ÇY a b aD A d Vardır. Kendisi, fabrikamızın tornacıT larındandır. Diğer işçilere, ötedenberi “efendi” yahut “ağa” denirdi. Halbu. ki, Recai'ye “bey” dememek kimse. nin haddi değildi. O, nasıl lâakal “bey” olmasın ki, cedbeced paşazadedir. Bütün çocuklu- ğü “dandini beyim, dandini paşam,, tarzında geçmiştir. Ve esasen, bunun içindir ki, şimarıklık etmiş, mektebe filân ehemmiyet vermemiş, okuması. nı pek öğrenememiştir. Fakat, geniş ve müreffeh bir hayat yaşamak, onun yüzünde, münhasıran entellektüel insanlara has çizgiler br- rakmıştır. Alnında, şakaklarında, ya. naklarında, göz altlarmda zekâ ve dü. şünce kırışıkları doludur. Üstelik, gi. yim kuşam hususunda da zarif mi, za riftir bizim Recai bey... Boyunbağının, gömleğinin, elbisesi- nin, mendilinin renklerini imtizaç et. tirmeyi gayet iyi bilir... E, böyle bir-adama “efendi” deme- ye kimin dili varır?... Tornacı ustası değil, tornacı başı olsa bile.. Esase, o, işçi gömleğini de, sırtına muayyen bir zarafetle geçirirdi... İşi bitince, elleri. ni annesinin tuvalet esyası arasından tevarüs ettiği “sünger taşı” ile yıkar, temizlerdi; sivri kesilmiş tırnaklarmı fırçalardı; ve elleri, bütün asilzadeli. ğiyle meydana çıkardı. Öyle ki, şayet bu adam, Bolşevik inkılâbının civcivli zamanında Moskovada yakalansay'dı, “ameleyim yahu!” diye bağır bağır ba. ğırmasına rağmen, mütlaka, çatır Ça- tır kurşuna dizilirdi. ! Hoğ, onun proleter smıfı ile bir alâ. kası yoktu ya... Arkadaş işçiler kendi- gine mafevke bakar gibi bakarlardı. Ricat, bizim — mühendislerin, müdür. | Kadınlar için Birmodel Yepyeni bir ceket, İnsana Macar sü. vari hassa bölüklerine mensup bir on- abşı üniforması tesirini veriyor. Hele baştaki dört köşe şapka bu intibar büsbütün kuvvetleştiriyor lerin, muhasebecilerin dostuydu. Dai. ma bizim meeclislerimize iştirakleder. di, Ç, “— Paşazadelerin hepsi, paralarını tükettikten sonra sefil ve perişan ol. muşlardır. Bunda ise, yaşama kabili- yeti pek fazla... İşte, cemiyetin başına tufeyli kesilecek yerde, kolunun gücü, alnıntn teriyle yaşamayı tercih etmiş! Bunda muvaffak da oluyor!” diye tak. dir ederdik. Sımıfımızdan ayrılıp daha mütevazı | bir mevkide yer tuttuğu için onu te- selli etmek ister gibi, kendisine faz. la ihtimam gösterirdik. _B:ışka. işçile. ri huzurlarıma bile kabul etmek iste. mMiyen mühendisler, © kapıyı vurma. dan içeri girince: — Buyurm Recai Bey, - diye yer. lerinden davranırlari:... n * * Ricai bey, ancak hafif mevzulara kariıştrdı. Plâtlardan. kadınlardan, es- ki zevk, safa ve eğ ercelerinden tatlı tatlı bahsederdi, Sabıl: dakavukların. dan öğrendiği bazı sıyrız hikâyeleri anlatıryı, Fakat mevzu cicdi babislere intizal etti mi, suss.dL Kendisiyle on küsur sene zarfında, yani bütün bu inkılâplar sırasında hep ayni müessesede çalıştık. Saltanat lâğvedildi, halifelik kalk. ti, şapka giyildi, tekkeler kaldırıldı, harfler değişti, dil ve musiki vadisin. de değişiklikler oldu, kadınlar açıldı... Bütün bunlar etrafında, bizler, mu. hakemeler yürütür, dururduk,. Ricai bey, bazan susar, bazan lâkaytlıkla o- muz silker, bazan da: — Pek âlâ oldu... İsabet.. Mükem- mel! . diye kısa hükümler verirdi. Yine bir gün, gazetelere sarılmış, ha. raretle okuyorduk, O, dünya yıkılsa kendisine bir zarar gelmiyeceğinden emin bir tavırla, piposunu tüttürüyor du, Fakat bu anglo . Sakson soğuk. kanlılığı birdenbire sekteye uğrayı. verdi: “Paşa, beyefendi hazretleri, hanıme fendi,, nevinden elkap kaldırılmış, on- ların yerine “bay ve bayan” konulmuş- tu. Bay Ricaf, ilk defa olarak muhalefe, te geçti: — İşte bu rezalet!.. İşte bu kepa. zelik.. Ne hakla efendim, ne hakla?.. - diye haykırmıya, masaya yumruklar indirmiye başladı. Evvelâ anlıyamadık; arkadaşımızın muvakkat bir cinnet krizi geçirdiğine kail olduk.” — Ne oluyorsun yahu? . diye gor. duk, — Nedir efendim ?... İnsanm beyliği- ne dene karışıyorlarmış?... Ben “on- lardan,, “ötekilerden,, nasıl ayrılaca. ğım sonra... s * * Bi Ricainin efi ince noktasıma doku. nulmuştu. Onun elindeki son imtiyaz, sön varlık, son teferrüd vasıtası da gidiyordu. Hayir, bu kadarı da zulüm! Şimdi ona, lâtife olsun diye “Bay Ricaibey” diyoruz. İsmiyle beyliği bir. leştirdik! (Vâ-Nü) 4 5— Kara gölge bahçeye inerek elbisele rini sakladığı yere geldi. Onları sakladığı yerden çıkardı. Giyindi. Ve geldiği zamanki gibi çevik, neşeli bir tavırla polislerin gözü önünden geçerek evis 'nin yolunu tuttu. 47 — Daha evine yeni girmişti ki telefos nun zili çaldı, Bu endişeye düşürmedi. Ahizee t—" HABER — Akşam postası aa ee A Tonfon amca Yarışta Yazân: ——— Nivyvazı Anmet 984 sene evvel bugün Hafif süvariler Kralı avlamadğa çıkltıliıar Şehrin etrafından gök yüzüne koyu bir duman yüksetdi. Biraz sonra alev sarmıştı. Kral teslim oldu 1463 yılr 25 haziran günü, 534 sene evvel bugün sadrıâzam Mah- mut paşa ordusuna: — Bugürükralı yakalamağa gi- deceğiz.. Hazır olunuz.. emrini ver- Ordu Midilliyi zaptemiş, ahalisi üç sınıfa taksim edilmişti. Bunların avam takımı şehirde bıraktlmış, or- ta takımı askere alınmış ve zengin- ' ler İstanbula gönderilmişti. Bu işlerden sonra hedef payitaht olan Yaiça idi. Fakat Mahmut pa- şa, oraya varmadan önce kralı ele geçirecekti. Buna karar vermiş bu- lunuyordu. Bu mühim iş, hafif süvariye ha: vale edilmişti. Kral ele - geçirildik- ten sonra zaptedilemiyen mıntakalar kolayca teslim olacaklardı. KuMandan süvarilere: — Yapılacak iş belki harbin ta- | mamiyle önünü alacak.. Kral ele geç ti mi ordusu tamamiyle bozulur. Bü. tün kuvvetlerimiz bize bakıyorlar demektir. Fakat Yaiça önüne gelen süva- riler, kralın buradan kaçarak Klikös kalesine sığındığını öğrendiler Ha- fif süvari vakit geçirmeden - kralın arkasından yürüdü. Yalnız buraya yanaşmak mümkün değildi. Kosko- caman bir nehir önlerinde kale sur- larmdan daha korkunç ve fethedil- mez bir halde uzuyordu. Nehre dayananlar: — Buradan geçilmez... Diye mırıldandılar ve yeisle et- rafa bakınmağa başladılar. Ne olacaktı?.. Geri mi döneceklerdi?... Birçokları: Elbete geri döneceğiz. Biz kral- dan ve onun askerlerinden kaçmrr yoruz. Nehirden kaçıyoruz. Onun- la savaşacak değiliz ya... Mümkün olsa onu da yaparız.. diyorlardı. Kahraman bir Türk askeri: — Doğru, dedi. Fakat çaresine bakalım.... — Bunun çaresi olur mu? — Olur elbet... , — Nasıl? — Yüzerek... Güldüler: Gerçi hiç biri korkmuyordu. Hepsi düşman üzerine yıldırım gibi atılmağa hazırdı. Fakat Ömer adın da bu asker arkadaşlarının iddiası onlara gayri mümkün görünüyordu. Ömer ısrar etti: — Geçilir.. Neden korkuyorsu- nuz? — Peki sen geç... Ömer etrafına bakındı. Arkadaş L LA LT ları gülümsiyerek yüzüne bakıyor- lardı. Birden nehr % ve bağırdı: — Karşıda gön me... Cesaret insanâ |Ması il — yaptı- rır. Genç ve kahrdir arak * askeri bir müddet sonra kajirlüğüne arka- daşlarını çağırıyordu. “ldirilmişi Artık durmak ve terğ_k?dm K mek yersizdi. Birden askerlet"- naştılar ve hiç kimse bir tek söz «” lemeden nehre daldı. Verbas nehri işte bu suretle g-- çildi. İkinci gün süvariler Klikös kalesi önünde bulunuyorlardı. Kral | ökseye düşmüştü. Nasıl olsa ele ge- çirilecekti. Kral kendisinden emin- di çünkü kalenin — etrafı bataklıktı. Buradan geçmek öyle kolay kolay mümkün olamazdı. Süvariler teşeb büs etseler bile bataklığı geçinciye kadar kendi kuvetleri yetişeceklerdi, Bu düşünüş krala teselli veriyordu, Fakat bir gün hiç ummadığı bir va- ziyetle karşılaştı. şehrin hendekle- rinden gök yüzüne doğru müthiş bir duman yükseliyordu. Biraz sonra bu duman aleve inkılâp ederek ateş çenberi halinde genişledi. — Türkler ne yapıyorlar? Diye sordu ve derhal cevap is- tedi, Nasıl tahkik edeceklerdi. — Galiba, dediler. Şehri yaka- caklar. İşe uzaktan başladılar. Ya- vaş yavaş teşle berber ilerliyecekler.. Mesele şuydu: Sıcak güneş ba- taklığı kurutmuştu. Bunu gören Türk askerleri kamışları kesmişler, hendeklere doldurarak ateş vermiş- lerdi. Bu, hükümdar ve tebeasında karşı durma ümidi bırakmadı. — Harp ederek ölmektense an- laşmalıyız... Dediler. Halk şu teklifi yaptı: — Mukavemete kalkışmadan teslim alacağız. Fakat kralımızı bize bağışlayınız. Onu öldürmeyiniz.. Maksat memleket - fethetmekti. Bir Türk neferinin nehri geçme cesa retiyle kral teslim olmuştu. Hüseyin Rifat Türkçe manzum Mevlâna rübaileri Bügün çıktı — İkbal Kütüphanesi İstanbul yi yakaladı: b Slae y ylre Va — Alloo. dedi. VKATA ! Tanıdığı 804 — Allo! Siz misiniz Herbert? diye sordu. — Evet. Benim.. — İnciyi yerine koymak süretile istedifi mi yapan Kara Gölgeye teşekkür etmek is- tedim,, F Kibar hırsız — Siyah cen '48—_ Muharrir telefon ahizesi elinde ol- duğu halde düşündü: İstediğim gibi veriyor- du.Emrettiğim gibi deseydi daha doğru olur- du. — Bu kadının sesi çok tatlıydı. Ürstelik konuşuşunda hakiki bit ecnebilik de hisaedi liyordu. Zaten kendisini bu spse karği zaafa düşüren de bu değil mi;vdi? & . is- 5üüü — ha B İ rikan olabileceği neticesine vardı. 40 — “Sanatlar klübünde,, ki toplantının sonundaydı. Berlin polis müdüriyeti — olan Scotland Yardın yüksek memurlarından Con Tarnerin teşkilâtının son sistem çaltış- ması,, adlı könferansnı bitirmişti, 50 — Konferansta hazır bulunanlar arasın tilmen Bundan esrarengiz yabancısınım bir Ame- BELEİEELEeidi breri b L bRA e LEREEDİ BAĞIISILIASERDLAGRENSEEA DOĞSGEGASSESASSNA da meşhür romancı Valling de vardı. Yanım- da elektrik fabrikaları milessisi Şarltonun hemşiresi vardı. Bu çok güzel bir kızcağızdı. Yine Şarlton adile anılryordu, Aralarında birdenbire bir münakasşa belir di. Elektrik fabrikaları milessisi Şarlton: — Stocland Yardla böy ölçüşebilecek yara dılışta birisinin bulunabileceğini tahmin ediyor musunuz dedi. T N,, MÜY u eai M belr h 5 # 4 j Y a n S b eai