Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Bana kalırsa & Şeref sütunu değil Şeref âbidesi Üzü_miın Meşh Tüsü Sözl üzüme bakarak karardığı ür. Atalarmız iyilikle kötü- " 3;1&811 Yayıldığını bize, bu veciz ar aç StMışlardır. Gerçi biz bu ata- üğğîüğnü ekseriyetle fenalığın, kötü- ! ; Sizdir ğr Sembolü olarak kullanmı- nahais Ünü aksi için de muteber b Yanlış mı olur? Şehîün’ Sazeteleri gözden geçirirken, ;ıîîîlisine yapılan bir - teklifin e b'e hazırlanan ve meclise bil- - BİP cevabı ilişti. üiy îl’ E!eclisînden, merhum büyük l , Abdülhak Hâmid Tarhan'ın adıy- tıan Taksimdeki caddeyi süsli- belânm öldüğü evin caddesine ASI ve doğduğu eve de bir şe- &Str_ım asılması istenmiş. En- bu etkikat yaptırmış; şairin doğ- Bini öeğv:n _b“gün yerinde yeller esti- Maşma ç ihce şeref levhasının asıl- v kân bulunmadığı neticesine meı—h:î;]%'ddem süsliyen tabelânım da %dedeşn hayattayken adını taşıyan İçin öıdü_"_nemnun olduğu bilindiği Züm x SÜ caddeye taşmmasıma lü- gorm_emiş, İ!ıe îelîke hllr Ete diriy Tef | Men $ ada değil, encümenin bu a ilen şöyle bir kararı var: ?üklüâhke“ hizmeti dokunmuş, bü- Tei d_'“dik edilmiş olanların isim- İeref siz iYe tarafından yaptırılacak bir &y tununa hâkkettirilecektir. hıaaın e—bu kararın itirazla karşılan- Bi mlmkân görülebilir mi? Rörmer Merin isimlerini bir sütunda Va S€Nç nesle bir örnek olacak kâra,dîî da üzümün üzüme bakarak Ür, ST gibi imtisale çalışacaklar- Bi bi AWI_: Türk tarihinin kayıbı yalnız flışm Ülhak Hâmidden ibaret olma- | İşay * bakılır üvi lae' türmü Sa, hayatlarında büyük hör’ll &dlaı—tılş' alkışlar toplamış olan- Yla nı, bizden sonraki nesle Üa bi &8 h 7 Şeref sütunu halinde arma- ö Mamız vazifemizdir. Böyge bi (Slimiz, bizden evvelkilerin Yük î' İŞ yapmamış olmalarından | Bîze kr acı duymaktadır. İt geçiriîlm’ belediyenin kararı va- '*ıırtl Meden tatbik sahasma çıka- ültdr. Bel%dj en'ı fakat bir şartla: bu işi bir ; M ğ Ola,aim olarak değil, bir memleket Sit ele almalıyız, bize bir şe- Tdm DN değil, bir şeref âbidesi lâ- lş ünnar Cda ebedileştirilecek isim- "eyîm a Ve ancak bütün bir milletin Ve yatüdisinde toplıyan — Büyük iehu *clisinin karariyle seçilmeli he beriğ âbidesi büyük Türk mille- kta bi İsine yakışacak bir büyük- Üzü Malıdır, n)’uı-!m Üzüme bakarak kararmak iz- Sim-US mzâllcınaır ve Necelmler t z Baştarafı 2 incide Öy TP "“i':ıî 3Yaksız, (K Lılakrhmecektîr. ,;"i ıd;ylğe“ Lui idam olundu. 17 inci v’lı)ma tahta çıkan (Kont de Pro - qa'loz) (ml""l kangren oldu. (Kont îğ. huncu Şarl), da menfada KÖ SNsola Üa n )*iı:htma’ € iİmparatorluk devrinde bi Ü ; a Ş 4 İcrsr büyük bir şöhtet kazan . thlmnohna ]hrmmınd- (General Yoharne) nin q“ti oturın başına bir taç giyeceğini, İh Sağını haber vermişti.. Jo - Olyonla evlenip imparatoriçe İ gene iskambil kâğıdı N'_ %:î;b“ Saadetin çok sürmiyeceği- Uüğım_ göz yaşları içinde ö. !t'ı“ Söyliyen gene Lonor - tü ! ğğîtınrb(agadam Tep) 1914 dünya “lq“ğu & I Angıcımda, savaşın hasat K 'tini hl"'îâğım ve bağbozumunda i qia“?nm â T vermişti. Halbuki sa - Ekm, dı'ö" yıl sürdü, falcınm , de. H. Rüştü TIRPAN | 'fh ve meclis tarafından da | ont Varlovaz) ida | Zel Lonormand atlında bir is- nasıl bir Yazan: Haberci Tıpkı Kapalı çarşıdaki gibi Üsküdar pazarın, İstanbuldakinden farkı, Kapalı bir yerde değil, Üsküdarın Yenicami ci- varındaki iki sokağında kurulmuş olmâ, sındadır. Ben Yenicaminin hiç te temiz öolmâ- yan civar sokaklarırıda dolaşırken, kat- iyyen farkında olmadan bu bitpazarına gelmiştim.. Cami kapısının sağına düşen dar bir sokaktan yürüğüpte sola sapar sapmaz, kendimi, birdenbire kalabalık bir çarşı. nın içinde bulunca