Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Diyarbakırdan Elâzize hareket ettiler Diyarbakırda kaldıkları müddet zarfında tarihi tetkikatta bulundular Diyarbakır, 16 (A A,) Atatürk bü: g.ün öğleden evvel tmumi müfettişlik binâsını ve kolorduyu şereflendirdiler. Büyük Şefin hükümet konağına teşrif- lerini haber alan halk büyük bir tehalük le hükümet bahçesini, taddesini ve bü- tün sokakları doldurmuştu. Âtatürk —hükümet konağında iken ve buradan — ayrılırken coş- kun bağlılık ve sevgi tezahüratı ya- pılmış yolunun üzerine çiçekler serpil- miştir. Atatürk müfettişlikte müfetiş- liğe bağlı valileri kabul ederek vilâyet- lerinin umumi vaziyetleri hakkında İza- hat aldılar. Müteakiben yirmi sene ev- vel ikamet buyurmuş oldukları Seman köşküne giderek bir saat kadar orada kalmışlar ve © zamana ait bazı hatırala- rından bahis buyurmuşlardır. Atatürk tayyare meydanına gitmek Üzere buradan ayrılmışlar ve yolda sur dan çıkarken bir müddet tevakkufla sur ve Urfa kapısı denilen şehrin bu met- halinde tetkikatta bulunmuşlardır. U- mumi müfettiş Abidin Özmen sur ve” kapı üzerindeki tarihf nakış ve sanat Ti istasyona bağlıyan geniş bulvarın bu noktasında sur, kapı ve diğer eski eser lerin muhafaza ve korunması hakkında bazı emirler veren Atatürk buradan ay- rılarak tayyare meydanına gelmişlerdir. Tayyare alayı kıtaatı tarafından se- lâmlanan *Atatürk — tayyarebtilerimizin önünden yürüyerek geçmişler ve ilti. fatta bulunmuşlardır. Müteakiben tayyare alayı kumanda nının, tayyarecilerimizin yetişmeleri, uçuşları ve hangar — tesisatı hakkında verdiği izahatı dinledikten sonra istas- yona hususi trenine avdet etmişletdir. Halk Büyük Şefi geçtiği her yerde, coşkun tezahürlerle selâmlamakta ve al kışltmaktaydı. Herkes seviniyor yaşa Atatürk, varol diye bağrışıyordu. Di- yarbakırlılar, Atatürkü bağırlarına bas makla en büyük ve en mutlu günlerini yaşıyorlar,. Diyarbakır, 16 (A,A.) — Atatürk refakat ve maiyetindeki zevatla bir- likte bu akşam 18,45 te Elâzize müte- veccihen hareket etmişlerdir. Hareketlerinden evvel valinin vali konağında şereflerine verdiği çayda bu- lunmuşlardır. eserleri hakkında izahat vermiştir. Şeh lstanl:?ulun imarında devlete ve millete düşen vazifeler CUMHURİYET' de Y UNUS NADİ, Büyük Şef — Atatürkün nutuklarında şehirlerimizin — imarma devletçe alâka gösterilmesi lüzumunu - bildi ren ehemmiyetli işareti ele alıyor ve her şey den evvel buunun İstanbul için bir beşaret ol tuğunu kaydediyor. Cumhuriyet başmuharriri, devlet bütçesin diyor kiş e5 akelerıfı AĞ “İstanbul, Türkiye cumhuriyeti için” müs tesna mazhariyet sayılması caiz olan bir çe hirdir. Altı asırlık tarihimizin bütün itina ve ihtimamlarma nail olmak suretile diğer her vasfından ziyada Türk kaşesile boyanmış o lan bu şehir, meşhurlukta tarihin nadir kay dettiği eşsiz beldelerden biridir. Onu dünya bilir ve görmiyenler bile İstanbulu — hayran lıkla düşünür. Burası, dünya — tarihinin en pitoresk safhalarımım haşir ve neşir olmuş olduğu bir yerdir. Tariki bakımdan haznöler sahgesi olan İstanbul tablat güzelliğinin çe şitliliği itibarile de her karış toprağı ancak altınla ölçülebilecek bir yerdir. Böyle bir şehrin mamur olması zaruretlerin en kat'isi sayılaa yeridir. İşte Atatürk — büyük Türk şehirleri içinde bu İstanbulun da imart lâzım | oldugunu ve bu ehemmiyetli işe 'devlet büt ı çesinin de iştirak etmesi yerinde olacağını beyan buyurmuşlardır.,, * “Yunus Nadi, bundan sonra, bir parça him metle İstanbulun dünyanın en — mamur bir şehri olacağını, devlet bütçesinin yarısına ya kın miktarmı vermesi itibarile ayni bütçenin İstanbula yıdda 2,5 milyon liralık bir imar yardımı yapmasını çok tabil bulduğunu söy lüyor ve imar işinde İstanbullulara bir vazi 10 düştüğünü Mhtırlatarak diyör ki: |x (“Şuraya we buraya konacak — ufaktefek imar his$esi zamlarile İstanbulluların da iki buçuk milyon lira kadar feykalâde — varidat temin etmeleri pek muvafık ve pek mümkün dür. İstanbulda şehrimizi imar etmek mak /| südile ekmeği bir kuruş fazlasına — yemeğe katlansak yarım milyon liralık para temin ederiz. Nakliye vasıtalarından Gazi köprüsü için almakta olduğumuz ve artık — hepimizin unutarak hiç birimizin his bile etmediğimiz parayı İstanbulun imarı hesabına — idameye karar vermekle yılda üç — dört yüz bin lira elde etmiş oluruz. Bina vergilerine İstanbüul imarı için ©6 10 zammetmekle miktarı istis gar olunmıyacak bir meblâğ buluruz, Hulâsa erbabının tetkik ve tayin ödeceği — ve kimse nin his bile etmiyeceği ufaktefek kaynaklar dan biz de İstanbulda herhalde pek kolaylık la iki buçuk milyön liralık fevkalâde varidat temin ederiz.,, Mahut antolojinin akisleri MATBUAT Umum Müdürlüğü tarafımdan, bugünkü Türk edebiyatmın — fransızca bir antolojisi neşrolunduğu - malümdur. İki sene evel çıkarılan bu antolojinin — edebiyat âlemimize » sebeb olduğu dedikodular ise şüp hesiz h- Harlerdadır.Antolojiye girön ve g'lrnıl’ yen edipler, muharrirler, ittifakla karar ver mişlerdi ki, edebiyat antolojisi bugünkü Türk edebiyatımı Fransızlara yanlış tahrtacaktır. Nihayot bugün, Pariste çıkan Le Temps gazetesinin Andre Therive imzalı yazısı, ber bad antolojinin mahiyetini bütün gülünçlüğü ile meydana çıkarmış bulunuyor. Peyami Safa, Cumhuüriyette — yazdığı bir yazıda, Le Temps'in makalesinden bahsede rek diyor ki: “ Memlekette ilk olarak fransızca bir an toloji vücuda getirmek, fikir olarak güzel iş olârak zor bir teşebbüsü, güzelliğini ber bat edecet kadar zoör, Böyle bir teşebbüse girişmeden evvel hem Türk edebiyatında, hem Fransız lisanında salâhiyetli — adamları bulmak ve motinleri seçmek — işini bir veya birkaç kişiye, tercümeyi da türkçe edebi kül türü sağlam, fransızcayı iyi bilen — mııeiâ Abdülhak Şinasi gibi — bir salâhiyete bırak mak'lâzımdı. Sonra metinleri llgı&ek insan larım bügünkü Türk edebiyatını baştanbaşa okumamış olmaları ihtimaline göre, yapıla cak intihabı, antolojiye girecek fmuharrirle rin kendilerine #sormak âdetine yan çizmemek icap ederdi. * Bütün bunlar yapılmadığı için, antoloji te şebbüsü, bilmiyenlere Marmara denizini an latmak istiyen bir adamın, o denizden kirli bir bardak su alarak: “İşte — Marmara bu dur!,, demesi gibi bir şey oldu. Bunun böyle olduğunu Le Temps gazete sinde Andre Therivein:bu antoloji Için yazdı gı yazısıtıdan anladık. Fransız muhârtir! de erarin tercitmesini fena buluyor ve bu gibi v eserlerin basılmadan evvel, bir kere — gözden geçirilmesi için Fransaya — gönderilmesini | tavsiye etmeğe kadar varıyor, Fakat bittabi Andre Therivein, kitaptaki — parçaların inti habma, muharrirleri takdim tarzma, metin lere ait yanlışlardan haberi yoktur. Bunun için, meselâ Yahya Kemalden — bahsederken, rivayet sıgasile “halis parnassien bir Yahya Kemal varmış,, diyip kesiyor. — Gene bunün için yeni Türk şiirinin ve Türk nesrinin bazi isimleri hakkında azçok yerinde — hükümler verdiği halde Necip Fazıl gibi kıymetlerine hiç dikkat etmeden geçmiştir. Gene bunun için, Fransız muharriri, kitabın dörtte Üçünü - dolduran nesirlerin şiirler kadar — zevkle ve istifade ile okunâamadığı kanaatine varıyor ve kitapda İsimleri geçen romancıların “yal nız vesika ve menkibe bakımından — alâkayı celbedebildiklerini,, söylüyor. — Antoloji, bu günkü Türk romancısının, içinde — yaşadığı devri kaydetmekle kalan bir vakanüvisten ibasst olm-*Wnr anlatacak parçalar seçme miştir. Antoloji muharriri, kitabın başmda, gene hiçbir sıfatı ve salâhiyeti — olmadığı halde şöyle bir mütalea yazmış: “Türk — Ainkılâbı KRibi feyyaz ve bilhassa esaslı — bir inlılâbın, büyük, orijinal ve kudretli bir edebiyat do ğurmaması esasen imkânsızdır.,, Bu safırları yazdıktan sonra, “büyük, örijinal ve kudret H-edebiyat,, diye ortaya sürülen ve güdük, dermeçatma, yalan yanlış eser, Fransız mu harririne, bugünkü edebiyatımız — hakkmda acı bir kinaye taşıyan şu sözleri söyletiyor: “Şimdiye kadar böyle bir kalde asla ve kat'a Börülmüş değildir. Fransız ihtilâli edebiyat tâ bir yenilik yaratmamış, otuz sene geci kerek böyle bir yeniliğe yol açabilmiştir. , Aslmma bakarsanız milletler, fikir şaheserleri :'m:“:;tk ü.;:tdeh uııı.mınıarmd&. diğer bir ta , dukları zaman yaratabilir Tet bi L ei 15 SÜi MMM LEL A Hâdiseler ve fikirler... Tehlikeli bir düşman: Kitap okumamak ! — Lise hocalarıtdan “Güzel yazılar,, müel Hi Süleyman Şevte e — Yazann : Dr. Rasim Adasal Bir doğueli seyahatimde beni u- Burlamaya koşan birçok — samimi dostun hediye olarak — kamaramın raflarına yığdığı pasta, — şeker gibi bir sürü yiyecekleri, hiçbirine el sür meden, şuna buna dağıtmıştım; çün kü vapur lokantasının bol ve nefis yemekleri haricinde yorgun midem de çerez kabilinden şeyler için boş yer kalmıyordu. Bu hatırşinas aşi- nalar arasında genç bir dava vekili pasta ve şekerleme yerine bana iki kitap getirmişti.: Oskar * Vayld'ın Güzel Sanatlar akademisi — müdürü Burhan Toprak tarafından türkçeye çevrilmiş olan “De Profundis,, adlrı ısttrabnamesile, asrımızın ihtilâlci ruhiyatçısı meşhur Viyana profesö- rü Freud'un en son eserini.. Bu iki güzel kitabı dört günlük (fırtınasız deniz yolculuğum esnasında vecd İ- çinde okudum. Dostlarımın getirmiş oldukları çerezlerden — midemi yor- mayan ve bilâkis hâlâ kafamda can- lı hatırası yaşıyan en tatlı çerez bu olmuştu. ; Üç ay evvel Paristen yurduma dü- nerken Liyon garına kadar gelen ve hukukçu yeğenimin de — aralarında bulunduğu vatandaşlarla — beraber genç bir Japon doktoru'da vardı. Va- tandaşlarımın şekerlemelerine Ve- nedikten İstanbula kadar — beş gün Büren ve günde dört defa — resmen yemek yediren bu seyahatimde de iltifat etmek kabil — olmamıştı. Bir hastanede tanıştığım Japon dostu- mun hediyesi ise gene bir — kitaptı: Heryonun modern Türkiyeyi takdir ile tahlil eden seyahatnâmesi... Bu kitabı da zevkle okudum ve bir Ja- pon gencinin memleketim hakkında beslediği hayranlık dolayısile de se- vindim.. - Ça ; Geçenlerde mecburi hizmeti icabı olarak iç Anadolunun sapa bir köşe- gine gidip yerleşen çok — münevver ve yabancı diline aşin ıç bir şi.pk-l ı . 