30 Mayıs 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 3

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

1———__' 30 MA'YTIS — 1937 — f » .—. * .. n göcüşüm: 'İbadette ınmkılâp Bir Avrupa gazetesinde oku- dum: Mekkede bir radyo istasyonu kuruluyormuş. Bu mukaddes müs- İüman ülkesine hıristiyan mühen- disler giremiyeceğinden, A_rup_la_r, kendi çocuklarını hususi tahsil için Avrupaya göndermişler. Radyoyu bu genç mühendisler kuracaklarmış. Maksat, bu merkezden bütün dünya Yya islâm propagandası yapmakmış.. Bu kadarr neyse.. Radyo, hf—_" propagandaya âlet olsun da_mu_slu- manlarınkine niçin olmasın diyelim.. Fakat, dahasr da var: | Bazı müslüman memleketlerin. de her minareye müezzin çıkıp ezan okuması âdeti kalkmış. Bir radyoda en güzel sesli biri ezan okuyormuş, Bütün minarelerin oparlörleri ibadet davetini dakikası dakikasına tekrar- İryormuş... Hoşunuza gitti mi?... Doğrusu bu mihaniki daveti ben kendi hesabıma — beğenme- dim. Gerçi birkaç sefer, fena sesli müezzinin ezan okudukları mahal- lelere rastlayıp “aman şunların iyi sedalılarını bulmak için ne yapma- İr?2,, diye düşünmüştüm. Fakat, ezan minarelere konulan âletlerden din- lenileceğine vaktiyle Cağaloğlunda- ki (şimdi Fırka civarındaki) camide gayri lâtif sesi dinlenen adamcağız tarafından okunsun razıyız. Her şeyin bir hususiyeti vardır. Bu kadar teknikli din eşkâli yalnız sofuların değil, cami ve minareleri sadece hoş bir hatıra olarak telâkki edenlerin bile fenasına gider, İngiliz kralı otomobilin arabadan daha mükemmel bir nakil vasıtası ol duğunu bilmiyor mu? Elbette bili- yor. Fakat merasime bir yüz beygir küvvetinde modern motörle değil de sekiz atlı arabayla iştirak ediyor. Onlar gibi, oparlör bazı cihetlerden müuraccah olsa bile, her camiin bir mavri —.ğjulm;mı msülünden. vazdcec: memehdir: * * # Bu kadar muhafazakâr mütale- aları ileri sürdükten sonra, zanne- dersem eskisinin değişmemesine ta- raftar okuyucularımın gözüne azı- cık girdim! Öyleyse, lütfen aşağıda söyliyeceğim şeyler için de bana kızmasınlar... Seyahatlerim esnasında birçok camiler gezdim tabii.. Bu esnada hiç da hoş olmıyan bir manzara dikkati- mi celbetti: Şapkayla yahut takkey- le ibadet.. Her ne hikmetse, yeni muaşeretimiz içinde hürmetin ba- şı açık olarak ifa edildiğzi din ehli tarafından bir türlü kabul edilme- miş. Müftülük de buna dair bir fet- va vermemiş. Müslümanlar, camide, güneşlikleri arkaya çevrik şapkala- riyle yahut ceplerinden çıkardıkları buruşuk takkeleriyle pek yürekler acısı bir manzara teşkil ediyorlar. Allahım huzuruna niçin baş açık çıkılmasın? Müftülük bunu caiz gö- ren bir fetva verirse medeni göze pek çirkin görünen — hatta komik görünen — bir cemaat manzarasın- dan camilerimizi kurtarmış — olur. Bunun günah neresinde? B (Vâ-Nü)— Yeni Radyo kanunu Hafta içinde Meclisten çıkıyor Yeni radyo kanun projesi bu hafta içinde Büyük Millet Meclisinden çıka- Caktır. Projeye, şiddetli ceza müeyyideleri konulmuştur. Vatandaşlar veya ecnebi- ler tarafından topraklarımızda, hava ve karasularımızda ruhsatsız yapılmış her türlü tesisat sahipleri — 25 liraldan 1000 liraya kadar ağır para, yahut 1-16 aya kadar hapis cezası ile cezalandırılacak- lardır. t " Seferberliğe hazırlık veya seferber ol Ma halinde, yahut hazerde askeri mem- Nu mrntakalarda ruhsatsız tesisat sahip leri hakkında casusluğa dair olan hü- kümler tatbik olunacaktır. baksanız, nereyi geZ n0i reye K FYÜYLA POOEĞ bir dertle karşila. seniz bir şikâyet, ŞIKSESİZ.., _ ! ! 5 Eyübe gittiğimiz gün semtin pazar kurulan günü idi. Çarşı caddeşmı.ı_ iki tarafına kurulmuş yüzlerle işpor- tahım arağından ilerledik. Pazaı: '( Er ki yeni çeşme) denen yerde bitiyor. 'duii:y'-_ib pazarının manif?tura, tuhjıf i, ye ve yemiş satılan büqu _cadde' u_-ı,î_ rindeki kısımla, köylülerin teskil e_—— tikleri sebze ve et kısmı arasında d9g. lar kadar fark var. Birinci kısım nekadar muntazam ve maülemdmea kama aa. ilrimnai Lrraşmada aa. dar 'karmaksrışık ve toz toprak için- de, : Fakat şunu da söylemek lazm'.ıJır ki, Eyüb pazarı, umunîi_yet itibariyle başka yerlerde gördüğümüz pazar. lardan kat kat iyi ve muntazamdı. Pazarın nihayet bulduğu yerdeki (Eski Yeniçeşme) nin dört maha'le için yegâne çeşme olduğunu öğrenm 'ş tim. O civarda oturanlardan sorüum; çeşmenin muntazam akmamasında_n: çeşmeyi idare ile meg'ı'gul memurun isi idare edememesi yüzun’den sık sık su. suz kaldıklarından şikâyet ettiler. Fakat bu semt halkımın asıl derdiri (Bülbüldere) denen Sel kaynağı teş. kil ediyordu. kabr üi Kahvede rasgeldiğimiz bir ihtiyar şunları söyledi: — Bülbülderesi denen yer, buranın en büyük belâsıydı bir zamanlar. Son- radan 30 bin liraya yakın para sarfe. dilerek bir kanal YaP'ıdî- F_â%cat ne ça- re.ki, temiz bakılmadığı lçllî..burası büyük yağmurlarda beklenen işi yapü- mıîîlî.adaşnn foto A_İİ ile bfraber_i[f._*:. liyerek Bülbülderesine doğru gittik. Burada kenarları beton bir duvar!'a kapanmış kuru bir dere vardı. ; sellerin etrafi haralı:o ı_:tmesım önliye. cek olan bu kanalfn_ bu'_çoıf yerlerinde toprak yığınları birikmişti. Bülbülderesinden sonra, tekrar çar. îî:'dîohepıini çok iyi tanıdığım E- yüplü sporculardan bir grupa rasla- dık. Gençler, semtlerini bize gezd'.ı:- mek yolundaki teklifimizi memnun—ı— yetle karşıladılar. Ve artık sokakları 15 . 20 kişilik bir grupla dolaşmıya başladık. | ağize' refakat edenlerin arzusuna İe î:iîıî gittik. Yeni yapılmış bîr llliî' mektebin yan - tafafına sıkışıvermiş olan dispansere dara yoldan geçilerek fevkinde pis olan ol zeklerine basmamak için Yürümek lâzımgeldi. İ Dispanserin bura zengl! a ğ metiyle yapılmış yepyeni Ve guıel bir binası var. Fakat ne çare ki burası, “Kel başa şimşir tarak” gibi bir şey bu yolda, hayvan te, seke seke gru ilerlemiye başlamıştık. Bu | —— sevvelâ buranın verem dispan. | cık bir toprak | gidiliyor. Tasavvurun | nlerinin nım- Eyübün yükseklten görünüşü... İstanbul konuşuyor ! Eyüp