Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
——— y | | v *ö Ka . İ Yazaıı_ E.Jonn Lvuy Guatemalayı Santo Tomas kilisesinde bir pazar âyini yaban- *ürkçeye çeviren: A, E. gezelim cılar için merakla görülecek bir manzaradır Ertesi sabah erken köy meyda. nındaki pazara gitmek için davrant. dık. Oraya bütün gece şehre akın et- miş olan Hintlilerden evvel varmak istiyorduk. Çiçikastanengo'nun pazarı orta Amerikanın en şık — kostümlü ve en büyük bir pazarıdır. Her perşembe Ve pazar günleri burası birkaç yüz kilometre murabbar bir sahadan 5000 tüccar ve çiftçi çeker. Pazar günlerinde bu meydanda, her birisi de ayrı ayrı biçimde giyin, miş yirmi, yirmi beş köyden — gelen Hintliler biribirine karışır, Bir ya . banct için bu pazar yeri rüya gibi - dir. İnsan yeni bir operanın açılış sahnesi seyrediyorum sanır.. Sanki bir boru ötecek, orkestra çalacak ve bütün bu insanlar çekişe çekişe yap. tıkları pazarlığı birdenbire birakıp bütün sesleriyle türkiye başlıyacak! HİNTLİLER ARASINDA ARİSTOKRATLAR Çicikastenango gibi bir şehirde, ya. banet için bir Hintlinin durumunu an. lamak güçtür. Münhat topraklarda- ki yart çıplak yerliler yahut şehirlere yerleşmiş tacir ve uşaklar gibi olm. yan dağlık mıntakaların Hintlileri: çiftçi, dokumacı ve Çanak — çömlekçi sifatiyle mağrur ve nim müstakil bir va.ziyet muhafaza etmişlerdir. - “Yenilmiş fakaf hic bir — vakit tam lar, orta Amerika yerlileri arasında aristokrasi yani asalet sınıfını temsil ederler ve mahalli vaziyet icab ettik. çe hükümet merkezine kütle halinde istidalar yağdıracak kadar kuvvetli bir teşkilâta maliktirler işte bunun ne ticesinde dağlılar nefislerine karşı olan saygıyı mühafaza — etmişlerdir. Ne fazla yüzsüz, ne de riyakârlardır. İlkırkları tetkik eden — bilginler için Çiçikastenangonun meraka değer başka bir şeyi de vardır. Manastırında ilk istilâdan sonra — hıristiyan olmuş bir yerli tarafından yazılan Popolvulı adlIı bir kitap bulunmuştur. Kişe tarih ve mitolocisini, —Maya tanrılarının ihtiyaçlarını ve hılkatin Mayaya göre tefsirini anlatan bu na. dir vesika, ilk İspanyolların bütün yer li yazı ve abidelerine karşı açtıkları merhametsizce tahrip ve imha müca. cadelesine ancak pek gizli bir yerde saklandığı için dayanmış ve bugüne kadar yaşıyabilmiştir. Eski bir ırkım anane ve dini itikatlarının bir sicilli sıfatiyle Popolvuh, bazı cihetlerden Japonların Nihongi ve Brahamanla: rın Rix . vedastna benzetilebilir. Bu kitap Fransızca ve İspanyolcaya ter. cüme edilmiştir. Çiçikastenangonun ruhan katolik olan beyaz kârgir Santo Tomas klisesi ayni zamanda bir Kişe — tapmağıdır. Burada tatbik edilmekte olan Hin?li dini, yarı mmtulmuş putperesılikten buhurdanlıktan çıkan Sendelüs koku. lâkaya şayan bir örnek diye telâkki e. dilebilir. Sonto Tomas kilisesinde bir pazar âyini yabancılar için merakla gözetilecek bir manzaradır. Yapılan dini âyin, ister hıristiyanlığın makbul f ve itibarlı şekilleriyle yapılsın, ister yapılmasın, herhalde Hintlilerin çok dindar olduklarını gösterir. Çiçikastenangoya gelmeden evvel çam ormanlarının küçücük meydania rında gizlenmiş putların fotoğrafları. nı görmüştüm. Bana, oralarda eski Hintli atalarının din ve âyinlerini yap tıkları söylenmişti. Gerçi fotoğraf- larda bu putların etrafında kimseler yoktu ama, Hintlilerin ne kadar çe. kingen ve utangaç olduklarını yukarı. da söylemiştim. Eski mihraplatın en meşhuru Çiçi- kastenongo dört kilometre kadar u. zaktaki bir tepenin üstündedir. Ya. nımda bir hintli çocuğunun klavuzlü- ğu ile bu tapınağa doğru yola çıktım. Daima yeşil olan bir ormanın içinde açılmış zikzak yokuştan yukarıya tır. mandık. Yolun vaziyetinden, çok iş. lek olduğu anlaşılryordu. Çamlardan dökülmüş sivri iğneler, yolu bir hasır gibi örtmüştü. Bir ma- yıs günü öğleden sonrasmın ölüm ses. sizliği içinde, yeknasak bir şarkı işi. tir gibi osdum. Nağmeler bazan yavas bazan heyecanlı çıkıyordu. Lehçe ile sözler yabancı gelmiyordu. Herhal- de asıl Hintli dili olacaktı. Ortalığı Tatr doldürüyordu. KABARAMAZSIN KEL FATMA ANNEN GÜZEL SEN Bu çocuk Çiçikastenango'yu ziyaret eden seyyahları sokaktü hindiyle eğlendirir. Hindi Guatemalanın en çok yenen hayvam Birkaç dakika sonra dağın tepesin. de bir açıklığa vardık. Orada, tam da önümüzde dört Hintlinin bir put çev- resinde diz çökmüş olduklarımı gör. dük; put zamanım tahribatiyle aşınmış dumanla kararmıştı. Kolları göğsü. nün üstüne çapraz bir adamı temsil ediyordu. Dört Hintli ile putun arasında da- ha yaşlıca bir adam tek bacağı üstüne diz çökmüş, oradaki birkaç buhurdar. İrğin üstüne çiçekler serpiyordu. Tür. küyü söyliyen işte bu yaşlı adamdı. Tapınmaları arasında vücudümle ken dilerini rahatsız etmiş olduğumu an: lıyordum. Hintliler gerçi bana karşı bir düşmanlık göstermediler ama, vaziyetlerinden de sinirlenmiş olduk. larını anladım. Burada hayalim maziye çevrildi. Kişe imparatorluğunun — eski parlak günlerini göz önüne getirdim. O gün. lerde sarp dağlarda parlıyan muhte- şem Hintli şehirleri ve büyruk altın. daki kabilelerden vergi toplamak için çıkan asıl dağlıların barbar ihtişamı. nr hatırladım. Son yıllarda yapılan geniş ve mo- dern caddeler, hemen hiç tanınmıyan geniş ülkeyi bütün — dünyaya açmış. tır. -Burada Kisenin Santa Kruzo seh| rine oötomobille bir saati hir eski Utalan harabelel kındır. Ultalan eski savaşçı B yitahtr idi. İspanyollarıf evvel, taş, tahta ve harçi nakışlı abideleriyle herl şem bir şehir olmalı idi. ' sek idi. : Kişe dilinde adı — Gül burası Guatemalayı zapti yol sefer heyetinin kum3 de alveradoya ecel terleri tü. Alveredo 1524 senesi kadan kalkarak kara yol malaya girmişti. Kuez 120 süvari, 200 piyade, müttefik Meksiya ordü Guatemalalr Hintliyi yeni Koskocaman hayvnnl binen ve “gök gürültüsü | rin ftanrılarına,, küumandi lara karşı kafa tutmanI?! “tnr gören Kişeler harb değiştirmişlerdi. Arkadaşlık ve barış di tererek Alveradoya Guıılid “mumi karargâh diye tek Kasilyalılarla korkunç 8" vedeceklerdi. Fakat tam | pelaji Birikkar Yövereddi Dd manasiyle ramedilmemiş olan dağlı. k ortodoks hıristiyanlığa doğrü tök &- 134 GÜZEL PRENSES sayene ederken garip bir keşifte bulun- *tanın etralında, bir pire ısırışında oldu- |ğu gib, toplanan kandan ileri geliyor- 'du., Doktör küçük ve muntazam bir dizi :halinde bulunan bu sivilceciklerin ne- ıdü. Birçok ihtimaller arasnda kız meza- -böceğin onun ensesini böyle yedi yer- —men ölmesine mani olmuş bulunabilir- Â ' —Hasta hakkında büyük bir ümidimr .yok, korkarım ki bunü da ölen kızınız ' gibi kaybedeceksiniz demişti. ' .yedi tane küçük nokta gördü. Bu kır- unutamıyacaklardı. Fakat şimdi her şe- yi unutmuş, bütün — gayretlerile Alla- hın bir lütfü olarak ellerine — geçen bu genç kızın iyileşmesine çalışıyorlardı ' “Annayı tedavi eden doktor — bir gün Mülzer ile karısınım sorgularına karşı endisesini saklayamamış: Nihayet aradan birkaç gün daha geç- ti. Bir gün doktor hastayı dikkatle mu- du,: Kızın başma bakarken ensesinde hepsi bir sırada ve muntazam mesafeli mızı noktalar âdeta bir iğne ucu batırıl muş gibiydi. Kırmızılık, her küçük nok- den ileri gelebileceğini bir hayli düşün- rın çukurunda bulunuürken — zehirli bir den ıisırmış olabileceğini düşündü. Bu takdirde kızın kanı zehirlenmiş olmak icap ediyordu. Zehirin şiddetli olmama- &ı veya miktarı az bulunması kızın he- di, Bu düşünceler üzerine doktor hasta- ya zehirlenmiş olan kanı kuvvetlendire- cek ve tasfiye edecek enjeksiyonlar yap tı. Bu enjeksiyonlardan bir kaçını bil- hassa ensedeki kırmızı noktaların bu - lunduğu yerden yaptı. Bu — tedavinin hemen ertesi günü tesiri görüldü. Kr- zın mütemadi sayıklaması kesilmiş, ha-| raret düşmeğe başlamıştı. Doktor bu tedaviye devam etmekle beraber hastaya gıda vermeği de ihmal etmiyordu. Nihayet hümmanın şiddetli devresinin atlatıldığı ve kızın müsterih bir uyku devresine girdiği görüldü. Düşes Vera, hesabında yanılmamıştı. Tarağın zehirli dişlerile Annanın ense- sinde açtığı iğne ucuna benzer delikler- le kanına karıştırdığı — zehir tesirini gittikçe arttırmıştı. Anna, düşesin uşağı tarafından çü- valdan çıkarılarak ormana bırakıldık- tan sonra, günlerce dağlar arasında ve mağaralarda bir meczup gibi dolaşmıştı Yürüye yürüye Bohemya civarına ka- dar gelmiş, ve kar altında dehşetli s0- ğuktan sığımnmak için bir yer ararken kapısını açık bulduğu köyün mezarlığı- na girmişti. Üstündeki parça parça el- bise onu isıtmaktan çok uzaktı. Bu sı- rada yeni kazılmış olan bir çukur gör- müş, Isınmak ve kar fırtınasından kur- tulmak için içine girmişti. Fakat bura- da soğuğun şiddetinden uyuşmuş, ba- yılıp kalmıştı. Sabaha karsı yağan kar- lar, gece yarsımdan sonra çukura giren bu mezarlık misafirinin üstünü kapamış' tı. Eğer, cenaze alayı biraz — daha geç kalmış olsaydı ö çukur Annanınm meza- rı olacaktı. Doktorun muntazam tedavisi sayesin de Anna bir gün gözlerini açtı. Çok za- yıf ve mecalsiz olduğu için doktor onu iki gün konuşmaktan menetti. Bu müd- det zarfında hastayı kuvvetlendirmek için muntazam bir gıda sistemi takip etti. Nihayet genç kızı hayata iade ede- bildi. Çiftlik sahibi Tubi Mülzer ile karısı yeniden dünyaya çıkmış kadar sevindi- ler. Ölen kızlarının yerine koymak iste- dikleri Annanm gözünün içine bakıyor lardı. Genç kıza — mazisi ve şahsiyeti 'GÜZEL PRENSE 5 —— hakkında fazla bir şey sormadılar bile.. Hem sorüp da ne öğreneceklerdi? —- Madam Hanni, akraba namına kimse- is olmadığını kızdan öğrenmişti. Esasen kıyafeti de onun fakir ve bikes bir kız olduğunu göstermiyor muydu. Karı ko- ca böyle düşünerek beyhude Buallerle onu yormak ve dertlerini tazelemek is- temediler. Babasınm — ölümünden çok mütcessir olarak muvakkat bir cinnete uğrayarak ormana fırladığına ve gün- lerce dağlarda, bayırlarda dolaşarak ni- hayet mezarlığa sığındığına hükmetmiş lerdi. Zaman geçtikçe Anna yalnız çiftlik sahibi Mülzerle karsımın değil, bütün köy halkının teveccüh ve muhabbetini kazanmıştı. Köyün papazı bile Annaya hürmetkârane muamele ediyordu. Çün- kün onun bir mucize ile dünyaya geldi- ğine, fevkalbeşer bir mahlük olduğuna inanmıştı. İlkbabar geldiği zaman ÂAnna gezin- mek ve hava almak için ara stra civar- daki ormana gitmeğe başlamıştı. | Bir gün ormanda gezerken Edvarla karşılaştı. Edvar omuüzunda tüfeği ile ormanı dolaşmaktan dönüyordu. Anna, delikanlıyı görünce durdu ve ona elini uzatarâk: — Edvar, dedi. Sana bir kere daha teşekkür ederim, Eğer sen olmasaydın mezarın içinde donarak ölecektim. Be- ni kurtardın.. Bunun için hayatımı sa- na borçluyum., ' Edbvar itiraz etti: — Teşekküre değecek bir şey yapma- dim. Sadece msanî vazifemi yerınc ge- *hl'd!lll.w Ka F* M a .H _;,_.- S $ —n — Beni kurtai-dui Ve Zi o'lduğumu da saklayarak bana iyilikte devam edi” yorsun. Vakıa benim yüzümü kızartâ” cak hiçbir suç ve günahım yoktur. BU nunla beraber hapse atıldığımı ve mâl” küm olduğumu bilseler ihtimal beni e€ lâtlığa kabul edenler az çok bir tcredf’ düt gösterirlerdi. Bu iyiliğini hiçbir v& kit unutmıyacağım. Bana söyle Edvafi şimdi olduğu gibi şimdiden — sonra di sana güvenebilir miyim? Delikanlı: — Şüphesiz... Daima güvenebilirsif" Anna, zannederim ki dünyada seni D” nim kadar seven kimse yoktur. Edvar — bunları söyledikten ıofif' genç kızın elini yavaşça — du d götürerek öptü. Anna bu harekete biğ ses çıkarmadı. Bu sırada yanlarmdaki çalılığın ar” kasından siyah saçlı kara gözlü bir çif gene kızı onları — gözetliyordu. Kızf gözleri hiddetinden ateşler saçryord”” Bdvar ile Anna yürümeğe başladılâ” Anna, topladığı menekşelerden yapt bir demeti elinde tutüyördu. Delikani” ya dedi ki: | — Eve beraber dönmiyelim, olmö mı? Biraz sonra çiftliğe yaklaştılar. of ları gözetliyen çingene kızı da ı.'ıe!l’i ni gizlice takip ediyordu. Çiftliğe laştıklarını gören Anna delikanlıya du; — Edvar, hatırında mı? Seninle sof defa ihtiyar Soselin kulübesinde görÜ? müştük değil mi? — Evet Anna.. O zaman sdy!edlvğid sözleri de unutmadım. Ne kadar meyt* ve muztarip olduğumu bilmezsin. FG kat şu anda, Sana bir şey — sorayım: A