, i | | Hatıralarını anlatan: Alman korsanı yemis “Deniz kartalı" süvarisi Kont Feliks fon Tukner or Döşeme altına üniformalarımızı paketliye- rek gizledik. Ayni yerde kumanyamızı da sakladık. Tatlı su bidonlarını motöre atmıya muvaffak olduk Sahne çoktan yapılmıştı ve perde yapmak behanesile de yelkenlerin di. kilmesine başlanmıştı. Kampta büyük “bir faaliyet vardı. Herkes gayretle ça- lışıyordu.. Nöbetçiler yaklaştığı za- man bomba imalâtçıları hemen rolle- rini ezberlemeye köoyuluyorlar, şüphe uyandırmamıya muvaffak oluyorlardı. Ben de koltuk değneklerimle oradan ©- raya sekerek işlere nezaret ediyordum. Seferimiz için dürbün ve harita lâ- Zımdı. Haritaları kütüphanedeki at - Jaslardan yırttım. O sıralarda herkes garp cephesi harekâtiyle alâkadar ol- düğu için mütemadiyen atlaam Fransa sayfasına bakmaktaydı. Pasifik Okya- nusuna sit kısımların eksildiğini kim se bu sebeple farkedemedi. Kampta birçok dürbün vardı. Sahip Teri olan esir arkadaşlar karşıdaki müstahkem mevkii gözetlemek isteği- ğim zanniyle dürbünlerini tehalükle banr verdiler. Fakat mevcut dürbün. lerin en iyisine sahip olan bir zat ade- ta bunun üzerine titriyor ve gayet iyi seklıyordu. Dürbünlü kendisinden iste. mek mevzubahs olamazdı. Hileye mü- rdeodat Jfzımdı. Kendisini korkuttum: — Dürbününüz çok güzel. Lâkin iyi saklamıyorsunuz.. Galiba, korkarım ki salacaklar! ewâslandı! rss ”Ya? Dürbünü sakladığı yeri gösterdi. Peri: ğ — Pek Alâ, dedim, mademki bura- smm emin olduğunu sanıyorsunuz, me sele yok. Ertesi günü adamcağız bana koştu: — Hakkmız varmış, dürbünü çaldı- lar! Epey zaman sonra dürbününü ken disine iade edip hakikati anlattığım © zaman bu kurnazlığa 6 da Şaştı. Silâh olarak reçel kutusü bombala- rımızdan başka üç köşe eğelerden ya- pilmış hançerlerimiz de vardı. Birkaç tüfek de elde edebilsek kendimizi kâfı derecede silâhlanmış addedecektik. Çünkü korsanlık hayatımızm tecrübe leri, hakiki ve esaslı silâhm cür'et ol - duğunu bize öğretmişti, Tahtadan yap tığımız revolver taklitleri ve gaz tene- kelerinden bir mitralyoz benzeri düş- manı korkutmağa yeter de artardı bi- İe!... Mesele tüfekleri elde edebilmek. ti. Bir gece herkes salonda yeni gelen bir mecmuanın basma toplandığı bir sırada Kirşays ile ben kapalı bir oda- dan iki tüfekle on bir tane Yeni Zelan- da askeri üniforması aşırmağa mu - vaffak olduk. Kirşays tüfeklerden bi- Tisini pantalonu içinde götürürken bir nöbetciyle karşılaştı. Fakat adam, ih- İN timal uyku sersemliğiyle olacak, arka daşımın dimdik yürüyüşünden şüphe - Tenmedi. Bütün bu malgemeyi motörbota ta- şımak için ne yapacaktık? Bu da baş. ka bir mesele! Firar teşebbüsümüzden şüphenilme - sin diye gemicllerle o zamana .kadar doğrudan doğruya temasa geçmiyor, emirleri gemici olmıyan Egidi vağıta- © siyle veriyordum. Fakat bir pazar gü- nü bu usulden vazgöçerek gemicileri “beni beraber çay içmiye çağırmalarım! mak a Km mma iğ mm mm ğe öğün m i KEŞİEOŞ B ak m m m iğ Lb m lm Da inna dalyan immün hayyam mmm la söyledim. İşte böylece yaptığımız top- lantı sayesinde bir plân tasarlandı ve tatbikma geçildi. Makinist Fröynd ve muavini Pavl- sen kamp kumandanma giderek mo » törbotun pervane şaftı dibinden su yap tığmı söyledi, tamir için müsandesini istedi, Hemen ertesi günü motörü İngiliz askerleriyle beraber karaya çektik. Ta mir İşi tamamlandıktan sonra tekne - nin boyanmasına başlandı. Bu aruda erzakı ve diğer malzemeyi gizlice mo- töre taşımaktaydık. Döşeme altına W- niformalarımızı pâketliyerek gizledik. Ayni yerde kumanyamızr. da sakla - dık. Tatlı su bidonlarını bir takrip mo- töre atmıya muvaffak olduk, Susuz kalmak tehlikemiz yoktu; çünkü deniz! suyunu içilebilir bir hale getirmek f- zere saatta iki litre su veren bir meksi fe de imal etmiştik. (Devamı var) Macera ve aşk romanı Sarı ırkın soğuk kanlılığı kâfi gelmedi. Genç kadın elerini kaldırıp “ Aman gelme, diyerek kendinden geçti! Geçen tefrikuların bülâsası: Usern gemininde, iki metrök (cariye bir hizmete gönderilmişlerdir. Yeni ba dım edilei küçük. Habeşlileri , munyene edecekler. Fakat tam o esnada, kargı tarma bir tayf çıkıyor, İncebel isimli Çerkez cariye, daha ilk bakışta, soğuk kanlılığını kaybediyor. Kendinden geçi yor, Sarıgül de, diğer cariyenin ismidir. O da, bir müddet evvel, günaha girecek Ykırdılar söylemiştir. Sarı ırk soğukkanlı olur. Onun için Sarıgül bayılmadı. Buna rağmen müt- hiş bir korku geçirdi... Sinirlerinde bir gevşeme hissetti, Bacakları sapır sapır titredi, Elindeki feneri yere bıraktı. Sonra, kendi de, artık tahammül ede- miyerek oturuverdi. Sarı ırka mahsus kesik, çekik gözle- ri, şimdi dehşet ve heyecanından tes- tekerlek kesilmişti. Bakıyordu. İnceböl, yanıbaşında, upuzun, hare- ketsiz yatıyordu. Son söylediği söz kulaklarında çınlıyordu: “. İyi saatte olsunlar...,, Hakikaten de, bu gelen kim olabilir- di... Eğer iyi saatte olsunlar diye bir şey varsa işte böyle olabilirdi... Çıp- lak, küçücük iki siyah ayak... Üzerin- Sizi almağa geldim. Müsaade ediniz .de hemen. birlikte gidelim! İhtiyar baronlâr, yüzü (buruşmuş prensesler gözlüklerini takarak hayret- İe Semranın raksını takip ederken, pren ses Ayda da prens Vilhelmin yanına s0» kulmuş, bu ateşli delikanlıya (o herkesi teshir eden dansözden bahsediyordu: — Çok ince sanatkâr, değil mi? — Evet... i — Onun için Arap diyorlar? — Belki ailesi Araptır. Fakat, kendisi İstanbullu, — Nerden * biliyorsunuz İstanbullu olduğunu..? — Çok güzel türkçe konuşuyor. — Bunu ancak bir Türk anlayabilir, ekselâns! Prensin bu konuşmadan cant muştı: — Türk olsun. Arap olsun. Hangi millete mensup olürsa olsun, “Kendisi o kadar sevimli, o kadar cana yakın ki.. Ben ömrümde bu derece-insan: büyüle- yen gözlere malikolan bir kadın gör“ medim., Prenses dilinin altımda gizlediği bir! sır varmış gibi manalı bir gülüşle yut) kundu. ; — Evet. Çok güzel. Çok (sevimli. Bu gece misafirlerimizi güzel eğlendi- recek doğrusu. Bu hususta size naşıl te şekkür edeceğimi bilmiyorum. Beni ih- ya ettiniz, prens hazretleri! siki. Semra Arap raksını bitirmişti, Elle- rini parçalarcasna biribirine vuran da- vetliler genç ve güzel sanatkârı müte- madiyen alkışlıyorlardı. j Semra koşarak salondan çıktı. Elbi- sesini değiştirdi. £ Birinci numarasını yaptıktan sonra, kısa bir fasıla vermek üzere bir köşede dinlenmeğe çekildi. Sizi tevkif ediyorum İşte tam bu sırada idi ki, Prens Fal kenştaynın evi sivil polis memurlarile sarılmış bulunuyordu. Buraya-niçin ve kimin için geldikleri belli değildi. İlle önce kimseye sezdirmemek. için,i Berlin siyasi polis şefi, bir imisalir : sex fatile salona girmişti. Bu zat Prensi'zir yarete ber zaman geldiği için prensesin nazarı dikkatini çekmemişti. Polis şefi silonda birini“ ariyor gibi dolaşıyordu. Semranıf ilk numarasın. dan biraz sonra geldiği için (o kendisini salonda göremeyince : “ Acaba burada yok mu?,, demek istiyen bir tavırla sağa sola baş vurdu. Uşaklardan birine sordu: — Türk artisti gelmedi mi? — Numarasını yaptı.. Çekildi. Belki Prens Vilhelmin yanındadır. — Prens Vilhelm salonda misafirler- de görüşüyor. — O halde yan odalardan birinde is- tirahate çekilmiş olmalı. Polis şefi Semrayı bulmakta gecikme di.. Odaları birer birer ( dolaştı ve ka- pının birini açınca genç rakkaseyi şez- Yongâ uzanmış bir halde yatarken gör- dü. Başile selâm vererek içeriye girdi. — Affedersiniz, sizinle bir dakika gö rTüşmek istiyorum! Diyerek Semranın yanına sokuldu. Semra bu adamın bakışlarını daha ilk görüşte beğenmemişti. — Buyurunuz.. “ Dedi. Ayaklarını topladı. — Siz de başka bir numara daha yap İ mam imi rica edeceksiniz Fakat, çok a- cele ediyörsunuz.. Hepinizi memnun e- deceğim, Bu gece prensese söz verdim.. Tamam beş numara yapacağım. Hüviyeti meçhül adam gülümsedi: — Şimdiye kadar kaç tane yaptınız? — Henüz bir Arap dansı. Siz yok muydunuz? > — Maalesef göremedim.. — O halde diğerlerini görürsünüz! — Gene esefle söyliyeceğim; Onları da görmerne imkân yok. — Niçin..? — Çünkü hemen gitmek meeburiye. tindeyim. — Neye geldiniz? Mademki benim hiç bir numaramı görmiyecektiniz?.. — Sizi almağa geldim. Müsaade &- dinizde hemen birlikte gidelim! Bemra hayretle bu meçhül adamın yü züne 'baktr. — Sir kimsiniz.. ve beni türmek istiyorsunuz? Polis şefi yakasının içindeki alâmetini gösterdi: — Ben Berlin zabtıası kısmı (siyasi nereye gö zabtıa de, beyaz örtüler sarkıyor... Boy, yük- sekçe bir İnsan boyu... Fakat gövde, in- san şekli değil.. Kalçalar tarafında yamrıyumru... Karm hizasında, örtüler açılmış, simsiyah ve tostoparlak bir şey görünüyor... Aman allah.. En müt- hişi.. eller.. Ancak iki ayak üzerinde yürüyen bu iyi saatte olsunların dört tane eli var... Sonra, karnının hiza- smda da bir çift ayağı olduğu anlaşılı- yor... En korkuncu başı.. Bu baş, göğüs üzerine sarkmış... Fakat Earıgül, heyecanlı nazarlarla o- na baktığı için, fenerin aşağıdan yuks- riya vuran ziyası sayesinde bu yukar- dan aşağı sarkan başı gayet vazıh gö- rebiliyor... Gözünün biri açık, öteki ka palı,.. Açık gözün de yalnız akı görü- lüyor... Ağız iki parmak açılmış. Ka- ım kalın dudaklar... Kıvırcık kıvırcık saçlar... Zenci bir yüz. Dudaklarm arasından kan damlıyor. Göğüs hizasmda da kan izleri... şefiyim.. Sizi kanun namma tevkif edi- yorum! Semra hayatında ilk defa polisle kar- sılaştığı için pek tabii olarak şaşalamış ve dizlerinin bağı birden çözülüvermiş- si. — Fakat, ben müerim değilim, dedi. yanlışlık olmasın sakın. — Herhangi bir hükümden evvel si- xe mücrim diyemem, (Şimdilik sizi bir maznun sıfatile tevkif ediyorum! Semra korkulu bir rüya görüyor gi- bi karşısında duran adamın polis oldu- ğuna bir türlü Inanamıyordu. — Prens Vilhelmi hâdiseden haber- dar etmeme müsasde etmez misiniz, Diyerek ayağa kalktı, Zabrta memuru elini kapıya râk: — Hayır, dedi, aleyhinizde bir skan- dala meydan vermemek için sizi salona girmekten menederim. (Esasen prens Vilhelmin müdahalesinden de bir fay- da ummanız manasızdır. — Beni kimseye görünmeden mi gö- türeceksiniz? — Evet. Böyle olması sizin için daha hayırlıdır. Semra ısrarla kapıya koştu... Kapının kanadını açtı.. Fakat, solana Şikmadı. İri boylu iki memurla karşı- Jaştı. — Bunlar di kim? Zabıta şefi ilâve etti: — Ne tarafa gitseniz memürlarımızla karşılaşacaksınız! Beyhude yere (telâş ve heyecan göstermeyin! Aldığım emir kat'idir. Sizi polis müdüriyetine götür meğe mecburum, Kimseye görünmeden yan o kapıdan çıktılar.. o Polis otomobiline (o binerek prensesin evinden uzaklaştılar, “ Şimdi ( melek raksı)nı seyredeceksiniz!,, Prenses Ayda salonun ortasına çıktı, uzata- Yeni dans başlayacaktı, Herkesin gö-| kim söylerdi? Bu karakuş neğir e İ tayf neydi?., Yazan : (vâ-NÜ) 4 ; hammed peygamberden istimdat ye başlamıştı: — Aman ya Muhammed!... Bet tim sen etme... Tövbe!.. Tövbe.. D Onun böyle heyecanla söylenrnesi zerine, beyaz gölge, sendeledi di Duanın tesiri olduğunu anlıyar 5 gül okumakta devam etti, Bunun üzerine, tayfın karnındaki Yah toparlak kımıldadı.. Bunda, iki şıltı görüldü., İki ışıltı, iki mini fener gibi; evvelâ dua okuyan kadi sonra yerde upuzun yatan İnceb döndü. Sarıgül, adamakıllı imana gelm Şu anda müslümanlıktan başka bir dilşlinmüyor, ve bunun cidden mi olduğunu görüyordu. Çünkü, okuduğu dualar, tayfın iKi parçalanmasma sebebiyet verdi. Vİ, kısım, kuru bir gürültü çıkararak, re düştü. Alt kısım, hâlâ ayakta k| dı. Fakat, hayret... j Bu kısım, hâlâ, beyaz örtüler altın yürüyor... biri İkt eli ileri doğru uzanıyor... EŞ Bir şeyler homurdanıyor... Artık, bu yarım vücudun, - öteki rısından ayrılarak - yürümesind dehşetli manzaraya karşı, sarı soğukkanlılığı da kâfi gelmedi. BK re cariye, ellerini istimdat eder kaldırarak: , — Gelme! Allah aşkına gelme!,. # rak!... Bırak - diye haykırdı. “Çünkü, “dizlerinde, iki kuvvetli çük elin, yırtıcı kuş pençesi gibi netlendiğini hissetmişti: — Bırak... Birak... Son söylediği söz bu oldu. Fakat, ondan sonraki intibaları yet garip bir şekilde hatırasında # şolup kaldı... Yarı bayılmış, fakat urunu tamamiyle kaybetmemiş bir deydi.. Demin dizlerine yapışan şimdi vücudunun muhtelif taraflar” da dolaşıyor. Elbiselerini koparm? paralamak istiyor... Sonra, saçların” yüzünde geziyor. Kalbinde korku.. Ölüm korkusu. - 0" dan da beter cehennemi bir rase.. kat bu raşe, tatlı ürperişlerle yor... Cennete mahstis ürperişler. ger kızlık hayallerini, rüyalarını dol © ulvi anlar... Tatlısert hisler. Ö lenmeler, yırtılmalar, parçalanmal8”” Nedir bu duygular böyle?.. Baygınliğ” nın gayya kuyusuna vücudunun © 7 kik yerlerini taştan taşa çarparak # yuvarlanıyor.. Acabâ tamamiyle Kİ bus mu geçiriyor? Yoksa bu tahassii lerinin hakikatle münasebeti var (*. Kulağınm dibinde mırıltılar.. Fa bu dili anlamıyor. İnee, gevrek, yapi bir ses... Sonra, üzerine çöken kâbus, biss zaklaşıyor... Yanında baygın yi ğer kadına, İncebele gidiyor. O ayırılken, siyah, efsanevi bir ks şun Üzerine abanmış, yüzünü vir yaklaştırmış olduğunu görerek yi baygınlığa düşliyor... Fakat, anv kendinden geçişi de, korkuyla yari olmakal beraber, yüksek ve tatl gularla dolu... a w 1 Muh > Bu tayf neydi?.. Bu güzel ge” dir?.. Tevekkeli değil, İncebel, b geminin içinde bir erkek kokusU miştr.. İşte, o kokuyu dalin yakınâi? duyuyor... İncebeli, bir kemer ey dir... Sıkılıyor.. Ve kulaklarının gol de, bildiği Ilsandan bir iki kelime gıyor: pe — yaz kadım.. ax kadi” -— vi ne ki Bu w (Devamı vor)