Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Ber * HSA #o eee el 6 K LA HL aei a - ı7 Hatmralarıni anlatan: Alman korsan gemisi süvarisi “Deniz Kont Feliks fon Lukner kârtalı' üt — 58 — Döşeme altına üniformalarımızı paketliye- rek gizledik. Ayni yerde kumanyamızı da sakladık. Tatlı su bidonlarını motöre atmıya muvaffak olduk ' Sahne çoktan yapılmıştı ve perde yapmak behanesile de yelkenlerin di- kilmesine başlanmıştı. Kampta büyük "bir faaliyet vardı. Herkes gayretle ça- lışıyordu.. Nöbetçiler yaklaştığı man bomba imalüâtçıları hemen rolle- rini ezberlemeye koyuluyorlar, şüphe uyandırmamıya muvaffak oluyorlardı. Ben de koltuk değneklerimle oradan o- raya sekerek işlere nezaret ediyordum. Seferimiz için dürbün ve harita lâ- zımdı. Haritaları kütüphanedeki at - laslardan yırttım. O srralarda herkes garp cephesi harekâtiyle alâkadar ol- duğu için mütemadiyen atlasın Fransa za- ııağfasmn bakmaktaydı. Pasifik Okya-| nusuna ait kısımların eksildiğini kim se bu sebeple farkedemedi. 'Kampta birçok dürbün vardı. Sahip| leri olan esir arkadaşlar karşıdaki müstahkem mevkii gözetlemek istedi- ğim zanniyle dürbünlerini tehalükle bana verdiler. Fakat mevcut dürbün- lerin en iyisine sahip olan bir zat ade- ta bunun üzerine titriyor ve gayet iyi saklıyordu. Dürbünü kendisinden iste- mek mevzüubahs olamazdı. Hileye mü- rdcaat lâzımdı. Kendisini korkuttum: — Dürbününüz çok güzel. Lâkin iyi saklamıyorsunuz. Galiba, korkarım ki çalgeaklar! Melâşlandı! rea Ya? Dürbünü sakladığı yeri gösterdi. — Pek âlâ, dedim, mademki bura- sınımn emin olduğunu sanıyorsunuz, me sele yok. Ertesi günü adamcağız bana koştüu: — Hakkmız varmış, dürbünü çaldı- lar! Epey zaman sonra dürbününü ken- disine iade edip hakikati anlattığım zaman bu kurnazlığa o da şaştı. Silâh olarak -reçel kutusu bombala- rımızdan başka üç köşe eğelerden ya- pılmış hançerlerimiz de vardı, Birkaç tüfek de elde edebilsek kendimizi kâfı derecede silâhlanmış addedecektik. Çünkü korsanlık hayatımızın tecrübe- leri, hakiki ve esaslı silâhm cür'et ol . duğunu bize öğretmişti. Tahtadan yap tığımız revolver taklitleri ve gaz tene- kelerinden bir mitralyoz benzeri düş- manı korkutmağa yeter de artardı bi- le!... Mesele tüfekleri elde edebilmek- fi Bir gece herkes salonda yeni gelen bir meemuanım başma toplandığı bir sırada Kirşays ile ben kapalı bir oda- dan iki tüfekle on bir tane Yeni Zelan- da askeri üniformasi aşırmağa muü - vaffak olduk. Kirşays tüfeklerden bi- risini pantalonu içinde götürürken bir nöbetciyle karşılaştı. Fakat adam, ih- timal uyku sersemliğiyle olacak, arka daşmmım dimdik yürüyüşünden şüphe - lenmedi. Bütün bu malzemeyi motörbota ta- şımak için ne yapacaktık? Bu da baş- ka bir mesele! | Firar teşebbüsümüzden şüphenilme - sin diye gemicllerfe o zamana : kadar doğrudan doğruya temasa geçmiyor, — emirleri gemici olmıyan Egidi vasita- — giyle veriyordum. Fakat bir pazar gü- - nü buüusulden vazgeçerek gemicileri beni beraber çay içmiye çağırmalarını söyledim. İşte böylece yaptığımız top- lantı sayesinde bir plân tasarlandı ve tatbikıma geçildi. Makinist Fröynd ve muavini Pavl- sen kamp kumandanına giderek mo - törbotun pervane şaftı dibinden su yap tığmı söyledi, tamir için müsaadesini istedi. Hemen ertesi günü motörü İngiliz askerleriyle beraber karaya çektik. Ta mir işi tamamlandıktan sonra tekne - nin boyanmasına başlandı. Bu arada erzaki ve diğer malzemeyi gizlice mo- töre taşımaktaydık. Döşeme altına ü- niformalarımızı pâketliyerek gizledik. Ayni yerde kumanyamızr. da sakla - dık. Tatlı su bidonlarını bir takrip mo- töre atmıya Mmuvaffak olduk. Susuz kalmak tehlikemiz yoktu; çünkü deniz suyunu içilebilir bir hale getirmek Ü- zere saatta iki litre su veren bir meksi fe de imal etmiştik. HALER — Akşum postası 9 Biritikânün — 1936 —E — Macera ve aşk romanı — Yazan : (Vâ-Nü) (Devamı var) Sarı ırkın soğuk kanlılığı kâfi gelmedi. Genç | kadın elerini kaldırıp “ Aman gelme!,, — $$ diyerek kendinden geçlti! e M Geçen tefrikaların hülâsası: Üsera gemisinde, iki metrük cariye bir hizmete gönderilmişlerdir. Yeni ha dım edilen küçük. Habeşlileri , muayene -edecekler.. Fakat tam o esnada, karşı larma bir tayf çıkıyor, İncebel İsimli Çerkez cariye, daha ilk bakışta, soğuk kanlılığını kaybediyor. Kendinden geçi yor. Sarıgili de, diğer cariyenin ismidir. O da, bir müddet evvel, günaha girecek lâkırdılar söylemiştir. Sarı ırk soğukkanlı olur. Onun için Sarıgül bayılmadı. Buna rağmen müt- hiş bir korku geçirdi... Sinirlerinde bir gevşeme hissetti, Bacakları sapır sapır titredi. Elindeki feneri yere bıraktı. Sonra, kendi de, artık tahammül ede- miyerek oturuverdi. Sarı ırka mahsus kesik, çekik gözle- ri, şimdi dehşet ve heyecanından tes- tekerlek kesilmişti. Bakıyordu. İnceböl, yanıbaşında, upuzun, hare- ketsiz yatıyordu. Son söylediği söz kulaklarında çınlıyordu: “—— İyi saatte olsunlar...,, Hakikaten de, bu gelen kim olabilir- di... Eğer iyi saatte olsunlar diye bir şey varsa işte böyle olabilirdi... Çıp- lak, küçücük iki siyah ayak... Üzerin- de, beyaz örtüler sarkıyor... Boy, yük- sekçe bir insan boyu... Fakat gövde, in- san şekli değil.. Kalçalar tarafında yamrıyumru... Karm hizasında, örtüler açılmış, simsiyah ve tostoparlak bir| şey görünüyor... Aman allah.. En müt- hişi.. eller.. Ancak iki ayak üzerinde yürüyen bu iyi saatte olsunların dört tane eli var... Sonra, karnmın hiza- sında da bir çift ayağı olduğu anlaşılı- yor... En korkuncu başı.. Bu baş, göğüs üzerine sarkmış... Fakat Earıgül, heyecanlı nazarlarla o- na baktığı için, fenerin aşağıdan yuka- riya vuran ziyası sayesinde bu yukar- dan aşağı sarkan başı gayet vazıh gö- rebiliyor... Gözünün biri acık, öteki ka palı... Açık gözün de yalnız akı görü- lüyor... Ağız iki parmak açılmış.. Ka- lm kalm dudaklar... Kıvırcık kıvırcık Dudaklarmım arasından kan damlıyor. Göğüs hizasında da kan İizleri... — İyi saatte olsunlar.. Bismillâh. Bismillâh... Dur, gelme, Bismilih.. Bismillâh... Sarıgül hristiyanlara olan meylini unutmuş, hemen müslümanlaşmış, Mu- k İhtiyar baronlar, yüzü — buruşmuş “prensesler gözlüklerini takarak hayret- | le Semranin raksını takip ederken, pren ses Ayda da prens Vilhelmin yanına so- kulmuş, bu ateşli delikanlıya — herkesi teshir eden dansözden bahsediyordu: — Çok ince sanatkâr, değil mi? — Evet:... — Onun için Arap diyorlar? — Belki ailesi Araptır. Fakat, kendisi İstanbullu. — Nerden biliyorsunuz İstanbullu olduğunu..? — Çok güzel türkçe konüuşuyor.. — Büunüu antak bir Türk anlayabilir, ekselâns! Prensin bu konuşmadan cant — sikıl- mıştı : | — Türk olsun.. Arap olsun.. Hangi millete mensup olürsa ölsun. Kendisi ©o kadar sevimli, o kadar ctana yakın ki..| Ben ömrümde bu derece-insanı büyüle- yen gözlere malik-olan bir kadın gör- medim, Prenses dilinin altında gizlediği bir Bır varmış gibi manalr bir gülüşle yut- _ kundu. | — Evet.. Çok güzel. Çok — sevimli. Bu gece misafirlerimizi güzel eğlendi- recek doğrusu. Bu hususta size nasıl te şekkür edeceğimi bilmiyorum. Beni ih- ya ettiniz, prens hazretleri! " Semra Arap raksını bitirmişti. Elle- rini parçalarcasına biribirine vüran da- vetliler genç ve güzel sanatkârı müte- madiyen alkışlıyorlardı. K çi Semra koşarak salondan çıktı... Elbi- sesini değiştirdi. — Birinci numarasını yaptıktan sonra, kısa bir fasıla verlinek Üüzere bir köşede dinlenmeğe , çekildi. Sizi tevkif ediyor um İşte tam bu sırada -idi ki, Prens Fal- kenştaynın evi sivil poliş memurlarile sarılmış bulunuyordu. :Buraya niçin ve kimin -için- geldikleri belli değildi. —© İlk önce kimseye sezdirmemek için, Berlin siyasi polis şefi, bir. misafir - sı- fatile salona girmişti. Bu zat Prenti zi yarete her zaman geldiği için prensesin nazarı dikkatini çekmemişti. Di Siziralmağa' getdim. Müsaade ediniz. “de hemen birlikte gidelim ! — » -— Si Polis şefi sâlonda birini * arıyor gibi dolaşıyordu. Semranıf ilk numarasın- dan biraz sonra geldiği için — kendisini salonda göremeyince : “— Acaba burada yok mu?,, demek istiyen bir tavırla sağa sola baş vurdu. | Uşaklardan birine sordu: — Türk artisti gelmedi mi? — Numarasını yaptı.. Çekildi. Belki Prens Vilhelmin yanındadır. — Prens Vilhelm salonda misafirler- le görüşüyor. — O halde yan odalardan birinde is- tirahate çekilmiş olmalı, Polis şefi Semrayı bulmakta gectikme di.. Odaları birer birer — dolaştı ve ka- pının birini açınca genç Trakkaseyi şez- longâa uzanmış bir halde yatarken. gör- dü. Başile selâm vererek içeriye girdi. — Affedersiniz, sizinle bir dakika gö rüşmek istiyorum ! Diyerek Semranın yanına sokşuıldu. Semra bu adamın bakışlarını daha ilk görüşte beğenmemişti. — Buyurunuz.. Dedi. Ayaklarını topladı. — Siz de başka bir numara daha yap mamı mı rica edeceksiniz Fakat, çok a- cele ediyorsunuz.. Hepinizi memnun e- deceğim, Bu gece prensese söz verdim.. Tamam beş numara yapacağım. Hüviyeti meçhül adam gülümsedi: — Şimdiye kadar kaç tane yaptınız? — Henüz bir Arap dansı.. Siz yok muydunuz? ' — Maalesef göremedim.. — O halde diğerlerini görürsünüz! — Gerie esefle söyliyeceğim: Onları da görmeme imkân yok. — Niçin..? — Çünkü hemen gitmek mecburiye- tindeyim. — Neye geldiniz? Mademki benim hiç bir numaramı görmiyecektiniz?,. — S$izi almağa geldim.. Müsaade e- dinizde hemen birlikte gidelim! — Semra hayretle bu meçhül adamın yü “Züne baktı! —— Siz kimsiniz.. ve beni türmek istiyorsunuz? nereye gö Polis şefi yakasının içindeki — zabtıra alâmetini gösterdi: siyasi — Ben Berlin zabtrası kısmr / .. lskender' Fo Sertelli — * A 7 ÇA i .A arulğiş ADĞ vi , Ş URGNaNSAME naĞsE şefiyim.. Sizi kanun namına tevkif edi- yorum! Semra hayatında ilk defa polisle kar- şılaştığı için pek tabii olarak şaşalamış ve dizlerinin bağı birden çözülüvermiş- ti. — Fakat, ben mücrim değilim, dedi. yanlışlık olmasın sakın.. — Herhangi bir hükümden evvel si- ze mücrim diyemem. — Şimdilik sizi bir maznun sıfatile tevkif ediyorum | Semra korkulu bir rüya görüyor gi- bi karşısında duran adamın polis oldu- ğuna bir türlü inanamıyordu. — Prens Vilhelmi hâdiseden haber- dar etmeme müsaade etmez misiniz, Diyerek ayağa kalktı. Zabıta memuru elini kapıya rak: — Hayır, dedi, aleyhinizde bir &kan- dala meydan vermemek için sizi salona girmekten menederim. — Esasen prens Vilhelmin müdahalesinden de bir fay- da ummanız manasızdır. — Beni kimseye görünmeden mi gö- türeceksiniz? — Evet. Böyle olması sizin için daha hayırlıdır. Semra ısrarla kapıya koştu.. Kapının kanadını açtı.. Fakat, solana çıkmadı. İri boylu iki memurla karşı- laştı. — Bunlar da kim? Zabıta şefi ilâve etti: — Ne tarafa gitseniz memurlarımızla karşılaşacaksınız! Beyhüde yere - telâş ve heyecan göstermeyin! Aldığım emir kat'idir. Sizi poli&s müdüriyetine götür- meğe mecburum., : Kimseye görünmeden yan çıktılar.. — Polis otomobiline prensesin evinden uzaklaştılar, “ SŞimdi ( melek o o raksı)nı seyredeceksinizi,, Prenses Ayda salonun ortasına çıktı. uzata- binerek Yeni dans başlayacaktı. Herkesin gö-| zü Semrayı araştırıyordu. (Devamı var) ] j kapıdan | hammed peygamberden istimdat etmif| ye başlamıştı: — Aman ya Muhammed!... Ben ©| Rî:îsı tim sen etme... Tövbe!,. Tövbe.. Duf”|törm Onun böyle heyecanla söylenrmesi "|'üç | zerine, beyaz gölge, sendeledi durd* |* me Duanın tesiri olduğunu anlıyar 58 | “u. | gül okumakta devam etti. Kü Bunun üzerine, tayfın karnındaki | ity yah toparlak kımıldadı.. Bunda, iki | ar şıltı görüldü.. İki ışıltı, iki mini m”) ? | fener gibi; evvelâ dua okuyan kâdi'| 'l. sonra yerde upuzun yatan İncebt | “ik döndü. i Bîu — Lâilâheillallah... Muhammed” Sarıgül, adamakıllı imana gelmi$” Viî Şu anda müslümanlıktan başka bir ' ! düşünmüyor, ve bunun cidden miüe$? kap olduğunu görüyordu. Yarg Çünkü, okuduğu dualar, tayfın ikif ft | parçalanmasma sebebiyet verdi. Ür|. re düştü. Alt kısrm, hâlâ ayakta K | dı. Fakat, hayret... ı " kısım, kuru bir gürültü çıkararak, ? ı b Bu kısım, hâlâ, beyaz örtüler altımi'| — DĞ yürüyor... İki eli ileri doğru uzanıyor.. Bir şeyler homurdanıyor... Artık, bu yarım vücudun, - öteki Y rısından Aayrılarak - yürümesindi dehşetli manzaraya karşı, sarı ırk soğukkanlılığı da kâfi gelmedi.. BİĞİT re cariye, ellerini istimdat eder Bi — — Gelme! Allah aşkma gelme!.. P rak!... Brrak - diye haykırdı.. - 'Çünkü; dizlerinde, iki kuvvetli ? çük elin, yırtıcı kuş pençesi gibi netlendiğini hissetmişti: | Son söylediği söz bu oldu.. Fakat, ondan sonraki intibaları £ ! yet garip bir gekilde hatırasında şolup kaldı... Yarı bayılmış, fakat g urunu tamamiyle kaybetmemiş bir İ'" | deydi.. Demin dizlerine yapışan elli” şimdi vücudunun muhtelif da dolaşıyor.. Elbiselerini koparm/ paralamak istiyör... Sonra, saçlar yüzünde geziyor.. Kalbinde korku.. Ölüm korkusu... ( dan da beter cehennemi bir raşe.. F* kat bu raşe, tatlı ürperişlerle karif” yor... Cennete mahsüs ürperişler.. Gj kızlık hayallerini, rüyalarını doldur?” o ulvi anlar... Tatlısert hisler... lenmeler, yırtılmalar, parçalanmalâ/” Nedir bu duygüular böyle?.. Baygm-uı" nın gayya kuyusuna vücudunun efl a kik yerlerini taştan taşa çarparak gi yuvarlanıyor.. Acaba tamamiyle K” bus mu geçiriyor? Yoksa bu tahas* lerinin hakikatle münasebeti var M! | Kulağının dibinde mırıltılar.. Fakf bu dili anlamıyor.. İnce, gevrek, yanık | bir ses... Sonra, üzerine çöken kâbuüs, bira? ; zaklaşıyor... Yanında baygın yatan d"' ğer kadına, İncebele gidiyor.. Ü ayırılken, siyah, efsanevi bir karak” şun Üzerine abanmış, yüzünü bif yaklaştırmış olduğunu görerek baygınlığa düşüyor... Fakat, anur f#, kendinden geçişi de, korkuyla K& uX olmakal beraber, yüksek ve tatlı * gularla dolu... i ge Bu tayf neydi?.. Bu güzel rüy* dir?.. Tevekkeli değil, İncebel, bü F:f' geminin içinde bir erkek kokuSü mıiştı... İşte, o kokuyu daha yt””'“' duyuyor... İncebeli, bir kemer içiNd” dir... Sıkılıyor.. Ve kulaklarınm de, bildiği lisandan bir iki kelime (” şiyor: — Beyaz kadın.. Beyaz kşdmw — Bu da ne demektir?.. Bu #9 kim söylerdi?.. Bu karakuş nedif *” tayf neydi?.,