25 HAZİRAN -« 1937 Bay Ricaibe Arkadasşlarımızdan bir “Recai Bey,, vardır, Kendisi, fabrikamızın tornacı. larındandır. Diğer işçilere, ötedenberi “efendi' 'ağa” denirdi. Halbu. ki, Recal'ye “bey” dememek kimse. tin haddi değildi. O, nasıl lâakal “bey” olmasın ki, cedbeced paşazadedir. Bütün çocuklü- ğu “dandini beyim, dandini paşam,, tarzında geçmiştir. Ve esasen, bunun içindir ki, şımarıklık etmiş, mektebe filân ehemmiyet vermemiş, okuması. nı pek enememiştir. Fakat, geniş ve müreffeh bir hayat | yaşamak, onun yüzünde, münhasıran entellektüel insanlara has çizgiler bi- Takmıştır. Alnında, şakaklarında, ya. naklarında, göz altlarında zekâ ve dü. | KA günce kırışıkları doludur. Üstelik, gi. yim kuşam hususunda da zarif mi, za riftir bizim Recai bey... Boyunbağının, gömleğinin, elbisesi- nin, mendilinin renklerini imtizaç et. tirmeyi gayet iyi bilir... E, böyle bir-adama “efendi” deme- ye kimin dili varır?... Tornacı ustası değil, tornacı başı olsa bile.. Esase, o, işçi gömleğini de, sırtma muayyen bir zarafetle geçirirdi... İşi bitince, elleri. ni annesinin et eşyası arasından tevarüs aşı" ile yıkar, temizlerdi; sivr rnaklarını fırçalardı; ve elleri, bütün asilzedeli. ğiyle meydana çıkardı. Öy lerin, muhasebecilerin dostuydu. Dal. ma bizim meclislerimize iştirak eder. di, “— Paşazadelerin hepsi, paralarını tükettikten sonra sefil ve perişan ol. Mmuşlardır. Bunda ise, yaşıma kabili- yeti pek fazla... İşte, cemiyetin başına tufeyli kesilecek yerde, kolunun gücü, Alnıntn teriyle yaşamayı tercih etmiş! Bunda muvaffak da oluyor!” diye tak. dir ederdik. Smıfımızdan ayrılıp daha mütevazı bir mevkide yer tuttuğu için onu te- selli etmek İster gibi, kendisine fazr. la ihtimam gösterirdik. Başka işçile. ri huzurlarma bile kebul etmek iste. miyen mühendisler, o kapiyi vurma. dan içeri girince: — Buyurun, Recal Bey, - diye yer. lerindan davranırlart'... » . * Ricsi bey, ancak "afif mevzulara | karıştrdı. Plâtardan, kad'nlardan, es- ki zevk, safa ve eğ evcelerinden tatlı | tatlı bahsederdi,. ki, şayet | ın civcivli | da yakalansaydı. ahu!” diyo bağır bağır ba. rağmen, mutlaka, çatır Ça- tır kurşuna dizilirdi. Hoş, önün proleter sınıfı ile bir âlâ. kası yoktu ya... Arkadaş işçiler kendi- gine mafevke bakar gibi bakarlardı. Ricaf, bizim — mühendialerin, müdür. Kadınlar için Bir model Yepyeni bir ceket, İnsana Macar sü., vari hassa bölüklerine mensup bir on. abyı üniformaşı tesirini veriyor. Hele baştaki dört köşe şapka bu intibas büsbütün kuvvetleştiriyor 4535 rini sakladığı Onları sakladığı yörden çıkarilı. Giyindi. Ve geldiği zamanki gibi çevik, n tavırla polinlerin gözü önünden g, Kara gölge bahçeye inerek elbisele yere geldi. in yolunmu tuttu. 47 Bun zili çaldı, Bu cadişeye düşürmedi. Ahizoe - Daha evine yeni girmişti ki telefose dan öğrendiği bazı sıyrız hikâyeleri anlatırn. Fakat mevzu cicdi baklislere intl<ol etti mi, su>a.dı. Kendisiyle on küsur sene zarfında, yani bütün bu inkılâplar strasında hep ayni mücasesede çalıştık. Saltanat lâğvedildi, bhalifelik kalk. tı, Şapka giyildi, tekkeler kaldırıldı, harfle değişti, dil ve musiki vadisin. de de; er oldu, kadınlar açıldı... Bütün bunlar etrafında, bizler, mu. | hakemeler yürütür, dururduk. Ricai | bey, bazan susar, bazan lükaytlıkla o- Muz gilker, bazan da: — Pek âlâ oldu.., İsabet.. Mükem- mel! . diye kısa hükümler verirdi. Yine bir gün, gazetelere sarılmış, ha. | raretle okuyorduk. O, dünya yıkılsa | kendisine bir zarar gelmiyeceğinden emin bir tavırla. piposunu tültürüyor dü, Fakat bu anglo . Sakson soğuk. kanlılığı birdenbire sekteye uğrayı. | verdi: *“Paşa, beyoefendi hazretleri, hantme fendi,. nevinden elkap kaldırılmış, on- tu. Bay Rical, ilk defa olarak mühalefe. t geçli: — İşte bu rezalet!.. İşte bu kepa, Zelik.. Ne hakla efendim, ne hakla?.. » diye haykırmıya, masaya yumruklar indirmiye başladı. Evvelâ anlıyamadık; arkadaşımızın Muvakkat bir cinnet krizi geçirdiğine kail olduk!” — Ne olüyorsun yahu? . diye gor. — Nedir efendim?... İnsanm beyliği- ne de.ne karışıyorlarmış?... Batı “on- lardan,, “ötekilerden,, nasıl ayrılaca. ğim sonra... . .. * - Ricainin efi ince noktasma doku. nulmuştu. Onun elindek! son imtiyaz, son varlık, son teferrüd ı-ımuı. da gidiyordu. Hayir, bu kadarı da zulüm! Şimdi ona, lâtife olsun diye “Bay Ricaibey” diyöruz. İsmiyle beyliği bir. leştirdik! (Vâ-Nü) yi yakaladı: — Alloo-. dedi. Tanmlığı ses: — Allo! Siz misiniz Herbert? diye sordu. — Bvet.. Benlin. — Taciyi yerine koymak suretile istedifi mi yapan Kara Gölgeye teşekkür etmek im- tedim,, 7 ların yerine “bay ve bayan” konulmuş. —.. v m HABER — Akşam postası — — 5222 ——— Tonton amca Yarışta 48 — Muharrir telefon ahizesi elinde ol- duğu halde düşündi du.Emrettiğim gibi dü. İstediğim gibi veriyor içsaydi daha doğru olur Bu kadının vesi çok tatlıydı. — Üatelik konuşuşunda hakiki bir ccnebilik de hianed! lüyordu. Zatan kendisini bu apse kargi zanfa düyüren de bu Geğil miydi? | Y-aiîan i Niyvazı A rırçıv'ı;t 5384 sene- evvel bugün Bi Hafif süvariler Kralı avlamağa çıktııar Şehrin etrafından gök yüzüne koyu bir duman yüksetdi. Biraz suonra alev sarmıştı. Kral 1463 yılı 25 baziran günü, 534 | | sene evvel bugün sadrâzam Mah- | mut paşa orduşuna: | — Bugür?kralı yakalamağa gi- deceğiz.. Hazır olunuz.. emrini ver- di. Ordu Midilliyi zeptömiş, “ahalisi | üç sınıfa taksim edilmişti. Bunların avam takımı şehirde bırakılmış, or- ta takımı askere alınmış ve zengin- ler İstanbula gönderilmişti Bu işlerden sonra hedef payitaht olan Yaiça idi. Fakat Mahmut par şa, oraya varmadan önce kralı ele geçirecekti. Buna karar vermiş bu- Tunuyordu. Bu mühim iş, hafif süvariye ha- vale edilmişti. Kral ele geçirildik- ten sonra zaptedilemiyen mıntakalar kolayca teslim olacaklardı. Kufnandan süvarilere: — Yapılacak iş belki harbın ta- mamiyle önünü alacak.. Kral ele geç ti mi ordusu tamamiyle bozulur. Bü. tün kuvvetlerimiz bize bakıyorlar demektir. Fakat Yaiça önüne gelen süva- riler, kralın buradan kaçarak Klikös kalesine sığındığını öğrendiler Ha fif süvari vakit geçirmeden — kralın arkasından yürüdü. Yalnız buraya yanaşmak mümkün değildi. Kosko- caman bir nehir önlerinde kale sur- larımdan daha korkunç ve fethedil- mez bir halde uzuyordu. Nehre dayananlar: —'Buradan geçilmez. Diye mırıldandılar ve yeisle et- rafa bakımmağa başladılar. Ne olacaktı?.. Geri mi döneteklerdi?.., Birçokları: Elbete geri döneceğiz. Biz kral dan ve onun askerlerinden kaçmr yoruz. Nehirden kaçıyoruz. Onun- Ja savaşacak değiliz ya... Mümkün olsa onu da yaparız.. diyorlardı. Kahraman bir Türk askeri: — Doğru, dedi. Fakat çaresine bakalım.... — Bunun çaresi olur mu? — Olur elbet... — Nasıl)> İ — Yüzerek... Güldüler: Gerçi hiç biri korkmuyordu. | Hepsi düşman üzerine yıldırım gibi | atılmağa hazırdı. Fakat Ömer adın |i da bu asker arkadaşlarının - iddiası onlara gayri mümkün görünüyordu. Ömer ısrar etti: — Geçilir.. Neden korkuyorsu- nuz? — Peki sen geç... Ömer etrafına bakındı. Arkadaş teslim oldu ları gülümsiyerek yüzüne bakıyor- lardı. Birden nehr â've bağırdı: — Karşıda gün me... Cesaret insa pnası N yaptır rır. Genç ve Kıhrağlarak * askeri bir müddet sonra kalirlüğüne arka. daşlarını çağırıyordu. “İdirilmişi A durmak ve !fr;.k?dl" yersizdi. Birden askerkt!"- naştılar ve hiç kimse bir tek söz — lemeden nehre daldı. Verbas nehri işte bu suretle ge- çildi. İkinci gün süvariler Klikös kalesi önünde bulunuyorlardı. Kral ökseye düşmüştü. Nasıl olsa ele çirilecekti. Kral kendisinden emin- di çünkü kalenin — etrafı bataklıktı, Buradan geçmek öyle kolay kolay mümkün olamazdı, Süvariler teşeb büs etseler bile bataklığı geçinc kadar kendi kuvetleri yetişeceklerdi. Bu düşünüş krala teselli veriyordu, Fakat bir gün hiç ummadığı bir va- ziyetle karşılaştı. şehrin hendekler rinden gök yüzüne dağru mi , bir duman yükseliyordu. Biraz sonra bu duman aleve inkılâp ederek ateş çenberi hi € genişledi. — Türkler ne yaptyorlar? Diye sordu ve derhal cevap - is- tedi, Nasıl tahkik edeceklerdi. — Galiba, dediler. Şehri yaka- caklar. İşe uzaktan başladılar. Ya- vaş yavaş teşle berber ilerliyecekler.. Mesele şuydu: Sıcak güneş ba: taklığı kurutmuştu. Bunu gören Türk askerleri kamışları kesmişler, bendeklere doldurarak ateş vermiş- lerdi. Bu, hükümdar ve tebeasında karşı durma ümidi bırakmadı — Harp ederek ölmektense an- laşmalıyız... Dediler. Halk şu teklifi yaptı: — Mukavemete kalkışmadan teslim alacağız. Fakat kralımızı bize bağışlayınız. Onu öldürmeyiniz.. Maksat memleket - fethetmekti. Bir Türk neferinin nehii geçme cesa retiyle kral teslim olmuştu. nel İA Hüseyin Rifat TZürkçe manzum Mevlâna rübaileri Bugün çıktı — İkbal Kütüphanesi İstanbul ğ Bundan esrarengiz yabancısının dir Âme- rikan olabileceği neticesine vardı. 49 — “Sazatlar klübünde,, ki toplantının sonundaydı. Bco Berlin polis müdüriyeti — otan ©d Yardın yüksek memurlarından Con Tarnerin teşkilâtimim son sistem çalış- ması, adlı konferansını bitirmişti. 50 — Konferansta hazır bulunanlar arasın fitışta İ ediyor müsunüz dedi. da meşhür romancı Va ltom adile anılıyordu. Aralarında birdenbire bir münakaşa belir . Elektrik fabrikaları mücanisi Şariten Btocland Yardla bay ölçüşebilecek yara birlalnin — bulunabilecetini — lahmin