11 Haziran 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 3

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

K a OA SAA TERE & 11 HAZİIRAN — 1937 ——— —=__3__â. Küçük ne h ? sermayeli | Müteşebbislere KURUN'da: : Anadoluda İŞ ibni Sna _ İstanbulda beyaz peynir 40 kuru- İbni Sina Arabtır, dediler. Ibni Si. | sa, Ünyede 60 kuruşadır. ; İstanbulda toptan olarak paketi kuruşa alman traş bıçakları, Un- Yede 25 kuruşa perakende - satılır. Farka dikkat ediyor musunuz? Halbuki, meselâ deseniz ki: — Adam sen de!.. Ünyede otu- tanlar İstanbulun beyaz peynirini Yemeyiverir! Elbette oranın da ken- ine mahsus bir peyniri olacak.. O- hu yerler.. Fakat hayırl.. Yerlisi yoktur.. aylâ mahsulü,, diye kaşaza yakm ir şey satılır. O da ithalât malı ve 0 kuruşa.. na Farstır, dediler. SŞimdi de ıbhi Sı. na Yahudid.r... Diyenler var, Fakat Buharanın Afşina köyünde doğan' ve Hemedanda hayata vözleri. ni yuman Abdullah oğlu İbni Sina Türk oğlu Türktür. 150 'den fazla eş- siz eser vermek suretile garbın astr- ' | larca ilim ve fen kürsülerinde dilden düşmiyen İbni Sinanın rühu bugün Türklüğü ile şad olarak yatıyer. Çün. kü Türk milleti, onu iftiradan, gek ve şüpheden tamamile kurtarmış; tari. hin eşsiz milletinin kanını taşıyarak ilme hükmetmiş bir dehâ olduğunu is. bat eylemiştir. İbni Sina öleli tam dokuz yüz sene olmuştur. 21 haziran günü ölümünün dokuz yüzüncü yılını bitirip 901 inci yılma girecektir. Yalnız tıbbı ile de. ğil, musikisi, felsefesi, rıyaziyesi, fi. ziği, kimyası, jeolojisi ve astronomisi ile dehâsı önünde milletleri secdeye getiren İbni Sina dünün değil, bugü. nün ve yarının da İbni Sinasıdır. E- serlerinde kat'iyyen hurafeye yer ver. miyen büyük Türk dahisinin fıkirleri aradan 900 yıl geçtiği halde yenidir; ' N Y v gaa vürdesr ** - — * b Harab bir borunun içinden çamurlur içine ahan bu su, kocu bir mahaliter bir çeşme “;”ır!]ıî(lhdırııı Istanbul konuşuyor ! Topkapılı sporcular kapalı bir salon istiyorlar LAŞ tin ihtiyacını karşılar. Buraya mutlaka İçinde yaşadığım aylar zarfında *&ttafıma baktım, baktım: “—Bu cennet gibi güzel ve münbit kasabanın kendine has hiçbir imalâ- ti mevcut değildir. Eskiden kalanlar a unutulmuş, meselâ ne güzel bez” ler dokunuyormuş şimdi yapan kal. Mamış.. İnsan bakıyor, bakıyor da “buradan ne sebeple servet çıkarıl- Mryor?,, diye acıyor. En zenginlerin senelik varidatı iki bin lira civarın” (Topkapı: 2) da,. Onlar da parmakla gösteriliyor- ar., Vaktile bir söz işitmiştim: Zen- ginlik membar, ticaret imkânı olma- Yan yerde yahudi bulunmazmış. nyedeki dostlarıma: — Burada yahudi yok mu? . diye sordum. ' —Esasen burada müslüman ol- Mayan ancak iki kişi vardır. Vaktile bir yahudi vardı, pek zengin olup gitti. İşte meteliksiz başlamışken ticaret- hanesinin İstanbulda ve Avrupada şubeleri oldu. Türkiyenin servetçe ©n ileri gelenleri arasına girdi. üşünüyorum, hakikaten öyle.. Yine Ünyeli biri anlattı: — Bu yahudiyi, bilâhare gördüm. Bana dedi ki: “Oğlum, ben artık ıı'tîyar]ayıp oradan çekildim. Sana hasihatım şudur: Ünyeye dön, ve Orada herhançi bir iş tutarak, fazla zekâ bile sarfetmeden sadece - cid- diyetle çalış. Dükkânımı günlerce ka. Palr tutma. Vaktinde aç ve kapa, el- Verir. Talin ne kadar yar olmasa, Yine hayatını kurtarırsın. Çünkü her :üha boştur, hiçbir şey yapılmamış- A Düşünüyorum, hakikaten öyle.. Beş on inek bile, Bu Ünyede bir in: Sanın müstakbel zenginliği için baş- angıç değil midir? Bir dana altı İi- Ya, bir sütlü inek 20-30 Tlirayadır. e civar hayvan yetiştirmeğe mü- Saittir. Yukarıki bedbinane sözlerden Sonra şu nikbinane neticeye variyo- Tum: En küçük sermayeli müteşeb- bis yurddaşlarımız için, Anadolu sabaıları bulunmaz altın memba- arıdır. Bu kadar hiçten ticaret, dün- Yanın bir yerinde olamaz. Yalnız bir âz bilgi ve bilhassa, yahudinin dedi- 8i gibi “ciddiyetle çalışmak,, kâfi- ir. Bu, yalnız Ünyeye has bir vaziyet değildir. Çok oturup tetkik imkânını ulduğum için orasını misal göste- İYorum. Devlet nakliyat vasıtalarındaki tenzilatlı pasolardan istifade ederek üçük sermayeli teşebbüs erbabının Memleketi dolaşmalarını, kendileri- he münasip işler aramalarını tavsiye erim. “Türkiyede en ucuz yer - Bursa- an sonra - İstanbuldur. Anadolu, bütün medeni ihtiyaçların temini ba. Imından ateş bahasmadır!,, diye Yazmıştım. Benim şikâyet ettiğim ahalrlık müteşebbislerin işine çok yafal'. Diğer taraftan onların bu Yağbeti, memleket içinde yavaş ya- Vaş makul ve elzem bir ucuzlamayı Mtaç edecektir. MKüçük sermayeli müteşebbisler! emleketi dolaşınız! Çok iş vardır, çok1. * (Vâ-Nü) Bir zamanlar, hırsızlık, kavga ve cinayetlere sahne olan Topkapı artık asüde bir Dünkü yazımda, Topkapıîı bir dok. törün müayene ücretlerinde yaptığı damping'ten bahsetmiştim. İ;te* bu dok. torun evinin tam karşısında büyük bir arsa vardı . Bizi hayretler içinde bırakan ücret levhasını tekrar tekrar okuduktan — ve Ali de resmini aldıktan sonra, yolumu- za devam edeceğimiz zaman gözümüz bir arsaya il'şti. Yalın ayak bası kabak peş oli çocük orada akan bir suyun ba- şına toplanmışlar bir şeyler yapıyorlar. dr. Yanlarma doğru ilerledik. Çocuklar hep biribirinden sevimli yavrulardı. Hele içlerinde başına bir bahriye kas . keti giymiş bir kızcağız vardı ki, bu kadar şirin çocuk görmedim desem mü- balâğa etmemiş olurum. Yavrulardan beş tanesi oturdukları yerde sessiz, sadasız bir oyun oynu « yor, birisi de kapkara bir çamura bu . lanmış ayağını bir akar suyun altında temizlemeğe çalışıyordu. — Ne oldu sana öyle, diye sordum. Küçük; peltek, fakat çok - tatlı bir sesle cevap verdi: — Pisliğe battım. Ve hiç istifini bozmadan yıkanması . na devam etti. Bu sırada, bize bütün mahalleyi gez. diren mütekait Bay Ali, Şocuğun yı - kandığı su hakkında izahat verdi: — Bu su, diyordu. acıdır amma, ci vardakilerin pek işine yarar, Şu gördü. ğgünüz yamrı yumru borudan az, fakat daima akar. Amma ne yazık ki, beledi- ye buraya bir çeşme Yapmıyor. bu su da pislik içinde birikintiler yaparak akıp gidiyor. Burada daha fazla duramadık, tram « vay caddesine doğru yokuşu çıkmağa başladık. ( Biraz ilerleyince sağımızda güzel bir cami belirdi. Bay Aliye: — Bu ne camisidir? diye sordum. Yüzüme hayretle baktı. Beni bu ca - mii tanımamış olmam, onu âdeta şaşırt- mıştı. — Bilmiyor müsunuz? dedi, bu Mi. mar Sinanım en güzel eserlerinden Ga « zi Ahmet Paşa camiidir. Bu sözleri tamamlar, tamamlamaz, camie doğru yürümeğe başlamıştı. Hep beraber, her köşesinde ayrı bir zarafet, ayrı bir güzellik bulunan ca - miin avlusuna girdik. Bay Ali bu sefer camin şadırvanını göstererek: — İşte dedi, bu şadırvan kaç senedir susuzdur. Eskiden Topçulardan gelen bir su varmış, fakat yolları bakılmıya bakılmıyâ harap olmuş, nihayet mahal- lenin iki çeşmesiyle beraber, bu şadır » van da kurumuş gitmiş, Bakalım şimdi Terkos geliyor, buraya da su verilecek mi7; semt olmuştur Yazan : Şehir Tiyatrosu memurlarından Daim gidin buradan,, diye D RRL , _. Sporculukta Taymetli bir varlık «l- duklarını her vesile ile isput eden Topkapı gençlerinin klübü bu medre. sığmıştır. v GS ea <Ç İçine : , j LE Bu bayanlar, — karanlık geceleri — âşıkların yüzünden muhalli olan sokaklarından şikâyet ediyorlar, piyasa kullanmaz mı? Elektrik mal sattığını anlamak için saat kullanı. “Topkapının hiçbir. derdi yoklur, Haberciyi iknaa çalışırken Sinanın bu güzel eserini doya doya seyretmek için hepimiz dakikalarca sus tuk, Sonra resim almak istedim, Fakat etraftaki ağaçların gölgesi buradan rte. sim almamıza meydan vermedi. Ahmet Paşa camii avlusundan çık - tığımız zaman, Bay Ali artık evine dö - neceğini söyliyerek bizden ayrıldı, ve ayrılırken de şunları söyledi: — Benim son bir şikâyetim daha var, onu da yazarsanız memnuh olurum: “Elektrik Şirketi hepimizden saat kira- sı diye para alıyor. Biliyorum, bunu İstanbulda vermiyen yok, fakat ben bundan daha haksız bir şey de tasavvur edemiyorum . Bir esnaf malını satmak için * terazi Şitketi de ne yor. Vaziyet böyle olunca, biz müşte « rilerin şirketin kendi menfaai için kul- latıdığı teraziye niçin para verelim. Bu vasıl iştir anlayamadım, gitti.., Bay AÂli son kelimeyi de tamamla - dıktan sonra, lâhavle der gibi bir kere boynunu büktü ve yanımızdan uzakla . şıp gitti. Ben de bizim fotoğrafçı ile beraber tramvay caddesine çıktım. - Sağa doğru biraz yürüyünce, Topkapı spor klübü binasiyle karşılaştık. Bu cçalışkan klü . bümüzün bir medrese içine sığan bina- sına bakarken külağımın dibinde bir ses işittim, Birisi: — Safa geldiniz. Buyurun klübe, di. yordu. Başımı çevirip baktım. Topkapı sporcularından 4 — 5 genç yanımda duruyorlar. . — Teşekkür ederim. Fakat klübe gi- recek vaktimiz kalmadı. Nerede ise ak. gam olacak, Mahallenizde bir saatten fazladır dölaşıyorum, cevabını verdim. Ve ilâve ettim: — Siz bana bir hizmet etmek istiyor- (Devamı il incide) HABERCİ 5ı sayesinde Yakın Şarkın İsviçresi oimıya namzet olan bu aziz yurt, Suriyeden tamamile ayrılmamış bulunduğu için Sutiye ca. miası için güvenilir bir kuvvet teşkil edecektir. (Niyazi Ahmed) TAN'da Suriye etkârından basiret beklenir Hatayın dahili istiklâlini kazanma. Suriye kuvvetlenmiştir. Sonra Hatayın dahili istiklâli saye. sinde Suriye hududu taayyün etmiş, Suriyenin hududu emniyet altına alın. mış bulunuyor, Suriye gibi hayata yeni doğan hbir devlet için bundan daha büyük bir ni- met tasavvur olunabilir mi? Fakat, Suriye müfritleri bütün bun- ları anlamaktan âciz oldukları gibi kuvvetli ve ileri bir komşunun dost. luğunu kazanmanın, müzaherclinden istifade etmenin değerini de anlamak. tan da âciz oldukları için ne vaptıkla. rını bilmiyerek bindikleri dalı kesiyer ve kendi ellerile kendi evlerini yıkı. yorlar. Ne yazık!, Bütün ümid Suriye efkârı umumi. yesinin bir an evvel uyanıklık göstere- rek bu kör ifratın önüne geçmesin- dedir. | Yoksa bu basiretsiz adanmılar, ken. di körlüklerile Suriyenin istiktalini de körletecekler. Buna meydan kalmadan işin önüre geçilmesini hâlâ umuyoruz. N (Ömer Rıza Doğrul) Kızgın yağda yanan çocuk Fenerde Ayvansaray taddesinide bak- kal Şükrünün oğlu üç yaşında Fikri dün kabak kızartan yengesinin yanında du- türken tavanın sapına dokunmuş, tava deverilmiştir. Kızgın zeytinyağlar Fik- rinin vücudunu muhtelif — yerlerirden yakmıştır. Çocuk hastaneye kaldırılmış tır. Kabadayı kadın!'ar Kasırmpaşada Karaman mehallesinde fırın sokağında oturan Zeynep, — tütün işçilerinden Adviye, Şerife, Fatma Ha- tice isminde dört kadın tarafından fena halde döğülmüştür. Dayak atan kadın- lar yakalanmıştır. Hayırlı evlat ve kardeş Üsküdarda oturan sobacı Safa anne- si Sabihadan para istemiş, alamayınca —a yaşlı kadını fena halde döğmüştür. Sa- fa bununla da kızgınlığını — alamamış, karakola giderek kardeşi Velinin evde kaçak rakı çıkardığını ihbar etmiştir. Veli, kardeşinin ihbarınt haber alınca o da Safayı adam akıllı döğmüştür. Hör iki kardeş müddeiumumiliğe verilmiş- lerdir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: