Erkekler ne yaptıklarını bilmez bir halde sevgililerinden ayrılıp Yavaş yavaş ona yaklaştılar... “ Ve ... Kızı kucaklamak için fırsat kolladıkları anlaşılan dört beş genç onu kollarından kavrayıp boş kalan mermer kaldenin üzerine çıkarınca... , 1 — Aspasiya T D )'Dş Oça'daki Venüs mabedinin önü bü- Si Mermer sütunlarla süslüydü. Her fünun yanına Üç ayaklı bir. bakır '"lb: konmuştu. Erkekler ve kızlar ken ân Merdivenlerine ayak basar - Bu bakır mangallardan çıkan öd knkln dumanları &arasında sarmasıp e?kek!m"' Şehrin âdetlerini, şehirde ::;î? Merdivenler bir dalga kıran h]lnuxı; dîl' 'ordu. Her aşkı mübah Büzeli y€enüs'ün mabedinde insanların h% iğe kargı lâkayt kalmalarına ta- falil edilemezdi. Hele mabedin böy- .r,nd:y"“ bir Venüs kazandığı bir iuî:.ya girerken erkekler kadınları l Alarına aldılar. Yeşil gözlü kadın- Adami ülerini kucaklarında taşıyan | ü'l-ar &rin boyunlarına kollarını dola- go Laki rdarın Bi kin B bu neşe- lşmî*i Beyoi, *Eradılar, Hangisi 'i gözlerini N ısır.urı gözlerinden ayırıp heyke - Tdiyse ağzmdan mutlaka bir; NA;»A v Sökra İv hen'uf y v hep hirden; nmeâ,.ll— - diye bağrıştılar - Bü mu Bay; '#dilen Venlis? Tta bin" Sevgilisinin göğsünden ayı- a ” Benç kız, avazı çıktığı kadar ı < ,W“Mimı-.ı:f generalleri, hâkimleri '%eı. tleriyle birlikte bütün Atinay * © tapındıran kadın, Perikles'in leri kadınlara yabancı kılan kai- | butq“ur Aspasiyası bu muymuş? | lçıplak h»“h“ böyle bir vücud ellr'et- ti * Kalkışmak büyü “ t şair İçin şiirini, bir kahraman tini ebedilestir - , : bir haksa, çok güzel bir ka. h, büıqe bütün nesle şehvet su- N bir iklimi hayran eden en. Vhi hl:bedîlqtirmek bu şehirde öyle G Ü Olarak tanınıyordu. Foçalılar %’Şyv giderek her kadımda vü- K İr Venüs yaratmak, bu Venü- TİNİ tapındırmak hakkımı da Veni ” Netekim işte mabetlerinde kaldırıp atmı -SZer şimdi ti '*'lnu Ariyor; e AVaş açacaktır.. Parası MAt bi d! B Yökşll, h Ktip HAttâa orduların galip ** Öyle bir adam ki hem delldir, hem : şıdığim maksadımı Ahda yöllmdeki kâğıdı sıkıp ezdiğim gibi — .“, y"“h'"b ezer, yok ediverir,. Bu adam ha- l Soz. “ileceği her şeye sahip olduğu v bu bütün insanlık dünyağı- ::'hu,r'?lklanmış biridir, bötün milletlere ve Ürr KS var, adamı u":yımn en büyük ön, on beş gehrinde l göçer; ona karşı polisin, jJandar- tanie Tan gelmesine imkân i %;:;ı'*' e TInın cürüm ve cinayet için özenerek -— Dünkü kısmın hülâsası; (tsanın doğumundan beş asır önce Faça, Kadımlarının güzelliğile meşhur dur. Koyu yeşül gözlü, mermer vücut u Foça kadınları bugün mâbede ko- nan yeni Venls heykelini — gürmeğe gideceklerdir. Bu heykeli Atına dik- tatörü Periklesin sevgilisi Aspasiya hediye etmiştir. Bu kadın — devrinin bütün Alimlerini, generallerini, zen- ginlerini, esirlerini, gençlerini ve (h. tiyarlarını kendine — Aşık etmiş bir Anadolu güzelidir. Yaptığı rezaletler ayüka çıkmıştır. Şimdi o da, aevgi. lisi Perikles de Gölmüş bulunmakta. d Foça mübedine kediye ettiği heykelin yapıtmamında kendisi model lik etmiştir.! dınların kalçalarından güzel olmalıy- dt... Foça mabedinde aşkın Allahı ola- rak duracak bir Venüse baktıkça Fo- çalılar; — Hayır, bizim şehirde böyle kadın yoktar! - diyebilmeliydiler. Bu mabette, beğenilmiyen az Venüs mü parçalanmıştı! Kısa bir sükün oldu. Perikles'e sev- kadımnım hatırasına hür- istiyen bir ihtiyar, gözlerde parlıyan hırsın nasıl bir neti- | Yazan; Nizamettin Nazif I — Oh! Ne güzel! Bu güzel o kadar güzeldi ki, kadın- lar bile anamadılar, Bu güzel v kadar güzeldi ki hiçbir erkek tek ba- şina ona sahip çıkmak istemedi. O, bir ilâhe gibi güzeldi. Bu güzellik bir an içinde herkesi sardı. Onu ilâhi bir hisle sevdiler, O da kendiliğinden soyunmıyanlar- dandı. Önun güzelliğini yanıbaşında duran kıllı göğüslü, kara sakallı, vü- cudunun her tarafı nasır gibi sert bir adam ortaya koymuştu. Kızın kirpikleri arasından sazlara inmiş bir güneş gibi ışıldıyan yeşil gözlerindeki masum süzgünlük ve en- damının insana günah hırsı değil, |- badet zevki veren kıvrımları Ve ka- barıklıklarr kara sakallı adamı, o ana kadar hiç duymadığı, tatmadığı bir hisle içinden çengellemişti. Kara sa- kallı elleri, dizleri, dudakları Ve bur- nunun delikleri titriyerek gerilemiş ve avucu ile sol pazısımı uğuştura uğuş- tura; — Oh ne güzel! Ne güzel... Diye mırıldanmıştı. Etraftan bunu duyanlar başlarını o tarafa çevirmiş- ce vereceğini tahmin ettiği tçin yeşil | ler ve bütün kri gölgıd.e bi- gözlü kadınlarla âşıklarını teskine ça. |'TERE Bt Nut gözÜMEE * yalirz bifer lığtı: ) Miterecikş a Yo ct : — Sakm! - dedi - buna el uzatma - — Ooooh! Ne güzel! yınız. Buna el uzatmaymız, zira bu Venüsle biz İranlılardan kurtulacağız. Bu sözler nlaylı bir kahkaha tufanı Hle karşılandı, Bir genç kadın bağırdı; — Acaba neden bu sizi kurtarabile- cekmiş de ben sizi kurtaramıyacak mışım... Bir benim güzelliğime bak, bir de onunkine, Bir başka kadın önünde itip ortaya çıkarak: — Ya ben? - dedi - Ben daha güze! değil miyim ? İriyarı bir delikanlı yanmdaki kü - dımı havaya kaldırarak bağırdı: —— Bir de guna bakın! Benim sevgi- Hime bakın, Bunu bir curcunadır takib etti. Ka- dınlar güzelliklerini teşhir etmek İcin l biribirleriyle yarış ettiler, Tembellik edenlerini yanlarındaki erkekler 20T - ladılar. Her erkek sevdiği kadmı ve kadin sevdiği tarafını boğendirmeye çalıştı. İhtiyar korktu ve kaçtı. İşte © zaman Foçanın bütün güzel kadın- ları ve bütün orada bulunan erkekler genç bir kıza hayran hayran bakakal- dılar. duranları AZ elli bin İngiliz lirası dır! Ben, ona rüya gören bilse dı., — Demek Pariste hu halde herşeyi kaybedeceğim.... kalacaktır... Sözünü kestim: — Bu dediğiniz nasıl Üüğünn Arnaz ve kötü mahlüklar bile onun ;:'M,,fîun binde birini düşünemez. Ben Pa. ,_ıl:_ Rönu, İrini görmeğe gittlğim halda siz bana — sünüz; bu gece saat sekiz dı_v,,_.' #ğlendirr >ge, seyir Körmeğe gidiyo- — lunacağım... aç Kiagp ituz hat Güldüm: İt hu n v Adatat yenmek, ezmek OÜ Vare lll a * İky :'“nuebon. menfaati olaca *TO İki dört eder gibi Te l,ı;“: “m"" fısıldama haline gelmiş olan tesi '"::ı' Sağuk ter damlaları duruyordu. Pek iyi, onunla sizin ar: | Mdilik hiç; Tâkin bu bir ay içinde büyük » Şurasını söyliyeyim ki, istiyorsu- anızda re olabilir ki?.. Hall doğrü söylüyora bu kış Avrupa devletleri, 0 adamı tanıyana en Martin Hall bu bakışrmın önünde ciddi, sert kal — Bu göce onunla beraher üç günlün içinde de ya oyunu kazanacağım, yahut som, üç yıldır bin güçlük, majğa çalıştığım kördüğümün ipucu sizin elinizde er bu gece benimle gelmeği göze ala- bilirseniz nasıl adam olduğunu gözünüzle görür- — Gelmeği göze almak mı? İşi büyütüyor- sun, Hall. Seninle gelip onu görmekte ne tehlike *- Her türlü, bin türlü tehlilre vardır.. Lüâkin susalım, Mis İncl uyanıyor... Tarımı yıldırım gibi geçerken, İnci başmnı doğrült- muş, gözlerini acmıştı. Biran sonra da arkada- şım AN uyandı. İngiliz dostumuz Martin Hall, Diyebilmişler ve sonra - yıldırımla vurulmuş gibi, dilleri tutulmuş gibi olmuşlardı. Mabette bir an, gözler ona daldı. Bütün — gürültüler — kesildi. Ka- dmların - yeşil gözlerindeki şehvet fırtınaları bile dindi. Erkekler ne Yyaptıklarını bilmez bir. halde sevgili- | Jerinden ayrılıp Yavaş yavaş ona yak- laştılar, Ortalığı derin bir sükün kap- ladı. Sonra bu sükün $le taban tabana zit bir kudurgahlıkla ve sözleşmiş gi- bi hep birden Aspasiyanmın heykeline saldırdılar. Kara Sakallır adam hey « kele bir urgan doladı. — Çekilin! Çekilin! Diye bağrışıldı. Sonra yine hep bir- den urgana asılarak heykeli devirdi- ler. Heykel zemindeki kara ve beyaz Mermerleri çatlatarak narçalandı; — Kahrolsun Perikles'in karısı! Mi- letli orospuların — Foçada Venüslük taslamalarına tahammül edemeyiz! Ve kızı kucaklamak için fırsat kol- ladıkları anlaşılan dört beş genç onu kollarından kayrayıp boş kalan mer- mükâfat adayacaklar- bir adam gibi baktım, adamı göreceksln? bulunacağım; © anda Eğer oyunuü kaybeder- — j bin tehlike içinde aç- bir adamdır? h kalır! do onunla beraber bu- Pariste kararlaştırdığımız otele inince, Ali Jle kız kardeşi İnci hep*beraber sokağa çi e mızı, operaya gitmemizi teklif ettiler. Biz onları selâmetliyerek - otelde Hall olabilir ve — Hall; U, tzen Paris istihkâm- Yazan; Ali Rıza Seyfi, gene ceki budalalık rolünü takınmış, gü- ünç tavırlar göstermeğe başlamıştı. Ona baktı- ğim vakit birkaç dakika önce benimle büyük ve korkunç sırlar konuşan ciddi adam olduğuna ina namıyordum; benzemiyordu. Hayatın büyük mükadderatı, gelecek günle- Tin acı hâdişeleri bizim gözümüzden nekadar BİZ- — Ya bon? Ben daha güzet değil mer kaidenin üzerine çıkarınca hep birden alkışladılar: — Güzel kız! Sen bizim Venlisli- | müzsün! Bundan sonra taştan Venüs | istemiyoruz! Sana tapacağız... Perik- les Miletli Aspasiyaya taptıysa bize ne?.Foçanın Aspasiyası! Bizim güzeli- miz sensin! Heykelin kırık parçalarını ite ite mabetten çıkardılar, Sütunların ya - nındaki bakır mangalları içeri taşıdı- | lar; mermer kaidenin'etrafına dizdi- ler, Sonra herkes sevgilisini alm bir kenara uzandı. Yeşil gözlü kadınlar ve kara gözlü delikanlılar güzel kızın öd ağacı du- manlariyle yalanan endamına baka- Tak bir fondet hissiyle kendilerinden | geçtiler. v O günden sonra Foçlauda bir Nâki As- pasiya türedi. Milâttan evvel beşinci asrın ikinci yarısında nasıl bir Aspa- siya Egenin garb kıyılarında saltanat sürdüyse, Ayni asrın son Yyıllarında da bir başka Aspasiyanım salftanatı Fgenin şark kıyılarında haşladı. Bu genç kızın asıl adı Miltoydu. Ba- bası Ermotimas ve habasının silsiles! hep Foçalıydılar. Bu aile şehrin zen- ginleri ve asilleri arasında şöhret Bal- mıştı. Bu hâdiseden 120 yıl evvel His- taspın oğlu İran — hükümdarı birinci | Dara Küçük Asyaya galdırdığı zaman Ermotimos'un dedeleri Korsika adı nâ kaçmışlar ve ancak Periklesin ba- bası İran donanmasmı mahvettikten | sonra vatanlarına dönmüşlerdi. Bütün Foca'nın k hâkim ol duğu gün Ermotimosun güzel kızı an- câk 16 yaşındaydı. Efsaneye kulak as mak doğru olursa, herkesin yeni Ve. nüsü görmek ve onun kargrsmda &. yin yapmak için mabede Koştukları gün bu güzel kızın orada bulunması- nr tamamiyle bir tesadiif addetmek Tâzımdır. Foçanın en tatir incirleri hele öyle üç gün içinde öleceğe hiç öüğür 3le yalnız kaldık. — Haydi çabak; kaybedilecek bir dakika- | Yörcudur. mız yoktur! | Dedi, yanındak| şupka kutusundan bir şeyler attı ve bir dakika sonra ilâve etti: ortaya DEğ- Devamı var müyim ? yetiştiren sıcak ikliminde bütün kız- lar ön altıncı yaşlarına basmazdan çok önce Venüsleşir, hattâ “Aspasi- ya" laşırken bu efsane bize Milto-nun saflığından £ bu hâdiseden bir ay evvel yüzünde bir şiş peyda olmuş. Babası bir. hekime göstermiş. Hekim üç ölçek altın iste- miş, Baba bu parayı çok bulmuş. He- kim pazarlığa yanaşmamış. Şiş büyü- dükçe büyümüş. Bu halden çok mültes essir olan Milto nekadar yalvarmış yakarmışsa da biraz pintice olduğu anlaşılan babası bir türlü bu parayı gözden çıkarmıya yanaşmamış. Genç kız odasına kapanmış, saatlerce ağla« mış. Ağlamış, ağlamış. Nihayet gece« yarısına doğru bir mucize olmuş: Devamı var Dur . Stenografinin tarihi eskidir Geçenlerde ölen çok zengin birinin beraktığı vasiyetname, stenoğrali ile ya- zılr olduğundan verese kabul etmemek istemiş. İş muhakemeye düşmüş ve a- vukatlar arasında şiddetli münakaşaları mucip olmuştur. Meğer stenoğrafi, bizim zannettiği . miz gibi son devrin icatlarından biri de. ğilmiş, iki bin sene evvel de mâlüm imiş, Komalılar, Yunanlılar tarafından kullanıyormuş. imdiki gibi tekemül etmiş bir Çiçeron; Atina, ve Radosta bulun « duğu sırada sokak köşelerinde, küçük barakalarda okuma yazma bil: rin mektuplarımı, istidalarını yazan ya, zıcıların, müşterilerin istediklerini bir takım işaretlerle not ettikten sonra yaz- dıklarını görmüştür. Romaya döndükten biraz sonra, bu işaretleri öğrenmesi için en zeki, en a- çık göz hirmetçilerinden birini Radosa göndermiştir. Hizmetçi; yalnız işaretleri öğrermek le kalmamış, bunları rslah etmiş, daha kolay bir şekle sokmuştur. Bunun üzerine (Çeçeron) kendisini bususf kâtip olarak yanına almıştır. İsanın doğuşundan 63 yıl evvel (a. tonu) ;(Lattilina) nın cürüm ortakları aleyhinde şiddetli bir nutuk söylemişti. Bu nutük stenoğrafi ile zaptolunmuş. tur. Çok söz söylemetkle maruf (Sezar) n üç stenografi vardı. Bunları dalma ya- nında gezdirirdi. —HA— —0 — Evinize bırakılan “fitre,, zarfına lâ- Yik olduğu alâkayı göstermek bir Vatan TAR nti BNN ai BU ayazas KUNRsaa yi anayayı FG NUN A e İR G a BER ÜD (aa elzr i i |