Sintün Sri, zı çan det ediz ki, tübü niçin big Meerenin, saklamışlar? Halbuki öy iü onu atmak basit ka hun cevabın: buluyor 1Tüb saklanmıştı. Zira en, a bulunmasını istiyordu. — agi > dedi iü mi? Yemek İstediğiniz buydu, de- Yt, W İşte, biraz daha ileri — Üe l bakim? Mir kendime Şu suali sordum: a çi eee İSİN Ky anasını isti. —N * bul i aiteniz bu sualin cevabını? My dum: “Zira tübü kullan a: MAİ heyocanlarından birine “Doz > Bravo; W z Ben Mala düşündüm? meseleyi tıpit sizin gi Vini mağ 4m oldum... Mantığımda de yda yandi kendime dedim kiz ade, Zehir âlmak üzere kul Mirt » zehirli diken başka yn tüy almıştır. Yahut diken bir erk, “Ulmıştır. Öyle bir âletle Bap meden Ve yahut bir kadın, dikkati “UN üze, dudaklarına götürebilsin. ia Gi *İzİN ısrarınız neticesi ba a dinin İsanların Üstündeki eşya- gm 10, Piişındaki hiimeti şimdi Barpt, * cihet, dikkatime fevka- KE Ne? oldi Döonın Horbürinin cigara ağızlığı ve Mn i lay, Sarkvâri muhtelif cigara â- P. NİYE arş, - gi İersiniz? Nİ e düşünüyorsunuz? 1 yorum ki, bu ağızlıklar, Doğ, eden ağza götürülebilir. Üyor Mu düşünüyorum, doğru diü- Püayç muyum? Tüdde, darp vermeden evvel, bir Si *kklire daldı, he Üzerindesiniz.. Fakat düşün- ilm ediniz bakalım. Bil- <a i de unutmayınız. da hiç ie Tü? İşte arı meselesi hakkın- Nin aç hi İY düşünmedim. Bunda arr- Spa #7? Anlamıyorum. #m ki, asi halbuki... San Bu bunda büyük rolü vardır. MİN telefon çaldı. am, ahizeyi eline aldı. Biye all6,... Evet, benim... Puaro.. —p Yi kapıyarak: — Sea Masa Sym etti: İiyim şt evet. Anlaşıldı... Gayet N Brad A 1iz2.. Mösyö Furniye mi? » Ahize Yanımda buluruyor Mhiye,, masanın üstüne bırakarak b ibo, emniyer müdüriyetinde sizi in söyl buraya beni görmeğe gel Balim a e Kendisiyle konuş- ki, bez, onuşun bakalım ama, fev- malç, telefonu aldı : Şire 2ilo... Evet, Furniye.... Yok RA yok. Fakat öyle, vanım. af Ez Şimdi yanınıza geliriz. Müze dl m kapattr, Puaroya doğru bir > Kir, O Magi kız m Ny Jizelin kızt, —M ğ "buy rm istemek üzere müracant b k Li den geliyormuş? La Yl yabildiğime göre, Amerika. Sai eydi “na, on bir buçukta gelme- Siziy, bal? Şirodi daha evvelden ken- — Pex gp konuşmamızı İstiyor. “. Ml. Derhal gidelim öyley- Kirin, ei Grey'e bir mektup bıra be Matirları yazdı; ; ARI Yeni hdi rn iseler çıktı. Bu sebeple Cinayet ve aşk romanı MÜe'nin bu güzel roman prp (VA.NA) tarafından türkçeye çevrilmiştir. rum, Şayet Jan Düpon telefon © ederse kendisine karşı sevimli davranmız, Ta- mir edilecek — çoraplardan ve dikilecek düğmelerden kendisine bahsediniz. Sa- kan şimdilik kablettarihi testilerden, va- volardan açmayınız! O sizi pek takdir ediyor. Kendisine sevimli görünebildi- giniz kadar görününüz! Puaro — Şimdi artık gidelim, dostum, - diye davrandı - İşte beklediğim de zaten bu kadındı. Mazinin bu hayalinin sah- neye girmesini istiyordum. — İptidadan beri bu kızm mevcudiyetini hissediyor- dum, Artık bu hikâyeyi aydınlatabile- teğiz. e Tibo, onlar: o büyük bir nezaketle karşıladı. Mutat komplimanları bizi- birlerine karşı şavurduktan sonra, no ter, mevzuu madam Tibonun varisine temas ettirdi. — Dün kendisinden bir mektup al dım | - dedi, » Bu gens kız, bu sabah beni görmeğe geldi. — Matmazel Moriso kaç yaşmda? — Matmazel Mori80... Daha doğru- su madam Rihardsu. Zira kendisi evli- dir... Ve yirmi dört yaşmdadır. — Resmi eyrakını size sösterdi mi? - diye Furniy'e sordu. — Tabib, tabil... Klasörünü açtı. — Evvelâ şuna bakın Bir izdivaç (o akitnamesi gösterdi. 