B A I A 4 | , y K ai 4 9 EYLÜL l"tx M göcüşüm VVetıerde de “İhin telâkkisi değişti -“ı“'.vıdı iken tarihin iki türlü Yardı. Birincisii meşhur maa- ğ—b;ı Lunaçarski temsil ediyor- 'tı;-,' İr. Bu zat, dünya mikyasında j Münevverlerden sayılmakta- 1.:" tarihine dair vesikaları ve abi- KÇ Buhafaza etmek için, inkılâpçılar ıtk' bütün nüfuzunu kullanıyor. İN aşırı işler yapmasına mâni Fakat ona, biraz da “iyidir, *—. böyle eski kafalılıkları var- “« nazariyle bakarlardı. t cereyanın başı Pokrovski 'Ç: hayır, onun da maddi ııhnp— p&“â alâkası mevcut değildi. O Ç ek bir âlimdi. Meselâ, Petro- rındaki Tsarskoye Selo saray k, çarlığa karşr nefretini tah- g * için hücum etmiş. Bakmış İ tiyet vahim, alt katta büyük '::'quhı' *“Girin! Burada ne iz Ylpın',. demişler. Halk da o Afedersinir, pek fena pisleme- ""'ı İnkılâpların, ihtilâllerin böy 1 olur. Bunları gayet tabil gör î '“l! bolşevik âlimlerinin en sol- Vüktiyle bolşevikliğe atfedilen İ SAripkârlıkları ayıp, kötü say- Onların “yıkıcılığı,, ta! *Wkkıımı değiştirmelerindey- Pokrovaki böyle bir “tahrip- .”* tarih meselesi günün mevruu 'ür tırada, Sövyetlerde de Rut yt büyük bir alâka uyanmış S r. Pokroveki, arsıulusal- ıı.““!t telâkkilerin — fikriyat- * Lunaçarskiye rağmen - tarih ştüm diktatörü olmuştu. — Önun *.h. Yimdi yaşamakta olduğumuz 4, Prehistuar (kablettarih) saya 5_::& fütüristliğe — kaçmışlardı. ifratları Sovyetlerin resmi N bile, son zamanlara kadar *n. *dumuzun mekteplerinde, ta- Nıu: fasaifine göre, yani vakala- ç- ü ıırıı le tedris :dılmemek- X“'"' lxb gormlınclne b.nün '"xnun şekilleri içine sokulma- “'tıı.ım"”' Bir vaka, ancak _k*n telesile izah edildiği nisbette Ü ç dirilir, aksi takdirde, realitede Tecede mevki almış olsa bile, Plâna indirilirdi. g Cerin ilk gayesi dünya inkı &u mazinin bu telâkkisi idealle ihtimal kabili telifti. Tatmak istiyen genç adamlar h î "üdilerine manevi miraslar br- 'ı lki distadları nasıl inkâr e- _'ş, “lrovıkı mektebi de, — bu- k —'"'melıle beraber — mazinin X' hı Yüklüklerini mesköt geçiyor, “& 'dise ve fertleri kendi devir- "'ıı'le değil de, markist pren- —'lxıılvle ölçüyor, bunlar- &.,,'"'ı Müsbet, makbul, diğerle- "t,, .*rdud hüviyetler halinde .n"kvnıyu değişmiştir: Bir Yq " vardır. Bolşeviklik, bey- N. İhtilâline değil bu Sovyet — yeni kanunu esasi " muci- "" N farkı gözetilmiyen halkı- :ı» Yor, Öyleyse tarih de © eti *lmah. Bu vatanın böyle dün H&ı * bir toprakları üzerinde te- .*4;'—"1 hasıl clmuştur? Onun X -| layıcıları ve koruyucula- ı, Bunlar Cermen istilâsına .lı_,.î' Memleketi koruyan Alek- iden Turani Altın Ordu- A, *yan bayrağını kaldıran 4, büyük Petroya kadar Nit ğ deleri de Ihtiva eden kah- | “'._ 'yet vatanı, bunları da !k.%;-dır görerek tebcil edi- —ğ:..,_r ıl_ıııııııae bir yeni tarih- Şin, Pokrovskiden gayet ht kide ve bu anlattığımız üşleri ihtiva eden bir ki- .qh. Kendi; 5$.000 — ruble *Ztş Vetilmiştir. Gazeteler, bu- y İhııı değil bir siyaset M& “îiınu tebarliz ettiriyor- "ğm.:“ nekli, eski Rus anane- Pyaç Tek ve kahramanlarının &derek yetişecek. (VâA-Nü) Aıcıu*mbı vanına milx—oy sokulamadığı için çalıştıkları gayri sıhhi vasiyete rağmen dünryanm en sağlam insanla. rı olduklarımı iddia eden Galatada Zindan sokağındaki dökmeci dükkânlarınd an biri.., Istanbul konuşuyor ! Mikrobun, sineklerin ve hastalığın yaşamadığı yer! Galatadaki dökümcüler, çalışma şeraitinin bütün kötülüğüne rağmen hayatlarından çok memnun insanlardır Yazan : Haberci İstanbulun, en merkezi bir yerinde olmasına rağmen, Galata daha doğru su Galatanın bir. ço sokakları, eminim ki çoğumuzun meçhulüdü. İşte bu yazıdan itibaren bir iki gün sizinle sokaklardan bazılarını dola « şacağız. Burayı germeyi bana esnasayum sücu Ali hatırlattı. Bir gün matbaadari çık. *? mış Adalara gitm'ye kat bir dakika geç kalmı kaçırttı. Nefes nefese Adalar iskeles'ne gelip te, köprüden'henüz açılmakta olan vapuru mahzun nazarlarla seyre başla- | dığım zaman, arkadaşım: —RNe yapalım, üzülme, dedi, Biz de gidip, Galatayı gezeriz. Hem merak et- me buralarda da çok enteresan görecekrin.. Vakit oldukça erken, hava çok sıcak. tr. Böyle bir vaziyette dar sokaklarda dolaşmak eziyetli bir iş olacaktı amına, çarnâçar dostumun tekli kabul et - tim. 'Tünele giden sokağın altındaki cad- deden saptık, kırtar'yec'lerin, makine elât ve edevatı satzlı dükkânların, mu - şambacıların, yorgancıların. önünden geçerek Perşembe pararı istikametinde ilerledik... Ka.ayon, otomobil ve yük arabalarının biribiri peşi sta mütema. ze vapuru şeyler diyen işlediğ' bu yolda, bir kazaya uğra | mamak için daracık yaya kaldırımında dükkân camekânlarına âdeta yapışarak yürüyorduk. Perşembepazarına yaklaşmak üzere | iken, Ali kolumdan çekti. Soldaki, iki | anyana dar geçebileceği karan r sokağı gösterdi. — Buradan, sapalım, dedi.. Bu sözüm ona, sokağın üzerine (Ku yumcu Tahir sokağı) levhası t. — Yolun il? tarafında pis suratlı küçük küçük demirci, hırdavatçı dük - kânları bulunuyor, iler'de, sokağın ufa- cık bir meydancıkla birleşt ö/ istika » mette ise müthiş bir duman bulutu yükseliyondu. —Yürüdüğ'ünsüz — sokeak öyle dar, öyle garip bit vaziyette idi ki, bu dumanlara baca vatifes'ni göre- rek, hepsini b'zim tarala doğru çek'yor, bizi, gözlerimizi açamaz bir hale get'. tyordu. Bir an iç'nde, ateş gibi yanmıya baş hyan gözlerimi el'mle kapatıp: — Bu ne, ne oluyorur? diy ; sordum, Dostum — Döküm-ülerin dumamı, diyordu Tıpkı Süleymaniyede manzaranın eşini göreceksin, şimidi.. Meydana kadar gözler'm kapalı yü- rüdüm. Ancak orada etrafıma baktım. Burasr, dökümcü dükkânlariyle çev- asılmış- rast geldiğirmiz | | salatadaki dölmeci d rilmiş bir yerdi, Dumanı çıkan dükkâh- da, bir kömür ocağı yanıyor, mütemadi- yen İşliyer bir taraftan kıpkır - muzı alevi büyültürken, bir taraftan da, duman bulutları yükseltiyordu , Dükkânın içinde, elleri, Yüzleri kap- kara, ufaklı büyüklü, alay insan muhtelif işlerle meşguldüler Tük Kimisi körüğü çalıştırıyor, kimisi o- caktaki kömüre bakıyor, kimisi döküm kalıplarını hazırlryor, kimisi de eritile- cek demir parçalarını yerleştiriyordu. Tam faaliyet üzerinde olan dükkânın | önünde hir adam yere pırıl pırıl parıl- diyan prinç pa koymuş, elinde kocaman bir mıknatıs gârip bir işle meş guldü. Zindan sokağı meydanındaki çöplül ve pek garip bir vaziyelle duran tek pabuç dinlar ından başka bir MANZAT... Biz de butaya doğru sokulduk. Haki katen acınacak bir şerait altında çalışan bu insanlarla konuştuk. Hem işlerini görüyor, hem cevap yetiştiriyorlardı. — Ne derdiniz, vardır. sizin? diye sordum , Hep birden güldüler. Ben acı acı söz ler iştteceğimi ümit ederken, en yaş- Hıcası beklenmiyen bir tarzda cevap ver di? — Allaha şükür hiç bir derdimiz yok bizim.. Sonra ocaktan yükselen ve hıga:cd tâ bizim yüzümüze kadar çarpan alev sütunun göstererek: — Siz şunu görüyor müsunuz, dedi- HEç bunun yanıns mikrop, rebifr mi hiç?! Bakınız hepimiz çivi gi bi adamlarız Bizim san'atta, hastalık nedir bilinmez, Burada, komşu dükkârkları dışarı çı. kıp yanımıza gelerek bizi di genç, meslektaşının sörünü sip lâfa karıştı. — Benim babam, tam 85 yaşında öl, dü, O da dökümel idi. Ben daha da çok yaşıyacağım.. Niyetim yürzü bulma- dan yolcu olmamaktır. #nek gi- yen bir Sırtındaki kolsuz fanilâdan açıkta kalmış, vücudunu. çıplak yerlerine dik katle baktım. Çot geniş ensesi ve kuv- vetli bazuları ile bu genç değme pehli- vanlardan daha heybett görünüyordu. Ben onu sgeyrederken, yüzü gözü kap kara olmuş, üçüncü bir adam döküm . cüler için söylenecek sözler! tamamla- di , — Geçinecek kadar paza da kazanı- yoruz. Daha ne dert ararsınız bizde. 'Toz toprak, boğucu içinde mesut bir hayat yaşryan bu insanlarr bir kere daha hayretle seyrettim. Sonra buğgdan gitmek üzere AFyi aradım. Ö- duman Eski valli ve şehremini 8. Haydar Eski İstanbul vali vo şehremini Haydarım, bu şehre hayli yardımı dokunmuştu. — Dün, © zatın ölümünü İşiten herkes, — Haydarın Kgördüğü işleri ve bunların müsbet. delillerini hatırladı. B. Felek de merhuma dalr yazdığı bir fıkrada ezcümle diyor ki: Ölüm nekadar Hakkın emri ve — fanflerin içtinap edilmez müşterek akıbeti olursa o1. sun Üzerimizde dalma clem ve teesaür birak. madan gelip geçemez. Dün İstanbul Şehremini Haydarın ölümü. Dü işitince bundan 13 gene evvel Marsilya, dan İstanbula gelirken opertör Cemll (paşa) ile olan bir görüşmemi hatırladım. Daha ziyade İstanbul Şehreminliği zama. nındaki lorantiyle tanınmış olan opertör ha. leflerinden bahsederken merhum için “— Şimdiye kadar gelen Şehreminleri işin de en müspet iş görmüş bir adamdır.., Demişt. Ben bu sözü itfaiye — teşkilâtma bamlettim. Fakat o tashih etti. “— Hayır! Ttfalye işi bir gey değil. Mez, baha yaptırdı ve mezbabadân birkaç müyon Tuk varidat temin etti, dedi.. Haydarın ölümüyle müteesatr görünen bir çokları onun İstanbula yaptığı en büyük hiz. meti itfaiyede bulürken, iş başmda İstanbal belediyesinin paraya olan ihtiyacını duymuş olan operatörün merhum bakkındaki sözle. rini en salâhiyettar bir gehadet saymak za. rüretlade bulunuyorum. Ben rahmetliyi ilkönce D24 te gelmiş olan Romanya mülit t Nyanda verilmiş bir ziyafete Tiyaset öderkea görmüştüm. Valilikten infikâükine kadar bir daha görüşmedim. Ama bu bir defalık temas bana onun aa. zalmi, demokrat ve selim tablatli bir adam olduğu intibamr verdi. Zaman geçti. O va. lilikten çekildi. Geldi geçti. Bir daha ondan bahsedilirken işitmedim. Yalnız bir kere — belki bundan dört beş — sene evvel — bizim matbaanın önündeki parke taşlarının arasına kafran akıtan bir ameleye nezaret ederken gördüm ve o münassbetle geçinmek — içia müteahhitlik ettiğini öğrendim. Şimadi de bu mütevazi ve renlizatör adamım sestizce söndüğünü işitiyorum. — İstanbula hizmeti vardır, kadirşinas İstanbullular adı. na ölümüne hayıflandım ve acıdım. Hizmeti. ni unutmadığımızı tabutu ardından — söyil yoruz. Hak rahmet eyliye. CUMHURİIYET'de: Gözden düşen hukuku düvel Berver Badi yazıyor! Bir Üniversita talebesi, bukuku 1 im. Hihanında muvaffak olamamıştı. Kendisine sordum: — Hani iyi bir diplomat olmak istediğini söylüyordum, milletlerarast hukukuna niçin galışmmadın ? — Ben daha mektepten çıkmadan — evvel, bu hukuk, beynelmilel münasebetlerde itihar dan düşmeğe başiadı. Maktebden çıkmca bü. bütün kıymeti ke'maz diye korktum. — Galiba, dedim, şimdi politika Alemtnde bu hukuka yan çizen devletlerin adamlar: da, mektepteyiten seain gihi düşünmüşler, AKŞAM'da : Beklediğimiz neşriyat Dün birçok kimseler Kamutayın — mühim toplantısını dinlemek Üzere radyoları başma geçmişti. Akşam gazetesinin — “Dikkatler,. sütünunda çıkan küçük bir fıkra, — vaziyeti ve meramı gayet iyi anlatıyor, fikra, göyle. dir: Dün Büyük Millet Moclisinde fevkalâde tir toplantı oldu; İamat İnönü nutuk — söyledi; pek çok kimse, merak ve heyocanla radyo başında bekledi: Bas yok. Radyo na günü bekliyer? nu, meydanın ortasına yığılmış çöplerin ve bu çöplerin tam başına bir kuman . dan azametile dikilmiş tek bir esky pabu cun resmini almakla meşgul duldüm. İşini bitirdikten sonra, hem bana doğ geliyor, hem de hâlâ gülüyordu. — Ne oluyorsun? dememe vakit br- rakmadan anlattı: — Şu pabucun haline bak, eğer ken dini tutar da gülmezsen sana istediğini veririm . Filhakika ben de gülmiye başladım. Fakat buna sebep, çöplerin arasma yerleşmiş tek pabucun garip vaziyetin- den ziyade karşıki sokağın başında gör. düğüm bir levha idi. Burada (Zindan sokak) yazısı oku - nuyordu. Bulunduğumuz mevkie tam lâyık bir isim, Fakat üç metre ötede, gel&ğimiz yolun üzerinldeki (Kuyum - cu sokağı) ismi bütün bunlarla öyle garip bir tezat teşkil etmekte idi ki, bu manzara karşısında gülmemek hale'ka- ten elden gelmiyordu. HABERCİ YARINA: Fıçıcılık niçin ölüyor.