amme inim le ll ec minimal mmm ymm Yazanlar: 1 çesterton — 2 Sayera —3 Agata Krimti — 4, Vils Kiroftn — &. Vaytçörg — 8 Eer Ve — 7. C.D. H, ve M Kül — 8 Müvard Kennedi — 9, Con Royd — 10 Ronsld Aknoks — 11, Edgar Jepson — 12. Klemans Dan — 13. Antoni Berkeley. Çeviren: fa, “Tefrika numarası — 29 — Evet. Con Fitzgerald hem dostum, hem de meslekdaşımdı. Kendisi 1916 da öldü. Bu yasiyetnameyi ben yapmış ol. saydım, herhalde böyle yapmazdım. Hoş kendisi de, başkası için olsa, böyle bir vasiyetname tanzim etmezdi. Yalnız, tersi söküğünü dikemez dedikleri gibi, noterler de kendi vasiyetnamelerini doğ ru dürüst yapamazlar. — Vasiyetnamedeki mevzubahs ser- vet ne kadardır? — Tahminen elli bin İngüiz (lirası, Bu parayı doştum, sadece işinden ka- zanmağı, Büyük bir miktarı, (kendine bir mirastan kaldı. Fakat size hikâyeyi Daştan anlatayım. Con Fitzgerald 1888 senesinde amiralin kızkardeşi Meri Pe- niston ile evlendi. Karısı 1911 de öldü. İki çocukları olmuştu. Biri, evlendikleti tarihde doğmuş olan Vaâlter Evert, öteki dokuz sene sonra dünyaya gelen Meri Elma. Yirmi yaşlarında; Valter, münâ- sebetsiz bir harekette bulundu. Zanne, dersem, hizmetçilerden birisile sevişmiş ti. Babası müthiş surette hiddet etti, ve aralarında kavga çıktı. Valter (evden kaçtı ve ortadan kayboldu. Uzun müt- det, evin içinde kimse onun ismini an: | madı, Elma pek küçük olduğu için, olan | bitenden haberdar değildi. Fakat annesi kocasının fazla'sert hareket ettiğine ka. ni idi. Öyle zannediyorum ki, ölümünde bu hâdisenin dahli olmuştur. Con Fitz- gereld da bunun farkına vardı, ve oğlu na karşı beslediği hirlerinde bir tahav- vül oldu, onu âaritte. OFakat bir türlü bulduramadı. Buna rağmen © servetini oğluyla kızı arasında taksim (eden bir vasiyetname yaptı. 1915 senesine kadar kendisinden hiçbir haber (o almamıyan Walter, o sene, babasına Fransada bir yerde olduğunu bildiren bir (o mektup gönderiyordu. Kendisi asker olmuştu. Yaptığı Hâreketten nadim olduğunu | bildiriyor ve herhangi biz ihtimale kar. Şi, kız kardeşi İehine tanzim ettiği bir vasiyetnameyi de gönderiyordu. Baba- #x ile kız kardeşi derhal kendisine bir | cevap yazdılar ve eve dönmesini söyle- diler. Her şeyi unutmuşlardı. Biran ev- vel onu görmek istiyorlardı. Valter ce. vap vermedi ve dönmedi, Meşhur Loos harbinden sonra da, Valterin ismi, ka- yıplar İlistesinde görüldü. öldü zanne- dildi. Bu esnada babası çok © hastalan- mıştı. Oğlunun öldüğü haberine kat'iy. yen inanmıyordu. “Bir defa (omeydana gıktı. Herhalde Ogene (çikar, diyor. du. Yukarda bahsettiğim bir miras, bu aralık servetini de arttırmişte. Con yeni bir vasiyetname yaptı. Elinizdeki vaşi- yetname budur. Mister Dalkers sustu. Sonra ilâve et- | ti: — Şimdi, size biraz da amiralden bah setmem lâzım değil mi? Onun macera. ından haberdar mısınız? — 1911 senesinde başından bir vaka geçtiğini ve meslekten ayrıldığını haber aldim. — Ya, demek bunu da biliyorsunuz. Evet. Müthiş bir rezalet olmuştu. Bunu da size Kısaca anlatayım: Mister Dalkers koltuğa gömüldü ve bir püro yakarak anlatmağa başladı: AFYON VE RUYA Yasan: Çesterson —Afyon kullananlar için hayal ile haki kati ayırt etmek müşküldür.Hong-Kong da cereyan eden hâdise üç defa bir ada. mın hâyatında büyük bir facia oynan- masına sebep olmuştur. Halbuki bu va. kalarda rol alanlardan çoğu ertesi gün, oynadıkları rolü bile © unutmuşlardı. Hong - Kongda bir gece idi. Dar bir 40- kak. Gökte ay var. Kapısında bir kâğıt fenerin asılı olduğu pis bir dükkân, bu- rası afyon içilen bir yerdi. Birçokları. mız Asyanın esrarmdan bahseder duru- ruz. Birçok noktalarda haksızız. Asya, zamanla kurumuştur. Asya ihtiyardır. Kemikleri çıkmıştır. Teşekkül halinde olan istikrazsız Avrupadan, “birçok ba- kımlardan daha az hayret verici, daha az esrarlıdır. Afyon içilen yerlerdeki af yon satıcıların, fahişelerin, dükkâncıla- rın ve müstahdeminin vazifeleri çoztan asırlardanberi tesbit edilmiştir, onların bü ahlâksızca işleri #jeta resmi, hattâ dini bir mahiyet almıştır, bir kelime ile, orada sır kalmamıştır. Asıl esrarengiz olan şey, © gece, bu mahalleden ve bu dükkânın önünden geçen bahriye zabi. tinde vardı. Bu adam (Peniston idi. Hong - Kong limanına demir atmış olan bir geminin kumandanı idi. Kendine €- mir verseler, bütün limanı (O bombardı- man eder, şehtin içinde ne kadar adam ne kadar kadın ve çocuk öleceğini biran bile düşünmezdi. Fakat, sokaktan ge. gerken, zavallr, bir genç kızın Çinli bir genç kızın, bir herif tarafmdan döğüle- rek dükkâna sürüklendiğini o görünce, İçinde bir his uyandı, Onun müdafaası- na koştu vebirkaç yumrukla o baydudu | yere yüvarladı. Lâkin bu arada genç kız | kapıdan içeri itilmişti, içerden bir kol | onu çekmişti Zabit, genç kızm peşin. | den içeri girdi. Dalkers susutu, ve: — Bu, dedi, yukarda bahsettiğim üç ncisidir. Şimdi ikinci vaka. yı anlatacağım. Lâkin dikkatle dinleyin bu vaka, zabitin içeri girdiği anda baş- yor. Bu dükkânın'içinde;” afyon yut- muş sarı taştan yapılmış gibi bir sürü Çinli hamal, o sabah limana gelmiş bir Amerikan şilebinin tayfalârr, ve nihayet yüksek rütebede bir bahriye zahiti üni- bir müddet durdu forması taşıyan bir İngiliz - vardı. Bu İngilizin hali acaipti. (Devam var) Tarihi macera ve aşk romanı —52 — Yazan: (Vâ- Nü) Genç hemşire sultan, damadın ayaklarına kapanıyordu : “Silâhlı muhafızların seni müdafaa etmeseler bile,.ben cellâtlara karşı seni tırnaklarımla müdafaa edeceğim! ,, » Geçen kısımların hülâsası Damat Mustafa paşının sarayında- yız. Bir eğlence meclisinde olurdu. ğumuz esnada, kapıya cellâdlarm geldiği bildiriliyor. Saray halka te. lâş içindedir. .”. — Cellâd mı? — Evet, efendimiz... Kara Ali.. — Kara Alı, Bu, çığlık halinde işitildi. Küçük sultan döğünüyordu: — Kara Ali!... Kara Ali1,.. Devrin, belki de târihin en meşhur cellâdı olan bu adam, ortalığa dehşet salmıştı. Bizzat hükiimdar ailesinin âsabı üzerinde bile, bu dehşet, damga. sım batmış bulunuyordu, Sadece ©el lâdın ismini söylemek dahi, sultanlar. da ispazmozla geçirmek için kâfi ge liyordu. Mustafa paşa: — Ne istiyorlarmış7- diye, iradesi. ne hâkim olarak sordu. — Sizinle görüşmek, efendimiz... Başka biri ilâve etti: — Yanlarında bir de ferman var - mış. Diğer biri: Yazan: Edgar Rice Burroüghs sapsağlam, İ © — Kalabalık gelmişler. Bu saray. daki bütün müdafaa küvvetini mağlüp | edecek kadar silâhşor ve Kara Alinin muavinleri... Hepsi de neuzübillâh çok menfur, suratsız... . Küçük aultan yalvarmağa başladı. — Anne, anne, Ben, bu gelişi be- ğenmiyorum... Git, biradere yalvar, kö tü bir ferman verdiyse geri , alsm... Biz ona ne yaptık. Büyük hemşire: — Peki biz? Biz ne ? — Yarabbi! Yarabbi! Korktuğum başına gelecek mif... Ya Alla Tizasiçün git, yalvar. Anhelik hakkını İleri sür... 5 — Ah, yavrum... Sanmam ki, birs- derin, şayet böyle şeye niyptendiyse. benim hatırını için vazgeçsin.. Esasen kanaatim, sirf bana inat gitmek için sevgili damatlarımın. aleyhinde dav * Tanıyor... Ni Ev sahibesi çığlık halinde: — Paşa... Kapıyı açmıyalım... Mustafa paşa, artık, soğukkanlılı. ğına tamemen sahip olmuştu. — Padişaha ben mi karşı geleceğim, bir can için mi? - dedi. Açın kapıla. Fi Tarzan telsizleLondraya sorunca çocuğunun, bahçesinde oynamakta olduğunu köşkün öğrenmiş, sevinç ve saadeti tamam olmuştu Rokof tarzanın oğlunun yüzünü hiç görmemiş olduğundan kendisine kurnazlık edilip çocuğun değiştiril. diğini anlıyamıyacaktı. Pavloviç bütün (bu işleri çocuk yurdundaki kada anlattı, Rokof ile Bütün işler kurnaz Pavloviçin İngiltereye döneceği vakte kadar Tarzanı çocuğuna bu kadın dikkat- le bakacaktı. Bütün içler kurnaz Pavlovitin düzenine göre yürüdü. O gece Pav. loviç Kinkayt vapuruna Tarzanı oğlu küçük (Can) ideğil, o Yaşta başka ve kimsesiz bir erkek çocuğu getirdi ve Rokofa verdi. Kinkayt vapuruda hikâyenin başında © okuyuğumuz gibi Rokof, Pavloviç bu çocuk, Tarzan ve Ceyn içinde oldukları halde Afrika suları- na doğru denize çıkmıştı. Vapur gittikten sonra çocuk bakıcısı kadın da düşünmeğe baş. İadı. Lord Greystok gibi büyük bir adamım çocuğunu uzun zaman sak- lamak kendisi için büyük bir suç o- lacaktı. Ondan başka kadın, çocu- ğu ana ve babasına kendisi vererek alinacak bütün paralara hiç ortaksız kavuşmayı da düşünüyordu. Çocu- ğu şimdiden ana ve babasına verse hem suçtan kurtulacak, hem de ko- | layca zengin olacaktı, İ Artık uzun uzadıya düşünmeğe | hiç lüzum : yoktu. Hemen Lord Greystok, yani Tarzanın işlerine ba kan büyük ve namlı avukata bir mektup yazarak, çocuğun kendisi- ne bırakılmış olduğunu ve mektup- la yazılı adrese şu kadar para gön- derilecek olursa, çocuğun, Lord Greystokun kunağına gönderilece- ğini bildirmişti. * Tarzanm avukatı vakit kaybet- meksizin kadma cevap verdi; İste- diği parayı gönderdiği gibi kadn hakkımda hükümete şikâyet edilmi. Yeceğini de bildirdiğinden pek az sonra Tarzanın oğlu Con, kadın ta- rafından vaktiyle Ceynin dadısı olan ! Esmaraldanın kulları arasına gönde. ! rilimişti, İşte yukarıdanberi anlattığı - mız Nikola Rokofun Tarzanla Ceyn den hem para hem de intikam al- mak için paytığı bu son kötülük de boşa çıkmış, buna da başlıca suç or- tağı ve yoldaşı Pavloviç sebep olmuş tu. Nikola Rokof Tarzandan inti- kam ve para alamadıktan başka, ni- hayet korkunç Şitanın dişleriyle tırnakları arasında parçalandı ve Tarzan dünyanın en kötü herifin. den kurtuldu. Gerçi Rokofun ortağı Pavlovi. çin ne olduğu bilinemiyordu;' fakat herif Afrikanın o korkunç ormanla- rında yapayalnız, silâhsız ve yiye. ceksiz kalmış olduğundan, ya yaba- ni hayvanlar ve Afrika yerlileri ta- rafından öldürülecek, yahut Afrika- nm bataklık sıtmasından geberip gidecekti.- Bunun için Tarzanla sev kötülüklerinden kurtulmuşlardı. Tarzanla arkadaşlarının buluş- İ tukları Triton İngiliz hrap gemisi * onları İngiltereye getirdi. Afrika yerlisi Mugambi ile Tarzanın Afri- kada kayığın içinde bulduğu genç Afrikalı kız da onlarla beraberdi... Şimdi Lord Greyetok o konağı: nin geniş dairelerinde oturanlar çok mesut bir aile teşkil ediyorlardı. Mu gambi ile genz Musula kızımı Tar. zan evlendirmiş, bunlar da ölünceye kadar Tarzanın yanından ayrılma- mağa yemin etmişlerdi. ; Fakat Afrikanın büyük savaş- çısı Londraya bir türlü alışamıyor. İngilterenin sisli . iklimi kendisine hiç yaramıyordu. Lord Greystokun bir gün ken: disini bir kenara çekip de Londradan bıkıp usandığnı ve konağı Afrika- da Vazifi ülkesinin sınırlarında ken: di mülkü olan ucsuz bucaksız arazi. ye taşımak istediğini söyledi. Bu söz Mugambinin yüreğini sonsuz sevinç le doldurdu. O gün Mugambi İngiliz konakla rındaki kâhyaların giydikleri sırmalı redinkot sırtında olduğu halde, Mo- sala kabilesinin büyük bayramlara mahsus ulusal dansını oynadı. Tarzanm oğlu küçük Lord Greystok bu dansı hayretle gözetle- di, — Biti — Maiyeti: — Biz senin öldüğünü istemiyoruz, Paşa... Müdafaa edeceğiz... Bizi çiğ- neyip geçsinler. Evvelâ bizi çiğneyip geçsinler... Evvelâ biz, sonra sen. — Hayır, evvelâ ben. Size gelince, hakkımızdaki ferman nasılsa öyle ya. Parlar... Şayet kılıçtan geçmeniz li- Zımsa geçersiniz. Efendimiz isterse Bu, emri götürenler ahenkli meclis, şimdi matemhane halini almıştı. Azrailin o gelmesini bekliyorduk, Yalnız, arada sırada, Kösem sulta. min sesi işitiliyordu; — Ah, Murad, Murad... Ben ii seni, defalarla ölümden kurtardım... Sen bunu bana yapacak mıydın ?... Kardeş. lerin bunlar, a çocuk... Kardeşlerinin Kocalarr... Hanedanm bu (o arâlarında boğuşma huyunu vazgeçirmesi için cennetmekân Ahinedi evvele ö kadir telkinatta bulunmuştum. O, hanedanm veraset kanununu değiştirdi. Böyle - likle büyük felâketlerin önüne geçöre- gimizi sanıyorduk... Halbüki, zavallı Osman... Ne feci halde öldürüldü. Bizzat oğlumuz Mürad da bu kötü huylardan vazgeçmiyor. Hep kan, kan!... Ben de kan dökerim, ama, İÜ, Zumunda! s Kendisi. bu fikirdeydi. Ama, berke- sin fikri sorulursa, onun döktürdüğü kanların da lüzumunda olduğunu ka. bul edecekler miydi? Belli değil... Bir dakika geçmemişti ki, giden &. damlar geri döndü. — Muhafızlarınız çarpışıyor! . diya paşaya haber getirdiler, . Hattişerifte katil fermanı olduğu nu öğrenmişler... Bostantıbaşı da ka- piyı zorlatmağa başladı. Adeti kü çük bir muharebe oluyor, Damat Mustafa bunu öğrenince, pa- Jasmı sıyırıp fıraldı: — Behey nadanlar... Bunca yıldır ek meğimi yiyorsunuz. Ne demeğe em. rimden dışarı çıkarsınız... Boynum kıl dan incedir, Hayatım padişahındır. İs. ter haklı, ister haksız ifade etsin, dai. ma onun söylediği olacaktır... Kim karşi koyarsa, ben kendi elimle öldü- receğim... Bu dön cümleyi mütemadiyen hay. kırdığını, açık pencereden — siteden seslerden öğreniyorduk. Bahçede bir müddet silâh sedaları duyuldu. Fakat Paşanın böyle haykırmaları ile kesil di. İçerden kadınlar tiril tiril titriyor. lardı. Saraya ualşan bostancaizm Yahşi haykırmaları' onları büsbütün titretti, Azap ve heyecan içinde bekledik... Nihayet, damat Mustafa paşa döndü. Gayet metin, fakat matemli bir hali vardı. İlkönce valde sultanm, sonra diğer sultanlarm eteklerini öptü, Bir iki saniye sessiz durarak cümlelerini dimağında hazırladıktan sonra, dedi. ki: — Bostancıbaşı iradeyi getirdi. Şev ketli padişahımız, sizlerin burada ol duğunuzu biliyormuş. Onun için bu iç radenin huzurunuzda okunup mevkii tatbika kör 1 arzu buyurmuş. Ben nasıl iradeye karşı uyorsam siz de durmaymiz... Muhterem ve dev- letli kaimvaldem, baldızım ve zev, cem!., Son arzum budur! Zevoesi: — Son arzun mu?... Ne diyorsun? | Paşa!... Paşa!,. Seni öldürmağe mi gel i diler? Birakmıyacağım, oİznim yok... | Kölelerin, silâhlı nöbetçilerin, muha « fızların seni müdafaa etimedilerse ben i edeceğim...'Bu tırnaklarımla!... (Devams var)