| Te z — $e OU AUK K —G İ aa f e AT & S LİKİNCİTEŞRİN — 193 ÂAltın Tolgalı SAR € ISIN Hatıralarını anlatan: Mart Rişar Frans Ohlare ö; Nine BÜ “:ıhm,';_""“d- beni de şüpheli gör 'Bar etmek; adaletin pençe- * yaşamış olmam, askeri ma | 5 Burada İz; Oturur Di t uL B gumu Ne süret l BŞ ÜSİNİN Sırrı — | U do Böylece düçünürken, Lüm ba- GÖSH geldi : Ve & ötüyorum ki, “Mart, bana kati j';'“""! yok, Dedi. Ük İlhakika ne size, ne de etrifiniz " ı:“'“ırıı " %':PAÜOIu bir nazarla bana baktı aN bir sesle sordu: İ ı: Yapıcaksınız? Bileri ÜtNİm bileceğim bir iş! & 0'— Sarıldı: #yin, h Marti Yalvarırım; beni din- hiç biş ( 2* her şeyi anlatmadan önce, Ğ Yapmayın, ha anladıklarımdan başka, ba ve n Bi yebilirsiniz? %Wüı etti, sonra güçlükle Bagıç Bir sesl. verdi: N—“ Size “:—d :ı::ı? sırrımmı. söy & .“; sizi dinliyorum. akat.. Lüj bi Tardiniz, dedi. K;," b'l Arada kapı açıldı ve Jene qfl:"_y' girdi. ua Ç Himin içine bakarak sert bir x—q'" a i zise neler anlattı? Tüyteş uAliğımı güçlükle gizledim ve G, ni gibi bir tavür taktnarakı huı":..'i mesele Kakkında? . e; ” OMuzlarını silkti. Sire zaten söylemiştim ki, Lüsi k___ felâket netisesinde aklını hlıh— - Binaenaleyh size anlattığı iyet vermemenizi tavsi« gA0N sözlerini söylerken israrla Mh""’ içine baktı. Teti a themmiyetsiz şeylerden bah ki * *tdim, başka bir şey yapmadık whml. fakat ben size ciddi Tei ÇA7 bahsetmek istiyordum! Şu a bij oturalım, daha rahat könu 7 ”&t her şeyi anlatacak miydi? Büyük bir tetessüs hissedi- ki, içinde bulunduğum fec! va Ağı iyle unutmuştum. LAĞt söylemiye başladı: iıayot:ltr beraber iyi bir iş görmek k, Mutabık kalmamız ve ara- bir TMtilâf bulunmamanı lâ- P?T Ot hi —'Mıı, İ"'“hıi bir tavurla: Vü de ayni fikirdeyim dedim. Balge, Çdü öne dogru eğilmiş olduğu Genbize y Müddet düşündü. Sonra bir- Timin | Büşını kaldırdı. Gözlerin gözle _x"“e dikerek devam etti: Yo im casus olduğumdan şüphe BirgA değil mi? Tecektiy” daha düşüncelerimi hissetti. Bibi N"'“ Fakat yeniden, hayret etmiş tavur takındım. Ne Münasebet, dedim, Sizden ne Lüphe edeyim? qunylhh söylemeyin, şemsiye sah- & Sİzin üzerinizde ne garip bir te ıı—_'hhiım gördüm. Bunun için, si ?ım'y::“n #evvel şunu söyliyeyim ki a hht?' Ben casus değilim, e < Sözümü kesmeyin, size evvelce ı.,':__ıffwn ki, yaralıların imdadına Hai ve ölmek üzere bulunan İn- di!lriı— Sön anların! hafifletmele ken- "'i!: Vakfetmenin her kadın için bir Üz q_'î'&-iu fikrindeyim. Fakat kalp Salargilan kadınlar için - Ki sizin de Tam, Ç0 biri olduğunuzu — zannediyo- iyük bir vazile vardır: M SATN mücadele etmek! depe, özler, beni derin bir hayret için — Faktı, Jenevyey samimi miydi? Yok - Üye ttmekl! Bu, iyi.. fakat. on- ' ın en meşhur kadın casusu sa benimle alay mı ediyordu? Ne düşü neceğimi bilem!yordum. — Ağabeyime göstermiş olduğu — şefkat, vereceğim hükümde beni tereddüde düşürüyordu. Fakat içimdeki şüpüeleri bir türlü izale edemiyordum. —- Burada, sizi hayrette bırakan, te cessüsünüzü uyandıran bazı şeyler gör dünüz ve bunları,garip bir şekilde tef sİr ettiniz. Size tekrar söylüyorum. Ya nılryorsunuz. Belki saflığıma hamledildceki, İti- raf ederim ki, bu sözler benim üzerim de büyük bir tesir yaptı. Bu kadında müthiş bir ikna ve bir nevi teshir kud reti vardı; onunla tanışmış olanlar bu kuüdreti itiraf etmişlerdir. Hareketleri hususunda bana verdiği izahât, görmüş olduğum şüpheli bâdiseleri makal göz terecek mahiyetteydi. Madem ki harp aleyhtarı beynelmilel bir teşekktile men suptu, onun hüviyeti üzerindeki bütün karanlıklar aydınlanınış olmuyor. muy du? Jenevyev bana o kadar samimi gö- tündü kit — Size inaniyorum! | Dedim. Hizmet ettiği dava, — yani sulh davası, beni heyetanlandırıyotdu. 