—1 Yaran: A. Cemalettin Saracoğlu Beyrutta “Avniilâh,,ın şanlı âkibeti 7 SÜKÜNETLE ÖLÜMÜ BEKLEYİŞİ " “FürbDeniz tarihinde öyle vakalar vardır ki altın batflerle yazılacak ka” dar yücedir. Lâkin baştan başa yi- gitlik döstatı diyebileceğimiz bu tarik kahramanlık, o fedakârlik ba. kumından, pek zengin olduğu için Türkün cesareli kadar büyük olan tevâzüü yüzünden bu vakaları pek çoğumuz. bilmeyiz. İşte bu sütüunlarda siz okuyucula rume-anletaceğım, Beyrut deniz har- bi de bu fedakârlık ve feragat men- kbelerinden birisidir. ; Şüresini da kaydedelim ki denizde bezi mağlübiyetler de olur ki en par Jak zaferlerden daha üstün görünür- ler, * Or'kişiye karşi tek başıma dö. güşüp (silâhi elinde ölen kahraman hiç şüphe yak ki onu mağlüp eden on cengüverden daha büyüktür, der ha fedakârdır. Gi a deniz o cehgini ai 1327 senesi şubatmm on birinci! cumartesi günü" sabahın pek erken #entinde Berut limanindeayız. Liman yavaş yavaş uykusundan uyanıyor. Mevsimin kış olmâsma rağmen ade“ ta bir bahar sabahı. ilıklığı" içinde, gökte yıldızlar birer birer sönüyor. Berat limanınm mendreği içinde > e gemisi demir üzerinde yatı- e İlâh,, korveti, Bu tekne” ı gemisi ismi vermek biraz mü aim 'Casusların bir hatta i “Avni İl8b;; Osmanlı apeme de deniz ee Damien ve “A rin bir sefinei hümayundur! İkinci Abdülhamidin künhüne bir türlü akıl erdirmek mümkün olr yan "hikmeti hükümet,, i cümlesin- den olarak bu gemi diğer iki arkada” siyle beralsar İstanbulda, birçok para- lar sarfiyle, İtalyanlara tamir ve gü- ya tecdit ettirilmişti. 2300 tonilâto hecminde blan eski zırblı korvet “sayei şahanede,, güya tecdit edilmişti ama gerek sür at, gerekse esleba bakımından za- manm herhangi bir harp emisiyle boy ölçüşmekle âciz, acaip bir dey olmuştu. Geminin ana bataryesi, ci- Varında baca fistarır, hava manikalar rt gibi bazı arızalar bulunan geniş bir meydanda o bulunuyordu. Herhangi bir yerden demir zırha nüfuz ederek bu meydanda patlıyacak mermi yas pacağı serpintiler ve neşredeceği bo- ğucu gazlarla, uteş etmiyen topları ve bunların orada yardıma hazır duran efradını da dairci tesirine alabilir di.) Tedafüi silâhları böyle berbat bir vr olan "Avni İlâh,, ın taarruz si- İâhları, yani topları da-fena tabiye e- dilmişt. Filvaki zırhlmm dört tane 15 santimetrelik seri ateşli topu vardı ama bunlar omuzluklara yerleştiril -aiş olduklarından: "üstü kaval altı şişhane,, tabirine masadak tuhaf bir vaziyet tahaddüs etmişti. o Hulâsa gemiyi İtalyanlar, kendi tersanemiz. de, sanki hiç bir zaman harp etmiye-! cek bir süs, bir zinet eşyası gibi bir halde tamir etr-işlerdi. İşte 1327 senesi şubatınm on bi- rinci cumartesi günü sabahı Beyrut limanmda ve faik düşman kuv vetleriyle ki olan harp ge” misi bu “Avni llâh,, zırhlr korveti idi ve bunun içindir ki bu köhne tek;| - neye “harp gemisi,, ismini verrnekle raübalâga ediyoruz dedik. Limanın mendreği içinde'tek ba- (9) Bay Ali Haydar Emirin Tür kiye - İtalya harp tarihi balırisi sayı fa 213. cası, tek direği küdük ve hantal tek- nesiyle asri bir harp gemisinden zi- yade kadırga devrinden arta kalmış eski tarz bir mektep telim gemisine benziyen “Avni İlâh,. m biraz ilerisin de, gümrük dairesinin önünde del “Ankara,, torpitobotu rıhtıma bağ- lamış duruyordu. Bu iki harp gemi- sinin, Beyrut, hususiyle İtalya öle hali harpte bulunduğumüz bir armada ne işi vardı? Bu iki behtsız gemiyi! Beyruta göndermek gafletinde bu- Tunmuş olani Babıâlinin gafil bahriye nezareti, onların donanma ile Çanak-| kaleye avdetlerine müsaade etme" memekle suçu cinayet derecesine ci-! karmış oluyordu. Bir kere Beyrut açık! xe müdafassız bir limandı. Sonra Bey; rütta “Avni İlâh,, gibi kuvvet ve kıy-! © meti harbiyesi olmıyan bir geminin bulunması limanı müdafaaya yara- madıktan başka beyhude yere tehlike ye marüz bırakmak demekti. Bunu! “Avni İlâh, m öüvarisi Şemsettin| kaptan da bilmiyor değildi. (Devamı var) 28 Birincikânun — 1956 Macera ve aşk romanı —as — Yazan :(Vv&â-N0) Alev gibi yanan beyaz kız vücudü bu kara, küçük ve muzır pervaneyi göğsünden silkip atli Geçen tefrikniarın bülâsmar: Gerg esir tasiri Hacı Muştzla, al bir ilkmalden sonra, o gece ilk defa olr rak, sabık rüzdesi İsveçli Havranın kal vetine girmistir. Kfalbuki, Havva, eği Gen pak sevdiği bu hacı Murtafaya kar g artık lâkayt olduğunu görüyer ve ax #iti küçük Bünbüldeğir. o Sünbül, ba dm elhrek telilikesini atlsip hareme gizliee alınmış bir Habeşi o çocuktur. gu semada, gezinin pençoresluden hatve ti güzetliyor. Sünbül, bu küçük çocuk, onun haze rmda ideni erkek olmuştu... Bu gün görmüş, türlü türlü beyaz derili erke- Zi tecrübe etmiş kadın, o bacak kadar çocukta, Afrika hararetini hissetmiş. ti... Sünbül daha büyüyecekti.. See) nün sonuna kadar onun olacakti. Bu zenci çocuğunun Üzerine hiç, hiç kim-| seyi istemiyordu... Haç birkaç ay evvel çıldırasıyı sevdiği Haci Musta- fadan bile, işte, yılandan kaçar gibi; kaçıyordu. Onün buzeleriyle temasa geldikte ossele değmiş gibi tiksini- yordu. Esir taciriyse, çoktanberi hasret kaldığı sarişin kadma kavuştuğu için memnundu... Kimbilir, belli de, yan o- Ğadaki diğer sarışın kadını düşüne- İ rek “koyunun bulunmadığı yerde kegi- * ye Abdürralıman çelebi derlermiş!, kabilinden Havvaya serdiyordu. Ayni zamanda da: — Anlat kuzum... Zenci imam sana ne dedi?... O geceyi nasıl geçirdiniz? - diye yalvarıyordu. Havva, soğuk soğuk: — Emin olun ki hiçbir fevkalâdelik olmadı... Zenci imam, erkekliği bile olmıyan bir betbahttr.. Arkasını döre- rek horul horul uyumağa başladı. An- latacak bir şeyim yok... Müstafa, kızıyordu: — Havva., Havva. Sen benimle zit gitmek foin bu kadar soğuk davranı- yorsun... Yalan söylüyorsun.. Yalan Yapıyorsun... Sahte, sahtal, İ Eski sevgilisini emlandırmak, coş- turmak, mazideki ihtiras saatlerini tekrar yasatmak istiyordu. Ama nafi- le! Bütün emekleri başa gidiyordu. Nihayet, bütlin emekleri heba ola- rak: — Anlaşildr.. Ye sen hakikaten ih- tiyarlamısam, yahut da ben carlbem! kaybetmişmi! - diyerek, sretmr döndü, yattı. ! Ru muvaffakıyetsiz müssaka, kü- elik sanaiyi memnun etti. Bunun sebe- | b! kendinin olduğunu sanki anlamış Polis müdürü: “ “Bemrayı bulana beş yüz altin mark mükülat vereceğim!. Diyordu. Meseleye erkândharbiye da- iresi de büyük bit alâka © göstermişti. Berlinin bütün istihbarat © şebekeleri Semranın İzi üzerinde yürüyor, bütün sivil memurlar (Çıplak dansöz)ü arıyor lardı, Aksi bir teşadül eseri ularak, Semra. wn hükümetle temasın; (termin eden Necm; bey de © sırada mühim bir mese Je hakkroda hükümete malümat vermek Üzere İstanbula hareket etmişti, Necmi beyin son bâdiseden (haberi yoktu. Semranm gaybubeti Berlin aç- feret heyetimizi de alâkadar © etmişti. Türk sefiri, Alman hükümetine mmüra- caat ederek, Semranın esraengiz bir şe. kilde kayboluşundan büyük teessiir duy duğunu bildirmiş Oo ve hâdisenin esrar perdesinin bir gün önce yırtılmasat rica etmişti, Berlin polis müdürü kâdişenin gazete lere akçettirilmemesini istediği (o halde, iki gün sonra bütün gazetelerin Semra” nm kayboluşundan bahsetmeleri zabı- tanım faaliyetini gerilemişti. O gece başvekil Betman Holveg da- hiliye nazırma şiddetli emirler veriyor- du: “m Berlinde gizli bir easus şsbeko- sinin faaliyette bulunduğunu seziyorum. .Casusların bir hafta © içinde muhakkak surette yakalanmasını isterim.,, - Berlin zabıtası casuslarla (o beraber Semrayı ararken, yizbaşı Ştanke de Semranın izi Üzerinde yürüyordu. Semrarın yattığı otele hergün uğra. yan yüzbaşı, 31 numarak odayıda t-| zassut altında bulurnduruyordu. Yüzbaşı Ştanke bir gün (o Semranın Odasına uğradığı zaman, masanın üstün de bir pusula buldu. Bu (küçük kâğrt parçisının üstünde şu satırlar yazılıydı; “Semrayı unutumuz! O artık yer yö-! zünde yaşamıyor... Rozenthal Şinake bu kelimeleri beş-on kere ©. kudu., © — Büne küstaliirk! (İngiliz casusu birimle eğleniyor. Ben, bir casüsün bu derece küstahlık, bu kadar cesaret güös- terebileceğini kafama sığdıramıyorum. Diye bağırdı. Otel garsonlarını ve koridorda dolaşan gözeüleri | topladı: — İngiliz — casusunun bu otelde de kuvvetli fakat gizli bir eli var. Yabancı bir adam tarassut altında bulunan bir otele ve bahusus bu odaya nasıl girebi- Ir. Burada uyuyor musunuz? Ştanke hiddetinden yumruklarını 81- İryordu. Otel koridorlarında dolaşan sivil po- Ms memurları, $İ mımaralı odaya bırak lan bu püsulayı görünce şaprdılar, Bi“ birlerine bakrştılar. Bu pusulayı kim bırakabilirdi? Ştanke, pelis müdüriyötine Polis müiürü gök sinirliydi.. Ştankeyl görlince:; — İyi ki geldiniz, dedi, bu casuslar ancak izin yardımmızla ele geçebile- cek, Dündenberi telefonla beni de teh. dit ediyorlar. — Telefonla tehdit mi ediyorlar? — Evet. (Takibata nihayet verin. E- mekleriir boşuna giledecek!) diyorlar. — Ne cüret bu, Allahım! Ne cesaret. Bunlar casus değil, haydut çetesi! — Çok doğru (söylediniz. Ben öm- rümde böyle casuslara (o rastlamadım. Geçenlerde idam eğilen Yransız casusu ölünceye kadar ağzımı bile açmamıştı. — Bunlar da ağızlarnı kapamıyor. lar.. Ah şunları bir ele geçirsek. Ştanke Semranm öteldeki bırakılan pusulayı uzattı: — Türk sanatkiraun öldürüldüğünü ima ediyorlar, Acaba doğru mu? Polis müdürü pusulayı okuyunca göz lerini açtı: — Bu kâğıdı otele ne cesaretle bırak mışlar, Ve yumruğunu masaya vurarak ba ğirde: — Oteldeki sivi! memurlara afyon mu! içirmişler?! — Uyumağıkları muhakkak. Hepsi| dört gözle sağa sola bakımp casus arr- yorlar. Fakat, onların gözü önünde dö-| nen bu fırıldaklar insanı hayretten 2 rete düşürüyor. — Hayır.. Hayır.. Memurla: da, zar| sonlar da uyuyorlar demek. Bu ne reza. İleti 31 numaralı odanın nezaret alt) da bulunduğunu casuslar pekâlâ bilir. ler. Böyle olduğu halle, bu kadar tehi! keli bir odaya bu kâğıdı bırakmak cür” köştü, Yüzbaşı Odasına gi orlaüuuakkak €e'nlisterim i “surette yakalanma Şire yarasanın saran asamnnmuk sese sener İ Yazdin:” nemle i « !skendar-F» Sertelli i -a2— ei he et ve cesâretin şaheseridir, dostum! O halde casusların bu otelde de parmağı var, — Ben de böyle Güşünüyorum. O- telde daha sik: bir inribat lârrm. — En, emin ve görü açık memurla. yemden iki kist daha A a şim di oraya. — Çok iyi olur, Fakat, ei Semrayı merak &liyorum. Zavallı — kizcağızdan bir haber yok. Polis müdürü birdenbire - hatırladığı bir vakayı krsrk bir sesle yüzbaşıya an. latımağa başladı: — Erkânharbiyeden bu © sabah bir telefon baberi #ldum: Mühim bir vazife de müstahtem bir istihbarat © zabitinin Apartımanına bu sabah — kendisi evden gıkör çıktüaz — bir hirmz girmiş, Makat çok şüpheli bir Birsir, Yüzbaşı gözlerini açarak heyecan için de dinliyordu. Polis müdürü sözüne deyam etti; — Mırsız, apartımanın arka pencere lerinden bahçeye atlayıp kaçmış. Kolun Ga yalnız biz evrak çantası varmış.. — Bu apartımanın adresini bana söy- ler misiniz? — Erkümharbiye reisinden şiddetli emir aldım. Söylemeğe mezun değilim, Yüzbaşı Ştanke şüphe ve tereddüt i. çinde bir müddet bocalayıp ducll.Sonra birden oturduğu koltuktan kalktı: — Ben erkânıharbiye dairesine gidi- yorum. Semranın izi bulunursa, lütfen bana telefonla bildirmeyi unutmazsınız, | değil mi? — Hay hay. Merak etmeyin! » 3 # Bu nasıl hırsız ? Yüzbaşmm içindeki şüpheler gittikçe! büyüyor, derinleşiyorde, o Vazifesinin | başıma gitmek Gzete polis müdüriyetin- den ayrılınca doğruca evine gitmeyi! Kararlaştırdı. Şoföre adres verdi., Oto. mobil on dakika sonra (o apartımanınm! kapar önünde durmuştu. Yüzbaşı eyi-/ nin soyulacağını aklından geçirmemek.! Te berâber, garip bir duygu onu eve kö- dar sürüklemişti. O günlerde ihtiyar ve beceriksiz hizmetçisini © savdığı içini gibi geri döndü. Fakat düşesin penoö resi önlinden geçerken içeriye bir gös daha atmaktan kendini menedemeği.. Genç iz hflâ dua ediyordu. — Yarabbi... Melâtkelerini imdadr ma yolla! - diyordu. Bunuf ne demek olduğunu arlamı- yaa Bünbül, her tehlikeye rağmen içe ri girmeye niyetlendiği icin, bir g'z- | lenme tedbirine başvurdu. Elini uzat- tı. Orada, pencerenin yanmda beyaz bir ipek şal duruyordu. Buna bürünüp usulla içeri girdi... Ve kollarını açarak, “düşese “doğru yürüdü. — Yarabbi... Melâikelerini yolla... Düşünün ki odada küçlük bir kandil yanıyor... Beyaz şal arkasındaki küçük gencinin kollsriyle açılmış, ilerliyor... | Ve o asrın bütün işi melekleri, cinleri, şeytanları dilglünmekle geçmektedir... En cahil kadınından en okumuşusa ka dar hepsinin dimağında ayni iman.. Onun için, koriderdaki cahil kadınla. rın « İncebel'le Sarıgül'lin « başına ge- len syniyle düyesin de başına geldi... — Yarabbi!... Melâikelerini yolla. Duasınm huşuu içindeyken, tam yas nıbaşmda gçılmiş bir kanat gibi, gelm | bir ucunu gördü ve ibadetinin semere- | si hâsıl oldu sandı, ki Şimdi, ipek kanatlar, vücudunu sar | muştı. Düşes, kendini köyuverdi. İri | kirpiklerinin gölgesinde zeberced göz | leri, uhrevi mi, dünyevi mi pek anla. , şılamıyahn bir zevk içinde kaydı. Sır- ma aasları yastığı Kapladı. Bası arka- ya doğru kaydı... O günkü e hes eya “eee GEY İTEREK EZİN iki parmak aralandı. İnel gibi iki ara beyaz dişi göründü... Meleğin kanatları çırpındı... Kandil söndü. Artık siyah ve beyaz farkedilemiyor du. Onun için, gelin, koymundaki kü- çük meleğin rengini kla be raber, onun ipek kanatları altında kr- mıldanan vücudunu fürketti: Hakika- ten melek; Kilçücük.., Rafaelin tablo- larımda görüldüğü gibi... Ayni zaman- da aşk meleği.. Acaba bizzat Küpldon mı?.. Oklarmı batacak mı?, Kalbini delip geçirecek mi?.. Fakat kalbi Boş gul düşesin.. Genç nişanlısmı, yarı baygınlık arasında düşündü. İste, İşte. İşte. — Ah...! - diye bir çığlık kopardı. Bu tatlı mıdır, acı mıdır, anlaşıla- mıyan garip rüyadan silkinmek Üzere, yerinden fırlamak istedi. Halbuki, iş- ta, küçük melek ordan hilâ ayrılmı- yor... Kanatları, ışığa âşık pervane gi- bi gırpmiyor. Fakat, slev gibi yanan beyaz kıs vü cudu, bu kara küçük ve muzır perva- neyi göğsünden şilkip ati, ç Bir çığlık daha kopardı. Tarı o esnada, İki kamarının &ra kapısı açıldı. Ellerinde samdan, dam- donörler, içeri girdiler. İklej de telâş Içinde: — Ne oluyor, ne var, düşes? — Bilmiyorum... bmiyorum.. Bant bir şey oldu... Sadmenin tesiriyle, Sünbül kflâ yer de yatıyordu. Fakst yakalanacağını anlar anlamaz, mahut maymun çevik- liğiyle fırlıyarak pencereden keçıvet» di, i i 4 müthiş heyesanm tesiriyle dudakları (Devamı var) Aapartımanmda Yelnrr oturüyordu. Anası Madam Ştanke kızının yan:n- ön idi Arasıra oğlunun dairesinde ka. | İm, ortalığı siler süpürür, tanzim eder, gene kışının yanma dönerdi. Madam Ştanka oğlunun bekir kelmasııdan mliştelet idi. — Seni evlendirmeden ölürsem, gö” züm arkada kalacak! derdi. (Devamı var)