De —9— Yazan: A. Cemalettin Saracoğlu Mili mücadele senelerinde Enosis vapuru nasıl zaptedilmişti ? Zabit: “Madamlar, mösyüler, bu dakikadan itibaren içinde bulunduğunuz vapur Türkiye Hükümetinin —Ben Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti bahriyesine men sup zabitlerden yüzbaşı İzzet kap- tanım. Beynelmilel “La Haye,, ihti! lâfnamesinin ahkâmma tevfikan kali harpte bulunduğumuz Yunanisten devletinin bandrasımı taşıyan vapuru nuzu bükümet metbuam namma tev- kif ediyorum. Türk zabiti bu sözleri tufan bir ses, vakur bir eda iles öyledikten son ra yolculara döndü ve: — Madamlar, mösyöler, dedi, bu dakikadan itibaren içinde bulundur” ğunuz bu vapur Türkiye hükümeti- nin eline geçmiş bulunuyor. Merak ve endişe etmeyiniz: Malmız ve cn- nmız taht emniyettedir. Verilecek emirlere, itirazsız itaat ettikçe, bir kılmıza bile halel gelmez. Lâkin şu” rasımı da ounutmaymız kien küçük bir itaatsizlik ve serkeşlik “Enosis, i Karadenizin karanlık derinlikleri. e m ee , Türk zakitinin bu sözleri yolcül etti. Amirlerinin arkasmda dimdik durmakta olan beş Türk babayiğidi emir bekler bir halde hareketsiz dur ruyorlardı. Yüzbaşı İzzet kaptan, böylece teskin ettikten sonra tekrar — efendi, dedi, tayfaları nızı göverte üzerinde toplayınız! Yal nz ateşçiler mevkilerin - Ve arkasında duran arslan bakış- k Türk gemicilerine dönerek şu emri verdi: — Âlsmet onbaşı, yanına bir ne- senin dızarı çıkmamasına dikkat et. Kim itaat etmezse aleş!.. İki Türk bahriyelisi, — topukları üzerinde hızla dönerek makine dai - resinin istikâmetinde uzaklaştılar. Bu müddet zarfında Leonidas kapta- nm verdiği emir üzerine “Enosis, in Yunanlı tayfası ve zabitanı güver Biraz evvel güverte yolcuları a- İzzet kaptan, karşısındaki sürüyü bir müddet süzdü. Sonra zabitleri işa” yet ederek: rip okmuıyacak... Türk neferi kamaranın kapısma kadar ileriledi ve orada çevik bir har| yeketle kasaturasmı © mavzerine ge- sonra nöbetini beklemeğe İzzet kaptan bu seler Yananlı| sea yürüdüler. Mütebaki iki neferi- miz ise en arkadan geliyorlardı. İz- zet kaptan "Enosis,, in esir tayfasmı, | bir mahzen görmedik. diyorlar eline geçmiştir,, dedi ve güverte yolcuları (o arasından as- kerlik çağında bulunan Yunanlıları geminin baş ambarına hapsetti ve ambarın başına da silâhlı bir Türki neferi nöbetçi olarak bırakıldı. Bu suretle müsellâh neferlerden bi” risi o kaptan kamarası yanında, köp” rü üzerinde; diğeri makine kapurta- amda; üçüncüsü de boş ambarı ağzmda mevki almışlar, İzzet kap - tan da “Enosis,, in kumandasını ele almış bulunuyordu, Ahmet onbaşı dümene geçerek lostromoluk vazifesini görmeğe baş" lamış , beşinci Türk bahriyelisi ise icap eden mahalle gönderilmek üzere) ihtiyat olarak bırakılmıştı. Bu suretle 1300 tonilsto hacmi İ istihabisindeki Ee is, , isimli va-| puru yüz binlerce liraya varan kıy -! metli hamulesiyle Türkiye Büyük! Millet Meclisi hükümeti bahriyesi | tarafından zaptedilmiş oluyordu. | ... Yolcular korkulacak bir şey ol - madığını ve Leonidas kaptanın! biraz evvel vahsi haydutlar diye | tavsif ettiği Türklerin hakikat halde! çok kibar ve centilmen insanlar ol -! duğunu görüp (anlamışlar, endi-! şeleri zail olmuş ve birer birer kama" ralarma çekilmişlerdi. (Devamı var) HABER — Akşam postası Macera veaşk romanı Kâhya kızdı: “Bin duka altunu ha?.. Kontesi bu paraya kim iade eder? Onu Istanbulda satsak daha kârlı çıkarız! ,, Geçen tefrikalarn hülâsası: Beyimlerinde bir takım fesstler kay. kızım, efendi büsbütün ibtiyarlarsa ne! ber, bizim iki haremağasma: nâşan iki harem oğnar, esir taciri Ha. © Mustafanın konağında dolaşıyorlar. Güzel kızlarım nasıl terbiye edildikle.! rini seyrediyorlar. Odalar bir sürüydü. Kiminde, kız lardan biri yatmış, öteki onun diğleri- ni oğuyordu: — İhtiyar zenginler, oğulmaktan çok hoşlanırlar. Bilhassa güzel cariyeler tarafından oğulmağı severler.. Oraları- na değil, şuralarına şuralarma basa caksın kızım. Hah, hah... Tamam.. Fa- kat öyle hamur yoğurur gibi değil, Şöyle şöyle, nazik nazik.. Başka bir odada, nazari bir imtihan vardı: — Kizmm, söyle bakayım. Meselâ genç bir sahibin vardı; onun gözdesiy- din, sonra ihtiyar bir adama satıldı o, sana “'eski efendin nasrldı7” dedi zaman ne cevap vereceksin.. Kız, Çerkes şivesiyle konuşmakta be- raber, dersini bildi. Dedi ki: — Efendim, derim ki: “O, gençti a- ma, nafileydi! Çok halsiz, mecalsiz, ök sürüklü, tıkarıklıydı. Hem sizin gibi ğ akrlir da değifdi, Siz her cihetce masal) lah... Baska kızlardan da işittim: Si-| zin emsaliniz yokmus... — Bunu niçin söylersin? — Çünkü bütün erkekler, kendileri- nin methedilmesinden ve başkalarma| faik sayılmasından hoşlatırlar. . — S6 — Yazan : (vâ-NüÜ) » — Bir sual daha... Söyle bakayım! zata yol verdiklerini göstermekle Def” yaparsın? — Gelincik macunu veririm. Tabif — Daha ihtiyarlarsa? — Derim ki, Hacı Mustafanın kâh- yasında çok iyi bir mâcun olduğunu; vaktiyle işitmiştim.. Ondan bir aldır « sak.. Siz, hâlâ çok gençsiniz, çok zinde- siniz ama, efendim, eh,'ne de olsa genç- Jerde bile böyle yorgunluklar olur. — Aferin kızım.. Çocuk olması için ne yaparsın? Bir yirminci asır kadımı bunu oku- yunca bir mürettip hatası sanır: “Ço- cuk olması7”... Sakın “düşürmesi” ye- rine böyle yazılmasm?. der. Çünkü zamanımızda, kadmları ekseriya alâka dar eğen budur, Eski devirlerdeyse,! bir cariyenin çocuğu olması, onun baş! sodire korulması demek olduğu için! tedbirler bambaşkaydı. Kadınlara bu tedris edilirdi. Çocuk düşürmek İse, azla böyle resmen öğretilmezdi. Ancak pok büyük bir kabahat işliyen kadın- lar bunu biribirlerinden öğrenirlerdi. İki haromağası, odaları önünden geçtikçe daha birçok denip manzaralar gördüler. Tam dışarı çıkacaklardı ki, birden- bire kapılardan biri açıldı. Eeşirin ar- kadaşlarndan &ç dört haremağası be- lirdi; el pençe divan durup büyük bir Sudan çıkanlar ıslak elbiselerini fer al, makine kapurtasından kim - çıkarıp otelden getirilen çarşaflara sarınıyorlardıi “Bütün ördekler Gir arada yüzüyorı,, Gütenbergin muavini, on polisle be- raber, Kempinski Jokantasını iyice sâr- mıştı. Götenberg henüz lokantaya gel- memişti. Polislerden birkaçı, Jokantamın su mahzenini aramağa koyuldular. Lo kantanın garsonları: — Biz şimdiye kadar burada böyle ve bu işin bir rüyadan ibaret olduğunu söyl- yorlardı. Polis hasiyesi her tarafı göz- den geşirdi. Hakikaten lokantanın 26 min katında böyle bir mahzen göreme- di. Acaba üstadı aldattılar mı? diye dü- şünürken, lokantanın kapısı önünde bir otomobil kornası çalınmağı başladı. Bu, bir polis otomebiliydi. Polis hafiyesi: — İşte üstat yetişti. diye marıldandı. Gütenberg imdada yetişmişti. Polis hafiyesinin yanındaki garson: — Benim duracağım yerde, arkamda. ki elektrik düğmesine basınız. Bir kapı- mn açıldığını göreceksiniz! Yirmi ayak merdivenle ininiz.. Yer altında bir demir kapı ile karşılaşacaksınız! Bu kapıyı şiddetle itiniz. Fakat, sakın içeriye gir- meyiniz? Demişti. : Gütenderg garsonun sözlerini ihtiyat-! Ja dinliyordu. Otomobilden indi. Lokar- taya girdi. Muavinile görüştü: — Ne yaptınız? — Hiçbir şey bulamadım, üstat! De mindenberi arıyorum. — Neyi arıyorsunuz? — Size haber verilen zemin katımı. Yürüdüler. Gütenberg, bir eamekân bölmesinin yanında duran garsona s0 Duvar birdenbire ikiye bölündü ve geniş; bir antre meydana çıktı. i Polis memurları ve lokanta müstah- demleri hayretle birbirlerine bakıştılar. — Kimdir bu adam? — Meşhur polis hafiyesi Gütenberg.. — Belli. Şeytana benziyor herifin ba-! kışları, gelir gelmez duvardaki düğme- nin srrrem keşfetti. — Merak etme.. Aşağıya inince, o da, öteki örtleklerin yanına düşecek. Pofisler merdivenden inmeğe başladı-| lar. | Gütenberg yukardan sesleniyordu: | — Aşağıda bir kapı görürseniz, bana, sormadan açmayın!.. i Gütenbergin muavini ilk hamlede yer| altına inmişti. | — Üstat! İşte bir demir kapı var ba-| rada. Diye bağıtdı. Memurlarm bir kısmı !okantayı, diğer kesmı da ara ile merdiveni, ve zemin ka- tmr tutmuşlardır. Gizli çetenin yeni Bir tuzağına düşmemek için, Gütenberg ih- tiyatr eklen bırakımıyorüu. Lokantanın kapıma da birkaç tane resmi polir dikilmişti. Garsonun fedakârliğna hiç diyezek| yoktu.. Me dedi ise aynen çıkıyordu. Gütenberg yer altındaki demir kapıya şiddetle dayandı. Kapı birdenbire ardmu kadar açıldı. Bir çığlık. Birçok erkek sesleri; — İmdat. İmdat. Ölüyoruz. Güterberg kapmın kenarına çıkmca tutunmamış olsaydı, hayretinden az kal- sın ötekiler gibi, suyun içine düşecekti. Polis hafiyesi, Semrayı, komiseri ve kaybolan taharri meurlarmı suyun için- de görünce şaşırdı: — Geçmiş olsun hepinize! diye hay- kuldu, Şöyle bir araştırmadan sonra, du-İ kard. vardaki elektrik düğmesine dokundu. Demir kapı, suyun seviyesinden yedi Ha i j Yazan: i i iskender F. Serteti) : i —sa— : A AŞ sekiz metre yüksekte idi, Bt kadar de- rin bir su mahireninde gürletce kalan Semra hâli yaşıyordu, Komier: — Ben bir dakika bile kuranderde dursam, sezle olüvdüm.. Üç gündür bu- rada ölmediğime şarşorum.. Diye bağırırken, memurlardan biri derhal bir ip merdiven bularak mahize- nin içine earlartmağa Başladı, Suyun içindeki ördeklerin şimdi hep- si birer arslan kesilmişti. Kertalaş daki- | kalarında derhal canlanan esirler gibi ip merdivene sanldılar.. Birer biter mah- zeriden yukarıya çıktılar Sudan çıkanlar islak elbiselerini çıka- tıp otelden getirilen çarşaflara ve rop dö şambrlara satmeyorlardı. Komiser soğuktan titriyordu: — İşte, sudan çıkar çıkmaz aksırma- ğa başladım, üstat! Arsan bize srcak bir gay Semranıti bunlardan fazla şikâyet et meğe hakkr vardı. Zavaliı kızcağız gün- lerdenberi yalnız su içerek yaşıyordu. Vücudü zayıf düşmüş, yüzünde bir damla kan kalmamıştı. Gütenberg herkesten önce Semraya konyak bir çay ikram ederek: — Geçmiş olsun.. Toptan biz banyo yapmış oldunuz. Umarım ki bütün öm- rünüzde bundan sonra plâja gitmezsiniz | Diye şaksleşıyordu. Mahzenden yukarıya çıktıkları 24“ man lokantada müşteriye hizmet edes| cek bir tek garson kalmamıştı Gütenberg, bu heyecanlı muvaffaki- yetinden polis mildüriyetini haberder etmek için sabırsızlanıyorda., | Bir aralık müavinine: — Haydi, telefona koş! Polis müdü- riyetine vaziyeti anlat| Diye bağırdı. Muavin telefona koştu, — Saklanın! kâhya! « dediler, Beşirle Nesim, hemen, perdelerin Af“) » ne bir geyleri, Biz onları güseles burs” da elden çıkarımız!. Hasis heriflerit Zoruna bak. Bin düka altmı verirler” lara da icap eden terbiye edenler, zamanenin halindö fıkrasmı anlatıyor, işte böyle zZürif W mihlerle efendilcre kusurları ihtar e dilmeliymiş.. 2 Hoşsoh betlikr, sakadılık, türlü tür fıkralar bilmek, dolkavuk'ur.. ÖĞ #lenfer bunfarör.. Bir odanm önünde daha durdular. Hoca soruyordu: — Zamanın üç tuğlu bir vezirin” Senelerce tahsiline rağmen, genç lebe, bu meras'm kaidesini b v ti. Esasen itiraf etmeli ki, bu kaid bellerimiyedek kadar çoktu. Keki durdu. biri: — Aman, unuttunuz mu? Yarm gi günüdür. Sopaların vöcüdunda i$ kalır. Müşteri beğenmez belki! (Devamı var) m fakat konuşamadan döndü: — Telelon tellerini kesmiyler, öge — Ne diyorsun? Demek ki çete KÜ faaliyetine devam ediyor!.. ütenberg, banyodan çıkan komise? ( sordu: — Otelde şüphelendiğin bir başıyı tevkif ettiriniz! Çünkü bizi mahzene götüren odur. Gütenberg aşçının. tevkifini emret” Fakat, aşçı çoktan kaçmıştı. , (Devame var)