1.ıııı?r şŞEvYK VE nğ&wgğâ._,ğ% RReku resmi vazifesinden “sonra oyalayıcı | bir meşgale bulamadığını ve, sinirli olmaktan korktuğunu endişe İle a- nasına yazıyordu. Ona cevap olarak son zamanlarda bir Fransız mecmu- ağının neşrettiği maruf âlim kadın- lardan — (Madam Curie'nin hayatı) nam eserin tefrikalarını gönderttim. Radyumu keşfeden bu fedakâr ve çalışkan Lehli kadın Sorbon üniver- sitesinin fen fakültesine kaydolun- mak fırsatını bulmadan Rus Çarlı- gının fikir jstipdadı altında tam dürt sene KÖöy hocalığı yapıyor; ve bazı geceler aç kalarak arttırdığı para i- Te Paris Tib fakültesindeki kardeşi- ne yardım ediyordu. Bu köyün (Ça- | lrkuşu) kahramanı Feridenin nefis | feragati ile ömür sürdüğü “Zeyniler,, | köyünden daha. berbat bir yerde, gö- zün alabildiğine kadar uzanan kup- kuru bir step ortasında bulunduğu- nu bu hattrattan anlıyoruz. Zeyni- ler-köyü muhayyel bir-romanın mah. sulüydü ve bugünün hür Türkiyesin- | de artık bu köyler kalmamaktadır. Halbuki Rus köyü en büyük bir dün YA Âliminin gençlik enerjisini kam- çılayan- hakiki bir hayat, istikbale ait ümitleri kuvvetlendiren bir facia sahnesi olmuştu. İradesi ve memle- ket gevgisi —yerinde olan genç dostumun bu ilk tereddüt ve İstik- Farsızlık devresini geçirir geçirmez Madam Curie'yi mesaisine 'misal o- larak alacağı mühakkaktır. Sayfiyelerden gene şehre — doğru göç etme maeysiminin bitmek üzere bulunduğu günlerden çok yağmurlu bir gece Doğulli seyahatimde hediye olarak bana kjtaplar getiren dostu- | mun Suadiyedeki köşklerinde misa- fir bulunuyordum.,Kocamap ve yYarı boş olan bu köşkte yemek yiyip bi- raz çene çaldıktan Sonra, yağışlı ha- vanın müsaadesizliği yüzünden kır- lara çıkamadığımız cihetle erken yat mak mecburiyetinde kalmıştık. Ge- ceyarısı uyanıp da bir daha uyumak imkânını da bulamayınca bir köşede dostumun seyyar kütüphanesini teş- kil eden büyük masaya — koştum ve üstündeki şaheserler serisinden en kudretli Rug edibi Dostoyevskinin “Ölüler evinden hatıralar,, adlı kita- bını seçerek sabaha — kadar yarıla- dım., Uykusuz gecelerde insanı ca- zibesine kaptırarak kendini merak- la okutturan kitap, — uykusuzluğun en İyi bir'ilâcıdır. Binaenaleyh sa- bah dönüşünde vapurda — dahi ayni hararet ve zindelik ile bü nefis ki- tabr okuyordum. Sabah — yolcujarı meyanında çok şen ve geniş — kalbli bir aşina beni bu dalgınlık — içinde *İvaTŞ YİYURU / yetişen genç münevverlerin , da ve vyük dolaplarında bana görünce elimdeki kitabı çekerek şu telmihte bulundu: —Amma da yapıyorsun — doktor! Halbuki ben emraz — kitaplarından birini okuduğunu sanmıştım. Kitap sahibi de edebi eserler töp- layan bir şair değildi; bilâkis bütün gün adliye koridorlarında. en basit bir borç davasından en feci cinayet- | lere kadar muhtelif davaları takip etmek suretile ekmek kazanan bir dava vekili idi. Bilmiyordum, sar- best meslek sahibi bir adam resmi veya hususi vazifeleri — haricindeki boş anlarda ne okumalıydı? Demek ki gece uykusuzluğunda ve — vapur yolculuğunda dostumun elimde gör- mek istediği kitap, ya bir teşrih ve- yahud da bir fizyoloji kitabı olmalıy dı. Tenkide uğrayan eser, dört sene Sibirya zindanlarında yaşama ve ya- zi yazma enerjisi sönmemiş olan bir dehanın en acı ıstırap mahsulüydü; maruf ruh hekimleri kadar muztâ- rip ve hasta insan ruhunu nişterli- yor; ve tersine çeviriyordu. Dosto- yevski bu şaheserile müstebit ve duy gusuz Rus çarını bile ağlatmış ve ö- lümünde bütün Rus milletini tabutu arkasından ıürükle.mlıtı. ..- “ÜUmumi kültür,, İsmini verdiği- miz en değerli hazinemizi zenginleş- tiren ve bize medeni bir seviye veren yalnız mahdut meslek kitapları ola- maz. Hele bizim — memlekette yeni çoğu güel ve faydalı kitaplar okümak zey kine fazlasile muhtaçtır.. " Vatanın ücra köşelerinde münevver bir me- mur resmi vazifesi — haricinde sade mesleki yazılar okumakla kendisini avutamaz ve zaten okuyamaz. Küçük bir kasabada çalışan bir müddelu- mumi veyahut da cilt — mütehassısı bir kıta hekimi farzedelim. Bu arka daşlar günün birinde yurdun büyük mahkemelerinde ve hastanelerinda (80 Çaılş&çc#hlâtqll',_F_a;lş:j;ıj'ı?gr[u_şbn. : vazifel tin bizdern beklediği er çok” mühteliftir ve — hepsi de her yerde ayni şartlar dahilinde cereyan ede- mez. Şayet cilt doktoru: yalniız bu ihtisasa nit kitapları okumaya alış- mış ise, bol cilt vakaları bulamıyaca ğı bir yerde ezberden emraz kitapla- rınt okumakla neşe — bulamaz; mu- vakkat bir zaman — içinde bulsa da zamanla artık okuyamaz. Halbuki umumi kültüre ait paramedikal eser lerin haddü hesabı yoktur. Ben üç bin metre yüksekliğindeki Çil horozu dağlarının soğuk Bsırtla- rında olduğu kadar, ayni — nisbette derin ve sıcak vadilerde de hep bu halâskâr kitaplar sayesinde vazifle- me daha büyük bir aşk ile sarıldım ve kendimi bir sürü boş ve — zâararlı meşgalelerden kurtarmış — oldum. Ve doğrüusu bu okuma zevkini, İise sınıflarında resmi ktaplar hârlcin- de de bize şaheserlerden nümuneler okutan bazı kıymetli edebiyat hoca- larıma medyunum. Frangsızların Paris mektuplarım- da daima tenkid ettiğim bir çok ku- surları içinde gıpta ile takdir etti- ğim meziyetleri de vardı; bunlardan biri de mütemadiyen kitap veya ga- zete okuma zevk ve — merakları idi. Bütün gün hincahınç dolu olan met- rolarda, otobüslerde, spor sahalarin- da en gençlerinden en yaşlılarına ka dar herkesin elinde - seviyesine ve zevkine göre kitaplar ve gazeteler görüyordum. Parisin ve — bilhassa Kartiye Laten'in en fazla dölup bo- şalan yerlerinden biri de kütüpha- neleridir. Çok şükür her kitabın okunabil- diği ve mütemadiyen yeni yeni kitap ların basıldığı hür bir memlekette yaşıyoruz. Ankara caddesinin kütüp, hane meşherleri bütün vatandaşlar için istifadeli — kitaplarla doludur. Yevmi gazeteler bile komşu memle- ketlerin gazetelerine nazaran daha büyük ve daha zengin mündericatlı- dır. Birçoklarımızda konforlu bir e- ve, şık bir otomobile, güzel bir rad- yo ile bir Frijidere sahip olmak he- vesi âdeta ideal bir hırs hükmünü al miştır. Hiç şüphe yök ki yirminci a- sırda en mesut hayatı tahayyül et- |. mek her çalışan ferdin meşsru hak- kıdır. Fakat o güzel ve modern apâr tımanların daima unuttuğumuz ve ihmal ettiğimiz çok kıymetli bir süsü vardır: Kütüphane! Bütün diğer süs- ler kırılır ve yıpranabilir; zengin bir kütüphane İs&e nesilden nesile intikal edebilen en kıymetli bir mirasdır. Ben sandıklarda, kanape altların- karşı Ka ye kurulmasını seyre -— PAY aj Oruc ayı girmeden birkaç gül ' celeri Beylerbeyi nareden minareye ipler bağlb“', Jabi bilmem mana$ı nedir? “deliler yelk dı” denirdi ve o günden İ nasil Ki bir meraktır sarardı: Mahy© pir YE rulıyor? Birer birer sarkrtılıP gi zı veya saksı; kayık, top birer resim feşkil eden V l ran hayran bakardım. Bazi g'cîğbi' Vvİn penceresinde oturur onlar b tü rer sönüp de yazı okunmaz, çeyt olduğu anlaşılmaz bir hale geli: göl kadar, son kandil sönüp de bire ge halini alan iki minare bir ışık kalmayıncaya kadar ı" ğim olurdu. Sabahleyin M enhîş;_' cereye koşar, kandilleri sönük gl ri ile görecek olursam mnhî'“ü;dw rını belki anlayacağımı ümit ed dı!'""' Kabil mi? Kandiller çoktan kal mış, bembeyaz iki minare aras'? yesi lerden başka bir şey yok... Mah da "; dım. Senelerle merakım o ateşten yazılar, ateşter lâ gözlerimin önündedir. rafında kaldığım için yelerini görmek istedim. negüulleşen.mklma.nhıwl T rakır. Şimdiki - mahyeleri, ç0f ğumda gördüklerim kadar, güZ? yallı mayışım, artık gördüğümü hâ3” , de güzelleştirmek kabiliyetini KâY b Hayır, yalnız ondan değil; bugüf W—ı yenin eskisi kadar güzel olmas?? 4, kân yoktur. Bir kere biz, yeni har lerimize arap harfleri gihi bir gü ©F li vermesini bilmiyoruz. « çkde Fakat asıl sebeb bu da deği'-_îîîw. den minarenin şerefeleri de yâğ “4k dili ile aydmlatılırdı, şehir de 8 Ö Bilhassa mehtabsız gecelerde ç buki simdi yağ. kandilleri gehiin gerörelerim Gektrik işıklArı .: ha sönük kalıyor. Elektiriğin havay? şör diği Tenk renk yaziları gördüktef " .. ra mahyeye bir harika diye pakali” ç yoruz, onun nasıl kurulduğunu V yi edemiyoruz. O'da artık vücudun;ğfl,_ zum kalmıyan bir san'at oldü. 539; nu bükük kandiller birer biref Tp tek ve yerlerini elektrik ziyasil” y rakacak... Bu belki de daha iyi Olâ”), çocukluğumuzun Mahyeleri, artif rer sönük eşlerini göremiyeceğnpıı için, hatırımızda bir kat daha & y leşecek ve bir ışık rüyası halit' , cak... Nerede çocukluğumuzun * , yülü, mucizeyi andıran mahyelefi ” Nurullah ATAÇ Borçları birle$” tirmek- için » kandiller? di geyreti daif | nasıl kurulduğunu bir türw İ, ' i ıı,,!ı*.'_ Geçen akşam, geğ vâkit İstanbul y kalmamış... İnsanm çocukluk * ' i nında gördükleri zihinde t““dîâ_ . îî tiğimden mi, yalnız ondan mı g? W karanlıktı, mahye pırıl pırıl y&? 3 aa F - -a F Y a c 220 milyonlur. borç yapıld! , -Londra; 16 ÇAA — AVUS' Y ya hükümeti Londra piyasasınd y hafta içinde yeni bir tevhididüyü” J| tikrazı yapacaktır. Bu milyon 409.965 İngiliz Jiralıktır- îj diye kadar Avustralyanın borçli', birleştirmek için yaptığı borçları * künu 220 milyon İngiliz lirasını * . miştir. : : AÇA ' #RİNCİTEŞRİN — 1987 Hicri 1356 — Ramazan: 12 Güneşin doğuşa — Güneşlü 6,50 16,50 Vakit Sabah Öğle İkindi “.kşâm Yat? Güney Mlm-m—ğtg/% — f 5,24. 11,59 14,34 — 16,50 küskün -bir eda ile duran'ki“ââl İ öksüzlüğüne çok acıyorum. “ g! istikraf ,4 | hiç olmazsa ara sıra okşlmğ.af' temizlemekle müteselli oluîo& Bu en doğru ve en sadık ı:ıoil"'ı flf : A L yakışır şekilde sağlam ve 7 kütüphane hediye edebildiği” ne mutlu bana!... ! dd'ıt Döktor Rasim A0