m ri Şimdi Lorans Akabeden 120 kilomet uzakta idi. Demiryolu boyunda bek- e olan bir garnizonun üstüne hü- ederek gene Türkleri aldattı. Maa- karşı bir hücum yapacakmış gihi dav ve 34 kilometre uzakta demiryo- bir kilömetre kadar 'ksımını di- İtmitle att. Bu sefer imdada gelmekte Van bir tren de berhava oldu. BUTUN ESİRLERİ ÖLDÜRMEK Türkler o-tk kızmışlardı. Şiddetli bir ibe çıktlar.. Geceyi Abu El Lissal i larının besm'a geçirdiler. Ben de İlkarada birke , && 1 sonra Emir Faysal! N Loransla birikte kamp kurmuştum.| l Lorans gecenin karanlığında o Türk Mdugâhını istikşaf etti. Geriye dönerek amları topladı. Tanyeri ağarırken gürler sımsıki kuşatmış bulunuyor- 'Tam on iki sat kâh görünerek, kâh bolarak Türkleri oyaladılar, güneş İsterken de hilenm ettiler. Gilneyin” ar. 3 adaşı olan Oda O hüğumüu idare etti. İ Türkler baskma uğradıklarından sar- . Mübarebenin gidişini karşı te- Mden gözetlemekte olan Lorans Türk- in kaçmak üzere olduklarını görünce bedevi ile birlikte meydana atıldı. Tam 20 dakika 1000 Türk ve Arap kar Makarışık bir halde altalta, © üstüste ğuştular. Orası bir mahşer halini al aştı, | Biribirlerini k'lıç ve süngülerle şişle- İler; çılgınlar gibi kurşun sıktılar. Lo- İllans elinde tüfek boyuna tetik çekiyor-! $ Arabın birisi son atazağı kurşunda mun kalana dürterek nişanı. bozduz. | kurşun kendi devesini başından vurarak a İŞ 12111119 Shlisalib A ye vr Iı 97 — ii . öldürdü. Lorans yere serildi; © şuraya buraya koşmakta olan develerin ayak- ları altında çiğnendi. Karanlıkta birkaç Türk, bu kargaşa- kk içinden yakalarını sıyırıp ei ler. Araplar ise geriye kalanları öldür) rüp bir kısmını da esir aldı. Bunun “se rine de şiddetli münakaşalar (o başladı. Onlar bütün esirleri kurban keser gibi boğazlamak istiyorlardı. Fakat Loran- ın kendine göre tasarlanmış geniş plâ- nt vardı, Zaten Türklerin hiç ümitsiz bir vazi yette bile kanlarımın son o damlalarına kadar dövüşmeleri hep bundan ileri ge- liyordu. Araplara esir düşmek müthiş bir ölüm demekti. Çöl bedevileri aldık- ları esirleri bir dakika bile yaşatmıya- rak kesiyorlardı. Lorans ise Arapların esir aldıklarını ve hem de esirlerine iyi muamele ettik- lerini her tarafa yaymak istiyordu. Uzun ve hararetli o münakaşalardın sonra, bedevilere kendi düşüncesini ka- bul ettirdi ve bunun çok faydaları gö- rüldü. Bundan sonra yapılan muharebeler- de, Türkler imkânsız bir vaziyete düş- tüklerini görünce, artık inada (lüzum görmüyor ve teslim oluyorlardı. Yoksa Araplardan çok daha yüksek birer as- ker olan Türkler, ölünceye kadar har- be karar verince herhalde Arapların ma neviyatında dehşetli zararlar yaratabi- Mirdi, Şimdi Lorans gözlerini asıl hedefi o- lan Akabeye çevirdi. Türklere böyle bir teşehbüse girişmiyeceği kanaatini iyice aşılamış bulunuyordu. Yazanlar : ingiliz ordusu hava zabitlerinden Kenneth Erovn Collins, Meşhur seyyah ve muharrir &ovveli Thomas rtalık bir mahşer olmuştu Bin Türk ve arap yirmi dakika müddetle karma karışık bir halde boğuştular Zaptürapt nedir bilmiyen Arap sürü- lerini Süleyman Peygamberin çıplak ve yalçın dağlarından, eski (o Romalıların şosesinden geçirerek imkânsız gibi gö- rünen bir manevrayı başardı ve Türk topçuları uyurken yanı başlarından ge- gerek şehre yaklaştı. Şimdi müdafaa eden Türkler, Arap- ların 100 kilometre dahilinde bile olma- dıklarını sandıkları bir zamanda Lorans Lavrensin kendisini dinliyelim Mp gi STORRS CİDDEYE GİDİYOR Lövrens anlatıyor: Nihayet Ciddenin dış limanına de - mir atabildik. Aslv saçan gök lo bunun kum üs- tündeki in'ikâslarının geniş bir serap arasında, asılı gibi duran beyaz şehir- den Arabistanım stoaklığı keskin ve kızgın bir kılıç halinde yüzümüze| çarpınca adeta soluğumuz kesildi. 1916 birincileşrininin tam seval vak tiydi, Öğle güneşi, tıpkı ay mehtabı gibi, renkleri uyutmuştu. Ortalıkta yal mız ışık ve gölgeler, beyaz evler ve 80- kakların kapkaranlık aralıkları gözü - küyordu. Önümüzde kızgın alevlerin kısı sis lerine bürünmüş iç liman, onun arka- suda, ta uzaklarda hararetin buğuları içinde kaybolan tepeciklere kadar da- yanan fersah fersah um daryaanı. SOM, ©. , MU 1atebeleti m la bedevileri Akabenin içine kadar «0- kulmuş bulunuyorlardı. Fakat garnizonu katliâmdan kurtari- bilmek icin Lorans sabahtan akşama ka dar münakaşalırla çene çalmak mecbü- riyetinde kaldı. Loransı tam beş gün görmedim. Geri ye geldiği zaman beraberinde (o birkaç kervan Türk erzak ve techizatı getir di. Akabeden sonra dağları aşarak de- bir grup daha vardı. Demirli gemimiz yalpa vurdukça, famlalı rüzgârlar sı - cak dalgalarını - havaya kaldırdıkça, bu binalar serap içinde adeta mütead- dit pistonlar gibi aşağı yukan kalkıp inmekteydi. Yeni Arap devleti nezdinde bir İn- gillere mümessili olan miralay Vilson, bisi istikbal için motörünü göndermiş- ti. Biz de scraplar çinde bocalıyan in- sanlar mahiyet ve hakikatini öğren - mek maksadiyle karaya çıktık. Liman dairesinin beyaz ve sessiz taş binasını geçerek İngiliz konsolos- hanesine gitmek için çarşımin dar ve kasvetil sokağına saptık. İnsanlardan Aurmalara ve sonra asil: 6t parçaları. na konan sayısız Karasinekler, çuval parçalarından ibaret dükkün tente ve tavanlarından sızım güneş huzmelerin- de bir toz bulutunun #nöe cesamı gibi hiç durmadan hareketteydi, Hava tıpkı hamam buğusuna benzi. Ciddenis tam şimalinde, siyaklı be-| yordu. yazlı binalardan milteşekkil #kindl! Konsolöslük dairesini vardık. Bu- Dilimize çeviren: A. E, miryoluna yeniden akımlar (yapmıştı Türklerin bir malzeme trenini daha di- namitle havaya uçurmuştu. O Bununla birlikte berhava ettiği trenlerin , sayım on yediyi bulmuş oluyordu Ona dedim ki; — Korkuyorum ki tren tahribini A- rapların ulusal sporu yaptın!.. (Devamı var) tada Toşça bir odada kaç gündenberi esmiyen deniz rüzgörlarımı istikbal & çin kafesleri açılmış bir pencerenin ös münde oturan Vilsonla karşılaştım. Mekkenin büyük şerifi Hüseynin ikins ci oğlu Abdullahın Ciddeye gölmek üs sere o Dülunduğunu söyledi. Ronald Storrs'la ben, Abdullah, görmek içim Kahireden kalkıp Şapdenizini © baştan aşağı kat'etmiştik. Onunla ayni zamanda Ciddeye var- mış olduğumuzu bir fali hayır saydık. Şeriflerin payitahtı olan Mekke Hıris tiyanlara kapalıydı, Storrs'un görece- Ji iş de telefonda halledilebilecek iş « lerden değildi. Benim buradaki mevcudiyetime 20v ki için gezintiye çıkmış bir seyyah mahiyetinden başka bir şey denemez di; Halbuki Storrs Kahirede Büyük Britanya hükümetini temsil eden satın, şark işleri kâtibi ve Mekke Şerifi ie olan bütün münasebetlerinde Sir Hen- ry Mak Mahon'un itimat kazımmış maf aviniydi. 256 GUZEN PRENSES gözüyle değil, kendi gözüyle görmelidir. Adolar, asla bir arkadaşının hele oğlu- mun karısına göz dikmez ve dikmemiş. tir. Oğlumun ona karşı yaptığı şey bir cinayettir. Dük Jorj, düşünceli bir tavırla mırıl- dandı: — Bir cinayet mi? Anne istiyorsun? İhtiyar düşes elini oğluntun omuzuna koyarak sözlerine devam etti: — Nasil oluyor da sözlerimi anlamı yorsun oğlum, Benim bildiğim Adolar gibi bir asilzade kat'iyyen kimseye, ba- husus bir dostuna hakaret ve tecavüz. de bulunamaz. İhtiyar kadın gelinine dönerek hid- detiç sözlerini şöyle tamamladı: — Ben size'bir şey (o söyliyeyim mi, düşe? Bir kadın hiçbir zaman kendisi- ne ilânı aşk eden bir erkeği (o ittiham edemez. Kendisini seven bir erkekten bir kadın hiçbir vakit intikam (almağa kalkışmaz. İcabında onu şiddetle redde. debilir. Fakat işi kocasınm orahat ve huzurunu bozacak dereceye vardırmaz. Ko asın: da düşüncesizce (hareketlere sevk ve teşvik etmez. Şimdi (oğlumun Adolara özür dilemesi lâzımdır. Düşes Dorote biraz sustu. Sonra: — İşte oğlum, ihtiyar annenin sana #öyliyeceği bunlardan ibarettir. Şimdi bir kere de karının fikrini al. Ben gi- diyorum. Emin olunuz ki ben (Kapıda siklanıp da kimseyi dinlemem ve kim- seye iftirada bulunmam. Benim (böyle tabiatim yoktur... İhtiyar kadın böyle söyliyerek odadan çıktı. Dük Jorj derin bir düşünceye dalmış. tr. Fakat kaynanası odadan çıkar çık. maz Vera ayağını hiddetle yere vura. ne demek ey yyl rak kocasının Uzerine atıldı ve'ona ba. ğırmağa başladı: i — Bana bü kadar hakaret ve tecavüz edilmesine göz yumuyorsun o öyle mi? Beni müdafaa için (o söyliyecek bir çift söz bulamadınız mı? Demek beni artık sevmiyorsun, Bü zamana kadar söyledi- ğin sözlerin hepsi yalanmış. Doğrusu senden ne kadar nefret etsem (hakkım varmış... — Vera, beni dinle, Ben... — Bu zamana kadar seni dinlediğim yetişir. Daha fazla dinlemek istemem. Ben söz değil iş istiyorum. Annen beni tahkir etti. Bir adam bundan fazla tah- kir edilemez. Ben böyle (hakaretlere tahammül edemem.. Ne hakla beni tah. kir ediyor? Adaları niçin müdafaa edi- yor. Yoksa annen de genç meraklısı ih- tiyar kadınlardan mı? Kimbilir ne mak. satla Adoları müdafaa ediyor. Siz de bu hakaretlere susuyorsunuz, Artık yetişir. Hiddetten çıldıracağım. Dük Jorj. karısının arka o arkaya bir solukta sıraladığı bu sözlerin neresine cevap verezeğini şaşırmıştı: > — Rica ederim sevgilim, dedi. Hidde- tinize kapılmayınız. Bir dakika beni din- leyiniz. Arada bir anlaşamamazlık var. 'Yarm annemle görüşür bunu hallederiz. Vera, gene ateş püskürdü; — Nasıl? Beni yarına kadar burada duracak mı sanıyorsun? Artık bu evde bir saat bile duramam. Ben senin fikri. ni anladım. Benden ayrılmak İstiyorsun, Çünkü artık beni sevmiyorsun. Annenin sözü geçiyor. Ne kadar olsa (annedir. Ben ise el kızıyım. Fakat ben koğulma- dan giderim, Biraz daha duracak olsam mutlaka koğulacağıma şüphe yok. İşte gidiyorum artık.. Vera böyle söyleyip kapıya | doğru GÜZEL PRENSF. 253 sına karşı çok zaafı olmakla beraber Adolara yaptığı işin hakir olup olmadı. ğını düşünmekten bir türlü kendini menedemiyordu. Karısının yatmak üzere olduğunu gö- rünce ona-iyi uykular temenni ederek o.odanın karşısındaki kendisine tahsis edilen yatak odasına geçti. Fakat daha soyunmağa başlamamıştı ki kapı açıla- rak içeri annesi Düşes Dorote girdi. Asil, kadın, oğlunu baştan aşağı süze- rek büytük bir şefkatle: — Yavrum, dedi, seni rahatsız etti» ğim için beni affet. Uyumazdan evvel seni bir defa alnından öpmek istedim. — Teşekkür ederim anneciğim. Ana, oğul yanyana oturdular. İhtiyar Düşce oğluna sordu: — Bana iyi bak ve doğruca cecap ver Oğlum. İzdivacından memnun musun? Dük Jorj, hayretle annesinin yüzüne bakârak sordu: — Bu nasıl sual anneciğim? — Yavrum, bu öyle mübim bir sula Ki bir anne her zaman evlâdma sorabi- Bir. Prenses Vera ile evlendiğindenberi seni görmedim. Bu sebeple zevcenir seni mesut edip etmediğini anlayama- meş bulunuyorum. Öyle saniyorum ki. Dük, annesinin sözünü kesti: — Hayır, anneciğim. Ben bugün dün yanın en mesut adamıyım. Verayı bütün küvvetimle seviyorum. — Bunu biliyorum evlidım. Bu sev- ginin safiyetinden de eminim. Fakat o kadının sana karşı hissiyatmdan emin misin? — Şüphe etmeğe sebep yok sanıyo Tum anne? — Hayır, ben zannediyorum ki.. Me rak ve alikimdan dolayı beni mazur gör evlidım, Nasıl baloda çok eğlendi- niz mi? Dük Jorj, bu sual üzerine gayri ihti, yari yüzünü buruşturdu. Annesine bak- mağa cesaret edemiyerek şöyle söylen- di: — Çek iyi eğlendik. Prens bize çok ikram ve iltifatta o bulundu. Vera da çok oynadı, Balonun kraliçesi oldu. Herkes birbirile yarışırcasma ona ik- ram ve kürmette bulundular, — Olabilir. Çünkü Vera güzeldir, Haydi © eğlendi, şen ve neşelidir. Ya sen niçin müteessir görünüyorsun? — Anneciğim, bu balo umduğum gi- bi devam etmedi. Şayan: teessllf bir har dise vuku buldu. — Nasıl?, Yoksa prens. — Merak etme anneciğim. Vakaya haşke biri sebep oldu? — Kim? Çabuk söyle ne oldu? — Yarın gazetelrin bu hadiseden bah- setmeleri de muhtemeldir. Vakaya se- bep olan adamı sen de tanır ve evlâdın gibi seversin. — Yoksa Kont Adolardan mı bahs- etmek İstiyorsun? — Ta kendisi anne, Bana bir haydut gibi tecavüzde bulundu. — Bir yanlışlık olacak erlâdım. Ado Jar asil ve kibar bir adamdır. Acaba şim- di ahlâkı mı değişmiş? Ne oldu? Mut laka bir kadın meselesidir. — Evet ânne, Adolar, Vera ile ev- lendiğimden beri onu takip ediyor. Ev- lenmeden evvel de WVeranm peşinden koşuyormuş. Bunun Üzerine şiddetle harekete mecbür oldum. — Ne yaptın? Düelloya mı karar ver- diniz? j — Evet, Amerikan düellosü. Dük, böyle başlayarak Kont Adolar ile şatranç oynadığın: ve oyunun şart- larını annesine anlattı,