bir sözdür. Hususile içki bir mihenk taşıdır. Bakmız, size tuhaf bir vaka anlatayım. Şarloyu bi- lirsiniz, sahnede cidden tabii, sade gö- rünür. Ya bir de sofrada görseniz şa- şarsınız. Pek çok yer ve yediklerine son derece dikkat eder, mütenevvyi şey- lerin bulunmasmı arzu eder. Bir misal? Bir gün beni çağırdı. Şimdiki (Dük dö Vindsor) o zaman henliz (Prens dö Gal) di, Daha kral olmamıştı. Şarlo, dostlarına hususti bir ziyafet vereceği- öyledi, listeyi yaptım. verdim. Tet kik etti, ve? — Pekâlâ, dedi. Yalnız ananaş ez. meli tepsi böreği bulunmasını da iste. rim. Bu, mutlak bulunmalı, anladın mı?. Hayretle cevap verdim? Tür ediyorsunuz, müsyö Şar- to., Böyle bir gey bilmiyorum ve ilk defa sizden işitiyorum.. Güldü ve kulağıma yaklaşarak ya- vaşça anlattı: — Bunu ben de bilmiyorum, şimdiye kadar yediğim şey de değil. Fakat, Londra gazetelerinde okudum, Prens 48 Galın pek çok sevdiği ve ker zaman sofrasında bulundlurduğu bir şeymiş. Amerikada ilk dela benim soframda bu- Tunmasını istiyorum. Herhalde bunu nip yapacaksın.. $arlo, hahis tutuşmaya çok merâklı- dır. Tanıdıkları ile her fırsatta bahse I girişir. Bir gün, bir hindi dolmasını nema Kırk yaşında doğan ü bir. Adolf Menju, hayatını ve muvaffa. kiyetinin sırların: şöyle anlatıyor: “Otuz yedi yaşındaydım. Fakat, doğrusunu söyliyeyim! Bizmiş biz fdam gibiydim. Bir sene sonira,, yeni- den dünyaya gelmiş bir adam öldum, Çünkü, hiçbir şeyden çekinmemek, korkmamak Vâzım geldiğini anlamış- tım. Bilhassa —yaşın — ilerlemesinden.. Hayatta şöhret kazanmak veya sadece hayatını temin etmele için mücadeleye atılanların şunu kafalarına — koymaları lâzamdır. ki, her geçen sene, muvaffa- kiyet ümitlerini azaltmaz, bilâkik daha çoğaltır. Yalnız geçen yılların tecrübe- lerinden istifadeyi bilmeli, (Hanri Ford) kırkından evvel hiçti. Büyük sanayicilerden hiçbiri, bu. yaş- tan evvel muvaffak oldukları iddiasın- da bulunamaz. Her meslekte, her sınıf ta böyledir. Sinemacılıkta da.. 'Yaşlarının ilerlemiş olmasını bir manj gibi öne sürenler aldanıyorlar, kendi kendilerini muvaffakiyetsizliğe mah- küm ediyorlar. Bence bu ılbnere “tembel, aciz,, demek daha doğrudur. Yaş; herhangi bir işe başlamaya ve bunda muvaffak olmaya, terakki et- meye mani değildir. Bilâkis tecrübele- rin çok faydası vardır. Ben, bu hakikatı anladığım gün mü- cadeleye atıldım. Sinema artisti olma- ya talip olanlar arasına karıatığım za- manda hiç, hiçbir korku —duymadım. Yaşımın ilerlemiş olmumı g; g;; Tiyet vermedim. Ve muvaffak oldum: Önüme yeni bir hayat yolu açıldı. Bu yolda emin adımlarla yürüdüm ve yü- Tüyorum.. Hayatım; sözlerimin dğruluğuna şa- hittir. Şöhretimi sır£ kendi azmimle te- min ettim. Başka bir şeyin yardımile değil.. Babam bir Fransız, annem de bir İrlandakdır. Cılız, zayıf, hastalıklı bir çeuktum. Aldığım terbiye, tabil sıkıl- ganlığı büsbütün arttırmıştı. Babam annem çok iyi bir kadındı. ve beni pek çok severdi. Fakat, çocuk ruhunun psikolojiş'nden hiç anlamaz- dı. Beni, olduğumdan daha çok güzel göstermek için memleketinin milli mo- bir oturuşta yedi. Diğer b'rgün de, bol yemekten sonra yedi tabak dolusu çor- ba içti..,, (Perl Karlsen) ; bir xamanlar dünya kadınlarının seegilisi olan — (Rodolf Valantino) nun yemekten pek o kadar anlamadığını, ne bulursa onu yediğini söylüyor. — Valantino, bazan en bahalı, bazan de en ucuz yemekleri yerdi. Hiç unut- mam, doğduğu günlü tesit etmek için döstlarına bir ziyafet veriyordu. Yalnız kendisine mahsus olmak üÜzere meyveli ve kremalı bir börek yaptım. Yemekten sonra beni çağırttı. Samimi bir