'Tam bu sırada Maksim içeri girdi. Jetevyev onat — Tam vaktinde geldiniz/ dedi, biz gidiyorduk. Ve iğilerek kulağıma fısıldadı: — "Maksim bizimle beraberdir." Yüzbaşı kaputunu — çıkardı, ateşin karşısına oturdu. — Lui talimatımızı yerine getirdi. | balığı ve gene gu içinde bulunan biz bif ASUS dedi. Deva gayet müessir; fakat kâfi de recede kuvvetli değildir. dâha enerjik bir ilâca ihtiyaç var. — Luinin yerine ne diye bir kadın geçir miyorsunuz? — Güç iş hasta bakıcımız az.. Ney ve, gele, size Mariyi göndermesini söy rim. Mektup ve alâmet sizde mi? Jenevyey bir çekmeceyi karıştırdı ve oradan bir mektupla, iransız asker lerinin siperlede yaptıkları alümin- yom yüzüklerden bir tanesini çıkardı Maksime uzatarak: — İştel dedi. — Çok iyi gidiyor musunuz? —Eet, iki üç gün için... — Mükemmel, eğer Mari, şizin 4V detinizden evvel buraya gelirse, mah- pus olarak alakonması hususunda tali- mat verin. 'Bende sizdeniml.. Belçikalı yüzbaşı çekileceği sırada, Jenevyev onu çağırarak: — Şemsiyem yine kırıldı, dedi, önü tamir etmesi için, lütfen Luiye verir mi siniz? : Maksimin dudaklarında garip bir tebessüm belirdi: — Hay hay, maalmemnuniye! Ve derhal ilâve etti: x — Fakat zanneder'm ki pek #ski- miş. İ Jenevyev bana dogru şüpheli bir nazarla bakarak: — Evet, ben de öyle zannediyerum dedi, Zabit gidirke Jenevyev bana İogru geldi — Mademki artık bizim Strvmızı biliyorsunuz, ne yapmak niyetinde ol- duğunuzu bana söyleyin Marth! (Devamı var) HABER -— Akşam bostası — - Telsizle yemek 1 pişiriliyor ! (Kövartezie) adlı Viyanalı bir profe- sör (telsir) le, suya konulan canlı bir tek parçasını pişirmeye muvâlfak — ol- muştur. Anlaşılıyor — ki, pek yakında, yemeklerimizi telsizle p'şireceğiz. . . * Prens Dü Gal unvanı nereden aınmıştı ? On üçüncü yüz yıl sonlarına doğru imgiltere kralı henüz (Gallois) lileri hükmü altına almamıştı. | (Gallois) liler, kendi prenslerinden birinin bir gün İngiltere tahtına otura - cağını söylüyorlardı. Birineci EBdvard, (Gallios) prenslerinden (Leolyn) le, (David) i öldürdü ve kendi oğlunu (Prens de Gal) Ünvaniyle onların ye - rine tayin etti. (1284). & G Bir adamın bir milyar kere nefes ala- bilmesi için tam 110 yıl yaşaması lâ- zımdır. © (87 6 Hafif ve serin rüzgür dakikada — 90 metre: mutedil rüzgür 60 metre, şid - detli rürgâr 1,500 metre, kasırga 2,400 metre sür'atle eserler, * . « Siyah ve Kırmızı Yağmur: — Siyah yağmur Cochinchinede yağmış ve tah. lij için Parise gönderilmşitir. Tetkik ne ricesnide, siyah tozların rüzgârla —ha- valandığı ve sonra yağmura karışarak yere döndüğü anlaşılmıştır. « Kırmızı yağmur da, Tünüsta - (Bi- zert) limanına yağmıştır. Bu da, buna benzer bir sebepten ileri gelmiştir. ... Dünyanın en uzun boylu adamı bir Finlândyialıdır. Boyu: 2 metre 83 san. timdir. En küçük boylu adam da bir Çnilidir, Boyu; 45 santimdir. .A p Rusyada sanayil nefise (Musiki, dram, resim, ilâh...) mekteplerinde 10,000 talebe vardır. 40 bin talebe de bu mekteplere - hazırlanmaktadır, —kâ bu 1036 senesin nisbetle yüzde -30 #az- ladır. * * * Ural dağları mmtakasında yılda bir kere altın arayıcılığına çıkarlar. Ailece veya grup halinde giderler, derelerde altını havi kumları tlar veen azı bir gram altınla dönerler. * &* &* Bir Amerikâlının yaptığı statistiğe Zgöre 1927 yılında bütün dünyada 28.500 tayyate yapılmıştır. Bunun 3,900 ü A- merikada imal olunmu.ımn ——— AKŞAM POSTASI İDARNE Evi, Istanbul Ankara Puslu belusu luıfıı.:ıd önl Telgrat adresi; Istanbul HABER Yazı işleri teletonu: 13872 idare, ilân . 3: 24870 ABONE ŞARTLARI Türkiye Benelik — 1400 Ko 2200 Kr, Göylık — 130 , d30 £ 400 . — Böo 2 00 , — $e0 l Sahibi ve Neşriyat” Müdi Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VYANIT ) Matbansr “Ton Ton amca çıplaklar 'kampında i| Çarık giyen talebe- ler ve tel paspas Maarif nezareti Fethi beay, yaylı içinde yuvarlak olmuş, araba çamurlu da yalpaladıkça — müuvazenes'ni kay- bederek kalasını sert bir yere çarpma- mak için — elleriyle könarları — kolla- yordu. Kasabadan çıkarlarken hafif hafif çiseliyen yağmur, az sonra bir sağnak halini alıvermişti. Bardaktan boşanırcasına yağan yağ- murun serpintileri, muşamba pardele- ri inik pencerelerden içeri süzülüyor- du. *“Bozkıt, n herşey gibi, yağmuru da coşkundu. Çaktan şoseden ayrılarak kara yo ttişlerinden luna sapmışlardı. Atlar, yar; bellerine | kadar çamur İçindeydi. Tekerleklerin demir dinginlleri, pikpozralara — çarp- tıkça tok sesler çıkarıyordu. Fethi bey, kimbilir kaç dela sor- duğu “Ağa, yol daha çok - sürer mi? ı sualini, bir daha tekraraladı, Arabacı altındaki çulu düzeltirken cevap verdi: — E, şöyle üç. dört saat kadar çe- ker beyim, Eğer hani “Kâfir deresi,, geçit vermiş olaydı, dahâ tez tutardık ya... Gel gelelim kâfir hinsik ne dedi- ğini bilmez.. Güvur damarı eççe ka- barmıştır... Azmanlığı — östündedir.. Ufarak köprüleri bile kat ön ederr, alır — götürüz.. — Maşaallah — Yavuz bereket oldu. Şu toprağa bak bir, kil çanağı gibi v3cık vıcık çamur. Ne redeyse ortalık azmağa dönecek “düy, pü-pü—pü,, oğlum düy, Farzla baldız oynadığına bakarsan 1 epi de yapa- cağa benzer, Değneği kızılcık kırba ciyle atların kulaklarına dakundu. Koşum başlıklarındaki sarı zillerin (Hayvanlar kafa salladıkça takla ata ata dönerlerken çıkardıkları) şıngırtılr ses, arabaya bir Troika “çeşnisi - veri yordu. )N Arabacı kürklü yakası kalkık go cuğuna sımsıkı sarınmış, hafiften bir türkü mırıldanmaktaydı. Müfettiş yağmurla ortalık ta serin leyiverdiğinden — Hiçbir vakit yanın dan eksik etmediği, dört yıldır kahrını çeken — emektar pardesüsünü sırtına almıştı. Kimi ışlık çalıyor, kimi - vaktile *“Hem lâüzım, hem —umumi malümat olur,, diye, hoçalarının zoru zoruna ez bperlettiği seçme beyitleri kendi kendi ne tekrarlıyordu. *“Sillei darüşşifadır sanmayın gök gürlüyor, “Bu yağan yağmurı değil asuman ağlar bana,, Edebiyat hocasınım zoruyla ezcerle diği bu beyitlerden nihayet bir tanesi nin zamana uyduğuna, fakat onu da dinletecek bir gülüyordu. Bir vakit bu “şair Truhlu,, —mualli min beyitler Ölinyasile, yaşadığı rezli teyi karşılaştırmakla eğlendi. Woca man boş yere ezberlettiği bu beyitlere, şimdi kendisi de tahammül edemiyor du. Bir ara konuşmak — sevdasına düş tü. Ama arabacı gevezenin b'riydi Otomobilin memlekete ilk yayılma ga başladığı sıralarda “Bursa—Balike sir arasında arabacılılk yaptığından tut turdu. Daha o zamanlar acemi olaa şo- förler elindeki kamyonların — yollarda nasıl kalakaklığını anlattı, sonra: — “Sen,, sen ol beyim, arabadan şaşma, gibi bir de nasihat vermeğe kal (')ııı göre, arabanın tekerlekleri lâs tik değildi, öyle patlamak, havası kaç mâk gibi tehlikesi de yoktu. Kibette, temiz İş, güç kimse “bulunmadığına | İik zamanlar lâstiği patlayıp yol larda kalakalmığ kamyonların önüne arabacılar saman döker de, — tabit alay için — teper geçiverirlerdi. Artık Artık gevere arabacıyı dinlem'yor * du. O da sözlerinin güme giüttiğini far ketmiş olacak ki, çok geçmedi, sustu. Ve çörotu kadar küçük, kara gözlerini önlerinde uzayıp giden yola dikti. Fethi bey, bir köy muallimine “Pas hakkında söylediği uzun — sözler parçalar hatırlamağa çalışıyordu. ... Köye kavuştuklarında akşam olmuştu. Basık evlerin pencerelerinden, do nuk, fersiz ışıklar süzülüyordu. Mek tep binasının önünde durdular. Arabatı karbatile, işıksiz. pencete leri göstererek: — İçerde kimse olmasa gerek be yim, Baksana, — penecerelerde “gavk., yok, dedi. Kapıyı çaldılar, İçerden hiçbir ce vap gelmeyişi arabacının tahminindeki isabeti gösterdi. Cami odasına gittikleri vakit, mual Hmi orada buldular, Onlar içeri girdik Jerinde, muallim köylülere bir şeyler anlatmakla meşguldu. Mürfettiş kendisini sedir,, e buyur ettiler. Konak sırası olan . köylü, evin de. hfmen bir şeyler hazırlatarak getirt mişti, Misaliri sofraya çağırırken, —Konuk umduğunu değil,buldu ğunu yermiş. Yavan olduğuna bakma yım, buyurun beyim, diyordu. Müfetti şin geldiği haberi, avuç içi kadar kü çük köyde hemen duyuluvermişti. Ço bukları mektepte okuyan köylüler cami Lodasındaki misafire “Hoş geldin,, de mek için koşüyorlardı. * $et Ertesi gün üç sınıflr mektebi gezdi. Bu yoksul yuvacığı fena bulmamış tı. Talebeler sınıfa girerlerken, eşikte tamtınca “Baş ki “paspas” yerini tutan — çuvala çarıklarını siliyorlardı. Müfettiş bir öbjektif gibi bu “ça rıklılar resmi geçidi,, ni seyretti. Çarıklı talebeler sorduklarına aril, bilgiç cevaplar verdiler. Muallim Lutfi efendinin çalışması, mükemmeldi doğrusu.. Tçinde çocukla Ta faydalı olabilecek kitaplar dizili bir, iki dolap, ağız ağıza doluydu. Muallim kendi kitaplarını mektebe vermişti. Çokukların çoğu, bu kitapları oku yorlardı. Hani, talebelerin muallimleri ne olan saygı ve bağlılıklarına diyecek yoktu. “Muallim bey,, diyorlarda, baş ka bir şey demiyorlardır. Bu feylesof yapılı adamın idealist bir tarafr da vardı. Usulü mükemmel di. Bu verimden de pek âlâ anlaşılılyor du. Müfettiş gördüğü köy mektepleri içinde en mükemmel burayı bulmuş ve beğenmişti. Muallimin elini sıktı, Gör düklerinden memnun kaldığıtı söyle di: — Tebrik ederim, cidden çok ve rimli çalışmışsınız.. Gördüklerim lehi nizdedir. Çocuklarını bir istihsal vası tası olarak, tâ küçük yaştan işe koşan köylünün elinden bu unsuru — almak.. Hele buraya bağlayabilmek tahmin ede miyeceğinir kadar mühim bir iş başar mak demektir. Ben köyleri çok yakın dan bilirim. Onlar, Şehvet — dolayısile değil, çok çocuk yapmak ve fazla istih sal unsuru kazanmak iç'n evlenirler, Evet, ne diyordum? Çalışmanızı be- ğendim. Fakat bir şey gözüme çarptı.. Böyle yağmurlu havalarda sınıfın ça - mürlanmaması için kapı önüne bir çuval parçası koymuşsunuz. Mükemmel. fev - kalâde.., Yalnız bütün bu mükemmeli - yet içinde maalesef Lütün her şeyi alt üst eden mühim bir noksan, amma tah- min edemiy.Leğ'niz kadar mühim bir noksah var. Düşünseniz belki siz de bulacaksınız.. Peki ben söyliyeyim.. için bir tel pas - pasıntz yok elendim?. Mustafa NİYAZİ Bşer Devamır 11 inolda 1D — Şimşek yöor, derler, çakmasma “baldız. oytu.