1910 senesinde izmalanmış bir ak't, Be- kâr olan Jorj Leman'la Mari Morise. İkisi de Kebek sakinlerinden. Sonra da Anna Moriso Leman'ın tevellüt kâğıdı. Ve ikinci derecede ehemmiyette vesi- kalar, — İşte madam Jizelin hüviyetini ay dmlatan vâziyetler... - diye sevindi. Tibo: — Anladığıma göre, Mari Möriso, (yani madam Jizel) bu Leman'la ev- lenmeden evvel mürebbiye yahut çama- şırcıymış. Ahlâksez adam, onu, izdi- vaçtan sonra terketmiş . — Sonra? — Sonra, Mari Moriso, kızınm ismi- ni aldı, “Çocuk,, Sent - Mari mektebinde büyümüş, Bu mektep Kebek'tedir. Ka- dın, Kanadadan Fransaya gitmiş. Bir &rkekle beraber zanırım. Arada sırada para gönderir, kızının masraflarını öder miş. Sora, milesseseye toptan para Ver miş. Hatta kızı büyüyüp de mektepten çiikınca ona verilmesi #ap eden pârayt da tevdi etmiş, Şüphesiz kibu sırada Mari Moriso namı diğer Leman gayri muntazam bir hayat yaşıyordu. Bütün ailesiyle münasebatı kesmeği makul usul sayıyordu, — Genç kız, servet sahibi olduğunu nereden öğrenmiş? — Birçok gazetelere ilânlar koyduk. Bunlardan bir tanesi Sent Mari müdü- res'nce görülmüş, madam Rihards'a tel- graf çekmiş. Madam Rihards © serada Avrupada bulunuyormuş, Amerikaya avdet etmek Üzereymiş. — Kocası Bay Rihırds kim? — Bir Amerikalı, Daha doğrusu bir Kanadalı. Cerrahlik öletleri fabrikatö- rü. — Karısiyle beraber mi? — Hayır. Amerikıda kalmi,,, — Madam Riharda, annesinin öldü- rülmesine ne düşünüyor? Buna dair bizi tenvir edebilir mi? — Annesine da'r hiç malâmatı yok. Mektep müdiresinin söylemesine Tağ- men, kadıncağız, annesinin genç kiz- lık ismini bile hatırlamıycr. (Devamı vari Her telden birer parçâ: Fotoğrafla Türkiye Matbuat "genel direktörlüğünün bana da kuma, yazma bilmiyen “yetmişiik bir hatun dezin bir İlgi ve şaşkkınlıktar içinde sayfa say ia seyrederken İstanbul mazzaralaaındaz bir arın tanıyor ve sevinç gösteren ğestler ge ie: — AA A... Burasi Rumelihisarı. Burası Çamlıca., Burası Ortaköy. Burası köprü. Burası Eyüp denizi! Diye söylenirken tanıyamadığı Anadolu gun ve hele Ankaranm pek muhteşem man zaralarını göstererek: — Buralar da galiba Avrupa, Amelia memleketleri olmalı! Arsan Allahım, burslar ne kadar Ga küzel yerler, buralarda ne bina lar varmış, ns binalar, ne yollar! Diyordu Gülerek: — Hanayır, dedim, analık! Buralar da bi. sim memleketler. Ve resimleri birer birer işaret ederek saymağa başladım: — Burast filân yer, burası talap yer, bu rası falan yeri Benim bu izahatım üzerine (o batuncağı. zn parmağı ağzmda kaldı ve hele Ankara manzaraları Karşında şunu söyledi: — May buraları yapan eller dert görme sin, bay tuttukları her tag © ve toprak bu hale gelsin! Bunlar kolay kolay yapıdır $eY ler mi7 Buraların resimleri bu kadar ÜS kamaştırıyor, yakından görülercek sahicile ri kimbilir nastldır? İnsanım vaktd hali ol. pa da gidip bu danım yerleri bir de yakından görse! Kokmuş yumurtalı pastaları! Şimdi de ortaya bu meselâ çikti: Kokmuş yumurta: pastalar! Bu yumurtalar kokmuş olmayıp ta Basi olacaktı ya” — Folluktan yeni çıkmış, taptaze cima Diyeceksiniz. Yağmamı var, nerede bu bol tuk? Herifçi oğlu hem yüz paraya pasta satacik, hem de önün içine