Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Mazi... Bu ihtiyar adamcağız, ruhunda kaç yaşmımdanberi arabacılık zevkinin, at aşkınm belirdiğini hatırlıyamıyordu. Yalnız şunu biliyordu ki, hayatının en hoş geçen devri, Abdülkerim paşanın konağında ve köşkünde çifter çifter landolar, faytonlar olduğu ve gerek paşanm, gerek hanrmefendinin: — Recep ağanın koştuğu . arabadan başkasma binmeyiz! - dedikleri zaman dı! O, çocukluğundan beri bu ailenin ma iyetinde yetişmişti. Babası da kendi gibi, ayni evin arabacısıydı. Hulâsa, sanatı da, kapısı da babadan kalmay- dı. -- Recebi çok sevdikleri için, evin ç- rak edilmiş kalfalarından birini, ona verdiler; ahırım üstündeki seyis daire- sinin yarısı kendisine tahsis edildi. İki de oğlu dünyaya geldi. Recep ağa, Erenköyünün en şık, en göze çarpan, en mahir arabacı başısıy dı. Hattâ babasımnı fersah fersah geçti- ğini bile söylerlerdi. — Hayatmdaki ilk büyük acı, karısını kaybetmek oldu. Darbenin sarsıntısın dan toparlanmak üzereydi ki, ansızın, umulmadık diğer bir keder yüreğini burmağa başladı. Hürriyet olmuş, ilk ötomobil İstan- bula getirilmişti. Recep'ağa, bunu gö- rür görmez, kahkahalarla güldü. — Aman yarabbi, ne biçimsiz, ne gü dük şey... Atsız araba ne çirkin duru- yor... ÂArabanm şani, şerefi attır!.. Buna kim biner? - dedi. Fakat, bu iddiası çok sürmedi. Gü- nün birinde, Abdülkerim paşa ailesi, bir otomobil almağa karar verdi... O gün Recep ağa, kırk yıldanberi alıştı- ğı konağı terk, bile etmeyi aklından geçirdi... Fakat devrin icabatma bo - Te iğmeye mecbur kaldı, - UKOf, Afigı0 -— birer birer, yahut çifter satılmağa baz ladı. Nihayet bir tek binek atı kaldı. Fakai çok şükür ahırın namüsüna te- cavüz edilmedi, Garajı başka bir yere yaptılar. Efendileri, Recep ağaya şoförlük öğrenmesini tavsiye etmelerine rağ - / Mmen, o, ilk defa olarak bu emre isyan etti. Abdülkerim paşalar, belki onu - koğarlardı, fakat böyle bir eski emek- tarı köşklerine kapıcı yaparak gene de yanlarımda alıkoydular. Oğulları doğduğu zaman, onları da kendi gibi arabacı yetiştireceğini dü- şünerek sevinmişti ama, şimdi bu may munlarım boyuna motörden, virajdan, , direksiyondan bahsettiklerini teessüf- le görüyordu. Evin küçük beyi'de ©- tomobil meraklılarınm en başında ge- liyordu. . Paşa efendinin, hanımefendinin ve- fatından sonra, küçük bey, evlenme çağına geldiği için, zarif, alafranga bir genç kız aldı. Evde, davetler, Ziya- fetler, otomobil gezmeleri aldı, yürü - Artık Recep ağa kendisini son de- rece betbaht addediyordu. Lâkin u -| mumi harp patlayıp da iki oğlu birden ölünce beterin de beteri olabileceğini anladı. Felâketin en büyüğü ile o za- man karşılaştı. Küçük bey bir Avrupa seyahatine Çlkîpbirtiant,birdefahrikaişine girişince bütün aile servetini mahvet- ti. Köşkün kaprları kapandı, konak satıldı. Bütün ev halkı darmadağın oldu. Recep ağa, şimdi çok ihtiyar bir a- “dam. Maltepede küçük bir kulübede ATAP, NECAFT ALAY Oper atör Ürol oOğ Doktor Süreyya Atamal Beyoğlu İstiklâl caddesi Parmakkapı Tramvay durağı No, 121 birinci ! kattaki Muayene - de hastalarını her- gün sâaat 16—20 arasında kabul : eder. — oturuyor. Efendilerinin ne olduğun - dan haberi yok... Aklmda kalan, yal- nız güzel mazisinin hayali... Duvarda asılı kamçısını arada sırada indiriyor, ona uzun uzun bakıyor, Evinde yegü- ne süs olarak yatağının başında çivili duran bir tek nal var. Güya saadet getirirmiş... Ne hazin bir istihza! Günün birinde hastalandı. Ona ba - kacak kimse yok! İstanbula, bir has- taneye gidip kendini muayene ettir - mek lâzım... Hesaplı parasiyle bir gi- dip gelme bileti aldı. Doktorlardan bi- ri, başmı sallıyarak: — Ameliyat lâzım! - dedi. - Al şu ilâcı! Sekiz gün iç.. Ondan sonra .gel. Dönerken gözleri, Erenköy köşkle - rine ilişti. İçinde köşkü görmek heve- si uyandı... Tren duruür durmaz atladı. Ne olur- sa olsun, bir daha gidip büyüdüğü yaşadığı yerleri görmek istiyordu. Köşk satılmış ve içine yabanciıler yerleşmiş olsa bile, o, gidecek, kendi- nin kim olduğunu söyliyecek, ahırlarr görmek için müsaade istiyecekti. Halinde kötü bir adam tavrı yoktu ki ürksünler... Elbette izin verirlerdi.. Kapısma varınca, köşkün harap ve metruk kaldığını anladı. Bina, nere - deyse, yıkıcıların kazması altımda mahvolmıya mahkümdu. Kendi kendine söylendi: — Kimse yok... Daha iyi.. Rahat ra hat girerim... İstediğim gibi dolaşı - Kapi kapalıydı. " Acamadı. — Fakat bahçe duvarınm çökük tarafını bildi- ği için oradan kolaylıkla içeri atladı Yolları çalrlar sarmış, otlar bürümüş tü. Üstü başr yırtıldı. Sendeliyerek ilerledi. Beyninde bin hatrra dolaşı - yordu. Gözleri yasla dolmuştu. bir ân için hafızasından hepsini sil - gençliği, çocukluğu, ahırların salta - natlı devri, atlarm kişnemesi, gümüş savatlı parıl parıl parlıyan koşumlar, şıraklıyan kırbaçlar.... Sonra ken - dinin arabacı başı oluşu... Altı rugan, üstü sarı deri çizmeleri... Seyislere e- mir Verişi... Etrafında koşuşan iki Ve birden, bütün benliğini kaplıryan derin bir acı içinde, kendi gibi sönen azametli bir mazinin hicranını his - setti, Hepsi geçmişti... Her şey bit - mişti... Her şey artık bir tarih olmuş- tu. Birkaç kuru yaprak, bu büyük sü- künun içinde hışırdadı. Arabacı, başımı çevirdi. Arkasmda büyük bir çınar ağacınım gölgesini gör dü., Köşkün şanı şerefi olan asırdide bir ağaçtı bu... Yeşilliği altımda ne da- vetler yapılmamış, ne yemekler yen - memişti. Başmı kâaldırdı. Ağaca dik- katle baktı. Kurumuş! Koskoca bir iskelet gibi, cansız ©- larak, dallarımı dört yana uzatıyor... Sanki esatiri bir hayvanın şahlanmıs müstehasesi... Bu manzara karşısında ihtiyar ara- bacmm ruhunda nasıl bir haile belir - diğini kimse asla bilemiyecektir. Ma- demki dalları altmda barmdırdığı bi- tün bir devir göçüp gitmiş, öyleyse bu ağaç ne demeye hâlâ yaşıyacak... Fabrikalar, döşemeciler, onun tahtası- nı bekliyor! E, hayat böyledir işte... Ne insan- lJar, ne nebatlar zamanmm tahribatma göğüs gerebilir... Her şey göçüp gidi- yor... Mazinin güzelliğini ihyaya im - kân yok... Geçmişin tek tük döküntü- , leri de artık kaybholmalı... İhtiyar, ağaca doğru yürüdü. Be - lindeki kırmızı kuşağı çözdü ve en al- | n y * Kimbilir hangi yolcu bu izbe, be tenha yollardan geçecek de, ihtiyar adamm 'dalda asılı duran — yıpranmış | tesedini görecek... /" HABER — Akşam postası Tenten Amcaî ateş yakıyor “Müziye ait güzel olmryan e vemaköğreü AKSAM POSTASI IDARE EVİ * İstanbul . Ankara _Caddesi — Posta kutusu : İstanbul 214 , Telgraf adresi; Istanbul HABER Yazı işleri telofonu : 23872 idare ve llân . — -24370 ABONE ŞARTLARI . Türkiye — — Eecnebi Senelik 400 Kr. 2700 Kkr. 6 aylık 730j ». 1850 5, 3 aylık 400 (H BÖO (.» * âylık 150 '« 300 . Sahibi ve Neşriyal Müdürü:; Hasan Rasim Us Basıldığı q;er (VAKIT) matbaası — Nakleden: (Hatice Süreyya) aj Vp HABERF'in Güzellik Doktoru Kuponu: , n B Yazan : Niyazi Anmet H IŞ Ön altıncı Luinin idam edilmesi üzerine İngilterede matem - başlamış ve Fransanın, siyasi memuru Lon- dradan kovulmuştu. Kurk senedenberi Fransanm müt- tefiki bulunan İspanyada da Fransız taraftarı olan meclis reisı Aranda azledilmiş bulunuyordu. Bu vaziyet üzerine Frarsa, hem İngiltere ve hem de İspanyaya ilânı harp etti. & & & Tulon İspanyanmn da dahil bu'un- duğu müşterek bir filo tarafından iş- gal edilmişti. Bilâhare Fransa kratma iade edi- lecekti.. Fakat bu mü:ldet içinde, Fransa — cumhuriyetçci taraftarları kuvvetlendiler ve kırk bin kişilik bir kuvvet, Tulon'un muhasarasıma gön- derildi. Şehirde bulunan krellik iaraftarla- rı İngiliz ve İspanyol kuvvetleri on altı bine baliğ oluyordu. Bu küvvet.- lerle cumhuriyetçilere karşı durmak, hiçbir. muvaffakiyet vermiyecekti. Mahvolmak yüzde yüzdü. Cumhuriyetçiler, şeh'e hakim t>- peleri kolayca zaptettiler - ve liman ile şehri tehdit etmeğe başlarlılar. Ve- rilen karar korkunçtu. Muhesara eden -kuvvetlerden kurtulmanin - kolay o1- mayacağı anlaşılryordu. Halk, ne ya- pacağını bilm:yordu. Herkes, askeri kumandanlara koşuyor: ş— Bizim ne-günahımız van> Biz! Cumhuriyetçi Fransızlar Tolen muhasara ederek aldılar — Kralcı Fransızlarla Ispanyol ve Ingiliz — kuvvetleri ancak canlarını kurtarabil-. diler. Yakılamayan yirmi beş gemi * cumhuriyetçilerin eline geçti ü | 143 sene evvel hugün Srş (* »i D l hh HL kurtarım.. diyorlardı. <O Toplanan harp meclisi, uzun mü- zakerelerden #onra şehnri terk etmek- ten başka çar> bulunmadızğına karzı verdi. Halk ve askerler gemilere doldu- rulacak götürülemiyen gemiler de yakılacaktı. ; 1793 yılı 19 ilkkânun günü, | sene evvel bugün, krallık - tarafi Fransız ordusu ile gemiciler ve bir beş yüz şehirli donanmaya almedı, A. kibetlerinin ne olacağın: bilmiyenler gemilere dolmak istiyorlarcı. i Fakat hareket çok ani idi. Kadın erkek gemilere can atarak kurtulmak için birbirlerini çiğniyaorlardı. — Donanma, bin beş yüzden fezli sehirli alamadı. Çünkü düşman gi tikçe yaklaşıyordu. Şiimdi daha yük iş, götürülmesi mümkün olma yan gemileri yakmaktı. Limanda tamrelli sekiz gemi dı. İlk anda on dördi'ne ateş ve On dokuzu beraber aünmişti. Kumandanlar: — AÂteş.. Ateş.. Gzmilere ates | riniz. diye emirler verıyorlardı. Fa herkes kendi canmı kurtarmak iş diğinden buna muvaifak olur yordu. ; | Ön dört gemi, ateşler içinde yva narken cumburiyetciler tarrami kim vaziyete geçmişler ve yakıl yan yirmi beş gemiyi ellerine a lardı. İ 4 H '/ ğ v M7 q. Li p dit ç Ü aA Ğ .__?'ü" İŞAR. 6 nn X BC A - A Ç -— -— a vi YÖ .—_.ı Eseri hazırlıyan : TUTUŞLAR: Bazı müthiş şütörler — vardır ki kaleciyi hedef ittihaz ederek - şüt çe- kerler. Kaleci bu şütleri iyice yaka- lâamağa muyvaffak olamaz ve top da tekrar geri geldiği zaman — yetişerek | göle tahvil ederler. Vücuda çarpan| topların geri fırlamaması için en iyi makların da topu iyice çevrelemesi- dir. Top karm yüksekliğinde - geli- yorsa ellerle keçeleme hareketi — ve karm içeri çekilerek. top âdeta bir boşlukta yakalanmış olur. YÜKSEKTEN GELEN ŞÜTLER: Yüksekten gelen şütlerde kaleci- lık bakımından kurtarılması o kadar kolay şütler değildir. Bilhassa rüz- gârlı günlerde yüksekten seyreden Yüksekten gelen sütleri evvelce söy- lediğimiz gibi vaziyet sıkışık olmadık ca kornere atmak doğru değildir. Bunlar ihtimamla ve göz toptan ay- | ryılmamak şartiyle havada yakalana- rak kurtarılmalıdır. Yağış havalarda topun elden kolayca kayacağı da na- | zarı dikkate almmalıdır. Kaleciler antrenmanları arasına lünü ithal ederlerse çok foydalı bir idman elde etmiş olurlar. : ALÇAKTAN GELEN ŞÜTLER: Bunları tutmak hususunda vücu- dün yukarı kısmından hiç bir istifade kabil değildir. | Bunun icin sütün geldiği istika- | mete düzbir hiza almak veayak. lart da- biribirinden az ayrık bu —Si | . | mevki almış bir kalecinin biraz isa; usul bilekler sımsıkı tutularak — par-| şütler de diğerleri kadar tehlikelidir.|' .malıdır ki takımı yüksekten gelen topları tutma usu-| /lundurmak : şarttır. “Bu - şekilde Nüzhet Abbas — — ve yahut birağ solundan geçen t rı yakalaması belki daha güçl olur. Fakat bacakları fazla a lundurulması da ayrıca mahzur tiva ettiğinden herhalde ayaklar pun arasından geçemiyeceği ayrık olmalıdır. DİZLER: a Bir kaleci için tek bir diz yal iki diz üzerine yere çökerek ku yapmanım çok yanlış ve lüzums hareket olduğunda ne kadar ısra dilse azdır. Diz üstü çökmek, k sine itimatsızlık alâmetidir. Bu usu kurtarış anını tasarlamak husus da vakit kaybettirmek. itibariyle, kattır kalecinin mümkün oldı kadar az yere yatması, yerde yuv lanması şarttır. Ayni mütalea; zumsuz plonjonlara da teşmil « liriz. Sırf alkış için lüzumlu lüz suz plonjon yapmak itiyadına lan kalecilere bu itiyattan vazgı lerini sureti mahsusada tavsiye e riz. Yerde yatan bir kaleci un isin - muvakkâ muattal bir uzuv halini almıstır. * KALFECİ AYAĞİYLE MALIDIR : Kaleye havale edilmiş topla lecinin ayakla kurtarmasi çok yan| tır. Buna rağmen arasira birinci nıf kalecilerin bile bu hataya di lerini nasıl izah edebiliriz; bu. olsa kendilerinin kaleci - öoldul unutmalarından — ileri gelmek Hiç bir şart “altmda kaleci & kick şeklinde kurtarış yapmamı Vaziyet çok sıkışık -olursa ha ayağma yatmak daha doğrudur. amafih kaleciler mümkün old dar sakatlığa meydan. vermem ler. ! Zeliğ