18 Nisan 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

18 Nisan 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İ k “Yazanlar: 1 çesterten — 7 Snyers — 3 Agata Krieti — 4, Vils Kirafta — 5 Vaytçörç 8 Herri Ve — 7. C.D. H, ve M Kd) — R Milvard Krnnedi — 9, Con Royd — 10 Röpald Aknoks — 11. Edgar Jepson — Çeviren: fa, İşte size söyleyecektim. Bu sabah, meyhaneye geçtim, tezgihtar Billi ke. penkisri açarken, iki kişi içeri girdi Bunlar hasta bakıer idiler. Bir kaza mı oldu? diye sordum. Onlar da bana, Mis- ter Neddi Varın amiralın cesedini bul. duğunu söylediler. Bu aralık, sanki müfettişin içinden ettiği dualar: duymuş gibi, içeri, acele acele aşçı kadın girdi ve madam Davisin kulağına eğilerek bir geyler söyledi. Madam Davi: , — Affedersiniz Mis*:x Rac, dedi, si- zinle o kadar meşgul oldum ki yemeği hazırlamağı unuttum, Müşaade ederse. niz gideceğim. Müfettiş madam Davisin tamâmen ortadan kaybolmasmı bekledi, sonra üzerinde “kapıcı” yazılı olan bir zile bastı, Biraz sonra başı kel birisi koşa koşa geldi. Yeleğiri henüz ilikleyişin- den, başka bir işle meşgul oldi zili duyunca işini baraktığı a da, Müfettiş kendini tanıttı: — Ben, dedi, polis müfettişi amiral Penistonu tanıyor musunuz? Kapıcı başını kaşıdı. — Doğrusunu isteresniz tanıyorum diyemem; Hayatımda ilk defa, odadün akşam gördüm, buraya geldi, Mister Hollardı sordu. — Sizden öğrenmek istediğin şey şu. Hali nasıldı? Yani endişeli, sinirli filân m ?. — Bilmem. Tam kapıları kapayaca- ğım sırada idi. Bir tek Jâmba yanıyor. du. Çünkü madam Davis fazla lâmba yakılmamasını tenbih etmişti. Amiral kapıdan girdi, yarı kazanlıkta idi. Kısa- ca “Mişter Hilond burada mu?, diye sordu. Yattı dedim, demedim. Bunun ehemmiyeti olmadığını, trene yetişece. ğini söyledi. Yani, bir dakika kadar bile kalmadı. Acele işi var görünüyor du. Lâkin yüzünü görmedim. Hem geç olduğunu söylemese idi, © olduğunu bile bilmiyecektim, Mü işünüyordu: — Şimdi görseniz, herhalde tanırsı. nız değil mi? Rac, — Vallahi bilmem, belki tanırım, bel | kide tantnam. Adamakıllı göremedim. — Psi; zarar yok. o Amiral geldiği | kit ister Holland burada mıydı? — Hemen hemen eminim ki buraday dı. Yani, ayakkaplarını kapının önüne bırakmıştı. (*) Yatmağa giderken gör- düm. Hoş, odasında — olmasaydi bile, sonradan gelip yatamazdı. — Nasri olür? — Çünkü saat 11,30 da kapıyı kapa- dım. Kilitledim. Eğer birisi gelse, ka. pıyı çalması İâzım. Benden” başka da kimse duymaz ve gidip açamaz. — Kapıyı sabâhleyin ne zaman açar- siniz? — Saat altıda, — Kapıyı aştıktan sonrâ ne yaparsı- nız? — Mutfağa gider, çay hazıflerım. — Bu sabah mister Hollanâ: gördü. nüz mü? , — Saat dokuza doğru, kahvaltısını ettikten sonm çıktı, O zümandanberi | geldiğini görmedim. Bu aralık madam Davisin sesi duyul- du. Gittikçe de yaklaşıyordu. Müfettiş tekrar bu muhterem kadın ile karşılaş” mamak için hemen otelden çıktı ve polis merkezine doğru yürüdü. Rac elde et. miş olduğu (melümetr düşünüyordu. Madam Davisle görüşmüş (olduğuna memnundu. Kadın müthiş dedikoducu ve geveze olmasma rağmen, ona olduk- ça mühim şeyler söylemişti. Sir Vilfrid Denni ile pepazın mazisi hakkında öğ. rettikleri mühimdi. Hollanda o gelince, madam Deavisin katil o olmadığı bakkın- daki bız: atılacak bir kanaat değildi Fakat bunlardan en mühimmi amiral Penistonun saat İİ edoğru otele ogel miş olmasıydı. Maalesef bu gelenin ha. kikaten amiral olup olmadığı 'meçkül- dü. Kapıcınm şahadeti makbul olamaz- dr. Amirali tanımıyordu: Pekâlâ başka (9) Avrupada, otellerde, müşterilerin yatmağa giderken, ayakkaplarını odala- rmın önüne biralımaları âletlir. Hadâ. me ayakkapları, erkenden kalkar, bo- yar, gene yere bırakır, 12. Klemans Dan — 13. Anton! Berkeley, Tefrika numarası —|6 — birisi “ben amiralim,, demiş olabilindi. Acaba amiral nereye gitmişti? En son olarak, saat ondan biraz sonra kayıkha. nenin yanında görülmüştü. o Vinmuta gidebilmesi için bir saat vakti vandı de- mek, Fakat otomobilini çıkarmamıştı. Yoksa sandal ile mi inmişti? Eğer ».2d vardıysa bir saatte bu yolu (o sandalla yapabilirdi. Rac sinirleniyordu. Denizci değildi ve bu cinayet nehrin med ve cezir hâdisele Tİ onu şaşırtıyordu. Bu itibarla, işten anlar birine müracaate karar verdi. Şim di, amiralin otele yaptığı ziyareti düşü. nüyordu, Yalnız bir nokta vardı, Rac, yaptığı tahkikattan, amiralin Oazimkâr ve kararlarını tatbik eder bir adam ok duğu neticesine varmıştı. Bu bakımdan amiral, trene yetişeceğim (o bıhanesile Hallandı görmekten vazgeçemezdi. Zi- ra eğer vazgeçmek niyetinde o olsaydı, hiç gelmezdi. Yahud gelince de, onu u. yandırındı. Yoksa.. Otele gelişi Hollan- dın orada olup olmadığını tesbit için. miydi? Kapıcı “gidip kaldırayım,, dedi. ği zaman, Hollandın otelde o olduğuna kanaat getirmiş, tren vesilesini ileri sü- reyek çekilip gitmişti. Diğer taraftan, ziyaretçi amiral değil idiyse, niçin kendisinin amiral olduğu. nu söylemişti? Amiralin © ssâtte Vin. muntta olduğu hissini vermek için mi? Eğe: böyle İse, bu ziyaretçi, oherhalde © akşam amiralinne o yapacağını veya ne yapmak istediğini biliyordu demek- tir. Hollanda gelince, amiralin bu asabi gençten pek memnun olmadığı belliydi. Hem geceyi ötelde geçirdiğine dair kat'i deliller de mevcut değildi. Pekâ- Mâ yatıyor gibi odasma çekildikten sonra kimseye görünmeden çıkmış ve sabah. leyin, kapı açıldığı zaman kapıcmın meş guliyetinden istifade ederek girmiş ola- bilirdi. (Devamı var) Tarihi macera ve aşk romanı — 39 — Hançeri göğsüne yiyen kiz, inledi: Yazan: (Vâ - Nü) “Senin “elinle ölmek, senin aşkın uğruna ölmek, seninle sevişirken, senin Kucağında ölmek.. Ne mutlu bana...,, mün önünde, rakip olarak sade Nev- | Geçen kısımların hülâsası Sünbül ağanın sefahat macllsinde- yiz, İçeriye, sarayın meşhur şahsi. yetlerinden bir de sultan, nikap olarak giriyor. Yanımdaki iki kızı göstererek şunları söylüyor: »*.. Bu heyecanlı haber üzerine, herkes, nefes bile almıya cesaret edemeden dinledi: — İkisini de sen yetiştirdin onların. Onlara aşkınm kevserini (tattırdı. Fakat sonra, bana hediye ettin.. O aşk cennetinde yaşayıp, derken sürül. mek, bu iki kadının pek fenasma gidi. yor... Dahası da var; ikisi, biribirleri, ni kıskanıyorlar. Çünkü seninle yaşa. mışalr... Aralarında hep kavga eder- ler, dururlar... “Biraz evvel, yine biribirlerine, yi- yecek gibi bakıyorlardı. '— Nedir, Pakize? - diye sordum. .— Nevcivan da onu düşünüyor e. fendirşiz... Bu hissini kıskanıyorum... « deği, “Kahkahayla güldüm. “— Yahu kıskanacak bir onu mu buldun... Halbuki, bu dünya yüzünde onu seven, onu düşünen O Kadar ka. dın var ki... Hattâ şu anda bile, bir. kaç kadin onun çevresini almıştır... “Pakize; “— Olsun... - dedi. - Benim gözü. Yazan: e Rice Burroughs Çeviren: A.E. civan var. Ben de onu kıskanıyo. rum... “Aklıma, birdenbire geldi: “Bu iki kız, Çeçendir.. Ellerinde bıçaklar varmış gibi, biribirleriyle kavga ediyormuş gibi bir oyun oynar lar, biliyorsun. Dedim ki: “e Sünbül ağayı çok mu seviyor- sunuz? “ Çok, Canımızı feda etmek arzu. İ sunu duyarak... '— Onu biribirinizden kışkeniyor- sunuz demek... “e Evet... Hayalini bile. Sultan, bu tafsilâtı