ginlük yumurta dolduracak! Zaten adamcağız pastası, pan dispanyasmı, çöreğini, kurabiyesini yollarda satarken Adeta bu ciheti ftiraf ediyor: — Sütüna mi, şekerine mi, yağına mir, yu murlasma mı? Yüz paraya bunlar, yüz! Hoş, bunların yollarda birer kuruşa satı lanları da caba! İşte onun Için bu gibi şeylerin içinde taze yumurta aramak, tıpkı yirmi paralık igkem be çorbasının içinde hin? Xumaşı . aramağa benzer. Şanghaydane var,ne yok | Bir gazetede okuduğuma göre şimdi Şang bay şu halde imiş: Bir tarafta ateş, kan, ölüm, kıyamet. Öte tarafta vur patlasın, çal oynasın, doldür içe Um. Dünyanın bu seayip memleketinin Çipli Jerle dölü olan tarafımda Japon bombaları ortalığı hallaç pamuğu gibi atarken İngiliz, Amerikan, Pranaz mıntakalarında da bir şok Avrupa ve Amerikalı tüccarlar, zengin ler ve zabitler oralarda beyaz kadınlarile esrar, ai . İçinde bir yalancı cennet hayatı yaşıyorlar mış... Fena mı yahu? “Mihneti kenduye zevk etmedir Alemde hüner, “Gamı şadli felek böyle gelir, böyle 2 Diye buna derler işte! e vz 0. Cemal KAYGILI Bir kadın 80 gündür baygın yatıyor i Londrada, bütün doktorlarm bir gün bile yaşıyamaz diye ittifak ettik. leri bir hasta kadm var ki, tamam 80 gündenberi yaşıyor. Yalnız kendisini kat'iyyen bilmemekte ve baygm bir halde bir hastane odasında yatmakta. dır. Bu kadın 22 yaşımda bir annedir. Yüksek bir apartıman katından düş. müş ve baygın olarak hastaneye kal. dırılmıştır. Ve dediğimiz gibi hâlâ de baygındır. İşin garib tarafı bütün doktorlar, Tonton amca çarşıda Wöetmiş olduğu (fotoğrafla Türkiye) al. bümünü bize misafir gelmiş olan ve hiş © Yazan: Mustafa Niyazi « Ağır ceza salonu, “o mahkeme se nin, bu mahkeme benim,, dolaşan hu kuk talebeleri, gazeteciler ve bir merak kalabalığile dolüp taşıyordu. Dışarda lapa lapa kar yağdığı halde kapılar ar dına kadar âçıktı. Birden salon dalgalandı. Sonra öyle derin, öyle kehredici bir sessizlik oldu ki, gazetezilerin kâğıt hışırtıları bile duyuluyordu. Mahkeme heyeti, yerlerine oturdu lar. Salon, soluğunu kesmiş, meraktan çatlarcaşma beklemeğe tâşlamıştı. Mubaşir - Sıtma görmemiş bir sesle- Üstüste üç defa: — Destan oğlu Hasan... Destan oğ Ju Hasan, Destan oğlu Haa—sannn.. di ye, bağırdı. k Salon soluğunu keserek durdu, bek ledi. Bütün başlar lapıya çevrilmişti. İçeriye, — İki süngülü jandarma nın ortasmda—yüzü sapsarı, saçı saka ına karışmış bir adam girdi. Reis, zabıt kâtibine sordu: ; — Bu başlamış bir davamıdır? — Evet. Şahitlerin dinlenmesine kalmıştı. — Tebligat yapılmış mı şahitlere? — Evet. Reis mubaşire: — Şahitleri çağırm!,. dedi. Mubaşirin sesi duyuldu: — Mahmuvuut oğlu Mahmut, Mah mut oğluMahmut, Mahmut oğlu Mah mut, Kapıdan içeri, orta yaşlı bir adam girdi. Reis sordu: — Adın ne? — Mahmut. i — Babanın? : Mahmut: — Ne iş yaparsın? : — Yakacak kurşun odalarda İşçi Reis, iki Jandârma arasındaki ada, mı gösterdi? — Bunu tanır musın? — Evet, dedi. Hasan.. Bizim fabri kada çalşırdı. — Peki bildiklerini anlat. — Reis bey, malüısunuz bizim kur şun odalar yılda bir temizlenir. Raf ları tabanları... bir hafta önce bu temiz liğe başladık. Odanın tabanındaki tor tuları temizlerken elime katı bir Şey geldi. Baktım bir altın yüzük... Hemen arkadaşlara koştum. Yüzüğü evirip çevirdiler, Okuma, yazma söylediğine bakılırsa, içinde “Hatice, kazılmış. Biz