3. Henri Ved — T.G. D.H ve Mar — 8 MivamM Kannetf —0, Con Röyd — 10 Ronald Aknoks — 11. Bdgar Jepson — 12, Klemans Dan — iğ. Antoni Berkeley. Çeviren: fa. 'Tefrika numarası — 22. 3 Bayers — 5 Agata Kris — 4, VilaoMirofta — 5. Vaptçör —İ Müfettiş müthiş” sinirlenmişti, mua. vine: — Çabuk; dedi, nereden telefon etti» ğini santraldan sorunuz. — Lüzüm yok. Zira © banâ'söyledi.'! Londradan Karlton otelden telefon edi- yor. Ve şayet kendisile temas etmek is. tereniz mister Hollanda müracaat et- menizi bildirdi. (e Karltonda bir iki gün kalacaklarmış, sonra (o döneceklermiş. Bu akşam bir yere davetliymişler, gidip | dansedeceklermiş. Kendisile görüşmek istersek bir randevu almamız .Jâzunmış, aradığınız takdirde matmazel (o Fitzge- | rald ismile değil, madam Holland diye | aramak imişsiniz. Zira, bu sabah evler. | mişler, | Müfettiş bu beklenilmiyen haber kar veya şısında sükünetini muhafaza etti eder gibi görürdü. Eğer evlendilerse | vasiyetnamenin şartları ne olacaktı? A. miral ölünce vasiyetnimenin mirasa dair olan husüsi şartı kendiliğinden su- kut etmiyor muydu? Herhalde bu ha- | berden mühim neticeler çıkaçaktı. Rac: | —Güzel, dedi. Şimdi telefona tekrar | yağış. Sonra'da Mister E. Dalkersi bul. maniz lâzım; Ben kayıkbaneye gidiyo. rum. Rat orada Hampstidi buldu. — Ne var ne yek? — Bir şey yok. — Yeni bir şey bulmadınız mı? — Hayır. Yalnız anaktarı bulduk. Muavin size söylemiştir. İ — Evet, Biliyorum, Karşı tarafta bir şey yok mu? — Zannetmem. Çocuklar her tarafı aradılar. Fakat bir şey bulamamışlar ki, şimdi. yıkanmağa gittiler, Hava çok sıcaktı ve Hamprtid bu son sözleri adeta hasretle söyledi. — Papası gördünüz mü? — Evet, Bahçesini suluyordu. — Ne? Bu güneş altında mı? — Evet. Hem de görülecek şey. He- MEP daki duladr. “Çiçekleri, çimek” Iİ Faki “BEİ“acemi birşekilde, Her halde bahçe işlerinden pek anladığı yok. Müfettiş kayıkhancin içine'bakıyor. dut — Ayak, izlerinin, dedi, kabblarını gikârakın. Küreklerle iskarmozları da alıp götürmeli, Günlerde burada nöbet bekleyemeyiz ya. Biran evvel parmak izlerini almalı; Müfettiş sandala yaklaştı ve kürek. leri, iskarmozları çıkardı. Karşi taraftan, papasın çoccukları, banyo elbiseleri lie görünmüştüler. Mü- fettiş onlara seslendi: — Hey!. Sizin öteki sandalı bana verebilir misiniz? Oraya gelmek İstedi. ğim zaman bir sürü yol yürümek zah.. metinden kurtulmuş oluruz. Çocuklardan büyüğü “peki,, diye ce- vap verdi. Müfettiş: — Öyle ise, dedi, getirin -sandak, sonra yüze yüze tekrar dönersiniz. Biraz sonra çocuklar sandak getirdi. ler, Müfettiş: — Günde, dedi, kaç defa yıkanıyor. sunuz? Bir şey bulabildiniz mi? — Yüzerek araştırıyoruz. — Amma bir şey bulacağınızı san- mıyorum. Nehrin dibi çamur. Dışarda ararsanız bir şey bulmanıza daha çok ihtimal yar. —Dışarda da aradık. Yegâne bul- duğumuz şey, amiralın en sevdiği pipo. su oldu. — Sahimi? Nerede buldunuz. — Babamın odasında. Herhalde dün akşam bırakmış olsa gerek. Orada, yemekten sonra pipo İçmişti. — Bu piponun ona ait olduğuna emin misiniz? N — Tabii eminim. Zenci kafası şek. linde yapılmış bir pipodur. — Pipo nerede? — Evde. Çocuklardan biri, eve dönmek üze. re suya dalmak üzere atıldı. Öteki du- | ruyordu. Koşan kardeşine seslendi: — Söyliyelim mi, ne dersin? Koşan çocuk durdu, döndü: — Aptal, dedi, ne münasebet söyl veceksin! Polis'diye her kaybolan şeyi srayacak değil ya! Rac merak etmişti. Sordu: —Kaybolan nedir? Hem kaybolan şeyleri bulmak 'da bizim vazifemizdir. Söyleyiniz bakayım, — Mühim bir şey değil. Peter; dün, öğleden sonra çardağın altında btçağını unutmuş, şimdi bulamıyor: Müfettiş derhal kulak kabarttı: — Ne biçim bir bıçak? Köçük mü? — Hayır. Oldukça büyük. Bir Nor. veç bıçağı. Peter bir şey kaybetmek hu- susunda babamdan beterdir zaten. Ve Alek bunları söyler söylemez ba- Wklama suya daldı. Peter de onu takip etti ve iki kardeş biraz sonra kâtğı sa. bile çıktılar. Rac gençlerini mükemmel surette yü- züşlerine memnuniyetle bakarken düşü. nüyordu. Emareler gittikçe çoğalıyor. Gu, Hempstid müfettişe sordus —Bs bıçak mesölesi şayanr dikkat değil mi? — Evet. Oldukça. Fakat birçok ka. | ranlık noktalar var. Racın bu cevap verişinde bir konuş- | ma arzusu vârdı. Bunun için sözlerine devam ettiş (Devamı var) Tarihi macera ve aşk romanı — 45 — Yazan: (Vâ - Nü) Ne yaman,'ne müthiş bir esrar yahut haşaş içmişlerdi ki hâlâ kendilerine gelemiyorlardı ! Geçen kısımların hülâsası Kösem sultanla Sünbül ağa, aşk fa. sıllarındayken, ben de onlara şarkı söylüyordum. Fakat onlar, fazla daldılar. Bu esnada da kapı zorlan. dı. Sultanım oğlunun sesi işitiyor. du, İçeri girmek istiyordu. ... Dadıların bütün telâşlarına, çırpın- malarma rağmen, onlar, kendilerine gelecek gihi değildi. Kimbilir, belki de buna sebep, demin mis gibi kokusunu duyduğum ve insanı esrar gibi, başiş gibi sarhoş edici bir madde olan şey. lerden kullanmış olmalarıydı. Fakat, herhalde, tavırlarında, hare- ketlerinde gizli kalmak icap eden bir manzara vurdı ki, dadılar, son derece heyecan alâmetleri gösteriyorlardı. Kapı ise, kırılacak gibi zorlanıyor. Yazan: Edgar Rice du. Nihâyet, bu kadar tazyike muka, vemet edemedi. Müthiş bir boranın te, sirine maruz kalmış gibi, kanad, bü- ylik bir gümbürtü ile'ardma kadar a. çıldı. İçeriye, rüzgâr gibi, şiddetle bir delikanlı girdi. Arkasından da başkaldri... fizair... Dadılar, onlara koştu: — Bari siz çıkım... Çabuk, çabuk... Gözlerinizi iğin. Bu tarafa bakmak ya. sak... Gören olursa, mil çekilir gözleri. ne . Belki de kafası uçurulur. Kimse baktı mr? Gelenler korku içinde titreştiler; — Hayır... — Öyleyse, çabuk... Dışarı... Çıktılar, Odada, yalnız evvelkiler ve bir de çığırtkan sesli asilzade kaldı... O, evvelâ telâş içinde, hiddet ve kan Muha- Sen kimsin? karım ile yanındaki Afrikalı kadının kaçırıldığını nereden biliyorsun ? çevik, yere atlıyar: di. isti YE na ” Delikanlının keskin gözleri uzaktan konak bir iş olduğunu seçmişti. n. yanma gelip de Mügambinin anlat» tığını dinleyince dişleri gıcırdadı, göz lerinde ateşler yanmağa başladı. Geniş alnımdaki kaşları korkunç bir halde çatıldi. . Tarzan da düşünüyordu. İssiz ada gibi küçük bir yerde Şnayder, kadınları hangi düşünce i- le kaçırmış olabilirdi. Tarzan elin- den kurtulamıyacağını ve yakalan. dığı vakit en korkunç, en acı ceza- ya çarpılacağını bilmiyor muydu ? Tarzan onun bu kadar avanak olma. diğıni biliyordu. Herif adadan ka. | dınlarla birlikte kağabilecek bir yol | görmemiş olsaydı bu işi yapmazdı. Fakat Şnayder, Afrikalı kızı da niçin birlikte almıştı? Bu kız ken- disi için ayak bağı, hergün doyu: rulması lâzım bir boğazdı. Yabani ülkelerde, insanin kendi karını dyurmağı güç becerebildiği yerler. de, böyle bir yükü srtlamağı kimse istemezdi. Demek Şnayder'in yar nında başkaları da vardı ve bu baş: kaları, yahüt onlardan biri Afrika: ii yanlarında götürmek istemiş" Ba Tarzan yanmdakilere döndü: . >— Bana bakmız! . dedi. . Şim- di yapabileceğimiz tek bir iş var, bu da onlarm izlerini Ukovalamaktır. Bu alcak herife bir dakika bile s0- luk aldırmamalıyız.. Haydit Tarzan bunu söyliyerek orma. na doğru yürümek üzere idi ki: O. radan uzun boylu biçimsiz bir ada» mın cıkarak kendilerine doğru gel- diğini gördü. Tarzan ile üç arkadaşı bu adamı şimdiye kadar hiç görmemişlerdi. Issız adalılar bu uzak, belki de haritada adı görülmiyen küçük top- rak parcesmda kendilerinden başka insan olduğunu akıllarma bile, ge- tirmemişlerdi.. Gelen “ yabanemın ,görünmesi, onları çok. şaşırtmış ve bayağı gök yüzünden düşüvermiş duygusunu uy Uzun boylu yabancı Çinli ile maya iyeni Zelandalının bıçağından kurtu”. "lan onlarin Kendisine i ey oyunu Ormanda gizlice gözetliyerek Xi gemici Gâstden imleri vali arkadaşlariyle yüz yüze gelince doğrudan doğruya işi girişti. — Kadınlarınızı çaldılar, değil mi? Eğer çalınan kadınları geri al. mak istiyorsanız bir dakikanızı boşa geçirmemelisiniz. o Eğer biraz da. ha vakit kaybedersen Koyri gemisi demir alıp denize açılacaktır. Biz de bu allahın belâsı adada ölünceye kadar sürüneceğiz!... Tarzan dayanamıyarak sordu; — Şenkimsin? karım'ile yanın: daki Afrikalı kadının kaçırıldığını nereden biliyorsun? — Nereden mi biliyorum? Kov. ri gemisinin gemicilerinden Çinli Kay Şenk ve Yeni Zelandalı, “Mo mullayı sizin konak yerinden iki gemici ile konuşürlarken dinledim. Çinli ile yeni Zelandalı beni de öl dürmek için arıyorlardı. Şimdi sizi bulunca iş değişti, Artık onlarla karşılaşmaktan korkmam. - Haydi çabuk olun, benimle geliniz; Hepi- miz birlikte, heriflerden öç alalalım!. Tarzan kaybedilecek vakit olmadığı. nr anlamıştı. Eliyle arkadaşlarına çabuk bir işaret yapt. Dört kisi bayağı koşarcasına, Gastın arka * sından sık ve karanlık ormana daldı. Jar; şimale doğru ilerilemeğe başla: dılar. Tarzan hızını gittikçe çoğal- tıyor, arkadaşlarını geride birakı - yordu. Her yanı kızıl kan içindey: di. Önüne gelen dalları, sarmaşık” İarı, kırarak kopararak yürüyor » du. Sevgili Ceyni bu kadar belâlar- dan. kurtardıktan sonra tekrar bir takım alçakların pençesine düşmüş görmek; kendisini kudurtacak ka” dar kızdırmıştı. Acaba adanm şimal © ucundaki Kaovri gemisine yetişebilecekler miy- di? Yoksa o sabile vardıkları va - kit geminin açık denize çıkmış ve karisi ile Afrikalt kizi kaçırılmış in bulacaklardı. Tarzan biraz sonra bu acı su - allerin karşlığı verileceğini düşün dükçe, koşmak değil va, kanatla - | nıp uçmak istiyordu!, © he . Nihayet Tarzanla vanmdakiler İ ormanın son 8 aç perdesi arka. * *sindah kurtulup da şimal kıyısında açık bir Yere yetiştikleri vakit, Tar - zan içi yaralanır gibi bir aciyle ol- duğu yerde kalakaldı. Önlerinde geniş bir körfez ile sisli o ufuklara doğru uzanıp gi- den sonsuz Atlas Okyanusu vardı. Bu körfezin , ağzmdan Kovri gemisi de ağir ağır bu sonsuz Okyanusa açı” İp gidiyordu. Simdi Tarzan ne yapabilirdi? Gemi ile daha doğrusu sevgili karısiyle kendi arasındaki açıklık hiç de büyük değildi ; eğer bu acık * lık karada olsaydı maymunların oğ- lu buradan yıldırım gibi geçecek ve karısını galanların gırtlaklarna bir kaplan gibi keskin dişlerini ge ire * cekti. Lâkin şimdi burada, bu su engeli önünde ne yapabilirdi ? Elinde sandala benzer birşey yok tu. Gemiye yüzerek gitmek için he- men denize atlmak aklına gelmişti: Fakat yelkenli geminin bir adamın yüzebiledeğinden: cok hızlı gittiğini görüyordu. Bu yolda uğraşmanın boş olduğunu 'da anlamıştı. Durduğu yerde * heyecanmdan göğsü şişiyor, boğulacak gibi olu - yordu. Hayatta en'sevdiği, uğrun- da yüz kere parçalanmağa razı ol- duğu karisinm'o kadar yakında ve bir takım alçakların vi. olduğunu görüp de kurtarmağa » koşamamsk Keneşi âdeta çılgına döndürüyor VU, ,Tarzan yabani hayvanlar, kor- kunç ormanlar içinde yıllardanberi en ürkücü şeyler karşısında bulun - mu$, fakat yüreğinde şu dakikadaki kadar derin, acı bir ümitsizlik duy” mameştı. Sevgili karısının #ular üstünde şu vaban kazı gibi süzülüp giden ge. mi ile en çirkinsve tüyler ürpertici kötülüklere doğru uzaklaşmasını görmek akla gelir şey miydi? Beyninde yıldirmlar o gürüldü. yordu.” “Dağ gibi dik duran göğsü“ nü, güçlü kollart sarmıstı. Uzak» İaşan, canımı, havatmı çalıp götüren gemiye bakıyordu... (Devamı var) tel ORT O eN ölem ter içindeydi. Gözleri dışarıya uğra - MUŞÇASMA: p — Rezalet! Tezalet... - diye haykır. a, Ben, yerimden teprenmemiştim. O- rada, odanm İdalettayin görmez, işit. mez, hissetmez bir eşyası gibi duru. yordum. Zira, nazarı dikkati celbet. sem nihayeti büyük felâketlerle bit. mesi muhtemel olan bu arbedede ba- $ima kimbilir neler gelirdi. Gözler'mi dile kapamış gibi yapıyordum. Yal. 013 kirpiklerimin arasından delikanlı. nin ve kalfaların ahvalini tetkik edi. yordum. Kalfalar, hâlâ, heyecan 4 tez lâş İçinde: Pi — Aslancığım! Aslancığım!.. Mah. dumunuz... Devletlâ mahdumunuz teğ- Fİf buyurdular, Delikanlı, henüz, kendini toparlıya- Mamış, etrafmı göremiyordu bile, — Rezalet! . diye haykırıp, yumruk. larını meçhule, boşluğa doğru salladı. Beni, içeri bırakmamak ne demek?.. Gireceğim... > Etrafına çepeçevre bakinarak; — He... Sahi, girdim. Neredeyim... Bu ne?.. Bunlar kim? A, â, a... Sas, detli valdemle Sünbül ağa... Maşallah, İlkönce, yüzünde, kızacakmış gibi, m bir ifade hâstl oldu. Kaşları gatıldı, yumrukları 5 ei sıkıldı, dişleri gı. Fakat sonra, bütün bu gerilen ada- leler gevşedi. Hiddet, yerini, yayvan, yumşak, iradesiz bir tebessüme terket- ti: — Valdeciğim, valdeciğim. Keyfine bak... Sünbül ağa ile eğlen iza. YA, 'benim canım vör da senin yök mu?.. Nen eksik. İkbalin, servetin... Öyleyse, aşklan'da neden mahrum ka. lağın. Sahi, bunları düşünmemiştim... Fakat işte sana hak veriyorum, Ben'in bin cariyem olsun dâ senin rilçin bir tane... Bir kahkaha koyuverdi, Yalnız bu kahkahayı işitmek, bu adamın ne de. tece metnun olduğunu anlamak için kâfiydi, — Yaşa, yaşa valde... EL çırpmıya başladı. — Bir bulmuşsun ama, pir bulmus. Sun! Arkamda, baş ucumda iniltiler olu- yordu. Öyle sanırım ki, Sünbül a”a ile sultan, münebbih garhoşluğunun en #on derecesine varmızlardı. Bu söylenenleri igitiyorlardı. Fakat bir türlü kendilerini topluyarıyorlar, ira- delerine hâkim olamıyorlardı. Bir ee. 16, bir alımtıya yakalanmış betbaht tahta parçaları gibi, tahtesşuurları. nm sürükleyişine tâbi oluyorlardı. Genç asilzade kakkubasını bir an, birdenbire kahkahaam: bir an, birden birdenbire kesti, Ayakta durmakta de. vam ederek, avuçlarını dizlerine daya- dı. Dikkatli dikkatli bakti? Annesinin harap, bitkin halini gey. rediyordu mutlaka... — Benim bin cariyem var, senin bir tane erkeğin...» dedi. --Ama, doğrusu pes. Bu ne'bu ba. Bü'ne bu be Deh. set, dehset... Sevgilin bu ba, anne. E'vallahi, zaten bes bilirim Bu #iyahi. leri... Benim de siyah cariyelerim var. Beynzlardan fazla önları severim. Fa. kat seninki, eeninki.. Dikkat ediyo - rum: 'Yamah adam... “-Ahânoz “gibi. Tunç heykel gibi... Dadılar, bu ummadıkları neticeden dolayı, hem başlarını iki yara sallı - yorlar, hem dudaklarını — istrıyorlar, hem de, gözlerini mi kapıyacaklar, kulaklarını mi tıkıyacaklar, ne yapa cak'arını bilemiyorlardı. Nihayet, .Başımın üzerinde bir inil ti oldu. Ne yaman sârhoş eğici haşiş yahut esrird: bu... Ne garip. şeydi... İnsanları ne hale getirmişti. Asilzade: — Anne... Kendine geldin mi? .di. ye seslendi. “Devamı var)