27 Aralık 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 11

27 Aralık 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Dünkü kısmın hülâsası: Hikmetle İdris iki küçük serseri- Gir.. Bir gece yarısı, < Bir eve girmişlerdir... - Fakat, bu #vde can çekişen bir hasta vardır.. Hastanın oğlu, bir papaz çağır- | 'Sağa gitmiştir.. İki serseri, kor- kuyla titremekte ve — gizlendikleri Yerden kaçamamaktadırlar... üz sonra, sırmalı elbisi Belmiş ve günah çıka ğe baş- 'iuıışm.. Papar, can çekişen ka- #rmdan. lanfnı ezen günahları | Mi sormaktar . * Bir ’Rîkmu. yüzünü buruşturarak nf- t h Ne işkence Ne işkenze! Zorla Yecekler!... .l!ynlı gretedadı. | Yumu suratı gevşedi. Babacığım... Beni affet. ötim çokl... Kocskarmın Gü- y — Mukaddes per... Sıcak bir. yaz “ydü.. Kırdan tek başımıa dönüyor- Susamıştım... İçim — yanıyor- Bir damla su yoktu... Bir bah- 1 yanından geçerken, elma ağaç. Rördüm.. Alçak bir daldan ko- * Elma çaldım; hırsiızlik — et- 'ğ : Per.. kı tuttuğu pırlanta taşlı altın Hikmetin avuçlarını yaktı. S Evimizin tam karşısında.. Bir ki- , /Eza, Per... O kilesede, yirmi üç | — da... Genç... Güzel,, Yakışık- , de rahip... Ön sekiz yaşındaydım. Pa Züzeldim, Per... Şendim... Gö- A ? “na şeker kız!,, derler.... Per, Yakışıkir rahibe içimde bir meyil Nağa başladım... Ö artık rüvaları- Ç Eiyordu... Fenalıktan — korkuyor- Per... Şeytan beni kandırmasın Bep İrtil okuyor, geceleri geç İ tt kadar oturuyordum... Bir dayanamadım, Per.. Kiliseye git O, günahlarımı — çıkartacağım « Sonra... “Babacığım ben bir al- seviyorum!,, deyince, Ve vu :'!ım. tdrisin kulağına eğildi: Bu kadının - öleceğini nereden N N C İyi ama, kcta karı da reril olur. S Adettir: “Per,, efendi sır — ver- hnur. , İ% mukatfler Por... xxk“*b kalbinle vişman mısın? ğ mukaddes Per... .:—"evıe ben de senin baba, © Ö Üküddüs namma — günahların: hç —':7 Bitmişti. Panar, kapıyı çek ç ŞÜ Yaşlı kadım uyuyor... D tonsur uykusunu... Çh , cuk, gizlendikleri kalın per- G Ekasından sıyrıldilar. — Ayakla- basarak, açık duran pen Yaklaştılar. Dışarı sarktılar. a * Sen yok. Yaprak - kıpırda- Üati bir yokuşu, ağır ağır sebze N Ufak araba tırmanıyor.. Bu İ k:?llıııı.. Başı sargılı arabacı “' delikanlı... Arkadan arabaya &ğ 1” Ağzında bir türkü: A, Hirbağalar öter göllerde ç bir sesi var... Kapkara e rda bu sesin biribirine Ş ,::;:huıın: Boğuk. Muhakkak ı%_— Belki, gerçekten, içinde *Ğ0 Baların Gttüğü bir. deresi da çi Belki bu sazlı dere- -'qhu' Mukaddes hatıra yaşa- Baapac Nişanlısiyle belki bu dere da sarılıamışlar ve - biribir- ç .':."Ln:::ardı.... LAİ D DU A | Altın put ızlık için | G ÇA a Ve ç % AA ; AUT y R çi eli 4 S G | “ÜNİRDEİ Y Takurda takır Gâcir da gucur.... Anasız babosız gürbet illerde Ya ben ağlamıyayım da kim'er ağ: lasın.... İdris, pırlanta taşlı altın putun he- sabmı yapıyor: — En aşağı yirmi papel, fanti... En de olsa. bey gibi — Habazanlıktan kurtulacağız... Hikmet, dişleri arasından yere tü- kürdü. Başını havaya dıkti. Gök ay- dınlanmağa başlamıştı. Geniş bir po. furdayışla içini çekti: — Çeneni yorma. lüris. Ben putu çaldığım yerde bıraktım... Açlıktan nefesleri kokuyordu. Böy- le olmasaydı. dövüşürlerdi. Tdrisin ne kolarında, ne dizlerinde derman vardı... Taksimde, selimerz sabatsız ayrıl- dılar. Hem de bir daha - biribirlerini görmemek Üzete.., Reşat ENİS | Bir işçi gibi fabrikada çalıştım ; n hizmetçilik _vaplın; (35) Bir Alman fabrikasında çalışan işçi anlatıyor Onlar ne iltimas dinliyorlar, ne de adamı hor kullanıyorlar! Patronları alçak gönüllü insanlarmış; daima işçilerin arasında dolaşır, hal halır sorarlarmış... Aradan günler geçti. Bir gün fab- | Vaktiyle Alpullu şeker fabrikasında ça- rikadaki yevmiyelerimi ve oraya birak- | lışıyormuş, Kendis'ni sevdirdiği için | tığım nüfus kâğıdımı almayı düşün- düm. Oraya gideceğim günü karar laştırdım.. O giln szbahleyin saat ona döoğru köprüye ind'm. Haliç iskelesin- de Balâta uğriyacak küçük vapura a- dımımı atarken işçi kıyafetli biri, bil- haşsa sürtünerek benden önce vapura atladı Biletim ikinciydi. Yerime otur » düm. Henüz iskeleden ayrılmamıştık. Bans sürtinen delikanlr da bir şeyler söyliy ma oturdu. Mütemadi- yen bie deli g'bi söyleniyor ve anlatı- yar, sanki ben öonün eski bir tanıdığı imişim gibi. Fakat gsözlerinde takıl- ma, yılışma edası yoktu. Samimi, bir erkel: arkadaşiyle konuşur gibi davra- in işitebileceği bir ses- le dünkü günün nasıl geçtiğini ânlatı- yordı. Pazar günü hava iyi olduğu için gezip tozmuş, işçilik çok tatlı şey- miş, ne anası, ne babası varmış, hayat- kredisi yerinde, mevkii bulunmaz br Fakat, sırf İstabul için bu güzel yerini bırakıp gelmiş. — Ekhhht Şimdi de aç açık değilmiş. Hzmdolsun yüz eli kuruş gündelik alryormuş. Bu ün çok neşeli im'ş. Cumartes! günl ta sonu olduğu için toplu para al- mışlar. Dün eğlenmiş, sinemaya git- m'ş. haydutlar filmini görmüş Genç adamın bu lâöbaliliği tuhafı- ma gitmişti. Fakat bir işçi oluşundan yadırgamıyordum. Bundan evvel ben de işçi değil miydim. Şimdi de yeymi- yelerimi almıya gitmiyor muydum? Be- ninye tanısryormuş gibi konuşuşundan şiphelenmiştim. Yoksa bu genç de ça- Lıştığım fabrikada mı çalışıyordu. Delikanlı haki ketenden bir iş elbi- sesi giymişti. Üzerinde kırmızı yağlı bova izleri işçi olduğunun deliliydi. Ona: — Nerede çalışryorsun? diye sor- dum. yarmiş. — Ne bekliyorsun? diye sordum, — İşçiyim, dedi. Yeni girdim. Mu- amelem yapılacak. — Ne alaçaksın? — Saatte 6 kuruş. — Geceleri de çalışacak mısın? — Tabil! Onunla fazla konuşmıya imkân bu- lamadım. Kapıcı sert, çatık bir suratla yanıma yaklaştı. Karga gibi dik ba- kışlarla beni süzerek tek kelime söyle- medengene yanımdan uzaklaştı. Bu bakışın bir manası vardı: Fabr- ka