21 Kasım 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AAA — Tw v A n İ Se — Yahat intibaları Tek caddeli vilâyet merkezi : Mardin Bu şehri yıkıp altlındaki ovaya yeni baştan bir şehir kurmak lâzım.. Okuma çağında 33 bin çocuktani ancak 2100 ü okuyor ! Di Si d -ya':bekîrle Mardin arasındaki şo- Yör, Tinde otomobilimiz adetâ kayı- Ya, ». ardine yaklaşırken birçok ya- deta y epli yolculara raslıyoruz; a- Üyiyi Aabalık bir cadde. Erkeği de, “Rl alana, ONtarili, Yalnız kadınların- hu gy GU bulacalı; erkeklerinki iç do Yaz, Ne giyilmiş dize kadar ve be- V Ü :alflîi Yle Hasan Fehmi paşa İzmir- Rüne hazkas do İklae AD ba gn laki h €Ybek kiyafeti birçok seneler da- $i istı. ; "is ;ğ ?&lıibu entariler de böylece kesi- Seli İ fena olmaz zannederim. Me- kam Yat simalinde petrol arama Çe İçe alınmadığı için, o ci- kiyefetlerini değiştirmek za- iâdkalrnışlardn-. Übta € ilk ziyaret ettiğim yer, l”hemektel’ oldu. 250-300 ü bğulan&ta- edıîya hasıl sığışıyor, akıl erdi- * hususi idare yan taraftaki hap et“ da herhalde ortamektebe il- e;îltldır. Odasma girdiğim za- *p müdürünü fakir talebe- Üm Tasız ayakkabı dağıtırken bul- I , I%rı[kokul tal hdıi"ıer ke Yü h a| P“'Eti kı ebeleri de sıkışık halde - K H zde yalmz_ beş, kazalarda da ıukUI Ön al”t'ar: yani kaza başma bir ki Vap, Ök I da beşer sınıflı köy oku- Uyan çocukların yekünu i- Yüz. Halbuki bütün vilâ- yette h Ö Yma çağındakiler 33,000 i bu- il%r. Beni :âlim hîîk Memnun eden bir şey de, E'”erde 48inm - Almanyadan getir- S Çldn daha güzel olmak şartiy- İfm 'h;n Yaptığı “vücudu beşer” &n h’çı" Bgüzel ve o kadar munta- Fahiş a lara ayrılmış, yine o kadar klerde “boyanmış ki hayret Altın Tolgalı Sarışın — -— Yken Ödemiş zeybekliğinin ö- — ek için jandarmalara birer . —— Verdirerek kıçlarda birer tor-. _ $ka bir şey olmıyan diz- <« *stirmişti; fakat kendisinden , Vali buna devam etmediği i- & mhnedi 8 çalışacak amele pantalor ' K — —P | & | ! llti Mardinin yegâne caddesi ve ortamek- tep talebesi bir merasim esnasında etmemek kabil değil. İbrahim Umalı | adındaki bu zat, bunlardan yalnız İs- tanbula altmış tane satmış. Almanya- dan getirtilenlere nazafan da çok U- cuz: altmış liraya. Kütüphanenin her tarafı yine bu zatım vücuda getirdiği göz, kulak ve saire gibi âzâlarla süs- lü. Maarif vekâleti kendisini bir tak- dirnameyle bezemiş; bu kadarı kâfi mi? Bu zata bir sermaye temini ve bir merkeze nakli ile işi daha ucuza temin edebilmesine yardım etmek hiç de faydasız öolmiyacaktır. Mardinde şehri görebilmek için ©- vaya - yerli tabire göre - çöle inmek lâzım; maamafih buna da imkân yok. Çünkü binalar biribiri üzerine, biri ötekini örtüyor. Şehir pek garib bir Hüseyin RİFAT BER- Devamı 9 uncuda CASUS Hatıralarını anlatan: Mart Rişar Fransanın en meşhur kadın casusu « Si bî:“ aklınızı mr kaçırıyorsunuz? İN ine Yapayalnız nasıl bırakabi- aşUslar arasında ,ü?ixm Üzerine, istrrabima rağmen, k'bil * başladım. ıht Boyunca tesis edilen telefon Nezaret eden nöbetçi ve dev- h ) Nazarı dikkatini celbetmemek 1"' İN :emdîyen. yüzü koyun çamur- ' Yatıyorduk, Bu cehennemi yü- a — Baatten fazla sürdü. — - Bir aralık Jenevyev hiddetle söylen- di: — Ne yapalım! Bundan vazgeçmek lâzım! Nihayet bir köye geldik. Bu köyün diğer evlerden uzak olan ilk evi, yarısı- | na kadar sular içindeydi. Jenevyev: — Kanalı açmışlar! Dedi ve ilâve eti: — Hadi bakalım! Küçül: bir gayret daha! Artık geldik! - , Belimize kadar yükselen suya daldık ——— İ İKİNCİTEŞRİN — 103/ HABER — Akşam postası -Bir işçi gibi fabrikada çatıştım; hizmetçilik yaptım ! Daktilo arkadaşım bana iş bulabilecek miydi ? Önümden her renk ve her çeşit adam geçiyor; bazıları- nin kılıklarından ne işle uğraştıklarını anlayabiliyorum.. Fakat bazıları ... Görüyordum; işidiyordum?: İş iste . mek için muhtelif yerlere müracat eden ler, ağız birliği yapmış gibi ve açık ol- mazı mühtemel kapıları yüzlerine ken- d! e'leriyle kapatmamak endişesiyle: — Ne iş olursa olsun!, . diyorlar.. Bu tecrübe edilmiş; mu . vaffakıyeti görülmüş bir iş isteme yolu olacaktı ki bu kadar taammüm etmiş bulunuyordu. Böyle sihirli, bütün kapı- lart açması ihtimali bulunan anahtarı muayyen bir iş isteyip bulsmayınca kullanmalıydım. Fakat bu muayyen iş ne olabilirdi ? Aklıma daktilo olmak geldi. Gene dü. şündüim: Bu ilk müracaattâ yer bulur isteklerden değildi. Sonra kime giderdim? Hiç olmazta ufak bir ipucu, bir yazı makinesi koku- su almak icap eliyordu. Düşünmekle böyle bir işin bulana - mıyacağına aklım kesince, çıkar yolun, muhtelif yerlerde, daktiloluk yapan ta- nıdıklarıma baş vürmak olduğuna hük. mettim. Buna bkarar vermemle, gene bu karardan vazgeçmem bir oldu. Çünkü tanınmamam İlâzımdı Daktilolukla ha- yatlarını kazanan arkadaşlarım benim ne işle meşgul olduğumu biliyorlardı. Sonra şöyle düşündüm: Onlara, mu. karrirliğin para kızandırmad:ğ:m. bu işten vaz geçtiğimi, muayyen bir İş sa- hibi olmak istediğimi söyleyemez miy « dim?. Kendimi — birdenbire Eminönün - de — buldum. Akşam üstlerinin kalabalığından eser yok. Buradan tramvaya atlayıp Beyoğlunda tannmış bir müessesede senelerdenberi daktilo olarak çalışan arkadaşım (N.) a gümeyi kaiarlaşlirdını. Lisedeyken, bu arkadaşla yanyana . otururduk, O daha yedide mektebi br- rak_zı. Fransız mekteplerinden birine giderek benim bir türlü öğrenemediğim Fransızcayı öğrendi. Sorıra da babasının ölümü üzerine çalışmaya, hayata atıl - maya mecbur oldu. y Bir kaç gün evvel kendisine rastla. mıştım. Bana sitemlerde bulunmuştu. Kendisini arayıp sormadığımdan şikâ - yet etmişti.. Bu iyi bir fırsattı, Şimdi hem ziyaretinde bulunabilir, hem de a- kıl danışırdım.. Gelen bir Maçka atabasın atlamak ü. zereydim ki eteğimden birisi çekti. Baktım: Kendisine gitmeye karar ver- diğim arkalaşım değil mi? Ne kadar şa- şırdığımı: tasavur edemezsiniz. Bir an durakladım. Aklıbmdan geçenleri öoku - duğunu, cürmü meşhut halinde yaka - landığımı sandım.. Âdeta - üreperdim.. Şaşırdığım yüzümden de belli olacak ki; — Niçin bu kadar şaşırmış bir hal - desin Neriman, dedi. Ne oldu? Bir ye. remi gidiyordün? — Neye cevap vermiyorsun?, — Sana geliyordum, seni böyle bir- denbire karşımda görünce saşırdım. ve, tıpkr küçük bir kale gibi, kum tor balarile çevrilmiş olan bir eve yaklaş- tık. Evin duvarına bir merdiven dayan- mıştı, Jenevyev kum torbalarından hi? rini yerinden oynatarak, bir ipin ucunu çekti. Biran sonra ilk kattaki küçük pencerelerden biri açıldı ve bir kadın başr gönündü. Bu meçhul kadın bize: — Çıkabilirsiniz! Diye bağırdı. İçeriye girdiğimiz za- man sordu: — Eh! İyi bir seyahat yaptınız mı bari? Bu, uzun boylu, takriben kırkyaşla- rında, sarışın bir kadındı. Son derece fena giyinmişti. Buna rağmen, yırtık elbiseleri içinde, beni hayret ve meraka düşüren bir zerafet muhafaza ediyordu. Kollarında küçük bir çocuk vardı. Bir taraftan bizimle konuşurken diğer yan- dan da bu çocuğu sallıyordu. — Hayır. Böş bir seyahat! Arkadaşı- mın ayağı yaralanmıştı. Onu buraya getirmek mecburiyetinde kaldım, çün- i Tanınmış bir müessesede daktilo olan Eminönünde tam Röportajı yapan : Neriman 4 “Taşhan” ın önünde, büyük bir üzün- tü içinde, arkadaşım “N” in çıkması- ni bekliyordum — Bana mr geliyordun?, Haytdi hay- di yalan söylerne.. — Cidden sana geliyordum.. Sen ne. reye böyle? Senin İstanbul tarafında ne işin var?, — Ben de şimdi tramvaydan indim.. Surada bir arkadaşa uğrayacağım.. Ken- îğlisine söyliyeceklerim var.. — Bu arkadaşın nerede?, — Taşhanda., Kendisine bir çift lâ- fiım var.. Sonra hemen döneceğim.. Gel beraber gidelim.. Sonra bitlikte döne . TİZ .. — Mademki seni burada gördüm, artık yükarıya çıkmıya lüzum yok.. Haydi oraya kadar yürüyelim, Sana bir başka gün gider, konuşuruz., Hem yürüyor, hem konuşüyoruz: Yü züme hayretini saklayamayan ve hâ- ;:ü o tu! Kollarında çocuk bulunan kadın, ba- raya kadar gitmesine imkân yok- na, şüpheli, bir tavırla bakıyordu. Bunun üzerine Jenevyev: — Al. diye bağırdı. Size Martı tak- dim etmeği unuttum. AÂlisciğim! Ancak bu esnada, odanın bir köşe- sinde, alçak bir iskemlede oturan ihti- yar bir kadını gördüm. Bu kadın, ba- şını bana doğru çevirdiği zaman, bir hayret nidası koparmaktan kendimi alamadım: — Madam Jilsen! Bu ihtiyar kadın, burada ne arıyor- du? O da mi, Jenevyevin, mensup ol- duğunu iddia ettiği, “beynelmilel harp aleyhtarr cemiyet,, e mensuptu? İçimde, bir hayduüt yatağında bulu- nuyormuşum, hissi uyandı. Alisin Jenevyeve şöyle duydum: — © da bizden mi? Jenevyev de içevap verdi: — Onu yola getirmek üzereyim! sorduğunu arkadaşıma gitmeye karar vermiştim. tramvaya atlarken... lâ sözlerime inanmıyan bir gözle bakı- yoör ve sorüyor:; — Doğurusunu istersen Nermian, ba na gelmek üzere olduğuna —inanamâ . dım., Sen beni hiç arayıp sormazdın ; Yoksa mühim bir şey mi var?, X — Oldukça,, K — Nedir Allaha aşkına?, * — Bu işi yol üstünde konuşamam Bir gün gelir söylerim. — Bilirsin ben meraklıyımdır. Söyle- X mezsen rahat edemem. A — Merak edilecek bir şey İdeğil. « | i N | — şey, bu kadar! .. —— Doğru mu söylüyorsun?, — Niçin doğru olmasın.. Hemen söy- lemeyi icap ettiren bir şey olsaydı, söy. lerdim., Şöyle yalnızca başbaşa verip konuşacağımız ve düşüneceğimiz bir O, benim söylemek istememden büs « bütün kuşkulanıyor ve kafasını yorarak P — keşfe uğraşryordu: —Anladım kardeşim, dedi. Ben bil. miyor muyum sanıyorsun? Seni gör- düğüm gün, yolda bizim sımnıftan hani bir kaynana vardı ya onu gördüm., Sen den bahsettim. Bana senin için neler anlatmaldılar, neler! Elbette bu işe dair olacak, konuşacakların! Anlıyordum ki (N,) bu sefer beni meraka düşürüp söyliyeceğimi söylet - meden baklayı ağzından çıkarmamaya çalışacaktı. Meraklanrmış gibi: — Neler söyledi bakalım, dedim. — Benim sokakta söylenebilecek bir şeyim olsaydı israrar eder miydim, hiç? Bu sırada Taşhanın önüne kadar gel miştik : — Demek söylemiyeceksin? — Hayır.. — ©O halde heni bekle.. Ben şimdi gelirim.. Beraber yukarıya çıkarız.. — Başka bir gün gelirim. Senin bel. ki işin vardır. — Hayır, hayır.. Bir çift lâfrm var, o kadar. Hemen gelirim.. Dönüşte seni burada bulamazsam vallahi darılırım. Benden cevap beklemeden hemen merdivenlere doğruldu ve hemen göz- den kayboldu. ENE- Devamı var “Buralarda nelere cereyan etiğifi elbet öğreneceğim,, diye düşündüm. Fakat, tam bu esnada, dehşet içinde anladım ki, hakikatte hareketlerini ta- kip etmeği Güşündüğüm adamların eline esir düşmüştüm. Maske düşüyor Kapının çıngırağı çalındı. Alis çabu- cak, yine aynı pencereyi açarak kafası- nr uzattı. Biran sonra Jilsen baba içe- riye girdi. Üzerinden sular damlayan kaputunu çıkararak mırıldandı: — Aman yarabbim! Ne berbat ha- va! Ve bu sözler üzerine, masaya bir pa- ket gazeteyle, büyük mumlara benzi- yen üç şey bıraktı. Alis bu garip mumlardan birisini alarak ateşe yaklaştı ve: — Al. Yeni “pastiller!,, dedi. Fakat, Jilsen baba heyecanla bağır- dı: B a Devamı var

Bu sayıdan diğer sayfalar: