19 Eylül 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 3

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

A e TT Y A9 EYLÜL — 1037 Stim görüşüm: '“VVetlen—de de "İhin telâkkisi değişti '%R'llyada iken tarihin iki türlü Vardı. Birincisini meşhur mâaa- %“rl Lunaçarski temsil ediyor- )îkıîıhr Bu zat, dünya mikyasında k münevverlerden sayılmakta- | tarihine dair vesikaları ve abi- | Muhafaza etmek için, inkılâpçılar İç *ti bütün nüfuzunu kullanıyor, e“n aşırı işler yapmasına mâni' W HFakat ona, biraz da “iyidir, İma, böyle eski kafalılıkları var- | ». w nazariyle bakarlardı. : Yh Ser cereyanın başı Pokrovski | 'haY"'. onun da maddi tahrip- mhıhıç alâkası mevcut değildi. O k bir âlimdi. Meselâ, Petro- 'Gq ndaki Tsarskoye Selo saray Çi ık çarlığa karşı nefretini tah- lhd' için hücum etmiş. Bakmış- | "“Yet vahim, alt katta büyük M:îmışlar. “Girin! Burada ne Yapın !,, demişler. Halk da o "hnı alfedersiniz, pek fena pisleme- 3 İnkılâpların, ihtilâllerin böy ddtr olur. Bunları gayet tabil gör P“lt bolşevik âlimlerinin en sol- vîlk*tıyle bolşevikliğe atfedilen fahripkârlıkları ayıp, kötü say- “Onların “yıkıcılığı,, tarihin es- telâkkisini değiştirmelerindey- înq'_ Pokroveki böyle bir “tahrip- '%de tarih meselesi günün mevzuu İr sırada, Sovyetlerde de Rus %N:'T!I büyük bir alâka uyanmış tadır. Pokrevski, arsıulusal- Mt"»er telâkkilerin — fikriyat- $5%“Lı.ırı:ıçıu'ı.lıı;.'e rağmen tarih N diktatörü olmuştu. —Önun !ltndı yaşamakta olduğumuz Pl'!hııtua.. (kablettarih) saya ede fütüristliğe kaçmışlardı. i € ifratları Sovyetlerin Tresmi qu bile, son zamanlara kadar omîumuzun mekteplerinde, ta- q Nkun tasnifine göre, yani vakala- Vh tt bü ııraııyle tedrıs edılmemck- kmil gıbı gosterılmekte. butun bunun şekilleri içine sokulma- 'Mmaktaydı Bir vaka, ancak —“q elesile izah edildiği nisbette Pq üçirilir, aksi takdirde, realitede Öi *cede mevki almış olsa bile, ı Pıana indirilirdi. “qd:lkîîrin ilk gayesi dünya inkı- j “ için, mazinin bu telâkkisi , 'dealle ihtimal kabili telifti, %lh Aratmak istiyen genç adamlar “*l #ndilerine manevi miraslar br- ı elki distadları nasıl inkâr e- 'îbq Okrovski mektebi de, — bu- Ö hü%tmekle beraber — mazinin “lt M Üklerini mesküt geçiyor, ş"1ı dise ve fertleri kendi devir- qh'!ıı u"îv’le değil de, markist pren- “'izıııyle ölçüyor, bunlar- N'**L Nt müsbet, makbul, diğerle- mel'dud hüviyetler halinde »qy:sıt Vaziyet değişmiştir: Bir Ö% ["il vardır. Bolşeviklik, bey- lhtılâlıne değil bu Sovyet % S yeni kanunu esasi —muci- b. f farkr gözetilmiyen halkı- 1'3"0 Öyleyse tarih de ©- dg ltı12!11 Bu vatanın böyle dün qu * bir toprakları üzerinde te- hasıl hasıl clmuştur? Onun %lq oPhyıcıları ve koruyucula- lzq Bunlar Cermen istilâsına Memleketi koruyan Alek- Mıden Turan! Altın Ordu- ,ın'Y'J'l bayrağını kaldıran 2, büyük Petroya kadar !ı Ür deleri de ihtiva eden kah- Ü Ül, v Sovyet vatanı, bunları da kadar görerek tebcil edi- ı“"' isminde bir yeni tarih- | & :Nîı ıâkll?n Pokrovskiden gayet | ide ve bu anlattığımız ğz.*“:“'üşlen ihtiva eden bir ki- | Kendisine 75.000 — ruble m'h, hl:nlmıştır Gazeteler, bu- ilim değil bir siyaset “ğunu tebarüz ettiriyor- P“ nesli, eski Rus anane- *!şl"î"ek ve kahramanlarmın * ederek yetişecek. ( Vâ -Nü) D Alevlerinin vanına mikrop sokulama dığı için Oah*fî“m'f gayri sıhhi vaziyete rağmen dünyanın en sağlam insanla. t olduklarını iddia eden Galatada Zindan sokağındaki dökmeci dükkânlarından biri..; İstanbul konuşuyor ! Mikrobun, sineklerin ve hastalığın yaşamadığı yer! Galatadaki dökümcüler, çalışma şeraitinin bütün kötülüğüne rağmen hayatlarından çok memnuüun insanlardır Yazan : Haberci İstanbulun, en merkezi bir yerinde olmasına rağmen, Galata idaha doğru su Galatanın bir.çok sokakları, eminim ki çoğumuzun meçhulüdür İşte bu yazıdan itibaren bir iki gün sizinle bu sokaklardan bazılarını dola - şacağız. Burayı ıczmgvı bana di naddağıili uu Ali hatırlattı. Bir gün matbaadan çık. mış Adalara gitm'ye riyet ctmiştik. Fa- kat bir dakika geç kalmak, bize vapuru kaçırttı. Nefes nefese Adalar iskeles'ne gelip te, köprüden'henüz açılmakta olan vapuru mahzun nazarlarla seyre başla- dığım zaman, arkadaşım : —Ne yapalım, üzülme, dedi. Biz de gidip, Galatayı gezeriz. Heımm merak et- | me buralarda da çok enteresan şeyler görecekrin.. Vakit oldukça erken, hava çok sıcak. tı. Böyle bir vaziyette dar sokaklarda dolaşmak eziyetli bir iş olacaktı amma, çarnâçar dostumun teklifini kabul et - tim. Tünele giden sokağın altındaki cad- deden saptık, kırtar'yet'lerin, makine - Rlât ve edevatı satıtı dükkânların, mu - şambacıların, yorgancıların önünden geçerek Perşembe pazarı istikametinde ilerledik... Ka.ayoön, otomobil ve yük arabalarının biribiri pesşi sırta mütema. diyen işlediğ' bu yolda, bir kazaya uğra mamak için daracık yaya kaldırımında dükkân camekânlarına âdeta yapışarak yürüyordük. Perşembepazarına yaklaşmak üzere iken, Ali kolumdan çekti. Soldaki iki insanın yanyana idar geçebileceği karan lrk hir sokağı gösterdi. — Buradan, sapalım, dedi.. Bu sözüm ona, sokağın üzerine (Ku yümcü Tahir sokağı) levhası asılmış- tı. — Yolun ikk tarafında pis suratlr küçük küçük demirci, hırdavatçı dük - (kânları bulunuyor, iler'de. sokağın ufa- cık bir meydancıkla birleşt &/ istika - mette ise müthiş bir durman bulutu yükseliyordu. “Yürüdüğündüz — sokak öyle dar. öyle gatip bir vaziyette idi ki,; bu dumanlara baca vağiferm'ni göre- rek, hepsini bizim tarafa doğru çek'yor, bizi, pgözlerimizi açamaz bir hale get'- r'yordu. Bir an iç'nde, ateş gibi yanmıya baş lıyan gözlerimi el'mle kapatıp: — Bu ne, ne oluyoruz? diy : sordum, Dostum — Döküm-ülerin dumanı, diyordu.. Tıpkı Süleymaniyede rast geldiğimiz manzaranın eşini göreceksin, şimldi.. Meydana kadar gözler'm kapalı yü- rüdüm. Ancak orada etrafıma baktım. Burası, dökümcü dükkânlariyle çev- falatadaki dökmeci dükkânlar ından başka bir manzara... & rilmiş bir yerdi, Dumanı çıkan dükkân- ; da, bir kömür ocağı yanıyor, mütemadi- yen işliyen körük bir taraftan kıpkır - mızı alevi büyültürken, bir taraftan da, duman bulutları yükıeltiyordu Dükkânın içinde, elleri, yüzleri kap- kara, ufaklı büyüklü, bir alay iİnsan muhtelıf işlerle meşguldüler, Kimisit' körüğü çalıştırıyor, kimisi o- caktaki kömüre bakıyor, kimisi döküm kalıplarını hazırlıyor, kimmisi de eritile- cek demir parçalarını yerleştiriyordu. Tam faaliyet üzerinde olan dükkânın önünde bir adam yere pırıl pıril parıl- dıyan prinç parçaları koymuş, elinde kocaman bir mıknatıs garip bir işle meş guldü, meydanındaki çöplük ve pek garip bir vaziyette duran tek pabuç Zindan sokağı Biz de buraya idoğru sokulduk, Haki katen acınacak bir şerait altında çalışan bu insanlarla konuştuk. Hem işlerini görüyor, hem cevap yetiştiriyorlardı. — Ne derdiniz, vardır. sizin? diye sordum , Hep birden güldüler. Ben acı acı söz | Jer iştteceğimi Üümit ederken, en yaş- Ircası beklenmiyen bir tarzda cevap ver di: — Allaha şükür hiç bir derdimiz yok biz'm., Sonra ocaktan yükselen ve harareti tâ bizim yüzümüze kadar çarpan alev | sütunun göstererek: — Siz şunu görüyor müsunüz, dedi- Hiç bunun yanına mikrop, sinek gi- rebi''r mi hiç?! Bakınız hepimiz çivi gi bi adamlarız Bizim san'atta, hastalık nedir bilinmez, Burada, komşu dükkânldan dışarı çı. kıp yanımıza gelerek bizi dinliyen bir genç, meslektaşının sözünü yarıda ke- sip lâfa karıştı. — Benim babam, tam 85 yaşında öl. idü. O da dökümcü idi. Ben daha da çok yaşıyacağım.. Niyetim yüzü bulma- dan yolcu olmamaktır, Sırtındaki kolsüz fanilâdan açıkta kalmış, vücudunu.ı çıplak yerlerine dik katle baktım., Çok geniş ensesi ve kuv- vetli bazuları ile bu genç değme pehli- vanlardan daha heybetli görünüyordu. Ben onmnu seyrederken, yüzü gözü kap kara olmuş, üçüncü bir adam döküm .- cüler için söylenecek sözler! tamamla- dı. — Geçinecek kadar paza ida kazanı- yoruz. Daha ne dert ararsınız bizde.. 'Toöz toprak, boğucu duman içinde mesut bir hayat yaşryan bu insanları bir kere daha hayretle seyrettim. Sonra buğadan gitmek üzere AlFyi aradım. O- u TU Cü / KURUN'da Eski vali ve şehremini B. Haydar Eski İstanbul vali ve şehremini- Haydarım, bu şehre hayli yardımı dokunmuştu. — Dün, o zatın ölümünü işiten herkes, — Haydarın gördüğü işleri ve bunların müsbet delillerini hatırladı. B. Felek de merhuma dair yazdığı bir fıkrada ezcümle diyor ki: Ölüm nekadar Hakkın emri ve — fanilerin içtinap edilmez müşterek akıbeti olursa o!. sun Üzerimizde daima elem ve teessür bırak. madan gelip geçemez. Dün İstanbul Şehremini Haydarın ölümü. nü işitince bundan 13 sene evvel Marsilya., dan İstanbula gelirken opertör Cemil (paşa) ile olan bir görüşmemi hatırladım. Daha ziyade İstanbul Şehreminliği zama. nındaki İcraatiyle tanınmış olan opertör ha. leflerinden bahsederken merhum için: "— Şimdiye kadar gelen Şehreminleri işin de en müspet iş görmüş bir adamdır.,, Demişti. Ben bu sözü itfaiye — teşkilâtına hamlettim. Fakat o tashih etti. — Hayır! İtfalye işi bir gey değil. Mez. baha yaptırdı ve mezbahadân birkaç milyon luk varidat temin etti, dedi.. Haydarın ölümüyle müteessir görünen bir çokları onun İstanbula yaptığı en büyük hiz. meti itfaiyede bulurken, iş başımda İstanbul belediyesinin paraya olan ihtiyacını duymuş olan operatörün merhum hakkındaki sözle. rini en salâhiyettar bir şehadet saymak za. ruretinde bulunuyorum. Ben rahmetliyi ilkönce 924 te — İstanbula gelmiş olan Romanya mill! takımına Tokat. liyanda verilmiş bir ziyafete riyaset ederken görmüştüm. Valilikten infikâkine kadar bir daha görüşmedim. Ama bu bir defalık temas bana onun sa. mimi, demokrat ve selim tablatli bir adam olduğu intibamrı verdi. Zaman geçti. O va. Hlikten çekildi. Geldi geçti. Bir daha ondan bahsedilirken işitmedim. Yalnız bir kere — belki bundan dört beş — sene evvel — bizim matbaanmı önündek$parke taşlarının arasına katran akıtan bir ameleye nezaret ederken gördüm ve o münasebetle geçinmek — için müteahhitlik ettiğini öğrendim. Şimdi de bu mütevazi ve realizatör adamm sessizce söndüğünü işitiyorum. — İstanbula hizmeti vardır, kadirşinas İstanbullular adı. na ölümüne hayıflandım ve acıdım. Hizmeti. ni unutmadığımızı tabutu ardından — söyll. yoruz. Hak rahmet eyliye. 'CUMHURİYET'de: .Gözden düşeh hukuku düvel Server Bedi yazıyor!: Bir Üniversite ltalebesi, hukuku düvel im. tihanımnda muvaffak olamamıştı. Kendisine sordum: — Hani iyi bir diplomat olmak istediğini söylüyordum, milletlerarası hukukuna niçin çalışmadın ? — Ben daha mektepten çıkmadan — evvel, bu hukuk, beynelmilel münasebetlerde itibar dan düşmeğe başladı. Mektebden çıkmca bü. bütün kıymeti ke'maz diye korktum. — Galiba, dedim, şimdi politika âleminde bu hukuka yan çizen devletlerin adamlar" da, mektepteylten senin gibi düşünmüşler, AKŞAM'da : Beklediğimiz neşriyat Dün birçok kimseler Kamutaym — mühim toplantısını dinlemek üzere radyoları başma geçmişti. Akşam gazetesinin — “Dikkatler,, sütununda çıkan küçük bir fıkra, — vaziyeti ye meramı gayet iyl anlatıyor, fıkra, şöyle. dir: Dün Büyük Millet Meclisinde fevkalâde tir toplantı oldu; İsmet İnönü nutuk — söyledi; pek çok kimse, merak ve heyecanla radyo başında bekledi: Ses yok. Radyo ne günü bekliyor? nu, meydanın ortasma yığılmış çöplerin ve bu çöplerin tam başına bir kuman - dan azametile dikilmiş tek bir eski pabu cun resmini almakla meşgul duldüm. İşini bitirdikten sonra, hem bana dJoğ geliyor, hem de hâlâ gülüyordu. — Ne oluyorsun? dememe vakit br- rakmadan anlattı: — Şu pabucun haline bak, eğer ken dini tutar da gülmezsen sana istediğini veririm . Filhaktka ben de gülmiye başladım. Fakat buna sebep, çöplerin arasma yerleşmiş tek pabucun garip vaziyetin- den ziyade karşıki sokağın başında gör. düğüm bir levha idi. Burada (Zindan sokak) yazısı oku - nuyordu. Bulunduğumuz mevkie tam lâyık bir isim, Fakat üç metre ötede, geldiğimiz yolun üzerinideki (Kuyum - cu sokafı) ismi bütün bunlarla öyle garip bir tezat teşkil etmekte idi ki, bu manzara karşısında gülmemek hakrka- ten elden gelmiyordu. HABERCİ YARINA: Frıçreiliık niçin ölüyor.

Bu sayıdan diğer sayfalar: