Karihi macera ve aşk romanı — 105 — Yazan: (Vâ - Daha şimdiden Osmana Isadır diye biat eden rahibeler zuhur etmişti, ölüyü diriltse de, diriltmese de ona inanıyorlardı | Geçen kısımların hülâsası Papas Osman, henüs pek küçük yaştadır. Gı'ddda kadınlar manastı. Tw gezdiği mırada, dini an'ane mu. cibince gelin keyafetine sokulup İsa ile evlendirilen bir rahibenin odası- na giriyor. Omu kendinin İsa oldu- Öuna ikna odiyor. Bu kız, papas Os. mamın hoşuna gitmiştir. Fakat tam 0 esnada, nöbetçi ihtiyar rahihe işin farkına vararak, kampanaları çalıyor. Hücreye bir sürü adam gi. riyor. Osmamı yakalıyorlar. Osmun, Isa olduğunu iddia ediyor. ... — Saçmalıyorsun. — Saçmalamıyorum... Ben İsşayım... | — Kendin günaha girdiğin gibi bu yalan sözleri işittiğimiz için bizi de günaha sokuyorsun... Sus! Fakat, küçük Osmanh, öyle gürültü. ye pabuç bırakacak İnsanlardan de- Hildi. Meydan okurcasma kollarını göj Üzerinde kavuşturdu. Gözelrinden şim gekler çakryordu. Bütür homurtularım üÜzerinde çınlıyan genç ve dinç sesiy- le. kumanda eder gibi: — Sen sus! . dedi. İhtiyar rahibe, büyülenmiş gibi, ce. vab veremedi. Ötekiler de cevab vere. mediler. — Ben şimdiye kadar alelâde bir a. dam olmadığımı size ispat etmedim mi? Sizin korsanlarmızı dize getirme. mi? Azgm hayvanları hükmüm almadım mı? İsyanlarımızı bas- termadım mar?... Eğer ben cldden hari- kulâde yaradılışta olmasaydım bu yaş ta bir çocuğun böyle bir gey yapma. sına imkân var mıydı?... — Fakat bu rahibe,.. Mukaddes bir gahsiyettir.. Halbuki sen onu. Deminki ihtiyar, son itirazını da bu şekilde yükseltmek iztedi. Osman: — Ben, İsayım... - dedi. . Haklırm olarak onun yanma geldim... Siz ne demiye buna mâni oluyorsunuz?... Eliyle tehdit eder gihi, nöbetçiyi göstererek: — Hele sen... Sen ki vazifen başın. da uyukluyorsun... Ben, burasını kon. trol etmeye geldim.. Ya benim yerim- Ge başkası olsaydı?.. Demek ki 6 da içeri girebllecekti.. Ve daha fazla bağırmıya başladı: — Eğer herkes burada vazifesini bu kadın gibi görüyorsa vay hıristi. yan âleminin haline... Zira, yakı"'h müslümanların taarruzuna sız, takayyiltaliz bırakınız, o yzaman İa mamdır... Mevzuu tamamiyle değiştirdi. Çı. kıştı, azarladı, nasihatler verdi. Türk. ler hücum ettikleri vakit, ne gibi va. ziyetler almak lâzımgeldiğini anla'tı. O kadar tajükatla konuşuyordu ki, herkes, deminki hali unutmuş, Osma- n: dinlemeye Birdi — LAf ebeliği yapıyor... Hepimizi Kandırıyor... Kabahatinf unutturmıya Çalışıyor, Onu dinlemeyiniz. Hem hu garlatanı nasıl dinlersiniz?.. O, İsa olduğunu lddia ediyor.. — İsayım... Bunu Ispat ederim. — Nasıl? — Zaten İsa, çocukken birçok muci- zeler göstermemiş miydi? Ben de on. ları, üç mucizemle kısmen gösterdim. Fa'.mı. daha şaşılacak gibisini yapa. » İsanin en büyük muciğesi ölü diriltmektir. Ben de diriltirim. — Ölü mü diriltirsin? Rahibeler, heyecan içindeydiler. Osman büyük bir ciddiyetle: — Evet! . dedi. . Ben, İsa olduğu. mu bu süretle İspat ederim. Mesn'â, (#i manastırda son ölen kimdir? Başrahibe: ; | — Onu dirilimek pek güç olur! . dedi. — Niçin? — Çünkü yalnız canı gıkmakla kal- mamış, ayni zamanda vücudu param. parça olmuştur. İşkence edilerek göz. leri oyulmuş, derisi yüzülmüştür. Osğsmanın dudüklarımnda yalniız benim sezebildiğim bir tebessüm belirdi: — Zarar yok! - dedi. . Her ne olur. sx olsun ben ölüyü diriltebilirim. Böy- lelikle size mucizemi — göstereceğim. Yülnız bir gartla: Ondan sonra boyu- na gelip bana ölüleri dirilttirmeye kalkmayın... Bütün kurnazlığmı anlıyordum. De. min cellâtla ve rahibeyle işkence oda. sında konuştukları aklrma geldi. Kendi kendime: enin ölüyü diriltip diriltmemen r—Ir“x abilir, Osman! . diye dü. BİZ, L—xh bir çocuğun bu kadar en- trikayı parmağının ucunda dördürm bir kısmı, bunun tafsilAâtmı öğrenmi. ye gitti. Diğer bir iki rahibe de, er. kekler tarafmı Hhâdiseden haberdar etmek üzere yola çıktı. Dikkat ediyordum ki, daha şimdi. den, küçük Osman, hareketleriyle, ce- surane sözleriyle, belki de bilhassa güzelliğiyle, kendine birçok taraftar celbetmişti. Değil muvaffak olmak, ölüyü diriltmeye muvaffak dahi olma. sa ona İsa diye blat edecekler çok bulunacaktı. Bir iki,rahibe, ona doğru ıstavroz çıkarryorlardı: — Sahiden mi İsasın? - diye soru. yorlardı. . Nereden geldin, vasıl gel din? Bu kimdir?... Ve beni güsteriyorlardı: Osman, soğukkanlılıkla, dünyadaki karışık işleri düzeltmek, hıristiyanla rı müslümanlara karşı korumak ilze- re, hakikaten, Allah tarafımdan gön. de benim de Zekeriya oldu. ğumu söylüyordu. Nihayet, ölü diriltmek zamanı gel- di, (Devamı var) “işittiklecim : emri yevmi,, Yazan:Hüseyin Rifat Önümdeki sırada iki kişiydiler; görüştükleri şeyden anlaşılıyordu ki, ikisi de hususi bütçelerle idare edilen 4' kacağı mütaleasiyle - ihtiyacını devlet müesseselerine mensuptular. Pencere kenarmdaki kıs kıs gü- Jerek tiyordu — Bizimki öyle bi “yevmi emir,, ölne Şümn BiniN olcAk BEylk yapılacak gibi maddelerin birinde de vamsızlık için hastalık, rvahatsızlık mazeret teşkil edemez; bir insan kendine iyi bakarsa hasta olmaz ve işine, vazifesine devamsızlık göster- mez. Zaruri hallerde ancak üç gün hastalik mazereti kabul edilir; üç günden fazla devam eden rahatsız- İtklarda yevmiye kesilecektir. Bina- en Bl')h bu hususta nazart dikkati- nizi ehemmiyetle celp ederim,, deni- liyordu. F... Ne yapalım? Koca kış için. de karlı fırtınalı havalarda bile nez- leli —enflouzanlı gripli, devama mecbur olduk; — bir kaç kişinin yevmiyelerinin kesilmesi hepimizin gözünü korkutmuştu. Aradan epeyce bir zaman getti; bir vaka hepimizin birden intikamını aldı; emri veren — zat hastalanmış daktorlarm gösterdiği lüzum üzerine bir buçuk ay kadar yatağından değil. se de, odasından çıkamamış ve tabi- atiyle vazifesi başına gelememişti. Biz hemen kaleme sartldık; bir müsvedde yaptık; makinede temize çektikten sonra posta ile o zata gön- derdik ve: “Muhterem bay... Falan tarih falan numaralı yevmi emrinize göre üç günden fazla hasta olup /» vazi- fenize devam edemediğinizde welola. yı sizin de yevmiyelerinizin kesilme- si icap edeceği şüphesizdir. Rahatsız. lığımız ise epey devam - etti; şu hale göre bir ay maaş alamıyacaksınız ve bu sebeple sıkmtıya uğrıyacaksınız. Arkadaşlarla bunu görüşürken bir kapı yoldaşımızın darda kalma- ması için kendi aramızda — karınca, kararınca — biraz dünyalık toplrya- rak kabulünüze talikan size gönder- müye karur verdik: Enirinizi bekliyoi. yuz!.;, dadik. Nasıl? Taşı gediğine koymak buna derler, değil mi? Gülmekten kırılryorlarken öteki de şunları ilâye etti: — Bizim “'yevmi emir,, de de kahve, misafir kabulü, yanımızdaki . ki arkadaşla müsahabe cigara içilmesi menedildiği gibi — işleri geri bıra- abdesthâne da öğle tatillerine hasre- dilmesi için, hemen emre yakm bir | şekilde ve şayanı orzudur deniliyor- du. Tramvay Sirkeci istasyonuna | gelince ikisi de kalktılar ve tramvay- | dan indiler; tabii emri yevmilerin ö- teki maddelerini öğrenip buraya ilâ. ve edemedim! Beği Hüseyin Rıfat Baber, oküyücülüri urasında bir fıkra müşabakası açmıştır. Göndert, lecek fıkraların kıza ve hiç olmazas AZ İşitilmiş olması Iüzımdır. Fıkralar, gönderenlerin imzaltri yahut müstear adlarile neşredilecek ve her ay o Ay içinde — çıkacakların €n iyilerinden beşine muhtelif ve ktY. metli bediyeler verflecektir . Bize bildiğiniz güzel fıkraları gönderiniz. , Rüya Bir sabah eskici Şalom ağlaya ağlaya uyandı. Karısı Rebeka merak ederek? — Ne uldi, Şalom.. Neden böyle ağ- layorsun? — Çok fena biryurya yordum, Rebe- ka, — Nasin yurya?. — Dün gece uykuda iken sankin katilar pazarinda yitişim.... Hzı taraf « satilik karilar vardi.. Her birli € bir ya Yuz lira.. yirmi beş İira.. — Aman Şalomaçi benin da var miydi?. — Vardi ya.. İşte ben de unun için ağlayorum ya.» Senin yibi karilari ta. ne ilân deyil, duzina ilân satıyorlardı.. Duzinası yetmiş beş kuruşa!.. K. KUNTER Cömert bayan Dilencinin biri evin Üst katında bir kadın görür, ekmek İster, kadın: — Aşağıda olsaydım verirdim, der.. Ertesi gün, dilenci geçerken kadını a- #ağıda görüp gene ekmek ister. — Yukarıda olsaydım verirdim, der. Dilenci dayanamayıp; hanımım se . ni yukarda da gördüm, aşağıda da.. der. Ş.S elli Tira.. Amerika cumhurrelsi 25 HAZİRAN — 1937 Ruzveltin zabıta romanı inin kendisiyle mi gö - rüşüyorum? Hayır mr? Kâtibi misi - niz? Kendisiyle görüşemez miyim? Ne. İlka Bleyk hakkında Evet idama mal Ben Şarlot Hop. li değilim. Lâ » de onun masum olduğuna dair deliller var.. Şimdi Nevyorktayım. Fa- kat derhal tayyare ile oraya gelebili . rim. Eğer vali kabul ederse hemen ha . reket edebilirim. Onun İçin size telefon ediyorum. Muhakkak kendini görmem lâzım. Şartot sustu. Cime dönerek; — Galiba, dedi, biraz güç olatak. Gi dip kendisine sordular, Vali, yarm sa - babtan evvel bu mesele hakkında gö . rüşmek istemiyormuş. Amma bakalım ne cevap gelecek.. Cim kalktr.. Sini rede bulunur.. söyliyeceklerim var.. sinİrli dolaşmağa başladı. Saniyeler birer saat gibi geçi « yordu. Telefondan hâlâ cevap gelmi - yordu. Nihayet bir ses duyuldu. Cim durdu. Şarlot görüşmeğe saşladı. — Evet, ben Şarlot Hop,. Avukatım amma midafaa ile bir alâkam yok. Bilâ- kis.. Lâkin masum olduğuna dair elim. de vesaik var. Şarlot sustu, Cime dönerek güldü: — Vali razt olüyor gibi., Herhalde iyi kalbli bir adam.. Cim alnından akan terleri sildi. Şar . Jot yine telefanda görüşmeğe başladı: — Allo,. Evet mi? Beni kabul ede- cek mi? Derhal tayyare ile geleceğimi söyleyiniz... Teşekkür ederim. Şarlot telefonu kapadı ve derhal tay. yare meydanını aradı. buldu. Kısa bir mükâlemeden sonra tayyareyi temin et. ti. Hattâ Albaniye vardıktan sotrira, ken- dilerini orada bir otomobilir de bekle - mesini bildirdi, telelon kapandı. Gülüm. siyerek Cime döndü.. Yazıhaneden çıktılar. Bir taksi ile tayyare meydanma gittiler, Tayyare hazırdı. Bindiler. Üç çeyrek saat sonra valinin dairesine varmışlardı . Kendilerini bir kâtip kabul etti. Bi . raz beklemelerini söyledi. Cim ile Şarlot vakit geçsin diye, duvardaki resimlere bakmağa başladılar. Bulundukları oda, tarih? bir oda idi. — Amerikanım bütün meşhur adamları bu odada çalışmışlar - dr. Bu odada, kaç defa bir İnsanın ha - yat ve mematı hakkında kararlar verij. mişti? Cim ile Şarlot için de şimdi böy le bir karar verilecekti. Bir “Evet., ve. ya “hayır,, teşebbüslerini muvalffakı - yetle veya muvaffakıyetsizlikle niha - yetlendirecekti. Biraz sonra vali geldi. Halinden fev. kalâde yorgun olduğu — anlaçılıyordu. Bütün gün çalışmış - idi, ünün Jarından ne kadar halsi zolduğu gö. yordu. Cim ile Şarlot valinin ken - dilerini kabul etmekle ne büyük bir fe- dakârlık yapmış olduğunu anladılar, Vali elini Şarlota uzattı, nezaketle sıktı. Şarlot bu hareket karşısıfda, teşeb bisün azametini unuttu ve: — Bana ,dedi, büyük bir lütufta bu. Tunduğunuzu anlıyocrum. Teşekkür e& . derim, Eğer mevzuu bıhımın bir ka - dinin hayatı olmasaydı, etmezdim . Valinin kaşları çatıldı: — Buraya ,dedi, onun affedilmesini mi istemeğe geldihiz. — Hayır, sadece masum olduğunu is bata geldim. ' Şarlot döndü ve Cimi göstererek: — Size, dedi, Cim Bleyki takdim et- meme müsaade buyurunuz. Vali hayretle baktı: — Hangi Cim Bleyk?. — İlka Bleykin kocası. Maktu) farze. | dilen ve İlka tarafından katledildiği iddin edilen Cim Bleyk! Vali, Cime doğru uzanmış olduğu elini geci çekti. Dudaklarında acı bir te- bessüm belirdi, ve: — Ne yazık ki, dedi, ben Mister Cim Blek'i sağlığında tarırdım. Bu itibar'a, tertip ettiğiniz oyun müspet bir netice vermiyecektir. Cim atıldı: — Yüzümdeki değişikliğin sizi bu şekilde düşüncelere sevkedebileceğini bildiğim için, Mis Hopa benimle bera * ber gelmesini ben rica ettim. Eğer lüt- fen beni dinlemek isterseniz, size nasıl ve ne şekilde bu hale geldiğimi anla « tabilirim. Vali başınır sallıyarak kaprya doğru yürüdü. Bu hali ile onlara “gidebilirsi. niz,, demek istiyordu: — İlka Bleykin avukatları, beni ikaz için o kadar çok ve muhtelif çarelere baş vurdular ki, artık muhayyileleri yeni bir şey icat edemez zannediyor « dum. Bizzat İlka o kadar biribirine zıt, biribirini tutmaz hikâyeler anlattı ki, o. na da inanmaz öldüm. Vakit te pek geç. Artık gidebilirtiniz. Cim, gidecek yerde, yavaş hareket- lerle bir koltuğa oturdu ve: » — Ben, dedi, size batımdan geçen « leri anlatmağa geldim. Karımın haya e tı mevzuu bahsolduğu için, beni dinle- meden buradan gitmemeğe karar ver « miş bulunuyo Size istediğiniz bü . tün delilleri, ispatları verebilirim. Bun- Jârı kontrol edebilecek kadar da vak « tiniz var, Mis Hoptan da bütün söyle - yeceklerimin doğru olup olmadığırı tahkik edebili Vali şaşırmıştı: — Bütün bunlar saçma, dedi, bana söylemek istiyeceğiniz şeylerin hepsini İlka Bleyk veya avukatları anlatmı lardır. Miss Hop'un sözlerinizi teyit e. deceğine gelince, öyle yapacağından güphe etmiyorum. Zira, siz iki yalan - cıdan hı.lıı bir şey değilsiniz. Esasen ün tâbaşlarıgıçtan itibaren yalan Üzerine istinat ettiğini anlıyo « rum. Zira Miss Hop telefon ederken, gelirken her türlü vesaiki beraber geti- kıyorum, yanında sizi getiriyor. de, onu şahit olarak getirdim, diyorsu- nuz. Bu nasıl iş?. — Burada yalan bir şey yok Hop size hakikati söy settiği ve iddlasını isbat edecek olnn de- liller bizzat benim. — Maalesef sizi daha fazla dinleye . miyeceğim. — Sizden son bir şey isteyeceğim.. Bana beş dakikanızı veriniz. Beş daki « katık.. Bir hayat mukabilinde - sizden beş dakika beni dinlemenizi istiyorum. Size bu müddet esnasında söyliyecek . lerim garip, fevkalâde garip gelecek « tir. Fakat ben sözümün hakikat oldu « #unu ispat edebilecek mevkideyim. Bu adamın sesinde, halinde öyle ik- na edici bir mâna vardı ki, vali tered « düt etti, durdu, düşündü. Sonra: — Peki, dedi, beş dakika için sirl dinliyeceğim. — Kısaca söyliyeyim. Karım ile ben anlaşamıyorduk. Bender tefret ediyor, fakat servetimi seviyordu. Evlenir ev « lenmez, bu hislerini açığa vurdu ve ha. yat, bizim için, daha Goğrusu benim için bir cehennem oldu. Karımın bir â- şikt vardı. Belki de bir çok.. Bundan başka, bir kaç defa, hayatıma kast için tertibat aldı. Vali kaşlarını çattı: — Garip, dedi, hiç te karınızın lehi « ne söylemiyorsunuz? — Size bütün hakikati söylemek mec buriyetindeyim. Uzatmıyalım, vaziycti tamamiyle anlayımca, boşanmak iste * dim. (Devamı var) HDAL B v el gd a