rr rr Bana kalırsa azalar, ileri A, mlelerimize Iz verecektir dan, telerde bir kaza haberi oku- U müthiş faciayı elbette siz de Ve siz de fecaatiyin büyüklü- tag Tilsinda benim gibi irkilm dı. Kondra mah reşli havadis şuy Baya on birinci gecesi İskoçyada, bir riza gelip Glaskow'ya giden İ Pres, kar fırtınası yüzünden Beyaz İstasyonunda duran bir trene *. Çarpışmada 41 kişi ölmüş, amy, la yolcu da ağır surette ya- iğ. telgraf haberine göre İngiltere Yİ feci pi “ ti bir tren kazasına 1915 den Hahid olmuyormuş. e Ye bu kazanın vukua gel *, İngilteredir, Öyis bir memle erede değil, her yerde İkınma ye ına bizden ? ale gına kavuşmuş insan m, İNİN bulunduğu toprâklarda İk arm teneffüs ettikleri havalar- iş “olmuyor. Hem ne sunturlu Aza Yi, felâket İnsan olanlar i bir sevg iş rildir. Bir otomobi diş Tm kurban giden bir tek ki | oiza almız, e til Pu, Taa, xınmalarmı bitirmiş ve “a m" getirdikleri 'eserler üzerinde N rmı yapan devlet toprak acı larında vukua gelen bu AP kale hamlekrine yeni ye- Vi kütleler tarafından 4S Şunun için ki; böy- ti Zalâr, Ogeçen gün ha- uygzda olan bir tayyare kazası- İş, SÜK görenlerin ve bunu acemilik- Akg fa bir kaza telâkki edenlerin ay sörüş ve menfi düşüncelerini « Sdecektir. Ser De uğrağıyor. Türkiye, öteki Naşeirin rötuşunu yaptıkları hey - çalışıyor. E- ndadır. Her Mag daha emek verecek, emek tiz, » #âerin her gin biraz daha iler- Börmekle sevinecektir. Bu 8- z ana havalarında kazalar eksik ş, tir. Fakat bunlar nekadar Börek orsa olsun, bizi bir an olsun “mizden alıkoymıyac: ikmetin En güzel eseri A3ER'de < Neşred teceklir ek yakında — istanbul Diğer hanlara nazaran çek temiz bir yer olan Hasan Paşa ha- nında oturanlar Süpürg'cilik yaparlar ve bu işlerinden şimdi çok şikâyet eimektedirler Yazan: öl HABERCİ Bu sütunlara mevzu asmak üzere geçen gün arka toto Ali ile be- raber sokağa çıkacağımı” da, biz de hatıralarını okumağa başl dığınız Erkek - Kız (Bay Kenan - Bayân Me- lekzad) da yanımıza geldi, —Birü hzur yoksa, beni de yanı- inle beraotr dolaşayım, dedi, etmemek için hiç- imüz beraber mat. keciys gelip, Fatih aramvaylardan reye gideceğimizi. ka tık. Yolda epey düşündük, aklımıza bir türlü münesip bir yer gelmiyor- du. Nihayet g imiz yeri ben tayin ettim. — Benim doğduğum mahalleyi, Kâ- tip Sinanı dolaşalım dedim. Ve bu sr- rada Şehzadebasının ileri İstasyonun- inerek, U- önündeki yoldan, Hasanpaşa istikametine doğ- ru ilerledik. Beyazıttar Lâleliye giden tramvay yoluna vardığımız zaman fo to Ali: — Senin mahalleye inmeden evvel, hemen karşımızdaki şu meşhur Ha - sanpaşa hanını gezecek iyi olur, tek- lifinde bulundu ve ilâve etti: — Pen buraya bir kere daha gelip resim almıştım. Tarihi bir handır.. Hasan paşa hanmm resimde de gör düğünüz kapısına yaklaştığımız zn - man, kapının iki tarafındaki eski çeş- melerin yola nazaran birkaç metre yüksekte kalmış olması hemen naza- da duran tramvaydan a nİversite fen fakültesinin Tı dikkatimi celbetti. Bir insan boyu- nu aşan bu yüksekliğe, vaktiyle nasıl çıkar da su alırlarınn meye başladım. İşin garibi, çocukluğumda kimbilir kaç kereler önünden geçtiğim halde, yen dikkat etmemiş diye düşün - bü noktaya kat” olmamdı. Tam bu sırada, Âli imdadıma yetiş- ti: — Şu çeşmeleri görüyor musunuz, eskiden buradan geçen cadde çok da- ha fazla yüksekteymiş. Kaldırımlar kavuşurmuş. Sonra tramvay yolu yapılırken cad - eler de böyle bu çeşmi sltma leyi alçaltmışlar ve çeş İ bavada kalmış.. Hana girmeden civar dükkânlara şöyle bir göz attım. Vaktiyle işlek bir piyasa olan bu çerşı, şimdi işsizlik - ıyordu. O kadar ki, zame- tunda şöhreti dört bucağı saran meş- hür Hasanpaşa fırınında bile eski iş- | Handan içeri girer girmez kendimi. | zi geniş bir avluda bulduk. Etrafta sıra sıra taş odalar dizilmişti. Kapı yanmdaki ilk odada bir kahve vardı ama, kahveci bir yere gitmiş olacak ki, kapısmı kapalı bulduk. Hanın ikinci katına çıkmak üzere kapıdan girer girmez Sağlı sollu iki mermer merdiven £öz€ çarpıyordu. Fakat bu merdivenler şimdi hanm Üst katiyla beraber battal edilmiştir. Avludaki odalardan hemen hepsinin önüne bir yığın süpürge, bir kaç tane tahta kutu yerleştirilmişti. Bazı odalarda kirli yüzlü hasır par - çalariyle, ön taraflarında bir nevi du var yapmışlar, ve böylece odalarının önünü kapamışlardı. heme Lügalnâmei Zâhir ERK Binme Gri ye Tam birer taşralı gibi giyinmiş o- Tan 8-10 kişi, etrafta dolaşıyor, sü- pürge yığınları arasında bir şeyler ya- pıyorlardı. Avlunun ortasmda bir ne- vi bahçe vardı. kapıya yakm bir isti- kametteyse, temiz bir çeşme görünü - yordu. Burası İstanbuldaki hanların hemen hemen en temizidir diyebili - rim. Bilhassa suyu olması, diğer han- Yarın bulamadığı bir nimetti. Çeşme - nin 2 metre ötesinde duran bir süpür- ge yığnmmn başımda, kocaman bir hindi ve semiz bir tavuk, gagalarinı süpürgeler arasına sokmuşlar, müte - madiyen bir şeyler yeyip duruyorlar - di, Ben ne olduğunu anlamadım. fa - kat kahkahalarla gülmeye başlıyan A- Hi anlamıştı: — Şunlara bak, süpürge tohumları ile karın doyuruyorlar.. Hem de ada- makllı semiz hayvanlar doğrusu... 'Tam yerine düşmüşler diyordu. Handa oturan süpürgocilerden bir kısmıyla — konuştum. Öğrendiklerim şunlar oldu: Buradaki odaların kirası 8-10 lira - dır ve 4-5 kişi oturur. Bunlarm işle- ri süpürgeciliktir. Ve çoğu Malatyalı, lâzizli kimselerdir. Bunlardan baş - ka handa yalnız iki sütçü olurmukta- dır, Süpürgecilerin dertlerine gelince, bunu da şöyle anlattılar: — Süpürgeler eskisi gibi satılmıyor artık. Alafranga âletler çıktı çıkalı bü sanat da mahvolmıya yüz tuttu. Eskiden süpürge başımı 5 - 10 ku- ruş kazanıyorduk, halbuki şimdi bir kuruş, altmış para bile #ozanmak çok güç oluyor. Hele mallarm sırtta taşım ması menedildikten sonra vaziyetimiz büsbütün bozuldu, Karşımızdakiler söyilyeceklerini ta- mamlaymca, burada işimiz bitmiş ol - du. Bizi kapıya kadar geçiren süpür- geciler epey dertlidiler ama, ne de olsa Istanbulun köşe bucağında bin bir se- falet ve pislik içinde yaşıyan birçok zavallılara nazaran yine de rahat de- nebilecek insanca bir hayat yaşıyor - lardı. HABERCİ Konuşuyor — mr Insan eti satan kasap Kıtlık zamanlarında, sç kalan hal- kın, ağaç kökü, mısır keçanı, ot ve bunlara benzer şeyler yedikleri işitil- miş, görülmüş vakalardır. Tarih say- faları bu feci sahnelerin tasvir ve tah kiyesile doludur. Mutlikiyet devirle- rinde Anadolu halkı, uzun yıllar bu feci ve elim vaziyetlerle karşılaşmış, sefalet, açlık ve yoksulluk içinde mah volup gitmiştir. Bu hal, daha tarihin başlamadığı devirlerde, çok eski savaşlarda, yakm tarihin muharebelerinde de görülmüş, kıtlığa uğrıyan, mahsur kalan şehir- ler halkmın vahşi hayvarlarla, beygir ve eşekleri boğazlıyarak, fareleri yiye- rek açlıklarını gidermiye çalıştıkları hayret ve merhametle okunmuştur. Fa kat bütün bu heyecan ve azab veren hakiktalere rağmen, ne Kıtlık, no sa- vaş zamanlarında ve ne de muhasara- larda, bozgunlarda ve ricatlerde in #an eti yiyenicre raslanmamış, böyle bir şey işitilmemiştir. Bunu, ancak yamyamların yaptık » larmı bildiğimiz Için, cuların menkt- belerini okurken heyecan içinde kal- dığrmız çok olmustur. Bir insanım, Kehdi ( cinsinden bir mahlüku yemesine aklımız pek güç &- rer. Bu itibarla Afrika topraklarmân esirlerini pişirip midelerine indiren vahşilerin mevcut bulunduğunu düşi mekten bile korkarız. Fakat, ne Gi re, beşeriyette bu çeşit canavarlığ hatıra gelmiyecek kadar müthişleri yardır. Bir misal vermek için yakın bir ma- zide memleketimizde geçen bir yam- yamlık vakasından bahsedeceğim: Dünya savaşmm ikinci yılındaydı. İstanbulda açlıktan ölen'er olduğu gi bi, Erzurumda, Sıvasta, Erzincanda, Musuldâ da açlıktan ölenler vardı. Yurdun her köşesinde açlık ortalığı kavuruyordu. Anadolu mahvolmuştu. Açlık, peri- şanlık umumiydi. Dağların çamlı yol- larında, köylerini, analarını aramak i- gin dolaşan garib, ayakları çarıklı, sa- rarmış çocuklar, ihtiyar analarmı €- geklere bindirmiş, sarp yolları tırma- nan, açlıktan yol kenarlarına yatarak bir Jokma elemek dilenen kadınlar gö“ rükiyor, yol kenarında ölmüş insanla- rm kelleleri, sırıtmış dişleriyle bu fe- caate gülüyorlurdı. Dağlarda, yol üzerlerindeki bu yüs ökler paralıyan facialar, aynen şehir lerde de görülüyordu. Ahali yumruk- larmı karınlarına basarak, taşlar Üze- Hüseyin Rüştü TIRPAN (Lâtfen sayfayı çeviriniz)