b Her hakkı abiası Hadiye'ye aittir. >. Yazan: Naciye İzzet Kanser kurbanı: Ah benim sevgili Ayşe ninece- ğim, ah benim tatlı nineceğim seni gördüğüme bilsen ne kadar, ne ka- dar memnunum!.. Kapınm eşiğinde durarak genç kızı bekliyen ihtiyar, emektar kadın şaşırmış ve hayran bir vaziyetle el- lerini kavuşturmuştu: — Küçük (o hanımcığım. Sen misin? Aman yarabbim gözlerime inanamayacağım geliyor maşallah yaradana kurban olayım ne kadar da büyümüşsün. — Tabit değil mi Ayşe nineci- ğim! Ne zannettin ya!.. Gözlerin al- danmıyor. İşte karşımda duran şu koskocaman kız ben Neclâyrm. Evet şüphesiz o idi. Bir gül kadar “taze ve nermin genç kız, kapın önünde duran arabadan çevik bir hareketle atladı. Sevinçle Ayşe ni- neye koşarak kollarını boynuna do- ladı. İhtiyarm buruşuk O elmalara benziyen yanaklarını öpmeğe baş- > — Benim tatlı (Ayşe nineciğim, benim şeker Ayşe nineciğim artık işte büsbütün evimize geldim. Mek- tebimi'bitirdim.. Hocalarımdan ve arkadaşlarımdan ayrıldım! Yaşasm babam. Yaşasın serbestlik! Yaşasın benim ihtiyar buruşuk Ayşe ninem, Yaşasın çiftliğimiz, bütün hayvan larımız, koyunlarımız, köpeklerimiz tavuklarımız, hindilerimiz, ördekle- rimiz! Bu yaşayızları derin ve neşeli bir reverans takip etti. İhtiyar kadının yüzü geniş bir tebessümle aydmlan- r vi Ah küçük hanım.. Hep yine o küçük hanım.. Hiç değişmemiş. Hep eskisi gibi şakacı, eskisi gibi neşeli,. Hatta eskisi gibi müdahene- ci.. Bana bütün istediklerini, en ol- mayacak şeyleri yaptıran küçük banım! Büyük bir rikkatle yine devam etti: »— Nasıl da benim mini mini kü- çücük bir yayvrumdun. Halbuki şim di artık çocukluktan çıkmış, yetiş ken bir kız olmuşsun. Çok dilber.. Çok gelişmiş ve serpilmiş bir kız. Neclâ gülerek haykırdı: — Tabii Ayşe nineciğim artık yetişkin N kız oldum. On ie yaşıma girdiğimi unutma! .. il kin bir kız olduğum es yağ Komik bir tavırla yüzünü buruş- turarak ilâve etti: — Ama.. Güzel ve serpilmiş ol- mama gelince o büsbütün başka bir mesele! , İhtiyar kadın gücenik bir tavırla murıldandı: — Ben ömrümde daha senin ka- bir inci tanesi gibi ufacık tefe- , minyon bir kız görmedim. Şu minyon kelimesi güzel ve ser- pilmiş kelimesinden daha ziyade Neclânm hoşuna gitmişti. Çünkü hakikaten o tam manasile bir min- yöndü. Küçücük yüzünün bir min- yatör gibi ince ve muntazam hatlari münakaşa edilemez bir cazibe ile dolu idi. İri parlak gözleri içerisine altm yaldızları serpilmiş hissini ve- riyordu. Yine aynı altın yaldızları serpiş- tirilmiş gibi pırıl pırıl parlayan kes- tane rengi saçları vardı. Fakat o da- ha ziyade bir çocuğa benziyordu, Bü tün varlığında daha çocukça bir şeyler ifadesi vardı. Eğer on sekiz yaşma girmiş oldu ğunu bu kadar iftiharla söylememiş olsaydı on altısmdan yukarı tahmin edilemezdi. Fakat mütenasip ve iyi teşekkül eden bütün vücudu, bütün jestleri ve hareketleri çevik, yumu şak ve Gi kterdi Tekrar ederek: ağı Ayşe nineceğim bilsen Yi e girmek Emi eşikten at. ya: sırada rı çevirdi. Arabadan inerek bagajları çıkar maki ağ henüz genç yaş - oi ta, kudretli yüzü güneşten tunç ren- gi almış bir adama seslendi: — Çabuk gel babacığım! Bırak şu valizleri.. Gel de evine gelen sev- gili kızmı karşıla. Genç kız bu sözleri ha kim ve şımarik bir çocuk edasile söy liyordu. Adam başını çevirdi. Gülümsedi. Küçüğünün, çocuğunun bir ilkbahar tazeliği ve letafeti karşısında gözle- ri saadetle parladı. Genç kızm söz- lerini şefkatla tashih etti: — Evim değil!.. Evimiz Neclâcr ğım! Kızının nermin omuzlarını kolla” tile sardı. Her ikisi'de böylece alt kat taki salona girmiş oldular, — Görüyorsun ya benim mini mini kızım.. Hiçbir şey değişmedi. Odanı da hazırladık. Bütün evin her tarafı da bizim gibi seni bekli- yor. Bu güzel güneşli günün sabahı salon loş gibi görünüyordu. Fakat burada her seyden evvel hissedilen şey içeriye girilirken eski köy evle- idi. Meyve bahçelerinin bütün mey veleri içeride muhafaza edilirdi. Sa- lonun büyük ve eski bir şöminesin- de senenin birçok aylarında büyük bir ateş yakılırdı. Bu sabah evde güzel ve olgun bir şeftali kokusu hüküm sürüyordu. Her tatil vakti Neclâyı karşılayan evin havasındaki bu koku ona büyük bir haz veriyor* du. Bu kokuda sanki isle, küfle ka- rışmış bir şeyler vardı. Ve Neclânın çok hoşuna giderdi. Bütün çocuk- luğunu mektepte geçiren genç kız için bu koku ev kokusu, aile koku” su idi. : Ah bu ne hoş bir şeydi yarab- bim! Kendi ceviz eşyalarmı tekrar bulmak! Ayşe ninenin topladığı şu kır çiçekleri.. Hatta evin içerisinde" ki her şeyi kendi hatırasında kalmış olandan daha küçük bulmanın şu garip hisleri.. Bu hisler şüphesiz ki mektepte bü- yük mütalea salonlarile genis yatak- hanelere gözlerin alışmasından ileri geliyordu. Va gayri ihtiyari hemen bir mukayese yapılıveriyordu. Neclâ şimdiye kadar evdeki Kendi eşyalarına pek o kadar ehem- miyet vermemişti. Çünkü mektep- ten ancak tatil vakti, senede bir ke- re iki ay için geliyordu. Fakat şimdi mesele büsbütün başka idi. Genç kız her şeyi daha dikkatle tetkik etmeğe başladı. Bü- tün eşya şimdi onun gözlerinde yeni ve başka bir ifade almağa başlamış- tı. Çünkü artık evine gelmişti. Ora- da yaşayacaktı. Hayatını hep orada geçirecekti. Etrafa yeni bir ıslâhat ve tanzimat yapacağını gösleren nazarlar atmağa başlamıştı * bile.. Mektepte senelerce geçirdiği zaman zarfında bir evin yeni usulde nasıl tanzim edileceğini iyice öğrenmişti. Fakat şu dakikada yalnız eve gel menin verdiği büyük sevinci duyu” yordu. Eski evde yapılacak olan de gişikliğin sonradan çaresine bakacak ti. p Bugün o kadar mesuttu ki.. Hele kavuşmarlın verdiği sa adetle kendisinden ge-miş gibi idi. Kollarını nazlı bir eda ile babası” nın boynuna dolayarak öpüyor, ku- laklarına mırldanıyordu: — Benim küçük babacığım! Bili. yorsun ya bugün tatil dolayısile gel» medim. Temelli geldim. Hem senin. le beraber, senin yanında kalacağım atık sevgili babacığımdan hiç hiç ayrılmayınağım. Baba ile kızı birleştiren derin ve müşterek sevgi ve itimadın verdiği ir saadetle babasının kuvvetli omuzlarına abanıyor, kalbini ta- mamen tatmin eden bu baba şefkati ile büzüyordu. (Devamı var) rine mahsus olan hususi bir koku | Kafasında birçok projeleri vardı. | | ! Mahmut —Z Bunun üzerine Mahmud Şevket paşa şu mütaleada bulundu: — Ordunun Balkanlarda bir mu- harebeye girmesi ihtimaline karşı birçok emekler sarfedilmiştir. Fa- kat dahili jbtilöller yüzünden bü im- meklerin birçoğu boşa gitmiştir. Son günlerde 324 lü askerlerin ter- hisi de mevcudu azaltmıştır. Balkan larda çıkacak bir harp orduyu zayıf bulacaktır. Binaenaleyh | İtalya ile harbe devama imkân yotkur. Sıra umumi erkânıharbiye reisine gelmişti. O da aynen şöyle söyledi: — Edirne kalesine henüz bir çu- val un bile gönderemedik. Divanı muhasebatın geciken vize muamele- leri ile kırtasiyecilik, yüzünden çok zorluk çekiyoruz; satm almak iste- diğimiz eşyayı alamıyoruz. Or dunun İevazımı son derece noksan- dır. İstanbuldaki anbarlarımızda bir kat elbise dahi yoktur. Eğer şu anda para bulmuş olsak bile eldeki vasıta” larla günde azami 1000 kat elbise ya yaptırabiliriz, ya yaptıramayız. Ordunun bütün kuvvetleri darma dağınıktır. Memleketi müdafaaya yarar bir orduyu ancak bir veya bir buçuk ayda Rumelide toplayabiliriz. Tabii bu müzakâörenin sonunda Gazi Ahmed Muhtar paşa kabinesi Lozan muahedesini imzalamağa ka- rar verdi ve iki gün sonra impara- torluk Trablus garbı. İtalyaya terk etmiş oldu. Ahmet Muhtar paşa eski bir a$- kerdi. 1293 harbini imparatorluk or dusunun ne gibi sebepler yüzünden kaybettiğini pek alâ bilenlerdendi. Kabinesinde orduyu iyi tantyan üç asker vardı. Acaba bunlar ve kendisi imparatorluğun her taraftan tehdit altma giren hudutlarını bu or dunun muhafaza &lemiyeceğini bi- miyorlar mıydı? Bir iki gün sonra bana birinci şark ordusu kumandanlığı teklif & dildi. Kabul etmek istemedim. Tek- rar sadr'âzam tarafmdan davet o©- lundum, aramızda şöyle bir muha” vere geçti: (*) Gazi Ahmet muhtar paşa — Birinci ordu kumandanlığnı niçin kabul buyurmuyorsunuz? — Zira bu orduyu hazırlamış o İlanların idare ve kumandası altında bulundurmak daha münasip olacak: tr kanaatindeyim. — Ben ve kabinedeki arkadaşla rım (bunlarla asker olanları kaste- diyordu) böyle tehlikeli bir devrede birinci orduyu kumandanız altına vermeği doğru buluyoruz. Bu ma- kama sizden daha münasip bir baş- ka kumandan bulamıyoruz. — Ordunun en eski ve şerefli bir kumandanı tarafndan gösteri len iyi teveccüh bana gurur vermek tedir. Müşir hazretleri yalnız bu mevkii Mahmut Şevket pağa hâz- retlerine teklif buyurmanız sanırım ki beni bir zorluktan kurtarır, Müşir kösteğindeki altın kalemi elinde evirip çevirerek gözlerini kar şiki pencereye doğru bir müddet daldırdı. Sonra zile bastı. Gelen sa- daret Yaverine “Mahmut Şevket paşanın öğleden sonra kendisini zi- yaret etmesini istediğini,, söyledi. Bunu mülâkatım sonu addede- (9). Merhum bu muhavereyi hakir pesa kabinesinde harbiye nazırlığını kabul ettiği gü: ii k ği günlerde an- Ma 3 — HABER — Akşam postam P Şark ordusu neden mağlüp oldu ?. Kabahat Aptullah Paşada mıdır ? Şevket Paşa; kendi elile hazırladığı birinci ordunun kumandanlığını bir türlü kabul etmiyordu Müşir Ahmet Muhtar Paşanın teklifine menfi cevap vermek bir askere yakışmazdı. Bir askerin bir harbi bütün akıbetlerile kabul etmesi, üniformasını giydiği ordunun taliine işiirak etmesi lâzımdı Derme çatma rek ayağa kalktım. Kendisini selâm- larken, şunları söyledi: — Zatiâlileri de öğleden son- Ta saat üçte tekrar burada bulunur. Varsa memnun olurum. Yağmurlu bir gündü. ; İstenilen saatte tekrar sadarete gittim. Mah- mut Şevket paşa benden evvel gel mişti. İkimiz birlikte müşirin hu- zuruna çıktık. Ahmet Muhtar paşanın kaşları çatıktı. Sanırım ki ogün öğleden evvel kendisinden ayrıldığım andan beri paşa odasından çıkmamış ve bizi kabul ettiği ana kadar hep bu işi düşünmüştü. Kelimeleri o tane tene söyliyerek Mahmut Şevket pa- şaya.dedi ki: — Birinci ordu kumandanlığr nı size teklif ediyorum. Erkânı har biyenize istediğiniz zevatı tayin edi- niz, en kısa zamanda ordunun sefer. berliğini tamamlayınız. Mahmut Şevket paşa şöyle “bir Mi sonra gayet kati bir hisan- la: — Beni mazur görünüz (efen- dim). dedi. - Müşir can sıkımtısiyle bana ba- kmca dedim ki: > — Mahmut Şevket paşa hazret- lerinin bukumandanlığı reddetme meleri lâzımdır. Zira sulh zamanm- da bir orduyu hazırlamış olan ku- mandanm harp zamanında o ordu: | iyi fiatla satın alınır. Ew Bücün TORK Sinemasında? film birden 1 — HAYAT MÜCADELESİ Fransızca Bütün dünyayı meşgul eden me- raklı mevzulu ve Milletler Cemi- yetince takdir edilen, her tarafta alkışlanan büyük film KAREN MORLEY - BARBARA PEPPE 1 Mayıs Bahar Bayramınızı boş gözlendi için SAKARYA Sinemasına idiniz ve 2 büyük filmden mürekkep güzel programı görünüz: Denizde isyan | Umumi talep üzerine, ilâveten: JAK LONDON'un meşhur ro" manı ve JEAN MURAT — ANDER BERLEY ve: WİNNİE WİENFREİD tarafmdan oemsalsiz bir suretle Ml Bugün matineler saat 11 den itibaren başlar. Suvarede © A v : sant 8 1/2 de kuvvetlerin Sirkeci ekili rine seferberlik adı verilemezdi. Eski kitap satın alınır 1 MAYIS — 1957 Iğmekli Erkânikarp Binbaşı | e; yan N Sa ii Rumeliye hareket etele nun başına getirilmesi ickp eder. Mahmut Şevket paşa ösabi azabi söylendi: — Bir orduyu müfettiş hazır lar. Zatrâlileri birinci ordu müfettiş biğinde bulunmamışlar wdir”” Cevap verdim: — Benim birinci ordu müfettiş- liğinden istifa ettiğimi, iki yıl açık- © ta kaldığımı ve bu müddet zarfında ordunun harbiye nazırı sıfatiyle ta- rafmızdan hazırlandığını ve bilhas- sa şark ordusunu teşkil edecek kı- taların hususi bir dikkat ve alâka ile silâhlandırıldıklarını elbette siz çok iyi bilirsiniz. Birinci ordu müfettişli- ği vazifelerini de bu müddet zarfın- da Mahmut Şevket paşa hazretleri sahsan deruhde etmiş bulu: rlar. dı. Eğer ben birinci ordu imiş liğini bilfül yapmış ve kıtaları yetiş- tirmiş olsaydım, şu anda en ufak bir itirazda bulunmazdım. (Devamı var) Sadık DUMAN Her lisandan, evde kalmış bâsma ve yazma kitapları satmak isteyenler bir kartla İstanbul 216 posta kutusu adresi ne müracaat etmelidir. Böyle kitapları olanların evlerine de adam gönderilir 2 — AŞK ŞARKISI Milâno operası tenoru, zamanı mızın Karuzoşu ALLESSANDRO ZILIANI Verdi - Purçini ve Giordano o) peralari KAROLA HÖHN - FRED ASTAİRE ve GİNGER ROGERS'in emsalsiz muvaffakıyetleri FİLOYU TAKİP EDİNİZ (Follow The Fleet) Şarkılı ve musikili iki film birden