dertli bir semttir! Buranın dere yolu denen sokağı tam bir sıtma yatağıdır Haberci Yazan ; Byübün meşhur tiplerinden yarı meczup Ziya olmüş. Yeri fena, yolu bozuk, salata soğan ekili karmakarışik kücük bâh- çesi, kötü teneke parçalariyle cevril. miş. Bu pislikte, b biçimsiz yerde ve. rem dispanseri kuranlar ne akla hiz. met etmişler bir türlü anlıyamadım. Yanımızdaki gençlerden birisi dert yanıyordu: — Dikkat! | ÇA SAAT l ÇKT Mahallelerinizde gördüğünüz bütün eksiklikleri, bütün şikâyet. lerinizi, . yapılmasını istediğiniz şeyleri, canmızı sıkan - hâdiseleri her saat, ister mektupla, telefonla ve isterseniz matbaamıza gelerek bize bildiriniz. Muharririmiz, — fotoğrafçıları . miız ayağınıza kadar gelip söy- lediklerinizi inceliyecek, şikâyet - lerinize veya temennilerinize ga- ze'a—Vz tercilman olacaktlır. ı TASAŞELİ e İT EPÇ T SAŞTMA N çe D l Fçr MA F- - ( Eyüp 1) — Dispanserin bu sokağma merken- leri de bağlarlar. Burası bir ahirdan farksızdır. Dispanserden çıktik. Bu sefer Dere sokağı denen bir yere gittik. Burada bir dere değil, pis ve çirkef süla:'a dolu bir göl vardı. Üzerinde milyon. | larca sinek uçan bu mikrop yuvası her taraftan büyümüş, yüksek otlar- la örtülmüştü. Bütün bir sıtma yatağı olduğuna hiç şiüjphe olmıyan bu betbaht sokağm yanın- dan geniş bir cadde geçiyordu. Bu câddede gördüğüm temizliğe Eyübiin başka yerlerinde hiç rasgelmemiştim, Yanımdakilere sordum: — Tabii, dediler. Bu yol üzerinde Byübün büyük memurlarından birisi olurur... Genç bir talebenin ağzından çıkan bu sözler, hiç de iyi çalışmadıklarını gezerken her fırsatta gördüğüm Eyüb çöpçülerinin bu sokağa niçin bu kadar itina göstermiş olduklarını anlattığı gibi, inanmak istemediğimiz acı hir iddiayı da ortaya atıyordu. Bu mahallede de göreceğimizi gör. müş, cami istikametine yollanmıştiık, ki, karşımızda sırtında bir küfe sarm. sak Laşıyan bir adam belirdi. Yanımız. daki gencler: — Bizim Eyübün meşhur deli Ziya- si geliyor. Bakalım, 'size ne yapacak? « dediler, « Ben olduğum yerde durmuş, bekli- yordum. Ziya dedikleri, biçare ciddi ciddi burnumun dibine kadar sokul. du. Sonra yağlı bir şapka geçirdiği ba şımı kaldırdı. Yüzüme bakarak sırıtt:: — Merhaba, dedi. Galiba sen bura. ya yeni geldin. Ver elini öpeyim “e, sana dua edeyim, Daha o sözlerini bitirmeden avncu. na birkaç kurüş sitkiştirmiştim. Ziya derhal verdiğim paranın miktarına baktı, sonra: — Yaşa be! - dedi. - Allah sana iyi işler versin. Yüz lira maasşın olsun *i. | | ye dua edeceğim sana... Bu sırada Âli makinesini ayarlamış, Geki aa qa;aa,; b semt için tam | KURUN'da, İstanbul saatleri Hakkı Süha sautlerin ayarlarındal:i bozukluktan bahsederek diyor ki: Eğer bunlardan birine uyarak, yola çıkmışsanız, vay halinize! Ya” tren çoktan kaçmış, yahut vapur Satay. burnunu âönmeğe başlamıştır. Nakil vasıtaları, saatle kalkan bir şehirde saatlerin bu karışıkliğı genel yaşayış üstünde sarsımtılı izler biza- kabilir. Fakat galiba bu, pek hissed'i. miyor ki, senelerdir, İstanbulda bir sa at birliği yerleşemedi gitti. Buna içş'n için sinirlenip söylenir dururken, dostum imdadıma yetişti, — Ne kızıyorsun, dedi; Avrupatın : büyük şehirlerinde borsa, banka ve hele istasyon gibi müesseselerinde u. kiz on tane saat sıralanır. Kimi “Nev. york,, kimi “Tokyo,, kimi “Londra,, ayarıdır. Ve yolcu, meselâ Pariste i- ken, bütün dünyanın hangi saatlerinmi yaşadıklarını bir bakışta görüp AN- lar. Ne dersiniz, İstanbuldakiler de, bu ayarsızlık yüzünden ataba beş kit'a. nın saat değişmelerini toplamış olmü- yorlar mı? Ben, bu teselli ile pek a. vunamadım ama, gülümsemekten de kendimi alamadım. “r TAN'da Mecliste müsbet münakaşa ruhu 1937 bütçesi müzasebetile mecliste devam eden münakaşalarda tamam'le yeni bir' ruhun ümit verici emareleri. ni görüyoruz. Evvelâ konuşma ta“zı efendicedir. Herkes arkadaşının, ken- di fikrine zit düşüncelerine hürmet ve tesamüh gösteriyor ve bunları his nüniyetle yoğuruyor. Şahsi dedikodu- dan uzak kalınıyor, Yalnız ortadaki mesele ile uğraşılıyor. Bu meseleler üzerinde çok temiz alâkalarla durulu. yor. Millet malmın israfına. karşı bü- yük bir titizlik var. Sonra ara sıra nâ. diselere hissi ölçülerle bakanlar bu. lunsa bile Meclisin umumi heyeti, kat. iyyen hisse kapılmıyor, ilme, ihtisasa, müspet işe tam kıymet veriyor" ve ilk bakışta çok ağır görünen fedakârlık- larm manasını anlayıp dinlediktan sonra müsbet gidişi kuvvetle tutuyor. Vekiller, meclisin fikirlerine çok sarih bir hürmet gösteriyorlar. Harlı tenkit karşısında kusurlarını itiraf et- mekten çekinmiyorlar. Mebus arkad*>ş larımda tam bir kanaat hâsıl etmek i. Çİn uğraşıyorlar, ter döküyorlar. İftiharla görülen bir manzara da her vekilin işine tamamiyle sahip ol- duğu ve babersizce ortaya atılan her meseleye cevab verecek bir mevkide bulunduğudur. (Ahmet E'mı'n)_ Ziyanın' resmini almıya hazırlanmış- tı. Ben belki ürküp kaçar diye korku. yor, ve onu lâfa tutmak istiyordum, Fakat kanmadı. Birdenbire döndü ve Âliye: — Ne haber vermiyorsun be! diye çıkıştı. Resmimi alacaksan bir selâm çakayım da öyle al... Ve kendi kendine garip bir poz ver. di. Boynunu büktü. Elini gözlerinin üzerine kadar indirdiği şapkasının :<e. narıma götürdü. — Haydi, al bakayım resmi, şimdi, dedi. Âli işini kolayca bitirmişti. Ziya- dan ayrıldık ve camie doğru yolumu- za devam ettik. Ben buraya kadar gelmişken, bir kere de meşhur oyuncakçıları görmek istemiştim. İskeleye giden yolda topu topu 3 köhne oyuncakçı dükkânı var, Bunlar dan en eskisinin sahibi olan Arifle konuştum. Daha “Merhaba,, der de. mez kim olduğumuzu anlıyan bu zeki adam, şunları söyledi: — Çok seneler evvel buranın oyun- cağı da, oyuncakçısı da meşhurdu, Bu caddede bir sürü dükkân yalnız bu işle geçinirdi. Şimdi kala kala 2.3 dükkân kaldık. Ve bü bile artık çok geliyor. Önündeki dükkâna bir göz attım, Etrafta birkaç desti ile, beş on oyun. (Sayfayı çevirinizi HABERCİ ——— — ——

Bu sayıdan diğer sayfalar: