Pa h K ğ Fakat Appleton telefonla e— e .. Yazanlar: 1 çesterton — 2 Sayers — 8 Agata Kristi — 4 Vils Kirofts — 5. Vaytçörç — Çcvıren fa, 8. Henri Ved — T. C. D. H ve M Kül — & Milvard Kennedi — 9. Con Royd — 10 Ronald Aknoks — 11. Edgar Jepson — 12. Klemans Dan — 13. Antoni Berkeley. Tefrika numarası — 2İ— Müfettiş, muavinine döndü, sordu: — Anahtarı nerede buldunuz? — Sandalın içinde. — Sakın sandalın içine olmayın. — Hayır. Merak etmeyin. Küreklerle ıskarmozlardan maada sandalın içi ter- temiz. — ÂAnahtarım üzerinde parmaâk izleri yok muydu? Fakat müfettiş anahtara daha dikkat le bakınca, üzerinde iz kalmıyacak cins. ten olduğunu anladı. Yalnız: . — Maâalemki sandalı temizlemişler, na sıl olirp da anahtarı görmemişler? — Sahnıdalın temizlenmesi bir şey ifa- de etmez sanııyorum. Zira papazın ço- cukları; amiralin sanıdalı — kayıkhaneye aldıktan sonra daima temizlediğini söy. lediler. Müfettiş düştündü. Amiralin göster- diği bu dikkat; onün itinalı bir adaâm ol- duğunüu teyit ediyordu. Ayni zamanda papazın evinden döndükten sonra, ken. idisinin yeğeni ile beraber eve dönme- yişinin sebebini de izah ediyordu. Ama- ral, helhalde kâyığı — temizlemek için geri kalmığtı. — Peki; anlat bakalım nasıl huldün? — Evvelâ etiket gözüme çarptı. San dalım taban tahtalarından birinin altın- dan görünüyordu. Sanki düşmliş ide o- taya kaymış gibi... j — Bakalım hakikaten oranın ânâhta: rt mı? Huf“f!! kalktı, anahtatı balkonun kapısına soktu, açtı, kapadı. Emin ol- du. Birkaç dakika durdu, düşündü. Son ra birdenbire ilerledi, ocağın ilıırinde düran büyük bir fotoğrafı alarak .ıuı. di; Muüavine gösterdi! ' — Bü amiral Peniston değil mi? — Hvet. Müavin müfettiğin bu sualine hâyret ıtıııı;ti ll'alııt Rac; biraz evvel Neddi dokunmuş y f"’"“ al değilse? — Herhalde. dedi, eğer hakikaten bu ; adam başka bir adamsa ve amiral değil. se, onun bütün üniformalarını hatıra- larını da elde etmiş. Ve eli ile odattın ' muhtelif yerlerinde duran harp hatıralarını, — fotoğrafları gösteriyordu. — Zannetmiyorum ki bu — sahte amiral olsun, fakat gene tahkik lâzım. Bahriye nezaretine bir telefor ediniz. Bunları söylerken, müfettiş, kütüp- haneden bir salname aldı ve amiral Pe. niston ismini buldu. Bir taraftan bakar- ken şöyle mütalcalar ilerletiyordu: — İşte.. adresi yok. Sadece meslek hayatma ait bir hülâsa var, Topçu imiş. Çin filosunda. Fakat orada herhalde bir hâdise olmuş ki, birdenbire terfi ve te- rakkisinde bir tevakkuf var. Bt kadar genç meslekten çekilişi de şayanı hay. ret, Herhalde nezarete bir sörmak lâ- zım. —Herhalde bize — malümat ve- rirler, Haydi bakalım Appleton, telefo. na yapış. Appleton telefonu açtı fakat cereyan yoktu. Demek bu odanın telefonu evin santralma bağlanmamıştı. Bu işi yap- mak üzere dışarı çıktı. O dışarı çıkınca, Rac — yazıhaneye oturdu. Vasiyetnameyi aldı ve hukuki tabirlerle dolu kâğıdı — okumağa ve bir mana çıkarmağa çalıştı. Âmiral Penis- tonün kainbiraderi, servetini Elma ile kardeşi arasında — mütesaviyen taksim edilmek üzere ikiye ayırmıştı. Kaybolan Valterin öldüğü tahakkuk ederse, his. sesi kız kardeşine intikal edecekti. El- ma Fitzgerald mirastan olan hissesine evlendiği zaman sahip olacaktı. Evle- nene kadar da, dayısı amiral Peniston ile, Darkers ve Dakers şirketinden mis. ter E. Darkers ona vasi tayin <dilmişti. Vasiyetnamede bir şart — daha vardı. Şayet Elma Fitzgerald dayısının tasvibi olmadan evlenirse mirastan hissesini a- lamıyor, yalnız varidatile iktifa etmek vaziyetinde kalıyordu. Evlenditten son ra da miras hayır müesseselerine verile- cekti. Müfettiş, amiralin yeyâne vasi olma- masğına memnun oldu. Elindeki vasiyet- name, bir suretti, Acaba vasiyetname- nin aslr da bunun ayni mıydı.? Herhalde /mister Dakerse telefon etmek lâzımdı. meşguldü. Bahriye nezaretini — bulmuş ise de, bir türlü istediği malümatı — alamiyordü: Kimbilir hangi memurla konuşuyordu ve memur, müşkülât gösteriyordu,.. Mü fettiş kaşlarını çattı ve gözleri “İvning Gazet,,e ilişti. Herhalde bu gazeteyi tet: kik etmek lâzımdı. Zira, gazetede mü- him bir şey olgnasa; amiral — ikinci bir nüsha almazdı. Demek, gazetede ken- dini alâkadar eden bir şey vardi ki; öve dönmesini beklemeden, dışardarı bir gâz zete daha almıştı. Gazeteyi açtı, bükti. Fakat hususi ve mühim bir şey göreme di. Bü aralık, Appleton — karşısındaki memurla münakaşadan bıkmış, telefonu kapamıştı. Fakat kapârkapamaz telefon çaldı. Açtı. Dinledi ve yüzünde büyük bir hayret alâimi göründü. — Kim? diyoytdu, evet; ânladim. Bir dakika! Burada: Çağırırım. Müfettişe işaretler ediyordu. Rât he- men telefonu aldı: — Kim? dedi; maâtmazel Fitâğerald mı? Buyurunuz. Telefön ettiğitize mem nün oldum. Sizden bir şöy söracaktım. 'Telefondan Matmazelin sört sösi düz yuldu: — Maalesef vaktim yolk.; Size haber gönderdim. Hem şunü söyliyeyim İi ben attık matmazel Fitzgğerdld değilim: Ve şark diye telefonü kapadi. (DBVMM m). ŞÖ idamlar olduğunu, l-llvdutlll' Tarzanın karısı ile :-MNI&.IMI“SI kaçırdılar. Muğambi nihâyet aldatıldığını anladı . - Hemen gene o anda haydutların | arasında bulunan yeni Zelandalı, yabani yüzlü gemicilerden biri de genç Afrikalı kızı bileğinden tut - muştu: Kız birden döndü herifin yüzü- ne şimşek gibi bir tokat yapıştırdı. e g ik İkinci kaptan Şnayder tarafın - dan aldatılamamış ise de Cey'in sözü üzerine kadınları yalnız bırakan Mu- gambi arkasındaki iki gemici ile ormana dalınca Şnayderin tarif etti- ği gibi cenuba doğru koşmağa baş- lamıştı. Yiğit Afrikalı ne ikinci kaptan Şnayder'den ne de onun arkadaşı Smid'den hoşlanıyordu. Şnayderi de Smidi de büyük maymunlar parça- lasalar bile Mugambi bunlara acıma. yı hatırına getirmiyecek, hattâ or- man yoldaşı maymunların çok iyi bir iş yaptıklarına inanacaktı. Mu - gambi Tarzanı bayağı adam - gibi değil, yarım tanıı gibi sevdiği say- dığı halde yalnız bir işini beğenme - mişti; Bu da Rokof ve Pavlaviç al- çağının uşakları olan bir haydut kaptan ve gemicileri parça parça et- meyip de hâlâ sağ bırakması idi. Afrikalı Başbuğ, Avrupalı ak derililerin çok derin hilekârlıklarını, tanımadığı bir hayattan fışkıran ih- tiras ve kötülüklerini iyice bilmi: yorsa da onda cins ve sadık köpek: lerde görülen derin duygu ve sez- me kuvveti vardı. İyi köpeklerin sevdiklerine, sahiplerine kötülük edecek bir adamı.tabit bir - seziş ile tanıdıkları gibi Mugambi de ikin- ci kaptanın ve gemicilerin kötü a - hele ikinci kap- tan ile Şmidden Tarzana hiç bir va- kit iyilik gelmiyeceğini pek iyi bili- yordu. Son derece saydığı ve Tarzaniın karısı Ceyn'in yerli başbuğa yarı yal. varır, yarı emir verir gibi maymun- larm elinden Şmidi — kurtarmasını söylemesi üzerine, kendi canımnı bi- le ortaya atarak, gemiciyi kurtar- mayı kafasına koymuştu. Tarihi macera ve aşk remanı Yazan: (Vâ - Nü) Yalniz mahalle çapkınları mı baskına ugrar'? Koskoca Valde sultan da, aşk âleminin en hararetli faslında, oğlunun baskınına Göğçen kisimların hülâsası Bön, de&vrin dösi en güzel milezzin ve hâünendelerindendim. Maalesef bir felâket oldu. Hadım edildim, Şimdi Sünbül üğünin mahremiyim. O, sa- rayın Möeşhür bir kadını ile sevişi- yor: Bensö; baş uçlarında şarkı söyleyorum. İkisi de, benim sesime dÂşik denecek tarzda hayran. # * 4 Bir değil, dâha doğrusu iki şayanı Hayret hâdise öldu. Birincisi, başı ucum- da sevişenlerin Bir kelime telâffuz etme- | leti öldü: — Âti sültâtiiim... Ah, Kösem'ciğim!,.. — Süğ: Köndine gel... — Afedersin.. Fakat sen, insana ken- dini bile ünüttütuyorsun... Sen dünyada tatidiğim Kadinların en harikulâdesi- Sİn. — Südü Yâlan söyleme. ) — Vl"llil döğru. uğramışltı işte ! — Kim bilir bu sözleri kaç kadına söylemişsindir. — Doğru. — Sördün mü ya?.. Kaç kadına söy- | ledin. Bana da tekrarlayorsun... — Ah, sultanım... Sen onların hepsi- ne faiksın... evvel de birkaç kadına söylemiştim. Fa- kat o sıralarda sen henuz yokdun... Se- ni henuz tanımıyordum... Halbuki Şim- di sen zuhur ettin... Sahiden de sen hep- sine faiksin. Bütün tanrdığım kadınla rar. Bu söz, maskeli kadını memnun etti. O zamana kadar işitmediğim derecede lâtif bir kahkaha ile gülerek: — Sahi mi? dedi. — Cidden. — Safiye tultandan da mı güzenm?.. Ona da mı müreccahım:. X — Tabii.. < Çapkın çapkın:: “VYasani Edgar Rice Burroughs Mugambi bu düşünce ile koşu: yordu. Beraber yola çıkan iki ge- mici ondan çok geride kalmışlardı. Başbuğun bu koşmaları iki ki- lometre kadar sürdü. Fakat keskin gözleriyle dört yana baktığı " halde ne gemici Şmid'i, ne de maymunla: rın reisi Akut'u ve onun - korkunç arkadaşlarından hiç birini göreme - di. Nihayet yorgun ve soluk soluğa durdu. Loş, yeşil gölgeli orman züm- rüd dıvarlı bir mafara gibi sessiz ve durgun uzanıp - gidiyordu. Yalnız yüksek ağaçların üst dallarmdan bir kaç mini mini kuşun esrarlı cıvıltı- larr dört yana dökülüyordu. Mugambi arkasına baktı, iki ge- mici görünmiyecek kadar uzakta, kalmıslardı. : Şimdi ne yapmak lâzım olduğfu- nu iki üç saniye kadar düsündü: Birdenbire aklına bir çare geldi. AF rikalr başbuğ maymün Akurt ile ar- kadaşlarını Tarzan cağırdığı vakit, bir an bile zaman kaybetmeden he- men çağırdıkları yere koştuklarını biliyordu; Bu çağırma haykırışmı | Mugambi de öğrenmiş, hayvanlar o. nu da tıpkı Tarzan gibi saymağa, onun da sesine koşmağa alışmış: lardı. Mugambi işte böylece hareket etti.. Keskin sesiyle durgun orma- nr çınlatarak canavar çetesini ça - gırdı. Afrikalmın haykırışı armanın derinliklerinde gümüldiyerek yok olduğu halde buna hiç bir yandan şlık gelmedi. Mugambi bütün güciyle bir da- ha haykırdığı sırada, geride kalan gemiciler de yetişmişlerdi. Afrikalr Mugambi ayni şekilde hareket ederek ormanın bir kilomet- re ilerisini de gözden geçirdi. Mugambinin zaten ikinci kap - tan ile Şmide karsı hic emniyeti ol- madığını söylemiştik. — Yigit adam bu kadar yeri hızla aradığı ve söy- lenilen yere yetiştiği halde maymun- |dü, ağaçlara çarparak, dalları kıra: edebhildiğine bir türlü akıl erdiremi- ları ve herifi bulamamasına hiç bir sebep göremiyor, düşünüyordu « Neden sonra işin hakikatine akıl er- | direbildi. Evetbu kötüherif ken. disine yalan soylemı;h. Onu ko - nak yerinden, kgnâıme gmanet ettiği karıındın ıgıklııtu- mıştı.- Boşa geçirilecek tek bir sa - niye yoktu. Çıldırmış gibi geri dön- rak, elini ayağını kan ıçinâe bıra - karak tekrar konak yerine koşmağa başladı. Yanmdaki iki gemici onun birdenbire çıldırdığını sanarak donı kalmışlardı. Mugambi kan nefese konak yerine gelınc! ağzın - dan acr bir çığlık döküldü. Ceyn ile Afrikalı kızın yerinde yeller esiyordu. Uzün boylu başbuğ, yıldırım vurmuş yüce bir ağaç gibi sallandı. çinde — nefes | İkinci kaptan mel'un Şnayder de ortadan yok olmuştu. Biraz sonra gemici Con ile Sul- livan Mugambinin yanına gelmişler- di. Afrikalı az kaldı öfkesinden üst- lerine atılıp ikisini de boğacaktı. Çünkü Mugambiye göre bu adam- larm hepsi de kötü demekti ve bu iki gemiciyi de ikinci kaptan ve ar- kadaşlariyle suç ortağı görüyordu. Con ile Sullivan kendilerinin bu iste ortaklıkları olmadığmı, Snay- der alsağının yaptığı isleri bilme- diklerini söylediler. Ve Mugambiyi güçlükle kandırabildiler. Şimdi Afrikalı ile iki gemici dü- şüncelerini biribirine anlatabildikleri kadar konuşmağa çalışıyorlar ve or- tadan yok olan kadınlar ile Şnayderı bulmak icin bir plân tasarlamaga ca" lışıyorlardı. Onlar adanın şimal'u- cundaki koyda bir geminin bulun - duğunu bilmediklerinden, ikinci kap tanın kadınları niçin alıp gittiğine ve böyle kötü bir işe nasıl cesaret yordu. © (Devamı var) -— — Umarım ki ihtiyarlık halile beni mukayese etmiyorsun. Gençliğile.. — — *çi, arutanım.. gençliğile.. Onun ve diğer kadınların her mevsiminden güzelsin., Bunu bir süküt takip etti ve ben, mu- Ben, gerçe bu sözü senden ! Siki faslına mihaniki surette devam edip dururken düşündüm: Demek ki, bu o meşhur Kösem sul- tan.. Birinci Ahmedin zevcesi ve şimdi. ki padişah dördüncü Muradla veliaht Sultan İbrahimin annesi Kösem sultan. Memleketi parmağı ucunda döndüren o kadın.. Buydu, bu maskeli kadın öy- du.. Demek ki o da bu zencinin damına düşmüştü.. İdare kadınlardan kadınlara geçtikçe, dolayısile bu Afrika çocuğuna da geçiyordu.. Ben bunu için için ve acı acı düşüne- rek musiki faslına devam ederken, on. ların da, aşkın gayyasında bulundukla- rını tahmin ediyordum. Başımı çevvire. rek arkaya bakmıyordum. Zira, madem ki hadım oldum, mademki Sultana bu kadar yakınlaştım, bari bü meslekte ilerliyeyim diye düşündüm.. Hem, an- cak bu yolda giderek sevgilim Ayşeye de yakın bulunacak değil miydim.. Tam o esnada, paravanın önünde otu- ran dadı kadınlar arasında bir krmılda- ma oldu. Bir telâş asart göründü. Her Halde bir fevkalâdelik sezmişlerdi. Fa, Tet bem hu an!ayamıyordum Bir in- san, köpeklerin hareketinden, bilmedi- ği D. telükenin yaklaştığını nasıl ge- zerse ben de seziyordum. Herhalde, sul. tanla Sünbülün de bunu sı:zmeierı lâ- züğüz ç er t | “Lâkin”onlar, aşk mırıltıları içinde, belkı de kulak kılağa konuşuyorlardı. Ne yaptıklarını bilemiyorum, - Dadıların telâşı arttı. Kapmmır. önün. 'de de bir gürültü belirdi. — Birakın.. Bıirakın.. Artık, dadılar, telâşı arttırdılar.. Sağa sola, bize koşuyorlardı: — Efendimiz... Efendimiz... Sedirin Üzerinde bu haykırışlara mu- kabele olmadı. Onlar, hâlâ kendi âlem- - lerinde.. - — Efendimiz!.. Bu, adeta bir iltınıdattı Bir feryattı. 'Dîdt kalfaların telâşlarında ne derece — haklı olduğunu bir dakika sonra anla- dım! Zira, kapmın önünde bir boğuşma olüyordu. Çığırtkan, şımarık, — cırtlak bir ses? — Nasıl?. Nasıl birakmassınız?... Ne haddinize? Ben, bu sarayın neresine istersem Otasına serbest serbest gire. rim.. Hem efendim, valdem orsda degıl DU ae Wrirmirerek mişim.. Kime yasak.. Çekilin, çekilin.. A aç P G utü, kıyamet, rezelet ayu. ka çıkıyordu. i Çamnaçar, sazı kesmeğe merbur ol- duk. Ben de sustum. Dışarıdaki ses. hâlâ: — Bakın.. İçerde ahenk vardı.. Sus. tu...Herhalde bir eğlence var.. Bende gideceğim. Hem ne hakla benden gizli bir şey yapıyorsunuz diyorum size., Cici annem de oradayken ben niçin git- miyeyim? Belki de, attınız bana.. Yâlan hi P | söylediniz.. Cici annem filân orada de- gil desene, ayıp bir şey yapıyorsunüuz.. Benden gizliyorsunuz.. Açın.. Açın ka. piyte Kalfalar, artık gözlerini sahte bir hi. capla yere dikmek külfetinden vazgeç- mişlerdi.. Benim üzerimde bulunan se. dire doğru serbest serbest bakryorlar. dr.. Hatta, serbestten de daha fazla bir şekilde, gözleri testeketlek açılmış, çe- şimhanelerinde, fıldır fıldır dönüyordu.; Korkuyla, dehşetle: — Efendimiz., Efendimiz.. Devletlüâ oğlunuz geldi.. Efendimiz.. Ve divanm üzerindekileri, zevk âlem. Jerinden ayıltmak, kendilerine gelirmek istiyorlardı (Devamı var) &