tavır- da: — Cok teşekkür ederim, — Karlsen, dedi, Yaptığınız börek çok güzel, çok tatlı.. Fakat, bilir mis'niz, tadı dama- gımda kalan nedir?. Boyum, tencerele- rinizin yüksekliğinde bir çocuk iken teyzem'n erik reçelile yaptığı — gözle- me.. — Ya kadınlar, mösyö Karlsen?.. Mese'â Greta Garboya, Marlen Ditri- he ait bir hatıranız yok mu?. — Olmaz olur mu, hiçi. (Marlen) sofraya oturdu mu listeyi eline alır. Yiyc:eği yemeklerin kalorisini, vitami- nini hesap eder, uzun uzun düşünür, Garbo, böyle değildir. ne canı isterse, onu yer.. — En sevdikleri yemekler?.. —- Garbo biraz keyfine tabidir. Bir gün bakarsınız yalnız meyve yer, son. ra başka bir gün çerezle kazımı doyurur. (Marlen) en çok sebzeli şey- ler yer. Hoşuna giden bir yemek oldu mu, bir porsiyon daha ısmarlar.. yıldız Adolf Menıu sinemaya “arka kapısından,, Kırk yıllik tecrübesile vardığı kanaat Hayatta muvaffak olmak için mücadeleden yılmamak'lâzımdır girmiş Adolf Menjfu delinde siyah satenden elbistefr biçer, diğerdi. Beni garip bir tarzda giyindir Pmekten zevk alırdı. Bu kıyafet, arkadaş larımıın, kahkahalar salıverip gülmele- rine sebep olur, onların yanında beni küçük bir mevkie dü;ılnlrdl.l. Hulâsa, hâyâta pek iyi hazırlanma- dım. Bununla beraber, birçok meslek. lere girip çıktıktan sonra talihimi bir de sinematılıkta denemek istedim. Ve arka kapısından, yani “Yigüranlara mahsus kapıdan,, girdim. Bu süretle seneler geçti, bu adi vazi feye devam ediyordum. Fakat ümidim kesilmemişti. Bir gün, Nevyork lokantalarınım bi. rinde (Charli Ckaplin) beni gördü, * yantma geldi. (A Yoman of Paris) fil. minde en büyük roki, verdi. İki, üç hafta içinde şöhret kazan- dim, yıldız. oldum, hatırı sayılır para- lar kazandım: Haftada yedi bin dolar.. Bu, bir başlangıç için fena bir para de- Bildi. Pakat, çok uzun müddet devam etmedi. Niçin?. Bugün düşünüyorum da © vakitler de henliz tecrübelerimin' tam olmadığını anlryorum. Ben de, birçok gençler gibi muvaf- fakiyetin bir tali işi olduğuna kanaat getirmek hatasına dişmüştüm. Zanna- diyordum ki tali güler yüz gösterince sonuna kadar gülme de devam eder. Onu güldürmede devam için gayret sarfetmeye lüzum yoktur. Bunun bü- yük bir hata olduğunu pek çabuk an- ladım. Evvelkinden daha fazla çalışma: ya başladım. Bunu, az vakitte halk da, sinema yıl- dızları da anladılar, takdir ettiler.. (Paramunt) la olan konturatım bi- tince işsiz kaldım. Şüpbesiz, daha ar para ile çalışmaya razı olsaydım, çok iş bulabilirdim. Fakat, izzeti nefsimi kıirmak istemedim. Holivuda —arkamt çevirdim, Avrupada bir angajman bul. dum. Sinema memleketine döndüğüm za- man, sanatımdan ve muvaffak olata- ğımdan emin bulunuyordum. Fakat, bütün kapıları kapalı buldum. Otuz yedi yaşında, bitm'ş bir adam gibiydim. Benim yerimde bir başkası olsaydı, belki Ümitsizliğe düşer, kor- kuya kapılır, Ve:! “Bizim zamanımtız Bgeçti.... derdi. Halbuki ben, kendimi topladım. Bi- Tünçomu yaptım: Kozları bir tarafa, buna karşı gelecekleri de diğer bir tae rafa koydum ve yeniden mücadeleye atıldım. Beş yıl evvel beni takdir eden halk, yine o halktı, hiç değişmemişti. Ve benim onlara verctek daha pek çole sanat eserim vardı. Ertesi gün, büyük film âmillerinden (İrving. Talberg) le görüştüm, anlaş. tım. Yaşımın ilerlemiş olması, muvafe fakiyet ihtimalinin azlığı aklımdan bi- le geçmedi. Kırk yaşında olmaklığım, ona, kapıya gelen ve sadaka istiyen bir ihtiyar zannını vermemişti. Bu büyük adam benim sanatımı, sanata ba; mı anlamış, takdir etmişti. İşte bu suretle kırk yış:ndı yeıkka dünyaya gelmiş bir adam Zoldum;