işçileriyle konuşulmaz. Hattâ başka kısımda çalışanların bile biribirleriyle sıkı fıkı ahbap olmalarına tevaz yoktur. Kapıcının dilsiz işaretinden bu ma- nayı çıkarınca çocuğun panından ayrıl- dım, Doğru fabrikaya girdiğim — zaman ilk uğradığım odanın kapısını tuttum içeride gene ayni adam, ayni masa ba- şında oturuyordu. Bana arkası dönük- tü. Ona fısıldar gibi artık fabrikaya -SON— ca yegâne Miki Mavs siİyasi bir hâdiseye sebep oldu Mi İKti Mavs; Yugoslavyadaki * şöl- retini, mevkiini kaybetmiş ve siyasi bir mesele çıkmasına, şifreli telgraflar te- atisine sebep olmuştur. Hükümet; Belgradda bulunan Bit İngiliz güzete muhabirini, M. H. Harri. son'u, üç gün zarfında — Yugoslavya merkezini terke — davet etmiştir. Bu muhabir, geçenlerde Sen Dovör nişanı- mın gövalye rütbesiyle taltif olunmuş- tu. Muhabirin kabahati, Yugoslavyada çıkan (Politika) gazetesinin neden toplattırıldığını garetesine — bildirme- sidir. “Politika gazetesinin muvakka- ten tatiline sebep şudur: Gazete Miki Maus'ün bir hikâyesini — sütunlarına geçirmiştir. Bu hikâye, küçük bir kra- hin amcası tarafından tahttan 'nasrl in« dirilmek istenildiğini tasvir eder. Bu- gün Yugoslav tahtında küçük bir kral bulunduğunu şüphesiz biliyorsunuz. Çocukları eğlendirmekten başka bir Habçrin deniz ve macera romamı: 36 | ” Yazan: Alı Riza beyri. Kendi kendime sorduğum bu sorguların ce- vabı, İlerideki gemiden duyduğum bir bağırma Vle - bir dereceye kadar olsun - verilmiş oldu: — Hey, bana bak Bili; küçük piç nalları dik miş mi? — Hayır yoldaşım; pek iyi yol alryor; bir kerte orsa bile itti. Sonra başka bir ses daha işittim — ve bunun “Dört gözlü., İrlandalının sesi olduğunu tanıdım. © âmir bir haykırışla sordu: — Hey, kıç taraf.. Çocuğa göz kulak oluyor musunuz? n — Evet öfendim, yerindon kımıldandı. — Zavallı şeytanın kıç bacağı! Biriniz üÜstü- ne bir fanilâ atrversin. Kaptan bizden canlı adam isterken biz ona çocuğun ölüsünü götürmiyelim. Gemicilor yukarıdan Üstüme bir faniâ atma- Ba çalıştılarsa da rüzgür sertleşmiş olduğundan- fanilâ donize düştü. N Ban bu konuşmadan bir şey — öğronmiş oluyor dum.: “Kaptan bonim sağ getirilmemi istemiş- ti... Demek daha meyhanede — üldürülmeyişimin sebebi buydu. Şimdi beni kaplanın yanına gö- türüyorlardı. Kaptan morede İdi? Buna dalr bir fikrim yoktu. Lâkin olsa olsa adsız zırhlıda ola- bilirdi. Demek ben adsız gemiye, allın gemiye, bu korkunç soyler ve derin esrar gemisine gidi- yordum! PeokâlAâ; fakat bu da ölüme, hattâ bayağı bir ölümden daha acıklı İşkencelere gitmek — değli- miydi? Bu düşüncelerle bir saat kadar uğraştıktan Bonra toekrar büyük bir susama — duyduğumdan biraz uzağa yuvarlanmış olan #su kabını ulmağa maksada matuf ölmiyan bu sade hikâ ye politikatıların rahat ve huzurunu kaçırmış; “Politika” nım muvakkaten tatiline, yabaner gazetecinin kapı dışa rı edilmesine sebeb olmuştur. sevdiği — şey İstanbulmuş. tır soruyor, alçak gönüllü gil, iş istiyorlar. — Ne alıyorsun bari? — Saatte altı kuruş. Balata gelmiştik. de: — Güle güle.... me takıldı. — Yalnız tamir ediyordu?. ... yabancı buldum. Onun yerinde bi nöbetine geçmiş olacaktı. çalıştım. Bunun için uğraşırken — omuzumdaki bağı gevşetip çözmeğe de muvaffak oldum. San dalın içinde oturunca başımı arkama çevirdim. Sandal bir yatın arkasına bağlı idi ve yat geniş, mavi deniz üzerinde ilerliyordu. Yatın kiç tarafın da kimso yoktu, belki gemicllerden — biri gelip bağları çözdüğümü görür diye hemen yerime eski vaziyelte yattım ve bağları da yerine- koydum. gimdi yeni baştan düşünüyor ve kaçmağa karar- vermiş bulunuyordum. Ufukta hiçbir kara göre- memiş isem de Nevyork İlmanından çok uzakta olamıyacağımızı kestiriyordum. — Bu kaçma İşi gece karanlığı başınca olabilecek, bunun için de küçük sandalr gemiye bağlayan ipi yavaşça koes- mek ve kürekleri takıp geminin gittiği yolun ak- sine uzaklaşmak kifayet edecekti. Yalnız sanda- lr çeken halatın ucu sandala bağlı olmayıp gemi- don gelen halat baştak! halkadan göçirilerek ue gene gemiye âlınmış olduğundan bunu — kesmek lâzımdı. bende İse bıçak yoktü. Yattığım yerde uzun uzun bu İş için bir çare düşünüyordum. Akçsama doğru gemiden, bulunduğum sanda- hn geminin bordasına çekilmesi için verildiğini işittim. Yüreğim titrodi. — Eğer beni gemiye alacak olurlursa kaçmak ümitleri son de- rece azalacaktı. Birkaç gemlei, sandalı yatın bor dasıma çektikleri vakit küpeşteye dayanmış olan (for Ays) yani (Dört gözlü) adlr. - İrlandalınm gülor yüzünü gördüm, onun arkasına toplanmış bir takım gemiciller de bana bakıyorlardı. Yatın alçak bordasından sandala doğru üç dört ayaklı bir ip merdiven uzatılmıştı. “Dört gözlü,, acıyan bir sesle dedi ki: — Şu çorba kabını bana veriniz de benkendi elimle içireyim. Vah zayallı küçük; posmetleri de yiyememiş; ıslak tavuk gibi sızkalaşmış.. Kaptan bize onu sağ getirin, dedi. Biz iso açlıktan öldü- receğiz! Dört gözlü elinde maden bir kap olarak mer divenden sandalm kıç tarafına atladı ve güler yüzle üstüme doğru eğildi; ben o sırada belindeki gemilecl kemerinde bir bıçak olduğunu — gürmüş Şöyle bir yüzüme baktıktan sonra: — Almanların yanında, dedi. Onlar ne iltimas dinliyorlar, ne de adamı hor kullanıyorlar. Patron bizimle beraber çalışryor, aramızda dolaşıyor. Hal, ha- Ama çok ciddidirler. Adamdan 14f de- — İyşe kaçta başlıyorsunuz? — İşe tam yedide başlıyoruz. ak- şam da beş oldu mu paydos. Ha sen nerede işliyorsun? Herhalde Balatta... — Evet, dedim, Balatta... Süreyya paşa fabrikasında çalışryorum tadim. İnerken — Allaha ısmarladık, dedim. Yılışık bir bokak çapkını gibi peşi- arkamdan baka kaldı. Acaha bu ahbaplığın uzryacağımnımı Fabrikaya girdiğ'm zaman her şeyi Üzerime tuhaf bir çekingenlik ve ürkeklik gelmişti. Kapı