"Tarihi macera ve aşk romanı — 93 — Yazan: (Vâ - Nü) Ihtiyar rahibeler, benim Zekeriya, Osmanın İsa ve Ayşenin Meryem olduğuna kanaat getirdiler ve Isanın vusletini beklemek üzere de höcrelerine çekildiler Geçen kısımların hülâsası Küçük Osman, hıristiyanlara muci.. zeler göstermiştir. Onu papas yapı. yorlar. Hem de imtiyazlı bir papas. Bütün manastırlara, hattâ rahibele. rinilme bile girip çıkıyor. Osmanlı şehsadesi halinde yetiştirilmek is- tendiği için, ben de, lalası sıfatiyle beraber dolaşıyorum. Şimdi ihtiyar sahideler arasındayız. Huşu içinde boyuna ıkarıyor- lardı. —— L a * Osmana öyle bir bakıyorlardı, ki, gözleri eriyordu. Fakat soğkun köca. karıların insana neal hog görünür?... — Dürün Allahmızı severseniz.. . td;ıye Osman, eliyle ters bir işaret yap. - Durdular, hareketsiz beklediler. n —Ah efendimiz... Ah Tsa, ah koca. muz.. . diye inliyorlardı. İçlerinden biri nihayet cesaret ede- rek şu suall sordu; — Siz, Giridli doğitsiniz, değil mi? Osman: € — Hayır! - dedi, — Giride nereden geldiniz? , Eilyle şark tarafmı göstererek: — Oradan... ; Ve korsanlara yakalandığımız yeri kastederek: — Filistin taraflarmdan. . — Bir sual daha sormamıza müsaa- de edin. — Buyurun. — Anneniz beraber mi? — Beraber, — Panayamu!. Panayamu!.. (Mer, yem!, Meryem!.) — Anneniz, kocast olmryan bir kız. dır, değil mi? — Öyle, fakat naereden biliyorsu. nuz?... a"m,.kçe olarak, Osmana haber ver, m: — Bunlar seni İsaya benzettller... Zaten bütün ömürlerince, bir mucize olarak İsanım karşılarma —çıkmasını bekliyorlardı. Kendilerini murada er. miş, mücize ile karşılâşmış - sayıyor- lar... Rahibelerden biri beni gösterdi: — Bu da Zekeriya mı?.. “Oh... Tamam - diye kendi kendime güldüm. - Mukaddes alleyi kurduk. Sade bir eşeğimiz eksik, O da olsaydı. >Rnhihelı—r, yerlere çökmüşlerdi. Ka. did ellerini'kışm fırtınaya tutulmuş yapraksız bir ağacın dalları gibi sal. hyorlardı. “İsadan,, meded umuyor. lardı, & — Ah.., Kocam... Bize gel, bizo gel Osman, bunların elinden kolaylıkla kunulımıyıcığuu anladı. — Geleceğim... Hepinizi hilerenizde Ayrı ayrı ziyaret edeceğim. Zira, siz benim nikâhlı” zevcelerimsiniz... Öyle değil mi ya?.. |— Tabil, fakat bir kere” olsun bize Uğra.. Bu çöl gibi hayatımız ortasın. da senin vusletin bir vaha olsun... Osman, türkec olarak: “— Aman allahım... Sen muhafaza €t yarabbi... Şu karılar, kudsiyetime kail olmasalar beni şuracıkta kıtır kı. ti yiyecekler.., Dedikten sonra: — Peki, peki...Odalarınıza — dorhal çekilin... Temenniniz yerini bulacak. tır... Ruhülküdüse haber verip omun iznini aldıktan sonra, behemehal siz- leri birer kere ziyaret edeceğiz, Bütün ömrünüzce ettiğiniz ibadetler kabul o. landu. — Ne saadet, cennete gidecek mi. FB? < Tabift.. Mademki hayatta beni bir kere olsun gözlerinizle gördünüz, fakat haydi bakaltm... Artık sağlıcak- la çekiliniz... Istavroz çıkara çıkara, kadınlar çe. kildi. Osmanla beraber, bir. “oh” de- dik. Zira, bu acuzeler çekilir cinsten değildi. Diğer odalardan da tileri Işitiliyordu. LÂkin, Osman: — Kocakarıların hiçbiriyle sayım suyum yok... Haydi, diğer bölüklere gidelim!... . dedi, Birlikte, dışarı çıktık. Güzel çiçeklerle müzeyyen bahçede yürüdük. Orta binaya doğru ilerledik. Bunun kapısında deminki kadın du ruyordu. Bizi görünce selâmladı. — Gezdiniz. mi?... Zahidelerimizi “İsa! İsa!” inil. gördünüz mü?, Nekadar mübarek, din dar kadınlar, değil mi?.. Buyurun, buraya da bakmız.« Fakat o kısımla bu kısım arasında esaslı bir fark var. dır. İhtiyar zahidelere itimat fazla ol. duğu için onlar, hücrelerinde kontrol. suz bırakılmışlardır. Bunlar ise, neka. dar olsa genç.. Şeytana uymasınlar diye bir tedbire başvurulmuştur. Bü- tün odaların üst tarafında bir pencere vardır. Tavana yakm yükseklikteki karidorda gezen nöbetçi içerde olan. Jarı, kendini hissettirmeden seyredebi lir. İstergeniz, giz de ibadet eden rahi- beleri taciz etmemek için, bu korido. ra çıkmız. Nöbetgçi sizi gezdirsin. Ma. amafih, bir şey dediğim yok. Arzu et. tiğiniz takdirde, hücrelere de girebilir. siniz. Z'ra, başpapasla konuştuklarını- zi ve verdiğiniz kararları biliyorum. Sizin için her müsaade alınmıştır. Yok, yoktur. Sordum: — Bahsettiğiniz Yüksek korider ne. rede? — İşte gu merdivenle çıkılıyor. Nö- betçiyi de orada bulacaksımız... (Devamı var) Bu “hisseişayia,, lı aşk macerası Kutucularda oturan okuyucu. larımızdan bir delikanlı (X. Y. Z.) rümuziyle bize yolladığı bir mektup ta başmdan geçen “hissei — şayialı,, bir aşk macerasını şöyle anlatıyor: *“20 yaşındayım. Bir dokuma fabrikasında çalışıyorum. 17 yaşla rında bir bayanı çılgınca seviyorum. Kazancım ikimizi de geçindirmeğe kâfidir. Bu bayana aşkımı çok zor- Tukla itiraf edebildim. Fakat sonra aramızdaki #amimiyet ve sevgi az zamanda genişledi. O kadar geniş- ledi ki bayan bana hayatının en kıy. metli fedakârlığını da yaptı. Bunu müteakip aradan bir ay kadar - bir zaman geçmişti ki bu bayanı samimi bir arkadaşımın da sevmiş olduğunu öğrendim ve bir gün bâyanın o arka daşımla gezdiğini gördüm. Ertesi günü arkadaşımla bu mesele yüzün den kavga ettik ve az daha elimden bir kaza çıkacaktı, etraftan bizi gö- renler ayırdılar. Şimdi bayan müşkül vaziyette- dir. Eğer bayanla ben evlenirsem © arkadaş bana, o evlenirse ben ona kin bağlıryacağaız. Bundan başka ar- kadaşın bu kızla evlenmesi de - çok müşküldür. Çünkü kızla benim a- ryamdaki sevgi ve münasebelin ge- nişlik derecesini yukarıda kaydet. tim. Şimdi ben acaba nasıl hareket et- meliyim? Bana bir tavsiyede bulun- manızı rica ederim..,, CEVABIMIZ: Bu kızcağız sizden — 'hayatının en kıymetli fedakârlığı,, ni da esirge mediğine göre onunla evlenmeniz lâzımdır. Henüz 17 yaşında olan ve bu itibarla yaptığı fedakârlığın ehemmiyetini belki de lâyıkiyle tak- dir edemiyen bu bayan kanun yol- larına baş vurduğu takdirde soluğu hapishanede alırsınız. -Fazla olarak bu kızı seviyorsunuz. — Arkadaşmı- zın vaziyetine gelince: Onu bir ke- nara çeker, kızla münasebetinizin derecesini açıkça anlatarak oyunla | evlenmek tasavvurunda ise vazgeç:- mesini, çünkü bu kızla evlenmeğe olduğunuzu bildirirsiniz Bu vöziyet karşısında sizi haklr görmiye- cek aklı başında bir delikanlı tasav- | vur bile edilemez. Hem kin tut- | mak, elinden bir kaza çıkarmak gibi bütün bir hayata mal alabilecek ka- dar kötü hareketler fabrikada — çalı- bitecek ? şan sanatkâr ve hele İstanbullu deli- kanlılardan hiç beklenemez. Bunlar ancak, işsiz, güçsüz, görgüsüz ve fe- na ruhlu insanların kârıdır. Aranız- da münasebetin derecesini öğrenin- ce, arkadaşımızın, hemen bu kızdan vazgeçeceği ve çok şükür kız kıtlığı bulunmıyan İstanbulda kendisine ko Jayca bir başka bayan seçeceği mu- hakkaktır. Böylece sevgilinizle evle- nerek onu fena akıbetlere sürüklen- mekten korumanızı tavsiye ederiz. Sıhbiye dairesine sorunuz Edirneden (Emin Günsev) im- zasiyle mektup yollıyan okuyucu- muza: Sıhhiye gedikli küçük zabit mek. tebi hakkındaki sorgunuzu, cevap için ayrıca pullu bir zarfla Ankara Milli Müdafaa Vekâleti sıhhiye da- iresi reisliğinden sorarsanız en doğ" ğu malümatı almış olursunuz. Askeri kâtiplik . Fenerde (l Mustafa Yılmaz) imzasiyle mektup yollıyan okuyucu muza: Askeri kâtiplik hakkındaki sua- linize içine ayrıca 6 kuruşluk - bir Pposta pulu koyacağınız bir mektup- la Milli Müdafaa Vekâleti zat işleri dairesinden sorarsanız en doğru ve kati malümatı almış olursunuz. Birkaç güne kadar Türkçe — Manzum Mevlâna rubafleri Sadi ve Hafız gibi Fars büyük şairlerinden — elli kadarının rubai tercümeleri de kitabın sonuna Mâve edilerek yakmda çıkacaktır. Mütercimi: Hüseyin Rifat Necaettin Atasagu : Her gün 16,30 dan 20 ye kadar Lâlelide Tayyare apartırnanlarında daite 2 numara 3 de hastalarını kabul eder Cüumartesi günleri 14 den 20 ye kedar muayene parasızdır, ’ Amerika cumhurrelsi 11 HAZİRAN — 1937 — — | Ruzveltin zabıta remanı Çeviren fa. — İB n Cim, yarım saat kadar süren bir gö. rüşme neticesinde, ona Dütün tasavvur larını anlattı. Fakat kim olduğunu, a - Bıl şahsiyetini söylememişti. Netice o. Jarak ta: — Şimdi, dedi, niçin sizden hüviyeti- nizi satın almak istediğimi anlıyorsu . nuüz? ?Siz aradığım adamsınız. Maziniz tertemizdir. Onu sonra da kitletmiye - ceğime emin olabilirsiniz . Cim Bleyk muhatabını iknaa muvafiak olmuştu. Karter, karşısındaki adamın haleti ruhiyesini anlamış, pazarlığa ra- zı olmuştu. Cim hastaneye döndü. Dok tor Grimşovu da ikna etmekte geçik - medi. Mister Karter hastaneye nakledildi. Orada, Cim kendisine vadettiği iki yüz bin doları verdi. O da bu parayı gö. türüp bir bankaya yatırdı ve kızkarde. şi bulunduğu zaman kendisine verilmek üzere bir de emirnâme yazıp biraktı, Bütün bu muameleler olurken, Cim Bleyk ile Pransis Karter, her gün, u. rzun uzun görüşüyorlardı. Birisi hatıra, tını tanıdığı kimseleri, onların hususi . yetlerini anlatıyor, öteki bütün bunları dinliyordu. Aradan bir hafta geçmiş, iki adam biribirine fevkalâde ısınmışlar dı. Karter en husust noktalarına kadar ona hayatını anlatıyordu. Hattâ, bir çok evrakımı da ona deyretmişti. Cim de, Karterin yazısını, İmzasını taklide çalışıyordu. — On beş gün içinde buna muvaffak olmuştu. — Bu kısa müddet içinde, Bleyk, Karter ve doktor Grim- şovun teşkil ettikleri grup kadar biri . birine bağlı üç kişiyi tasavvur ctmek imkânı yoktur. Bütün bu işler de bitince, Cim artık ameliyatlara başlamak sırası geldiğini haber verdi. Gayet tabil olarak benzeyiş tam olacak değildi. Lâkin, son zaman - larda Karterin tamamen münzevi ya. Şayışı, eski ahbaplarını görmemiş olma- sı, uzün [ çirmekte bulunuşu bu noktada - onlara yardım edecektir. Bu itibarla, doktor | Grimşov, endişe içinde olan Cime te - ı minat verdi. Haştalık ve ıstıraplar bir | insanı değiştirebilir. Cim de Kartere benzeyebilecekti. Yapılacak iş, yine de kolay değildi. Evvelâ yüzdeki etlerden bir. kımi Ç! . karılacaktı. Sonra, kulakların — #ekli, Bözlerin etrafındaki çizgiler değlifecek, burun düzelecek, Üst dudağın şekli değişecek, çene tamamen yeniden ya - pılacak idi. Bundan başka boynüu hafif. Ç* sağa çekilecek, saçlar boyanacaktı, Geriye gözlerin rengi kalıyordu ki, bu en mühimmi idi. Doktor Grimşovi — Sizin gözleriniz mavi. Karterin - kiler de öyle. Lâkin atada — oldukça mühim bir fark var. Bunu tashih için yeni bir şey düşünüyorum. Gözleriniz. de gayet hassas, ince ve görünmiyen bir camdan bir nevi gözlük geçirece . ğim. Lâkin bu gözlük, göz kapaklarızı , zın içine konacak ve cam Sert Olmiya. cağı için gözünüzün şeklini alacak. Böylece, gözleriniz aynen Karterinkile. re benziyebilecek. Henliz bu İşte mu - vaffak olup olamıyacağımı bilmiyorum, Lâkin, sun'i göz yapan bir destum var, Ona müracaat ettim ve tamamen ken . di tecrübelerime istinat ederek buldu- ğum bu maddeyi ilk defa olarak ona yaptıracak ve size tatbik ctmeğe çalı . şacağım. Ameliyatlara başlandı. Birisi bitip te yaralar kaparınca Cim hemen ayna- ya koşuyor, neticeye bakıyordu. Böyle. ce, yavaş yavaş yüzünün değiştiğini görüyor, bu, ona, mütcakip ameliyatın ıstıraplarına mukaevmet için yeni bir küvvet veriyordu. — . Doktor Grimşov, bir heykeltraş gibi | çalışryordu. Dokuz hafta süren bir me- sajden sonra, artık herşey bitmişti, Cim sargılarını — çıkarmış, kendini — aşağı | odada, bir ocak başında bekliyen Kar , terin yanına inmişti. Karter, koltuğu « î ı 1 ve yıpratıcı bir hastalık ge, | T K M a N MIW m“î't"üîî"ıtiım na gömülmüş, oturuyordu. Cim ona yağ laştı ve: * — Artık, dedi, hepsi bitti. Doğrusu — memnunum, Karter cevap vermedi. Cim, koltu * . ğun üzerinde duran eli tuttu ve haş « yetle bağırdı: — Doktoör Grimşov! Doktor koşarak geldi. Lâkin Kar « terin artız doktora ihtiyacı kalmamıştı. Bu dünyada yapılacak bir işi kalma « dığını anladığı için ölmüştü. — Ölmüş müydü? Hayır., Çünkü karşısında, can x bir başka Karter duruyordu. F. KARTER İŞE BAŞLIYOR Sabık Fransis Karter'in cesedi, O - maha mezarlığına, Nevyorklu Cim Laverill Burton ismi altında gömüldük. ten sonra, Cim Bleyk doktordan bir kaç gün için müsaade istedi: — Bir kaç güne kadar gelirim, dedi, biraz işim var. Doktor müsaade etti, Zira, henüz yapılacak ulak ,tefek bazı işler vardı, bunları tamazılamak gerekti, İzi gün sonra Cim Bleyk, pardon Fransis Karter, Toronto şehrine varmış- tı. Doğruca Royal York oteline indi. Defterin üzer'ne Karter ismini yazdı ve imzasını attı. Bu imzayı kim görse — tanıyanlar . dan — Karterin olduğuna şüphe ede » mezdi. Karter odasına çıktı. Eline al « dığı bir gazetenin mali sütunlarını oku- mağa başladı. Cimin kafasında Mmühim bir plân daha vardı. Onu tahakkuk et. tirmeğe çalışacaktı, Cim biraz sonra aşağı indi. Otelin ga- zinosunda dolaşmağa başladı. — Bazr müşteriletle ahbap olmuytu. Öteden he riden bahsediyordu. Bir aralık, gözüne iri yarı, kızıl saçlı, çocuk yüzlü birisi ilişti, bir garsondan kim olduğunu sor. du. Öğrendi. Bu adam bir borsacı idi! İsmi Corc Davkins idi. Cim biçimine getirerek yanıma sokuldu. Tanıştılar, Fakat Cim ona hiçbir şeyden bahsetme di. Sadece bir seyyatı gibi orada bu - lunduğunu söyledi. Ertesi, daha ertesi günler ahbap olmuşlardı. Borsa faaliye. ti ve işleri hakkında uzun uzun görü « şüyorlardı. Cimin buraya gelişinden bir hafta sonra, bir çarşamba günü Davk'ns ona birdenbire dedi ki: e — Neden böyle gizli kapaklı hareket ediyorsunuz?. — Ne gibi gizli kapaklı? Davkins gudü; — Noden olacak? Birdenbire bura » ya çıkageliyorsunuz. Şehrin en güzel otelinde bir daire kirakıyorsunuz. Se « yahat ettiğinizi iddia ediyorsunuz. Vâ. kia bütün bunlar doğru olabilir amma, bana yutturamazsınız. Sizin bir iş pe « şinde olduğunuzu çoktan anladım. Ne yapmak niyetindesiniz? Cimin de istediği bu idi. Davkinsle yaptığı görüşmeler esnasında ona, böy- le bir maksadiı olduğunu telkin etmiş ti. Davkins de, bunu kendi keşfetmiş sanıyordu. Cim lâkayt bir tavır takındı ve: — O halde, dedi, size anlatayım. Bel ki bana yardım edebilirsiniz. Ben bir iş peşindeyim.. — Ne gibi bir iş?. — Bir borsa acentesini idare etmek is tiyorum. — Bu buhranlı günlerde, satılık a-. centa bulmak güç bir iş de, Bir çok milesseseler tarıyorum ki yeni serma « ye bulmaktan memnun olurlar. Yalnız, pekâlâ biliyorsunuz ki, borsa acentası olmak için, maziniz hakkında tahkikat yapılacaktır. — Tabil biliyorum. Bundan dolayı da çekinecek bir şeyim yok. Pransis Karter mücesesesi tanınmış bir mücs - sesesi idi, Rahatsızlığım münasebetiyle işten çekildim. Şimdi tekrar faaliyete dönmek arzısundayım. Her türlü tah « kikata hazırım. (Devamı var)