verirken, kızla- ra baktım, Biri şarışm, biri eşmer.. İkisi de, bütün saray kadınları gibi güzel... Gözlerini, Sünbül ağaya sap- Jamışlar, öylece duruyorlardı... Onu, bakışlariyle yemek istiyorlardı, Sutlan devam etti; “. Bize bir oyun oyniyacaklar... Fakat sahici oyun... Hani eski Roma. nm Gladiyatörleri varmış... — Onların gibi... Ellerinde hançerlerle, biribirle- rine hücum edecekler.. Bu raksi mu. #iki ile yaptıktan sonra, hangisi biri- birini yenerse, o raksm arkasın! s€ ninle devam edecek... Fakat o du öle. cek... Anladın mı?.. Zencinin gözleri ışıldadı: — Arladım. Zevkimce bir oyun... Siz kaptansınız, geminiz yok, bizim ise gemimiz var, fakat kullanmasını bilmiyoruz böyle ko Muşur! den bunları liye Zelandalı son sözler üzerine sevincinden titremiş* ti. Momulla birçok gemilerle gemi cilik etmişti. Her il anir yordu; İngilizcesi ise öbür dillere gö re en iyi bildiklerinden biriydi. Kap- tan ile gemicinin bütün sözlerini an- lamış, yeni gördüğü bu adamlardan birini tekneyi, buradan medeniyet li- manlarından birine götürebileceğini öğrenmişti. Momulla hemen olduğu yerden kalktı ve kaptan ile gemiciye doğru irüdü Kendilerini ormanm bu ücra köşelerinde yalnız sanan iki arka daş yeni Zelandalınım mezardan çıkmış gibi birdenbire önlerine di- kildiğini görünce irkildiler, kaptan Şnayder hemen elini tabancasına gö- türdü. Momulla kaptanın böyle davtan imasinın ne demek olduğunu anla» mışti, Birden iki elini kaldırdı ve bu işaretle kaptana karş: düşmanca hiç bir maksadı olmadığını göstermek istedi. Sonrâ ingilizce söze bağladı: — Çekinmeyiniz! Ben sizin düş- mafınız değil .dostunuzum. Size kargı kötü düşüncem 3oktur. Demin denberi burada konustuklarınızı işit tim ve anladım. Benim de size söy” Jiyeceklerim var; Söyleyince anlıya” caksmız ki, size m dokunacak- tır. Daha doğrusu, sizin bana yar dıtnmız olacağı gibi, bir yandan da benim size yardımım olacaktır, Siz. bir gemiyi kullanmasını biliyorsu- ile gemici Şmit | nuz, yalnız elinizde geminiz yok; | olsun onların bir yere savuşmalarına en gizlendiği yer- Bizim ise elimizde bir gemi var. Fa | meyden vermemelerini söylemişti. “kat kullanması bilmiyoruz. Sizinle bir mukavele yapalım: E- ger bize fazla sualler sormamağı kar bul ederseniz, bizde sizi gemiye alırız, bizi bu gemi ile münasip bir - istediğiniz. gidersiniz. Da yere ğ ha da söyliyeyim: İsterseniz demin © kadar sıcak kanla konuştuğunuz çok güzel, çok nazik kadını da be raber gemiye alabilirsiniz, biz buna da karışmayız.Bu Pazarlık işinize geliyor mu?.., Momullanın bu sözleri kaptan Şnayderin çok hoşuna gitmişti; b men Yeni Zelandlıya bir takım şey- ler sormağa başladı; o da münasip gördüğü kadar malümat verdi. Bun dan sonra Momulla kaptana kendi: sinin arkadaşı Çinli Kay Şenk. ile görüşmelerini söyledi. Kaptan Şnayder ve Şmit ve Mo mulla ile onun arkadaşı iki gemici kep birlikte adanm şimalindeki ko- nak yerine doğru gitüler. Fâkat Momulla yeni arkadaşlarını birden» bire konak yerine, Çinlinin yanma götürdü; konak yerine yaklaştikla” ri vakit onlara ağaçların sık dalları arasında bir yer gösterip burada bekmelerini söyledi; o arkadaşları Yeni Zelandlılara da gizlice bu iki yabancıyı göz altında tutmalarını tenbih ettikten sonra kendisi yalnız” y Şenki aramağa mulla kaptan ile gemicinin düşün- celerini değiştirerek karmağa kalkış malarından korkuyordu. Ne olursa di Şu vaziyete göre kaptan Şnayder ile gemici Şmit şimdi bayağı birer esir idiler. Fakat onlar daha bunu bilmiyorlardı. Pek az sonra Momullâ yanında Çinli Kay Şenk olduğu halde geri geldi; yolda gelirken bu sevinçli i işi arkadaşma olduğu gibi anlatmıştı. Kay Şenk de kaptan Şnayder ile üzün uzadıya konuştu. Hain Çinli bütün insanlara karşı şüphe . inden, onu kandırmak kolay bir iş değildi; fakat kaptan Şnayder ken” disile o kadar açık konusmuştu ki Çinli herifin doğru söylediğine ve kendilerini adadan kurtarmağa can ve gönülden çalışacağına tamamile inanmıştı. Bundan barka kurnaz Çinli, kaptanın da geçmişi bozuk bir'adam, birçok kötü işler yapmış bir çapkın olduğunu, görünüşte ebemmiyet vermiyerek Koz bir takım. suallarle anlamış bulunuyor du. Çinli, kaptanı . bir kere gemiye atacak olursa, ne isterse yaptırabile- ceğini kestiriyordu, Vücut : kuvve" tince Yeni Zelandlıdan aşağı görü" nen Kay Şenk yılan gibi kurnaz. kaplan gibi yırucıydı. Arkadaşları- nm hemen hepsi kendisinden çeki nirlerdi. $nayder ile Şmit yeni arkadaşla” rindan ayrılıp da konak yerlerine döndükleri sırada, sevinç içindev- diler, — Evet.. Kanlı muaşakalardan | hoşlandığını bilirim... Saz başladı. O zamana kadar duy. madığım bir musikiydi bu.. Kızlar, üzerlerindeki örtüleri “attılar. Adali vücutlariyle ortaya çıktılar. Sultan, onlara: — Bakınız... Kendi arzunuzla bunu yapıyorsunuz ha... - dedi... — Evet... — Birinizden * biriniz mutlaka öle.- ceksiniz... — Biliyoruz! Kamalı Kafkas oyunlarından biri başladı... Kincal denen silâhlar, hava- da kavisler çiziyordu.. Dönüyor, ra. kip kızın vücduna saplanacak gibi o. Juyordu, Fakat o, çevik bir hareketle bunu yekalıyor, hasmma yolluyordu. Fakat, arada srada, havada bıçak u. çarken, kızlardan biri, elindeki diğer Kincalla hasmına sa'dirryordü:” İşte, en muhataralı vaziyet buydu. Çürkü, oyuncu, iki tehdid altımda kalıyordu. Nihayet, olan oldü. Pevker, bu çifte Eücumu yaptığı sırada, rakibesine bir do çelme taktı. Zavallı Nevcivan yere yiktlinsile, kalbine hançeri yemesi bir oldu... — Ölüyorum... Mağlâp oldum. - diye inledi. - Fakat, Sünbül ağa... Al lahını seversen, yanımda geçerken, «bana bir hançer de sen sapla... Senin #lümürle ölmek bile benim için bir | sandettir. ge Sultan: İd ralıyı Peyker, galebe çaldın... Kız, gurur ve sevinçle: — Galebe çaldım! - dedi, — Fakat şartımız?... Şartımızın na» al olduğunu biliyorsun... — Biliyorum:-son raksımı Sünbül ağa ile beraber, sizin huzurunuzda ya- Sonra, öleceğim... Onun ©. Tiyle « Raksederken.. Rak. sım Sona ererken... — Bunu İstiye istiye yapıyorsun. değil mi?... — İstiye istiyo, carıimla, başımla beraber... Peyker, elinde kanlı kaması, adale. li vücuduyla öğle emre müheyya va- ziyette duruyordu ki, bu, başlı başına bir levhaydı. Fakat, Sünbül ağanm, ona doğru yürümesi, ayrıca bir tablo teşkil etti, Onun kendine gelişini gö- ren Peykerin silâhr elinden düştü. Kolları uzandı. Bu kan, kendi uğrun- da böyle canmı feda eden-kızlar, Afri, kalı zencinin hislerini galeyana getir. | miti. Maskeli sultana döcerek: — Bin yaşa, efendim... Bans, öyle zevkli bir gece yaşatıyorsun ki... Peyker, mest: — Demek ben... Senin bu zevkli ge. ceyl yaşamana ben sebep tegkil eğiyo- rum... Bü aşk oyununun bir öleti ol- mak Dana ne mutlu... Bir buse bekler gibi, taşkın göğsü ilerde, topukları birleşik ayakları ge- ride, kolları açık, gözleri yarı kapalı inliyordu. Sünbül, onu, belinden kavradı; yer. den Kanlı kamayı aldı, Peykerin göğ- süne sapladı. Kız; — Senin elinle ölmek... Senin aşkın Uğruna ölmek... Seninle sevişirken, sa. nin kucağında ölmek... Ne mutlu ba- ma... - diye inledi... - Daha sık. Daha sev > , Afrikalı hadımların babaları tut. muştu. Bu iki vücudun etrafında bir

Bu sayıdan diğer sayfalar: