Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
-- Yazan: A. Cemalettin Saracoğlu “Demirhisar,,ın heyvecanlı sergüzeştleri “Demirhisar,, korkunç bir ateşle karşılana- rak batmadan limana giremezdi. Hücum ve baskının gayri kabil olduğuna herkes kanaat etmişti diye bağırmış, — y Tornistan ! , “Demirhisar,, ın makineleri de derhal tam yolla tornistana çalıştırılarak torpitobotun kayalığa oturmasının önüne geçilebilmişti. Vakıa “Demir hisar,, kayalığa bindirmemişti ama tornistan edip gemi geriye doğru giderken baş dümen oralardaki dö - küntü kayalara — çarparak harektin- den sakıt kalmıştı. | - Torpitobotun baş dümeni demek çok ehemmiyetli bir parçası demek- tir. Şimdi herşeyden evvel dümenin muayenesi icap ediyordu. Bunun için de dümen yukarı almarak mua” yene edilmek istenmiş , lâkin .hare- ket ettirmek kabil olamamıştır. Bu vaziyet karşısında bir Türk denizcisi denize dalarak muayene etti ve baş dümenin müsademe neticesinde eğ - rilmiş olduğu anlaşıldı. Eğrilmiş bir dümenle bir torpito - botun manevra yapması kabil ola - mazdı. Binaenaleyh ya_pılacak tek bir şey varsa o da eğrilmiş dümeni fora ederek atmaktı. Öğleye kadar uğraşılmak şartiyle bu da yapıldı. Yapıldı ama.. "De » mirhisar,, Alman zabiti Fon (Me- lentin) in bir hatası yüzünden telâfi- si kabil olamıyacak derecede kıymet- tar dakikalar kaybetmişti. Zevalde “Demirhisar,, tekrar Boz” ca adaya yol verdi. Çünkü öğleye kadar beklenildiği halde cesur Türk torpitobotunun karşısma hiç bir düş- mman gemisi çıkmamıştı. Güneş battıktan biraz sonra Boz- ca adaya yaklaşan “Demirhisar,, (Ba baburnu) cihetinden adayı tarassuda başladı ve etrafını tetkik etti ve lima” na baskın yapmanın imkânsız oldu- ğgunu anladı. Çünkü Bozca ada önün- Je müteaddit düşman distroyerleri karakol yapmakta olmalarından ma” ada kuvvetli projektörler limanm ağzını gündüz gibi aydmlatmıştı. Bu şartlar altmda (“Demirhisar,, kors kunç bir ateşle karşılanarak batma . dan limana giremezdi. Binaena - leyh hücum ve baskmımn gayri kabil icra olduğuna başta Fon “Fiks,, bu - lunmak üzere herkes kanaat etmişti, Simdi ne olacaktı? “Demirhisar,, gibi mini mini bir tekne üssübahrisinden uzak bir hal- de uzun müddet yaşryamazdı. kö- mür, erzak, su bitince cüretkâr tor- pitobotun âkibeti ne olurdu. düşü - nüldü, taşınıldı ve “Demirhisar,, m İzmire yol vermesine karar - verildi. Torpitobotun hattı rüc'atı daha bo - gazdan çıkmış olduğu dakikada ke - silmiş demekti, Şu halde yüce tan - rıya sığınıp düşmanı mümkün merte” be fazla zarara sokmak suretiyle ileri atılmaktan başka yaapcak bir şey de kalmıyor demekti.. “DEMİRHİSAR,, İZMİRDE Ertesi günü güneş doğarken “De» mirhisar,, (Karaburun) — dan İzmir körfezine giriyordu. , Bütün gece sabaha kadar seyre- dilmişti. Şimdi geminin keskin bar şı İzmir körfezi methalinin mavi su « larını , beyaz köpükler içinde yarı- yor ve küçük “Demirhisar,, makine” sinin muttarit gürültüsü arasında naz İt nazlı ilerliyordu. “Demirhisar,, İz- mire girerken düşman gemisi zanne” dilip de kalenin ateşine maruz kal- mamak için Çanakkaleden çıkarken alabandraya almmış olan direk yeri- ne dikilmiş — vebu — direğe Türk| sancağı ve sancafın altma da: — Klavuz isterim!.. İşareti çekik “Demirhisar,, direğinde sanlı Türk sancağmı dalgalandıra dalga -| - landıra ilerlerken Urla açıklarında bir kaç parça gemi gördü ve bu gemile- lerin ların sekizlik dürbinleri sayesinde İngiliz harp gemileriyle Rusların beş bacalı “Askolt,, kruva- zörü olduğu anlaşıldı. “Demirhisar,, Urla açıklarmdaki bu düşman teknelerini görünce alel- acele sancağını ve işaret filamalarını arya etmiş ve hemen geriye dönerek düşmana görünmeden bir kıyıya giz- lenmek , geceyi beklemek, karanlık basmca da düşman gemilerine hü - cum etmiye karar vermişti. Gündüz Karaburun arkasmdaki mahfuz bir limanda geçirildi ve gü - neş batar batmaz demir alarak bu limandan hareket eden “"Demirhi- sar,, Karaburun takip etti, (Gülbahçe) körfeziyle gayri meskün adalar arasından sessiz sadasız süzü” lerek bütün ışıkları söndürülmüş bir halde düşman gemilerine yaklamrya başladı. "Demirhil&l'n m h' omuzluğu ta- rafında bir düşman zırhlı kruvazörü demir üzerinde yatıyordu. Bu gemi İngilizlerin "Öryalis,, smıfından bü- "yük bir zırhlı kruvazörü idi. İngiliz kruvazörünün hesap kamarasından bir askerin çıkarak alelacele kapa- yıp kıç tarafa doğru koştuğu *“De mirhisar,, dan farkedince zırhlı kru- vazörün cüretli torpitobotu görmüş olduğu zannedilmişti. ; (Devama var) Macera ve aşk romanı ” Te gae — | Yazan : (vâ-N Bir gün zarfında Safiye Sultana 568 ari verildi. Bunların hangisini okuyacak ehemmiyet verecek mi? Seninkine Geçen tefrikaların hülâsası: Padişahm sarayında, vezirlerin — toplan dığı odanım perdedarlığını eden harem ağası Nesim, çok müuhteris — bir insan dır. Esasen biraderi Beşirle birlikte, on larımn yükselmek üzere bir hayli plânları vardır. Bunları tatbik tıkları sırada, önüne, yeni hir fırsat zu hur ediyor: Bir casusluk — meselesinin izini keşfediyor. Bunu ihbar ederek yük selecektir. Fakat, ne kadar zorladılarsa da “si- zin namusunuz temizlenecek!” sözün - den başka bir şey öğrenmeleri mümkün olmadı.. * * * O, ertesi günkü öğle namazmı bek- liye dursun, biz gelelim Nesim ağaya.. Haremağfası 1 Nesim, dimağında bin bir düşünce ile saray kapılarından içeri girerken, kendi kendine gu kararı verdi: “— Mutlaka bu işi ben başarmalı- yım... Ya herrü ya merru!,. Yükselti- ci fırsatlar insanm eline kırk yılda bir geçer.. Benim geçti işte. Vakıâ kardeşim Beşir cok akıllıdır. Fakat o- nun peşine takılmaktan başka çare yok değildir ya... Ben, kendi teşebbü- sümle de yükselebilirim... Varsımn o da kendi tarafından çalışsım. Fazla mal göz çıkarmaz, Kim muvaffak olursa ö- tekine yardım eder.. Fakat, bu işi na- sıl başarmalı?... Yarına kadar, her halde bir ileri adım atmalı ki, Aya- sofya kandilinin altına sadra şifa ve- rici bir haber ulaştırmalı! Ne yapma- lr? Bu işi kime ihbar etmeli? Kime?.. O gece, bütün vezirler aklımdan geç- etmeğe çalış | ti... Fakat bünalrdan hiçbiri gözünü tutmuyordu.. Çünkü ekserisi Safiye Sultanın adamlarıydı.. Kendiliklerin - den bir şey yaptıkları yoktu. Kukla- lardı... Ânsızın: “— Safiye sultana! - diye düşün- dü. Öyle ya: Bunda tereddüd edecek ne var?.. Safiye sultan en münasibi - Gir...» Bu kadm, padişahm ilk zevcesiy- di. Valide sultan olan Nur Banu'yu bi- le gölgede brırakmıya başlamıştı. En- trikasının ağları bütün devleti kuşat - mıştı. Sokullu'nun zevcesi «Flsma sul- tan bir köşeye sinmişti. Vakıâ Haremi Hümayün kâhyası Canfeda hatun, ya- vaş yavaş sesini yükseltmeğe başla- mıştı. Fakat, olsun! Gene asıl sahibi salâhiyet, gene bütün sarayı ve devle- ti parmağında döndüren Safiye sultan dı. Bu şahsiyet, Venedik. asilzadelerin- den Bafu hanma mensuptu. Yüksek tahsili, yüksek zekâsiyle üçüncü Mu - radı parmağımın ucunda döndürüyor- du. ÖO varken başkasma müracaatta bulunmasının manası mı vardı. Hem, diğerleri pek — mütekebbir.. Yanlarma yanaşılmıyor., Buna muka- bil, Safiye sultan, haremde dönen en- trikaları anlamak için kendisine jJur - nal vermeyi pek serbest bir hale getir- mişti. Herhangi bir ihbar, mükâfat gö- rüyordu. Mükâfat olmasa bile müca- zat gördüğü yoktu.. “— Çok iyi düşündüm... Bu mesele, benim tealime sebebiyet verecek... Hiç değilse dikkati celbedeceğim,,, Bugün, a Yakalanacağımı anlamıştı, sırrını ele vermemek için beni vurdu Götenberg bu odaya girince her şey- den önce elektrik enstlâsyonunu tetki. ke koyulmuştu. Eğer lokantanın alt ka- tından elektrik cereyanını kesmemiş ol- salardı, tavan arası mücadelesi şüphe yok ki zabıtaya pahalıya mal olacaktı. Esrarengiz odanın içinde bir casusa lâzım olan bütün makyaj ve istihbarat levazımı mevycut bulunuyordu. Berlinde yalnız gizli zabıtanın kullandığı telsiz telefan cihazı bile duvarda asılı — duru. yordu. Götenberg ilk önce lokanta patronu- na sordu: — Nerelisin sen? — Lehistanlıyım.. — Ya bu adam..? — ©O da hemşerimdir. — ÂAdı ne? — Kendisine niçin sormuyorsunuz? — Onun kim olduğunu senden öğren mek istiyorum.. Lokanta patronunun yarası — hafifçe olmakla beraber, ıstırabı fazla idi. Göz- lerini süzerek polis hafiyesinin yüzüne baktı; — Doktor Şmit., Yerde yatan kadının 'kocası, — EKacası mr, yoksa usağı mı? — Bu da nedemek?! Ben onları karı kaca olarak tanıyorum.. ) — İngiliz casusu mis Rozenthala ya. taklık yaptığının farkında değilsin de- mek..? — Neler söylüyorsunuz.. Ben sizin sözlerinizden bir şey anlayamıyorum! — Hakkın var.. Anlayamazsın! Sorgu sırası doktor Şmite gelmişti. Götenberg, yerde sırtüstü yatan dak tor Şmitin başı ucunda durdu: — Kimin kurşunile yaralandın sen? Doktor çok — muztaripti. Ağzından yeşil köpükler akıyordu.. Gözleri yerde cevap verdi: — Karım vurdu beni, — Haydi hakikati söyle! Ben her şe- yi biliyorum. O bir İngiliz casusudur.. Ve sen onün para iİle satın alınmış bir| ada mısın! Böyle değil mi? Doktor Şmit göğsünü şişirerek geniş bir nefes aldı; — Evet.. Ben memleketime — fenalık yaptım.. Bütün bildiğim ve duyduğum askeri malümatı ona — söylerdim. Son nefesimde hakikati söylemekten çekin. miyeceğim: O, bir İngiliz casusuydu.. Memurlar birdenbire titrediler. Bu ne müthiş bir itiraftı! Götenbertg bile renkten renge girmiş- ti. — Pekâlâ.. Niçin vurdu seni? — Yakalanacağımızı anlamıştı. Size bir sır vermemek — için ilk önce beni vurdu.. Sonra da kendisini, — Demek ki buradakilerin hiç birisi| bizim kurşunumuzla yaralanmadı.. Öy- le mi? — İlk önce patronu vuracaktı. O sı. rada tahta perdeden gelen bir kurşun lokanta sahibini yaralayıp yere yuvar- lamıştı. Mis Rozenthal onu öldü sandı, Ve bana dönerek: (Ölüm — gsrrası sana geldi, Şmit!) diyerek Tovalverini çek- ti. Göğsüme bir kurşun attı, Sağ kabur galarımdan yaralandım ve yere idüşalim. Bir müddet yerden kımıldamadım.. Za. ten çok muztariptim. Kımıldayamıyor- dum. (Şimdi, arra benimdir|) dedi. Bir kurşun sesi daha işittim. Zavallı Mis kendini beyninden vurmuştu.. (Çapkın mektepli) kendi kendine fr- rıldantyordu; — Güzel bir kadınmış. Ölmemeliydi. | Götenberg, muavininin ağzına elinin J tersile yavaşça dokundu; Yazamn: iskender F. Sertelli — GA — — Şimdi şakanın sırası değil., Ve tekrar doktora dönerek: — Bunu hemen hastaneye kaldırın! diye bağrıdı. İlk önce doktor Şmiti, sonra da öteki. leri polis hastanesine kaldırdılar. Bu üç şerirden — hayatta kalan bir kişi vardı; Doktor Şmit. Lokanta patronu, yarasının hafif ol- masına rağmen, korku ve heyecandan kalp sektesile, daha tavan arasından nak ledilmeden ölmüştü,. Doktor Şmitin ilk önce yarasını sar- dılar.. Ayılttılar.. O gece bütln Berlin zabıtası ve Alman matbuatr bu mühim hâdise ile meşgul oluyordu. Gazeteler ilâveler neşrederek: “— İngiliz castisu yakalandı!,, Diyorlar ve Kempinski hâdisesini mü balâğalı bir şekilde yazıp duruyorlardı. Hüâdise esasen çok mühim ve heyecan L olduğundan, gazeteciler bunu büsbü. tün telleyip pullamışlardı. O gece sabaha karşı doktor Şmit za- bıtaya yeni itirafatta bulunmuştu: “— Ben bu kadını bizim lokantanın salonunda gördüm. Bana — iltifat etti. Beni avladı. O sırada ben de hükümete karşı muğberdim., O, benim bu iğbira- rımdan istifade ederek, ilk önce bana iz divaç teklifinde bulundu.Nakit serveti- ni saklamak için yer aradığını, bankala- ra itimadı olmadığını söyledi. Paranın yüzünü görünce dayanamadım.. Kendi. sile izdivaca razı oldum.. — Hayatımızı birleştirdik. Fakat, aylar geçtikçe biri- birimize ısınmıştık. — *Nihayet bir gün bana İngiltereden Berline mühim vazife ler görmek üzere geldiğini — söyledi. divanın toplanmasına kadâf daha vakit var! Bu müddet uzun bir ariza kaleme Hemen odasına çekildi. O gün Hasanla konuştukl$ macerayı hulâsatan hikâyt * Hasanın annesini evvelce bil lân sakladı. Eğer mesele Di tezi yok huzura çıkarabilet? lâve etti. Sonra da altma © vazifesini yazdı, ” Saate baktı: | ; Vakit amma da gedkın*;_ Divanm açılmasına on Eyvahlar olsun! Az daha tı. Hemen kâğıdı burdu. du. Derhal tabanları kaldift * Odasından çıkıp da dehliğ sırada, arkasından biri sesli — Nesim ağa... Nesim ı:: Koşarak, Nesim, başını 8 — Arkadaşmız Mihı'üîl,l dı. Sancılar içinde kıvraniYÜ — Ya... Vah vah!.. Gelifli sini ziyaret ederim. Fakat ' fem var... Benden ona 903' Koşup giderken kendi 'd — Bugün yıldızım parlıy? Bütün işler uğurlu gidiyo'” cimbaşıya başvursaydım, ) yicemin bana gülümsedi, | Divan odasmın öntine d€ nında yetişmesi neşesini # Bir hayırlı tesadüf dahâ' Safiye sultanm kâtibi, birlikte geçiyor... Hemen *” di, Eteğini öptü: — Ffendimize bir ariza V Kâtip güldü: K — O... maşallah, sen ö;bü vazlar, uçan kuşlar, deliki” ler bile efendimize arizâ Neyse, seninki de bul K kalım, ver bakalmn... BuUN' du! i — 568!. — Mükemmel!.. Bir gül’d' za... Olur gey değil.. Bunl:; hulâsalarını efendimize * biz zavallı kâtiplere düşüYü maladın acaba?.. ) Hem yürüyüp hem de gö w başladı. R Nesim ağa, bu a.ıâkısm“’; azıcık içerledi: 588 arizâde » Bunların arasmda kendid’l-» | ti celbedecek miydi?... Böyle düşünerek, mııııııli':';l perdeyi kaldırıyor, gelip ? 4 lere yol veriyordu. Hetblfw rr eteğini öpmekten de du. Onlar, mağrur, mü çare zenciye ehemmiyet / dı.. Eteklerine konan yoksa, onun yükselmeye * , dakları mı? Hepsine vi & | Çok geçmeden: t — Halvet olsun! - del!l!ıu i Vezirlerden maada kim odasından çıktı. Yalnız â dı. y AU Zabıta erkânı bu izahâti — ve dikaktle dinliyordu. .“d“ Polis müdürü, Şmite vd — Hakikt adı nedir bt Ö — Bunu ben de bilmiy0'” — hal adını burada almıştı. 4 — Türk dansözü Semraf' — dı? 4 — ÖOnu birkaç gece, ken birlikte seyretmiştik: kadım, pekâlâ, casusluk SUF (4 da Berlin zabrtasını uzun *” » gül edebilir!) demişti. Ne Y miyorum. Fakat, bir gün * 4 kifini gazetelerde okudum- — Ve beni de kendi hayatına karıştırdı.,, o zavallı kıza acıdım . “ KU