şaşırdım. — Burası, eski elbise satan mağazaları, aradaki boş arsalara yerleşmiş üzerleri akla gele « bilecek binbir çeşit hurda ile dolu işpor- taları ile cidden garip bir yerdi, Etrafr dolaşmadan evvel önüme ilk ve aldığım cevap şü oldü; — Bitpazarı! ; da bir Bitpazarı olduğunu — bilme diğim için, birdenbire — şaşa kalmış tım. Fakat gözlerimi etrafıma gezdir - dikçe, yavaş yavaş vaziyeti kavradım. Burası tam ve hakiki bir Bitpazarı idi, Dükkânlardaki eski elbiseler, parde- süler, muşambalardan sonra, yaya kal dırımının kenarına dizilmiş öyle hur - dalar gördüm ki, bunların bir eşi daha hiç bir köşesinde satılmazdı. Hemen resmini aldığım bu hurdalar- nuz, Araları ökük kaşıklar, nş:taîli":ıı:n::;veşğîk'bığîkkl?ı:: tahta kaşıklar: Daha ötede bozuk som yalar, çürük soba boruları, bir ayağı kopmuş karyolalar, bir tepsi içinde de, bozuk kilit ve pompasından, camsız ida- re lâmbasına kadar, her şey vardı, Başı. mrı çevirip cami duvarı kınca, buralda da başka şeyler gördüm. Baştan başa pas tutmuş üç ayaklı bir çocuk beşiği, pencerenin demirlerine asılmış müşteri bekliyordu. Daha ötede, tek ayağından ince bir sizimle, gene cami duvarının başka bir pencere par- maklığına bağlanmış zavallı bir hindi vardı. Biraz gonra satılık kimbilir hangi bıçağın altına düşeceğini hisset- miş olacak ki biçare hayvan çırpını - yor, çırpınıyor, ayağından tutmuş olan ipidinne kurtulmak istiyordu. Bütün çırpınmalarının netice verme- diğini görünce de bu sefer bütün kuv- vetiyle bağırarak kabarryordu. Duvar dibinden ayrıldım. Pazarda dolaşarak esnafla konuşmak yollarını aradım. Fakat ne garip yerdi burası.. Kimin yanına sokulsanı: — Aman bayım, ben bilmiyorum.. Bir şey söyliyemem.. Siz falanca ile konü - şursanız daha iyi olur, ! Tavsie edilen zata gidiyorum. O da başka bir cevapla, hemen hemen — hiç bir şey konuşmadan beni baştan savu - yor, başka birisine yolluyordu. Derdini söylememekte bu kadar israr eden böyle bir yere daha hiç rast gelmemiştim. Beni başlarından savmalarına rağ - men, hepsinin de dillerinin altında söylenecek çok şeyler olduğunu anladı- ğim için buradan bir türlü ayrılamı - da da bir Bitpazarı bulunmaktadır. Bu ” çıkan adama bu çarşının ismini sordum, | Doğfusu, o dakikaya kadar Üsküdaf, ' dan ba- | Istanbul konus Kapalı Çarşıdakine benzeyen Üsküdarın Bitpazarı yerdir ? Buradaki esnaf: — Satıcı var, alıcı yok, diyor bizim bitpazarlarından başka dünyanın e dan bir kısmını yukarıda görüyorsu . Mt .Dı'ı'Paınv-ınıİnM satıihk himdi hir S;M”tıe ayağından cami duvarına bağlanmıştı.. yor, mutlak mutlak konuşacak birisini arıyordum. Arayan mevlâsını da, belâ. sını da bulur derler ya.. Nihayet ben de muradıma erdim.. Buranın eşrafın- dan bir zatı yakaladım. O da diğerleri gibi evvelâ konuşmamak istiyordu.Fakat ben yakasını bırakmayınca, yavaştan, A * -e g Üsküdar Bitpazarından bir görünüş t ğ pazarda satılan hurda müalların bir kısıma — ; Üsküdar Bitpazarmın dertlerini anlat - ; mağa ba;ladı. — İşler çok azaldı, diyordu. Eskisi. ne nazaran alış veriş yarıdan da daha ' aşağı düştü.. Pazarımız günden güne fakirleşiyor.. Eskiden buraya İstanbul - dan esnaf gelir, ve büyük bahalr mallar hep bu esnafa satılırdı. Fakkat nedense artık onlar da ayaklarını kestiler. Fil - hakika burada satın alınan malların bir kısmını biz gene İstanbula yolluyoruz amma, bundan da artık bir iş çıkmıyor. Size işin daha açık, daha doğrusu anla. tayım mı? Şimdi garip bir zamandayız. Pazarımızda satıcı var, alıcı yok. Bizim böyle uzun boylu konuşmağa başlamamız, etrafimıza toplanan ve o dakikaya kadar sanki dilsiz gibi duran başkalarını da harekete getirkli.. Onlar da konuşmağa, dertlerini, isteklerini an latmağa başladılar. Bu şikâyetleri ne - lerden ibaretti. Bitpazarında, daha ne- ler gördüm ve neler duydum. Size bü. tün bunları yarınki yazımda anlataca- ğım için, bugünlük yazımı burada ke- siyorum, HABERCİ uyo Erkek-Kız - HABER'de AAFF KİK0 VAY gy gaNK gpp TRA D p yi gAYA KAHRAMAN KIZ Mişel Zevakonun bu en he- yecanlı eserini bugün 11 ve 1İZ2iİnEİ sayfalarımızda Okuyunuz Maceralarını pek yakında - Neşre başlıyacaktır Tecrübe EÇENLERDE ölen Fransız muharriri Francis de Crois- set'nin bir iki komedisini ta çocuk- luğumda okumuştum; çok zaman ol du, mevztları şöyle dursun, artık adlarını bile hatırlamıyorum. Bir daha da hiç bir kitabını açmadım;: Münekkidlerin dediğine göre, içle- rinde güzel, hattâ çok güzelleri var miş. Fakat münekkid sözüne inan olmaz ki!... i Kendisile, yanılmıyorsam 1922 senesinde, bir kere konuştum: Na- zik, mütebessim bir — adamdı. Sırf zevki için çalıştığından olacak, yeni tiyatro hakkında hemen hiçbir şey bilmiyordu. Bir buçuk saat kadar konuştuk, bir lâhza kızar gibi oldu? OÖ zamanlar Mercure de Fronce'ta tiyatro tenkidleri yazıp genç fikirle- ri, genç sanati müdafaa eden Henri Bârnaud'nun adını anacak olmuş- tum, Meğer araları açıkmış... O za- mandanberi dünya hayli değişti: Henri Böraüd siyasette de, sanatte de, sol tarafı bırakıp — Gringoire'in meşhur Monsieur Henri Beraud'su oldu; zengin M. de Groisset ile de elbette arasını iyileştirmiştir. Neysel! Hayali cihan değil ya, hiç bir şey değmiyen geçmiş zamanların hatıralarına kapılıp asıl söylemek istediğimi unuttum. Edebiyat gaze- telerinin birinde Francis de Grois- set'nin hoş, hatt derin bir sözünü ©o- kudum: “Tecrübe hiç bir yanlış ha- reketimizin önüne geçmez, üstelik tadını da kaçırır.,, İkide bir insana: “Kulağına küpe olsun! Bak da ibret al!,, gibi öğüt verenlere — ne güzel bir cevab!... Belki F. de Groisset bu- , nu herhangi bir komedisinde ancak bir şaka olsun diye söylemiştir ama şimdi bize, dünü de, yarını da düşün- meden her günün zevkini çıkarmak istiyen hakiki hakimlerin bir inti- kamrı gibi gözüküyor. Tecrübe... Zaten tecrübe dediğl- miz de nedir ki? Tecrübeye kıymet vermek ancak dünyada, bir hâdise- nin yine aynen geçebileceğine ina- nanların kârıdır. Halbuki insan her gün yepyeni bir mahlüktur, karşılaş tığı hâdiseler bir gün — evvelkilerin benzeri olsa bile bu benzeyiş zahi- ridir: Aralarından küçük gözükme- - lerine rağmen her şeyi değiştirmeğa kâfi geletek farklar vardır. Onları sezemiyenler ve yahut hor görüp de hesaba katmıyanlar tarihin teker- rüden ibaret olduğuna ve tecrühe- nin bir işe yaramıyacağına İnanır- lar. Fransis de Groisset birkaç defa Academie'ye namzetliğini koydu, hiç rey alamadığı seferler bile oldu. Zarar yok! Tecrübenin bir şey isbat etmediğini bildiği için yine her se- ferinde, bir muvaffakiyet, bir zafer beklemenin zevkini tatmıştır. Nurullah ATAÇ zt —. heti " yi ö l - ?;?n,',' $N y sA İ het Ğ YER | . ü ÇA v Teoen Ton amca ©öperatör Yüksek Ticesret Mektebinde ders tadilâtı İktisat vekâletinin verdiği bir ka- rar üzerine Yüksek İktisat ve Tica- ret mektebi derslerinde bazı değişik likler yapılmış ve bu arada son sınr fa da yeni bir ihtisas şubesi ilâve e- dilmiştir. Bu karar mucibince birinci sınıf- tnki teknoloji dersi kalkmış, yerine elemanter riyaziye, ve ticaret tarihi olmak üzere iki ders ilâve edilmiş- tir. Teknoloji ikinci sınıfta ihtiyari olarak bırakılmış, yalnız — üçüncü sınıfa mecburi kılınmıştır. Son sı- nıftaki şubelere ilâve edilen yeni kısım da maliyedir. Bu suretle Yük sek iktisat ve ticaret mektebi bun- dan sonra bankacı, konsolosluk ve mali hesaplar mütehassısı yetiştire- cektir,