SAAT -. * B Merkezi ancak 2100 ;_Dly'fbekirle Mardin arasındaki şo- Bör, otomobilimiz adetâ kayı- Va n:':"lhıe yaklaşırken birçok ya- h:'w yolculara raslıyoruz; Ülğüzi a Abalık bir cadde. Erkeği de, * entarili, Yalnız kadınların- DÜ Üzeri bulacalı; erkeklerinki iç do ) Tine imiş dize kadar ve be- & ,::ıilyk Hasan Fehmi paşa İzmir- Tp ç Keh Ödemiş zeybekli rq.h.mmelı için jandarmalara birer îı'"“ Verdirerek kıçlarda birer tore N irmişti; fakat kendisinden î': Vali buna devam etmediği İ- k kıyafeti birçok seneler da- M—muıv Ti AA CU entariler de böylece kesi- &4 Mi fena olmaz zannederim. Me- d"" timalinde petrol arama ll,nıe 4 çalışacak amele pantalon 'ı,h:ik'îf içe alınmadığı için, o ci- hı"un 1 kiyefetlerini değiştirmek za- 'd'! kalmışlardır. .ı'tlıne İhde ilk ziyaret ettiğim yer ha K CCP oldu. 250-300 ü bulan ta- VEDedi, YA hasıl sığışıyor, akıl erdi- Ho (9 MAsusi idare yan taraftaki hak eç dü herhalde ortamektebe (l Tta> "';İidlr. Odasına - girdiğim za- İoy ge ktep müdürünü fakir talebe- lu;,__ Z ayakkabı dağıtırken bul- Ukoj İş, m:r"kl falebeleri de sıkışık halde - :ııı ,,m"de yalnız beş, kazalarda da ,u*'ıı_ ğ ım: yani kaza başma bir Ka Altr da beşer aınıflı köy oku- Uyan çocukların yekünu i- !h:ı,_ “um Halbuki bütün vilâ- Mor, a çağındakiler 33,000 | bu- ü ;ı.:" hî'i_:'.l'hemnun eden bir şey de, —**hlc l inm - Almanyadan getir- ’îlp_— daha güzel olmak şartiy- $04 Yaptığı “vücudu beşer" %W]. güzel ve o kadar munta- "hk]ş:; tayrilmış, yine o kadar e& boyanmış ki hayret Altın TOl Mardinin ovadın nin ö- * &h başka bir şey olmıyan diz- ? galı Sarışın Tek caddeli vilâyet : Mardin Bu şehri yıkıp altlındaki ovaya yeni baştan bir şehir kurmak lâzım.. Okuma çağında 33 bin çocuktan | ü okuyor ! w 1 Rfardinin yogâne caddesi vı ortameks tep talebesi bir merasim esnasında etmemek kabil değil. İbrahim Umalı adındaki bu zat, bunlardan yalnız İs- tanbula altmış tane satmış. Almanya- dan getirtilenlere a cuz: altmış Jiraya, Kütüphanenin her tarafı yine bu zatın vücuda getirdiği göz, kulak ve saire gibi âzülarla süs- Ni. Maarif vekâleti kendisini bir tak: dirnameyle bezemiş; bu kadarı kâfi mi? Bu zata bir sermaye temini ve bir merkeze nakli ile işi daha ucuza temin edebilmesine yardım etmek hiç de faydasız olmiyacaktır. Mardinde şehri görebilmek için ©- vaya « yerli tabire göre - çöle inmek lâzım; maamafih buna da imkân yok. Çünkü binalar biribiri üzerine, biri ötekini örtüyor. Şehir pek garib bir Hüseyin RİFAT BEy- Devâmı 9 uncuda —_ CASUS Hatıralarını anlalan: Mart Rişar Fransanın en meşhur kadın casusu Wlklmm ma kaçırıyorsunuz? u Yapayalnız nasıl bırakabi- & | ıâu'—’-lar arasında; *lı“':'l Üzerine, ıstırabima Ka ** başladım. Unca tesis edilen telefon Rezaret eden nöbetçi ve dev- M “Tarr dikkatini celbetmemek e Madiyen, yüzü koyun çamur- s.!ı.ğy“')'%iu. Bu cehenitemi yü- Matten fazla sürdü. Çh R tağmen, | £ A 4 C ai Bir aralık Jenevyev hiddetle söylen- Tâzıra! Nihayet bir köye geldik. Bu köyün | diğer evlerden uzak olan ilk evi, yarısı- na kadar sular içindeydi. Jenevyev: — Kanalı açmışlar! Dedi ve ilâve eti: — Hadi bakalım! Küçük bir gayret daha! Artık geldik! , Belimize kadar yükselen suya daldık | | | di: — Ne yapalım! Bundan vazgeçmek Daktilo arkadaşım bana iş bulabilecek miydi ? Önümden her renk ve her çeşit adam geçiyor; bazıları- nin kılıklarından ne işle uğraştıklarını anlayabiliyorum.. Fakat bazıları ... Görüyordum ; işidiyordum: İş iste . için muhtelif yerlere müracat eden ler, ağız birliği yapmış gibi ve açık ol- yasn muhtemel kapıları yüzlerine ken- 'Jeriyle kapatmamak endişesiyle : olursa olsun!. Bu tecrübe edilmiş; mu . vaffakıyeti görülmmüş bir iş isteme yolu olacaktı ki bu kadar taammüm etmiş bulunuyordu. Böyle sihirli, bütün kapı- lart açması mali bulunan anahtarı müayyen bir iş isteyip bulsmayınca kullarmalıydım. Fakat bu muayyen iş ne olabilirdi ? Aklıma daktilo olmak geldi Gene dü - şündüm: Bu ilk müracaatta yer bulur isteklerden değildi. Sonra kime giderdim? Hiç olmazra ulak bir ipucu, bir yazı makinesi koku- su almak icap eliyordu. Düşünmekle böyle bir işin bulana - moyacağına aklım kesince, çıkar yolun, muhteli! yerlerde, daktiloluk yapan ta- | nıdıklarıma büş vurmak olduğuna hlik. mettim, Buna İkârar vermemle, gene bu karardan vazgeçmem bir oldu. Çürkü tanınmamam lüzimdi. Daktilolukla ba- yatlarını kazanan arkadaşlarım benim ne işle meşgul olduğumu biliyorlardı. Sonra şöyle düşündüm: Onlara, mu. karrirliğin para kazandırmadığını, bu işten vaz geçtiğimi, muayyen bir İş sa- hibi olmak istediğimi söyleyemez miy « dim?. Kendimi — birdenbire de — buldüm. Akşam üstlerinin kalabalığından eser yok. Buradan tramvaya atlayıp Beyoğlunda tan nmış bir müessesede senelerdenberi Eminönün - | daktilo olarak çalışan arkadaşım (N.) a gümeyi hei aslaşiledimi. Lisedeyken; bu arkadaşla yanyana otururduk. O daha yedide mektebi br- ıılı_ıı. Fransız mekteplerinden birine giderek benim bir türlü öğrenemediğim Fransızcayı öğrendi. Sonra da babasınım ölümü Üüzerine çalışmaya, hayata atıl - maya mecbur oldu. Bir kaç gün evvel kendisine rastla. miştım. Bana - sitemlerde bulunmuştu. Kendisini arayıp sormadığımdan şikâ - yet etmişti.. Bu iyi bir fırsattı. — Şimdi hem ziyaretinde bulunabilir. hem de a- ktTl danışırdım., Gelen bir Maçka atabasın atlamak ü. zereydim ki eteğimden birisi çekti. | Baktım: Kendisine gitmeye karar ver- diğim arkadaştm değil mi? Ne kadar ya- şırdığımı tasavur edemezsiniz, Bir an durakladım, Aklıbmdan geçenleri oku . duğunu, cürmü meşhut halinde yaka - landığımı sandım.. Adeta Üreperdim.. Şaşırtl-ğım ümden de belli olacak ki: — Niçin bu kadar şaşırmış bir hal - desin Neriman, dedi. Ne oldu? Bir ye. remi gidiyordün? y — Neye cevap vermiyorsun?. ve, tipkr küçük bir kale gibi, kum tor- balarile çevrilmiş olan bir eve yaklaş. tık, Evin duvarına bir merdiven dayan- muştı. Jenevyev kum torbalarından bi? tini yerinden oynatarak, bir ipin ucunu çekti. Biran sonra ilk kattaki küçük pencerelerden biri açıldı ve bir kadın başı göründü. Bu meçhul kadın bize: — Çıkabilirsiniz! Diye bağırdı. İçeriye girdiğimiz zâ- man sordu: — Eh! İyi bir seyahat yaptınız mı bari? Bu, uzun boylu, takriben kırkyaşla- tında, sarışın bir kadındı. Son derece fena giyinmişti. Buna rağmen, yırtık elbiseleri içinde, beni hayret ve metaka düşüren bir zerafet muhafaza ediyordu. Kollarında küçük bir çocuk vardı. Bir taraftan bizimle konuşurken diğer yan- dan da bu çocuğu sallıyordu. — Hayır. Boş bir seyahat! Arkadaşı- min ayağı yaralanmıştı. Onu buraya getirmek mecburiyetinde kaldım, çün- i Röportajı yapan : İ Neriman AA aa f — “Taşhan” n önünde, büyük bir ücün- tü içinde, arkadaşım “N” in çıkması- xt bekliyordum — Bana mı geliyordun?. Haydi hay- di yalan söyleme.. — Cidden sana geliyordum.. Sen ne. reye böyle? Senin İstanbul tarafında ne işin var?, de şimdi tramvaydan indim., Şurada bir arkadaşa uğrayacağım.. Ken- disine söyliyeceklerim var.. — Bu arkadaşın nerede?, — Taşhanda., Kendisine bir çift lâ- fım var.. Sonra hemen döneceğim.. Gel beraber gidelim.. Sonra birlikte döne . — Mademki 'seni burada gördüm, artık yükarıya çıkmıya İüzem yok.. Haydi oraya kadar yürüyelim, Sana bir Kollarında çocuk bulunan kadın, ba- na, şüpheli, bir tavırla bakıyordu. Bunun Üzerine Jenevyev: — AL diye bağırdı. Size Martı tak- dim etmeği unuttum. Alisciğim! Ancak bu esnada, odanın bir köşe- sinde, alçak bir iskemlede oturan ihti- yar bir kadını gördüm. Bu kadın, ba- şinı bana doğru çevirdiği hayret nidası koparmaktan kendimi alamadım: — Madam Jilsen! Bu ihtiyar kadın, burada ne arıyor- du? O da mi, Jenevyevin, mensup ol- duğunu iddia ettiği, “beynelmilel harp aleyhtarr cemiyet,, e mensuptu? İçimde, bir haydut yatağında bulu- nuyormuşum, hi uyandı. | — Alisin Jenevyeve şöyle | duydum: — O da bizden mi? Jenevyev de içevap verdi: — Onu yola getirmek üzereyim! sorduğunu arkadaşıma gilmeye karar vermiştim. tramvaya atlarken... 14 sözlerime inanmıyan bir gözle bakı- yor ve soruyori — Doğurusunu istersen Nermian, ba na gelmek üzere olduğuna — inanama . dım.. Sen beni hiç arayıp sormazdın ; Yoksa mühim bir şey mi var?, N — Oldukça, K — Nedir Allaha aşkıma?. — Bu işi yol üstünde konuşamamı y Bir gün gelir söylerim. — Bilirsin ben meraklıyımdır. Söyle- y mezsen rahat edemem. KA — Merak edilecek bir şey kleğil. « | — Doğru mu söylüyorsun?, F — Niçin doğru olmasın.. Hemen söy- lemeyi icap ettiren bir şey olsaydı, söy. Terdim., Şöyle yalnızca başbaşa verip konuşacağımız ve düşüneceğimiz bir şey. bu kadar! .. O, benim söylemek istememden büs « bütün kuşkulanıyor ve kafasın: yorarak keşfe uğraşıyordu: — Anladım kardeşim, dedi. Ben bil. miyor muyum sanıyorsun? Seni gör- düğüm gün, yolda bizim sınıftan hani bir kaynana vardı ya onu gördüm., Sen den bahsettim. Bana senin için neler anlatmaklılar, neler! Elbette bu işe dair olacak, konuşacakların ! Anlıyordum ki (N.) bu sefer beni meraka düşürüp söyliyeceğimi söyle€ - meden baklayı ağzından çıkarmamaya çalışacaktı. Meraklanmış gibi: — Neler söyledi bakatım, dedim. — Benim sokakta söylenebilecek bir şeyim olsaydı israrar eder miydim, hiç? Bu sırada Taşhanın önüne kadar gel miştik : — Demek söylemiyeceksin? — Hayır.. — O halde heni bekle.. Ben şimdi gelirim., Beraber yukarıya çıkarız.. — Başka bir gün gelirim, Senin bel. ki işin vardır. — Hayır, hayır.. © kadar. Hemen geliri; burada bulamazsam vallahi darılırım. Benden cevap beklemedi hemen | merdivenlere doğruldu ve hemen gi | den kayboldu. Der: “Buralarda nelere cereyan e! elbet öğreneceğim,, diye düşündüm. Fakat, tam bu esnada, dehşet (l anladım ki, hakikatte hareketlerini ta- kip etmeği öüşündi eline esir düşmüştüm. nde im adamların 'Maske düşüyor Kapının çıngırağı çalındı, Alis çabu- cak, yine aynit pencereyi açarak kafası- nr uzattı. Biran sonra Jilsen baba içe- riye girdi. Üzerinden sular damlayan kaputunu çıkararak mırıldandı: — Aman yarabbim! Ne berbat ha. va! Ve bu sözler üzerine, masaya bir pa- ket gazeteyle, büyük mumlara benzi- yen üç şey bıraktı. Alis bu garip mumlardan birisini alarak ateşe yaklaştı ve: — At Yeni “pastiller!,, dedi. Fakat, Jilsen baba heyecanla bağır- dı: Mep- Pevamı var