cşi_'ündc ayakta duranlar, gözüme çar- pan bütün yüzler yabarıcıydı. İyi kalpli kapıciyle karşılaşamadım. Mbaşkası vardı. Gece Ayakta duvara dayanmış olan — kü- gük bir erkek çocuğuna yaklaştım: bir emir -» deyam edemiyeceğimi söyledim. Şimdi ye kadar hasta olduğumu da, ilâveyi u- nutmadım. — Pok alâ, dedi. — Nüfus kâğıdımla çalıştığım gün lerin parasını almıya geldim. O bu son tümleyi duymamış gibi hareket etti. — Şimdiye kadar neredeydin? Neye ’ devam etmedin? | insanlar !: Biraz evvel anlattıklarımı tekrarla. dım Ve bu hikâye de böylece bitti. NERİMAN sSON AKŞAMIPOSTASI İDARE EVİ; Istanbul Ankara Caddesi Posts kutusu : İstaabol 214 Telgraf adresi; Istanbul HABER Yazı içleri telefonuş 23872 idare, ilân . * 245370 ABOÖNE ŞARTLARI Türkiye Ecuebi A00 Kel 2700 Kr. 720 » 400 - 150 « Sevelik 6 oylık 8 aylık 1 aylık Sahibi ve Neşriyat' Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT ) Matbaası bulunuyordum. İrlandalı yüzüme uzun uzun bak tı: İ — Pariste gördüğüm küçük contilmen, dedi, ben sana otele mektup getirdiğim vakit, yerin- den ” kımıldanmamanı, şehirde oturup zevkine bakmanı bir baha gibi naslbat etmedim mi? İşte o sözlerimi dinleseydin başına bunlar gelmerz- di. Artık ne olacağını bir Allah bilir. Her ne ise son şimdi şu &ıcak çorbayı İç de ne olur ne olmaz kursağında bulunsun.. . “Dört gözlü,, böyle diyerek bir eliyle başı- mı kaldırdı ve öbür elindeki uzunca, derin çorba kabını ağzıma yaklaştırdı, Pek güzel pişmiş olan gorbayı sonuna kadar içtim; lâkin bu pek uygun vaziyetten istifade ederek yavaşça climi — uzatıp onun kayışındaki bıçağı da kımından sıyirip al- mıştım. HNen bu kurnazca işi yaparken o bayağı beni * tesolli edecok bir takım sözler söylemeğe çalışı- yordu. Zaten bu uzun boylu gömici Paristeki oda da ve ertesi sabah mektup getirdiği vaklt otelde Bördüğüm zamanlarda da bana öteki haydutlara göre pek ivl bir adam gibi — görünmüştü. Şimdi söylediği sözler, ne olursa olsun beni — çok feci Akibetlerden korumak isteğinde — bulunduğunu meydana koymakta idi. Çorba içildikten sonra “Dört — gözlü,, zene gemiyo geçti, sandalın halatı cekisi gihi uzatıldı; yat batıdan csep hafif rüzgürla yol almağa baş- ladı. Şimdi sabırsızlıktan yüreğim çarparak gece karanlığının iyice her yanı kaplamasını bekliyor dum, İki üç saat bu dayanlımaz bekleme içinde geçtikten ve gemide sesler koesildikten sonra ya- vaşça baş tarafa döndüm ve iki dakika — içinde, sandalı yata bağlayan ipi kestim. O anda küçük tekne İlerideki yattan uzaklaşmağa başladı. Ben hümma nöbotleri şuçlrlyor. gemiden bağrışmalar işiteceğimi sanarâk titriyordum. Lâkin bir vakit sonra yatın teknesi gözlerimden kaybolunca yüreğim rahatladı, hemen sandalda bulduğum i- ki küreği takarak kara bulacağımı umduğum batr tarafına doğru çokmoğe — başladım,. (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: