— i ———— Ibadette ınkılâ Bir Avrupa gözetesinde oku” dum: Mekkede bir radyo istasyonu kuruluyormuş. Bu mukaddes müs- iüman ülkesine hıristiyan müben- disler giremiyeceğinden, Araplar, kendi çocuklarını hususi tahsil için Avrupaya göndermişler. Radyoyu bu genç mühendisler kuracaklarmış. Maksat, bu merkezden bütün dünya ya islâm propagandası yapmakmış.. Bu kadarı © neyse. Radyo, her propagandaya âlet olsun da mü: manlarınkine niçin olmasın diy" Fakat, dahası da var: de her minareye müezzin sıkıp ezan okuması âdeti kalkmış. Bir radyoda en güzel sesli biri ezan okuyormuş. davetini dakikası dakikasına tekrar. İryormuş... Hoşunuza gitti mi?... Doğrusu bu mihaniki daveti İ ben kendi hesabıma beğenme- dim. Gerçi birkaç sefer, fena sesli müezzinin ezan okudukları mahal. lelere rastlayıp “ainan şunların iyi sedalılarını bulmak için ne yapma- 1r),, diyedüşünmüştüm. Fakat, ezan minarelere konulan âletlerden din- lenileceğine vaktiyle Cağaloğlunda. ki (şimdi Fırka civarmdaki) camide gayri lâtif sesi dinlenen adamcağız tarafından okunsun razıyız. Her şeyin bir hususiyeti vardır. Bu kadar teknikli din eşkâli yalnız sofuların değil, cami ve minareleri sadece hoş bir hatıra olarak telâkki edenlerin bile fenasına gider, İngiliz kralı otomobilin arabadan daha mükemmel bir nakil vasıtası ol duğunu bilmiyor mu? Elbette bili- yor. Fakat merasime bir yüz beygir kuvvetinde modem motörle değil de sekiz atlı arabayla iştirak ediyor. Onlar gibi, oparlör bazı cihetlerden muracesh ©'sa bile, her camiin bir mavwsipi alması usulünden.. vazgec: metmetdir; Ma Bu kadar muhafazakâr mütale- «ları ileri sürdükten sonra, zanne- dersem eskisinin değişmemesine ta- raftar okuyucularım gözüne azı cık girdim! Öyleyse, lütfen aşağıda söyliyeceğim şeyler için de bana kızmasınlar... Seyahatlerim esnasmda birçok camiler gezdim tabii.. Bu esnada hiç da hoş olmıyan bir manzara dikkati- mi celbetti: Şapkayla yahut takkey- le ibadet. Her ne hikmetse, yeni muaşeretimiz içinde hürmetin ba. şı açık olarak ifa edildiği din ehli tarafmdan bir türlü kabul edilme- miş. Müftülük de buna dair bir fet- va vermemiş. Müslümanlar, camide, İ Süneşlikleri arkaya çevrik şapkala- riyle yahut ceplerinden çıkardıkları buruşuk takkeleriyle pek ( yürekler acısı bir manzara teşkil ediyorlar. Allahın huzuruna niçin baş açık sıkılmasın? Müftülük bunu caiz gö- ren bir fetva verirse medeni göze pek çirkin görünen — hatta komik görünen — bir cemaat manzarasım- dan camilerimizi kurtarmış olur. Bunun günah neresinde? (VâsNü) m ymm Gİ Yeni Radyo kanunu Hafta içinde Meclisten çıkıyor Yeni radyo kanın o projesi bu hafta işinde Büyük Millet Meclisinden çika- Saktır, Pojeye, şiddetli ceza o müeyyideleri konulmuştur. Vatandaşlar veya ecnebi- Jer tarafından topraklarımızda, hava ve karasularımızda ruhsatsız yapılmış her türlü tesisat sahipleri (o 25 liradan 1000 liraya kadar ağır para, yahut 1-16 aya kâdar hapis cezası ile cezalandırılacak- lardır. , Seferberliğe hazırlık veya seferber ol ma halinde, yahut hağerde askeri mem- Pu mmtakalarda ruhüatsız tesisat sahip leri hakkında casusluğa dair olan'hü- kümler tatbik olunacaktır. Bozı müslüman memleketlerin. : ei ei | Bütün minarelerin oparlörleri ibadet | Eyüp dertli bir | semttir! Buranın dere yolu denen sokağı tam bir sıtma yatağıdır Yazan : Haberci Byübün yüksekdön görünüşü... Istanbul konuşuyor ! (Eyüp 1) baksanız, nereyi £*3 Eyi ereye Typ bir dertle karşıla. seniz bir şikâyet, ŞIrs1z.., reka vü ttiğim ay Ta Çarşı Gemim. iki tarafına kurulmuş yüzlerle işpor- tanım arasından ilerledik. Pazar 1 pr ki yeni çeşme) denen yerde bitiyor. ey pazarının manifatura, tuhafi, ye ve yemiş satılan büyük cadde üze, rindeki kısımla, köylülerin” teskil ci- tikleri sebze ve et kısmi arasmda dvğ. lar kıdar fark var. Birinci kısım nekadar muntazam ve ilimsi basım in a semtin pazar —.inie ka dar karmakarışık ve toz toprak iç de, i Fakat şunu da söylemek lâzımdır ki, Eyüb pazarı, umumiyet itibariyle başka yerlerde gördüğümüz pzer. lardan kat kat iyi ve muntazamdı z Pazarın nihayet bulduğu yerdeki (Eski Yeniçeşme) nin dört maha'le için yegâne çeşme olduğunu öğrenm'ş İ tim. O civarda oturanlardan sordum; | çeşmenin muntazam akmamasından, eyi' idare ile meşgul memurun işi idare RM yüzünden $ık sik su. suz kaldıklarından Şikâyet ettiler. Fakat bu semt halkının asıl derdir! (Bülbüldere) denen #el kaynağı teş. kil ediyordu. : Kahteda rasgeldiğimiz bir ihtiyar Eyübün bazı yerlerinde zemin böyle *oprak yığınları ile dölmuştur. — Dispanserin bu sokağına merkev- leri de bağlarlar. Burası bir ahırdan farksızdır, Dispanserden çıktık. Bu sefer Dere sokağı denen bir yere gittik. Burada bir dere değil, pis ve çirkef sular'a dolu bir göl vardı. Üzerinde mü larca sinek uçan bu mikrop yi her taraftan büyümüş, yüksek otlar. ia örtülmüştü. Bütün semt için tem bir sıtma yatağı olduğuna hiç şüphe olmıyan bu betbaht sokağın yânin- dan geniş bir cadde geçiyordu. Bu veren onama vee, > 3 Sabah gayeleleii KURUN'da; Istanbul! saatleri Süha suutlerin ayarlarında'i an bahsrderek diyor ki ger bunlardan birine uyarak, yola, hIŞSANIZ, vay halinize! Ya” wn çoktan kaçmış, yabut vapur Saray, »meğe başlamıştır. vasıtaları, saatle kalkan bir gehirde saatlerin bu karışıklığı genel stünde sarsıntılı İzler bisg- kat galiba bü, pek hisreğ'i, or ki, senelerdir, İstanbulda bir sa at birliği yerleşemedi gitti. Buna için sinirlenip söylenir dürurker dostum imdadıma yetişti, — Ne kızıyorsun, dedi; Avrupanın . büyük şehirlerinde borsa, banka ve hele istasyon gibi müesseselerinde ;e, kiz on tane #aat sıralanır, Kimi “Nev, york,, kimi “Tokyo,, kimi “Londra,, ayarıdır, Ve yolcu, meselâ Pariste !. ken, bütün dilnyanm hangi saatlerini yaşadıklarını bir bakışta görüp an- lar, Ne dersiniz, İstanbuldakiler de, bu ayarsızlık yüzünden acaba beş kita, nın saat değişmelerini toplamış olmu- yorlar mı? Ben, bu teselli )le pek a. vunamadım â&ma, gülümsemekten de kendimi alamadım. içn ir TAN'da Mecliste müsbet münakaşa ruhu .1937 bütçesi mü devam eden münak; sebelile mecliste arda tamam'le yeni bir ruhun ilmit verici emareleri, ni görüyoruz. Evvelâ konuşma 1*21 efendicedir. Herkes arkadaşınm, Ken- di fikrine at düşüncelerine hürmet ve tesamüh gösteriyor ve bunları his nüniyetle yoğuruyor Şahsi dedikodu- dan uzak kalınıyor, Yalnız ortadaki mesele İle uğraşılıyor. Bu meseleler üzerinde çok temiz alâkalarla durulu. yor. Millet malınm israfına karşı bi yük bir titizlik var. Sonra ara sira hâ. diselere hissi ölçülerle bakanlar'bu İunsa bile Meclisin umumi heyeti, kat. iyyen hisse kapılmıyor, ilme, ihtisasa, müspet işe tam kıymet veriyor ve ilk | bakışta çok ağır görünen fedakârlik- lârın manasını anlayıp dinledikten sonra müsbet gidişi kuvvetle tutuyor. Vekiller, meclisin fikirlerine çek sarih bir hürmet riyorlar. Haj tenkit karşısında kusurlarını itiraf et- mekten çekinmiyorlar, Mebus arkad-ş larmda tam bir kanast hâsıl etmek i. çin uğraşıyorlar, ter döküyorlar. İftiharla görülen bir manzara da her vekilin işine tamamiyle sahip ol- duğu ve habersizce ortaya atılan her mes*leye cevab verecek bir mevkide bulunduğudur, (Ahmet Emin) Câddede gördüğüm temizliğe Eyüb'in başka yerlerinde hiç râsgelmemiğlim. Yanımdakilere sordum: ii, dediler, Bu yol üzerinde ı büyük memurlarından birisi Şunları göyledi: — Bülbülderesi denen yer, buranın €n büyük belâsıydı bir zamanlar. Son- radan 30 bin Jirsya yakın para sarfe. dilerek bir kanal yapıldı. Fakat ne ça- re. ki, temiz bakılmızdığı için, burası büyük yağmurlarda beklenen işi yaşs- amd foto Âli ile beraber il liyerek Bülbülderesine doğru gitti R Burada kenarları beton bir duvar'a Xapanmış kuru bir dere vardı. Büyük yağmurlardadağlardan inen sellerin etrafı harab etmesini önliye. eek olan bu könalın birçok yerlerinde toprak yığınları birikmişti. Bülbülderesinden sonra, tekrar çar. şıya doğru ilerlemiye başlamıştık. Bu sırada hepsini çok iyi tanıdığım E- yüplü sporculardan bir grupa raslt- dık, Gençler, emtlerini bize gezdi” mek yolundaki teklifimizi memnuni- yetle karşıladılar. Ve artık sokakları 15 , 20 kişilik bir grupla dolaşmıya | rk, Vee refakat edenlerin arzusuna ds yarak evvelâ. buranın verem ii serine gittik. Yeni yapılmıs bir i mektebin yan tafafıns Dayi olan dispansere daracık bir 29 > yoldan geçilerek gidiliyor. Fay ur fevkinde pis olan bu yolda, hayva zeklerine basmamak için geke yürümek Kimya . Dispanserin bura 2€ y aliyi yapılmış yepyeni ve gözel kir binası Yar. Fakat ne çare ki burası, | “Kel başa şimşir tarak” gibi bir şey bir talebenin ağzından çıkan bu sözler, hiç de iyi çalışmadıklarım ken her fırsatta gördüğüm Eyüb nin bu sokağa niçin bu karlar östermiş olduklarını anlattığı EB inanmak istemediğimiz aci »ir iddiayı da ortaya atıyordu. Bu mahallede de göreceğimizi abi Jerindi Eyübün meşhur tiprerinden yarı mecawp Ziya olmuş. Yeri fena, yolu bozuk, salata soğan ekili karmaka çük büh- çesi, kötü teneke parç iş. Bu pislikte, bu biçim gör. & müş, cami istikametine yollanmışlık. | ki, karşımızda sırtında bir küfe sarm, sak taşıyan bir adam belirdi. Yanımız. daki gençler: seri kuranlar rem disp: met etmişler bir türlü anlıyamadım. Yanımızdaki gençlerden birisi dert yanıyordu: Dikkat ! Mahallelerinizde gördüğünüz bütün eksiklikleri, bütün şikâyet lerinizi, . yapılmasını. istediğiniz şeyleri, canmızı sıkan o hâdiseleri her saat, ister mektupla, telefonla ve isterseniz matbaamıza gelerek bize bildiriniz. Muharririmiz, fotoğrafçıları mız ayağımıza kadar gelip söy. lediklerinizi inceliyecek, şikâyet - lerinize veya temennilerinize ga- 7“ tercüman olacaktır. Ben olduğum yerde durmuş, bek'i- yordum. Ziya dedikleri, biçare ciddi ciddi burnumun dibine kadar sokul. du. Sonra yağlı bir şapka geçirdiği ba şını kaldırdı. Yüzüme bakarak sırıttı: — Merhaba, dedi. Galiba sen bura. ya yeni geldin. Ver elini öpeyim 3e, sana dua edeyim. Daha o sözlerini bitirmeden avtivy, sa birkaç kuruş sikiştirmiştim. Ziya derhal verdiğim paranın miktarma | baktı, sonra — Yaşa be! işler versin. Yi MİŞ n'e. seke | nlerinin him dedi. - Allah sana İvi z lira maaşın olsun $i, ye dua edeceğim sana... Bu sırada Âli makinesini ayarlamış, Ziyanim resmini almıya hazırlanm İr. Ben belki ürküp kaçar diye korku, yor, ve oru lâfa tutmak istiyordum, PFakst kanmadı. Birdenbire döndü ve Âliye: — Ne haber vermiyorsun be! diye çikiştı. Resmi lacaksan bir selâm çakayım da öyle al... Ve kendi kendine garip bir POZ Vor. di. Boynunu büktü. Elini gözler üzerine kadar indirdiği şapkasını e. narına götürdü. — Haydı, al bakayım resmi, şimdi, dedi Ali işini kolayca bitirmişti. Ziya- dân ayrıldık ve camie doğru yolumu. za devam ettik. Ben buraya kadar gelmişken, bir kere de meşhur oyuncakçıları görmek istemiştim. İskeleye giden yolda topu topu 3 köhne oyuncakçı dükkânı var, Bunlar dân en eskisinin sahibi olan Arifle konuştum. Daha “Merhaba, derde, mez kim olduğumuzu anlıyan adam, şunları söyledi: — Çok seneler evvel buranın oyun- cağı da, oyuncakçısı da meşhurdu, Bu caddede bir sürü dükkân yalnız bu işle geçinirdi Şimdi kala kala 23 dükkün kaldık. Ve bu bile artık çok geliyor Önürüdeki dükkâna bir göz attım, Etrafta birkaç desti ile, beş on oyun. (Sayfayı çeviriniz) HABERCİ bu zeki