böyle yürük derdindey ken birdenbire yanımızda Hasan peyda oluverdi. Elimden yüzüğü almak iste di, Vermedim. “Sat,, dedi. Satmadım. Sonra lâfrdeğiştirdi "Bu yüzük bana ait,, dedi. İşte yüzü, yalan diyorsam söylesin. Aramızda Hasanın adı “kavgacı, çık mıştır. Biraz geçimsiz olduğundan ö türlü... Bu sebepten hakkında söylenen İâfları haketmiş sayılır, “Bir maraza çıkacak, diye korku yordum doğrusu. Gürültüyü duyanlar etrafımıza halka çevirmişlerdi. Tam yüzüğü Hasanı vereceğim & yada arkadaşlardan biri “Bu yüzük Sü leymanın yüzüğü,, dedi. Hepimiz hatır iadık. Süleymanın parmağında böyle bir alım yüzüğü ben de görmüştüm. lll aş ak bu kadınm 80 gündenberi her gün öl. mesine intizar ettikleri halde kadınm yaşamasıdır. Kendisi, boğazından süt akıttimak suretiyle beslenmektedir. Genç kocası, çok sevdiği karısınm kendisine geleceğine kani bulunmakta ve her gün birçok saatini hastasının bagi ucunda geçirmektedir. Hasan gittikçe sertleşiyor, bozuyordu. Neredeyse kavga çıkacaktı. Daha ben bunu düşünürken, Hasan üstüme atıldı, Arkadaşlar araya girdiler, bizi ayırdılar. Gürültüyü kimyager Cuymuş geldi, yüzüğü elimizden aldı. — Söyliyeceklerin biti mi?. — Eve, bitti reis bey... Müddeiumumi şahitlerden kimya ger Rusuhi beyin dinlenmesini teklif etti, Kendisi gelmediğinden ifadesi o kundu. Kimyager Rusuhi bey Hasanm ka til olduğunda kuvvetle ısrar ediyordu. Buna benzer bir vak'aya Hamburgday ken de rastladığını anlattıktan sonra, teknik izahata girişiyordu. Hamızı kibrit bütün uzvi mâddele re ve bütün madenlere tesir ettiği hal de,, altın ve plâtin gibi asil madenlere karşı tesirsizdi. Mademki Süleyman kaybolduktan sonra kurşun odalarda onaâitbirni şan yüzüğü bulunmuştu. Ve halâ Sü leyman ortalarda yoktu. Süleyman bir kaza eseri olarak hamızı kibrit dolu odaya düşer, suda eriyen bir tuz par çası gibi eriyebilirdi. Fakat yüzük bu unduktan sonra Hasanm telâşını neye yormalıydı? Hasan kimyâgerin ifadesi okunur ken yerinde duramıyor, ayağa kalka rak: — Yalan, iftira, diye müdahale edi yor, jandarmaların zoru ile tekrâr yeri ne oturuyordu. Kimyagerin ifadesinden sonra ehli vukuf raporu okundu. Bu da kimyagere hak veriyordu. Dışarda mubaşirin sesi: — Hasan karısı Hatice, Hasan ka nsı Hatice, Hasam karısı Hatic: Diye bağıtdı. Vane İçeri rengi soluk bir kadın girdi. Sendeliyordu. Reis sordu: « — Adın ne”, — Hatice, — Evli misin?ü — Evet.. bir sene kadar oluyoru Reis Hasanr gösterdi: — Bü adamı tanır mısın?. Kadın bir reise, bir Hasana bakti, Dudaklarında bir tebessüm titredi: — Kocamı tanımaz olurmuyum?.. Reis elindeki bir altın yüzüğü ka dına uzattı: — Bu yüzüğü?. Hatice evvelâ yüzüğü alacak gibi uzandı, sonra korkuyla elini geri çekti, Başını önce eğmişti. Mantosunun düğmesini çekiştiren parmakları titri yordu, göğüs geçirerek: —Evet, Süleymana benim verdi ğim yüzük. Diyebildi. Durdu ve son ra ilâve etti: — Yüzük, yüzüğe benzer belki Ama ben bunu bin yüzük içinden bile ağzını — Süleyman kim? Hatice yangözle bakarken kekele di: — Benim nişanlımdı vaktile.. — Hasan ile nasıl evlendiniz?.. Mustafa Niyazi pa Yarn Bitecek e AKŞAM POSTASI; İvane Evi; Istanbul Ankara Caddesi Posla kutuna: İstanbul 214 © * Telgraf adresi: istanbul HABER Yazı işleri telefonu; 28672 * idare,lân «24370 © ABONE ŞARTLARI Hasan Rasim Us Banıldığı yer (VAKİT), Matbass: