7 Ekim 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—Ah Ubeyd, y — Yok yok.. Sakın bana hücüm et- | me! Beyhude yere günaha gireceksin! | Butlduqıktıktın sonra eğer sana Ş PJIW zerrece fenalık etmeyı aklımdan -—Ka'lunı. UÜbeyd, korkma! Öyle | karşımda kedi gibi büzülme, dizlerin korkuhn titı'emedn' Dişlerin biribi- “Dinle beni Sen buradan, yani bu mah- ' zenden sağ çıkmıyacaksın — Ubeyd! Hah, hah, hah, hay! Yüzlün de ama ka- t ç bir vaziyete düşmüş olduğunu | — Hayır korkma! Gözlerindeki mana - yı okuyorum. Beni delirmiş, çıldırmış omm. Fakat emin ol ki ben ne Gp m:yacak. Sevn ölüme mahkümsun! | — — BSehep? | — — Sebep mi? Aman yarabbi neka- | Gar da güleceğim geliyor. Ben haya- — tımda asla içimden gülmek ihtiyacını | — setmedim. Neden diye soruyordun de- — ğil mi? Çünkü zehirlendin, Kanm ze- ! 'hi:]endı. Anladın mr şimdi? OA * Ubeydın dudakları arasından bir - İniltirdöküldüİhni Ömer hâlâ mahze- — pin kubbesinden garip ve ürpertici a- '!nslar yapan korkunç bir kahkaha ile guluyurdu Devam etti. — e— Hani biraz evvel geninle boğu- | Şürken bıiçağımın ucu gol elinin baş 3 Wmagma. saplanmadı mı? — — Halbuki o bıçak zehırhydl. İşte bütün mesele bu. Bu bıçak bir insana — Bsaplandı mr onu yarım saat sonra ge- | bertir. Bu ölümden onu hiçbir şey kur- : ;t_g__ramaz hicbir sey! eç . İbnt Ömer kasıklarmnı tutarak Boğu- asına, gülmeye başladı. Ubeyd bir üddet sustu. Alnı buruştu.Yaralı sol magğını gözlerine yaklaştırdı, Loş | mlık içersine gsanki yaranın İçersi- | hi görmek ister gibi baktı. Sonra İbni /— Ömerin gülüşündeki müthiş karkunçlu- — BU masum hir kahkaha şeklinde bıra- kacak kadar dehşetli boğuk bir sesle îhçmnrdandı' ai İyi gül İbni Ömer, iyi gül! Bol ol gül! Ve belki bu da senin son gü- erin, şon kahkahalmndxr. Bundan " 'dsğuhnl Bak ben sana hnlukati açıkqa 4 ' rf etmeye kalkışsan halin harap- Yıştı, yok mu yani! Ne koömik, ne gü-| b kadar kuvvetli, bu derece fazla his-| _ sana bir köpek gibi yal- Ovarıyorum. Bu sözlerin yalan değil mi ? — Mahsustan beni üzmek için bana bunları | söyledin öyle değil mi ? sonra sen de bir daha asla gülemiye- ceksin! Anladın mı? — Ne demek istiyorsun ? — Sen de benim gibi zehirlendin. İbni Ömer şaşkın şaşkın bakmıyor- du, Biraz evvelki kahkahalarından şimdi zerre kalmamıştı: — Sözlerini anlıyamıyorum Ubeyd! diye mırıldandı. — Anlamıyacak bir şey yoak. Sen be ni nasıl zehirledinse, ben de seni ayni şekilde zehirledim. — Şu halde? İbni Ömer elini yaralı omuzuna doğru götürüyordu. Ubeyd devam et- — Tamam! İşi şimdi anladın, Omu- zuna hafifçe gapladığım bıçağa da müthiş bir zehir gürülmüştür. Bu ze- /| hirin evsafı da seninkinin aynıdır. Ya rım saat gonra sen de benim gibi öle- ceksin! Sen de benim gibi geberecek- sin! Anladın mı? Haydi şimdi sen de gülebildiğin kadar gül! Tıksmıncaya kadar gül! Yumruklarını karnına bas etrafa kusar gibi saç pis kahkahala- rını! Ubeydin boğuk ve her kelimesi bir feryat gibi kopan acı sözleri, İbni Ö- mere zehir yudumları gibi tesir edi- yordu. İbni Ömer bu darbeler karşı- sında, sanki on yıl, sanki ön beş yal ih- tiyarlamış gibi çöktü, Ve artık insan sesine benzemiyen bir gesle yaltaklanan bir köpekten daha bayağı bir sesle sordu; — Ah Ubeyd! Yapma, söyleme! yal varırım sana.- bana hakikati , söyle! Sözlerin doğru değil, değil mi? Mah- sustan beni üzmek için bunları söyle- din, Nasılsa öleceğini anladım, bana da hiç olmazsa yarım saat olsun bir cehennem azabi yaşatmak İstiyorsun. Değil mi? — Hayır, Hayır. Hâak'kati söylüye- |Fum. İnanmazsan, al bıçağımı kakla! İbni Ö- Bıcağı Pimer Ubeyd bıçağını yere atıt. mer, üzerine derhal kapandı. kaptı ve burnuna yaklastırdı. gibi kokladı. Vet — Lânet! diye bidğaği yere attı. Ay- ni zehir.. Demek ki sen de bu — zehiri İbni Hasan denilen o rezil büyücüden aldın. -— Hem de zehiri almadan evvel gö- zümün önünde teçrübesini yaptırdım. Bıçakla bir esirin derisini hiraz giz- dim, Tam yarım saat sonra esir yıldı rım çarpmış gibi öldü. »« Ben de tecrübayi bir hayvan ü- zerinde yaptım. ÂAyni neticeyi aldım, ( Devamı var) a TeT Y : dosttur vesselâm... l Biraz durup devam etti: | — Daimi surette kendisile mektup- |laşıyoruz. Hasta yattığımdanberi ba- Na her gün yazıyor.. Biliyor muydun ? — — Nazil bilebilirdim? Bana bundan |-hiç bahsetmedin ki.., - — Yok canım?.. Unutmusşum de- mek.. Mektupları bana hep büyük an- geurlyor Benim yazdıklarımı da postaya o veriyor. Onun için Muradın | ktuplarma gözün ilişmemiş. Annesinin cevap vermediğini görün Ce ayni mevzuda ısrar etti: Sen Muradı İstanbula gidince el- görecekajin. Çünkü benim paketle: ö ü n O —rrrr— müuhavereyi o tarzda idare et ki; be- nim yüzümden üzülmesin.. Zira, mek- tuplarından pek Üüzüldüğünü anlıyo- rum. Bu sıralarda ahvali ruhiyesinin iyi olmadığının farkındayım. Pek mahzuna benziyor.. Mahzun ve Bo- murtkan! Batırlarının arasından, buü his akıyor... Her halde başından bir kadın macerası geçmiş ve inkiasra uğ ramış, darbe yemiş,.. Belli.. İsmet, başını oğluna — yaklaştırdı. Yüzünü yüzüne dayadı, Delikanlının dağınık gümrah saçlarile çehresini Örttü; di, rim... Onun Don Juan taslaklığı ile hiç alâkası yoktur. O, şayanı hayret bir insandır. Ne romantiktir, bilsen... de-- Yazan; IHSAN Af e — -— EKolonelle görüşmek istiyorum, o- rada mı? Tam bu sırada Ballar da kapıyı aça- rak içeri giriyor, Makineyi uzatıyorum. Konuşmağa başlıyor. Ballar, Kenediyi dinliyor ve kısa kısa şu — çevabı yeri - yordu: — Olrayt! Olrayt Kenedi! Kendini sakla... İngilizce “kendini sakla,, manasına gelen cümle biraz lâstiklidir. Bu cüm- lenin ingilizcesi (Keef your — seli)dir. Ballar telefonda bu sözü birkaç kere tekrar etti ve telelfonu kapadıktan san- ra bana döndü: — Şehir telefonile Arapyan — hanını bul. Yüzbaşı Sedanı telefon başma ça- ğır ve kendisine şu emri tebliğ et: Miting ve şenlikler için Sultanahmet te toplanan on binlerce halk, Beyoğlu ve Galata tarafına geçmek üzere küp * tüye doğru ilerliyormuş, Sedan sokak- ta bulunan bütün devriyelerini derhal toplatsın ve kendisine bir tecavüz ol - madığt takdirde hiçbir şeye karışmasın, Ballara sordum: — Devriyelerini karakollara mı çek- sin, — Evet, meydanda bizden kimse kal masın, — Başüstüne! Telefonla Sedanı emrini tebliğ ettim. Onun da O tutuşmuştu, Bana: — Beyoğluna geleceklermiş, Binler- ce kişi ile nasıl uğraşacağız, Bir müıa- deme olursa ne yaptzağız? Sedanın sözlerini Ballara anlatıya - rum. İhtiyar kumandan müşkül bir va- ziyette... Bir dakika dfi;ündükten Bân- ra cevap veriyor! — — Türk ahali tarafından kendileri- ne dokunulmadığı takdirde hiç bir İşe müdahale etmesinler, Kolonelin emrini telefonda tekrar &- diyorum. Vakayi o kadar süratle cereyan edi- yor ki âdeta aptallaşmıştım, Bu vaziyet karşısında benim yerimde kim olsa şa> şırırd. Ayakta, odanın ortasında düur- muş Balları seyrediyorum. O, kendisin den ümit edilmiyen bir çeviklikle kâ - ğıtları kanştmyor! telefondan telefo- na sarılryordu. Ben, kumandan Sedanla konuşurken, © askeri telefonla Harbiye deki umümi karargâhı buldu. Haring- tona vaziyet etrafında uzun —Uzadıya izahat verdi. Üç senedir — Balların bu kadar telâşlı, bu kadar faal Zzamanını görmemiştim, Biz telefonla görüşürken Galata tara- fından bize doğru bir uğultu yükselme ğe başladı. Yüksek bir yerden muaz - zam bir su kütlesinin boıanmaımı an- buldum. Balların etekleri Bıliyomm (elımde Mer va.r ) Onun hayatına bazı esrar karışmış bulunu- yer, Hem de pek çok esrar.. O kadar çok ki, bana bile bahsetmiyor, Bunun için hayatı ciddiye alıyor.. Bilirim o- nu.., Pek kederli, pek.. Sesinin tabillikten ayrılmamasına dikkat eden İsmet: - Demek sana hiç açılmadı? — İmkânı var mı?... Murad, ciddi- yetle telâkki ettiği bir kadını lekeli- yecek bir gevezelik eder mi hiç”,. Fa- kat var., bir şeyler var,, Meselâ, işte bak, dünkü mektubunda ne diyer! “Sunu unutma, kardesim: Kadınla: ra insan bütün mevcudiyetiyle asla bağlanmamalı! Yarı yolda bırakırlar.. Ve biçare erkek, boynu bükük, tek ba- şına kalakalır...,, Bilmem anne! Bunu anlıyor mu- sun? Fakat ben kalıbımı basarım Kiİ, pek haşin bir kadın onu tutuşturmuş, yakıyor. Ne dersin, ha? Yatağın artasında taparlanıp otur: du., Bu felsefeden sonra pek sevimli bir hali vardı. Okşanmak istiyen hir| kedi yavrusuna benziyardu, Sakin göz ler, hiçbir ik'nci mana ifade etmiyen bir bakış., Ve annesine hakıyor. — Ya, böyle anne.. Kadınlar hem Kendılerıne dokunulmadıkça hiç bir işe müdahale etmesinlel lh dıran bu gürültü üzerine ikimiz de ir- kildik. Pencereyi açarak Şişhane yokuşuna bakıyorum, Görünürde — bir şey yok, Gökyüzünde hafif bir kızıllık var. Ga- latadan sonra o esrarengiz uğultu de- vam ediyor, Adeta şehrin havası elek- triklenmiş gibi... Gecenin serin rüzgârı nı Giğerlerime çekerek atrafı dinliyo - rum, Sokaklar tenha., İçimdeki — garip heyetan, ifadesi güç bir sevinçle kay - naşıyor, Ballar masasının başında otur müş garip bakışlarla beni süzüyori — Ne var? - Hiç bir şey... Pencereyi kapıyorum. Ballar, tek - rar Esat beyi telefonda aramamı emre- diyor. Arıyorum. Yerinde yok. Bir da- kika sonra tekrar telefon çalıyor. Ge- ne İstanbul kumandanı Kenedi. Telefo- nu Ballara uzatıyorum, Kenediyi da - kikalarca dinliyor ve yalnız şu cevabı veriyor: — Olrayt Kenedi! Telefonu kapıyarak bana dönüyor: — Halk, tezahürat yaparak ilerliyor- muş. Şimdiye kadar hiçbir hâdise olma mış, Fakat Beyoğluna — geliyorlarmış. Buna karşı ne yapacağız? Benim cevap vermeme vakit kalma - dan telefon zırliyor, Açıyorum:! Kar - şımda Esat Bey,; Kendisini birkaç defa aradığımızı söylüyorum. —— Bir dakika — oturabildim mi? Bu akşamki kadar yorulduğumu bilmiyo - rum, Allahın inayetile bu akşamr sükü | netle geçirebilsek çok sevineceğim, Ve soruyor: — Kumandan orada mı? — Burada efendim, Diğer taraftan Ballar da soruyor: — EKim arıyor? — Esat Bey, — Vaziyet hakkında kendisinden i- sahat al. Eşat beye telefonda Balların arzusu: nu bildiriyorum. — Ben de gaten onun için telefon et- tim, Halk mutlaka, Beyoğlu — tarafına geçmek iştiyor, Onların bu arzularına mani olmağa müktedir değiliz. Rum ye Ermenilerin üç senedir yanptıkları nü- mayişlere mukabele etmek istiyorlar, Fakat, kimse bir tecavüz fikri beslemi- yor. Ve Türk polisi vaziyete tamamile hâkimdir, : ; ü Esat heyin sözlerini terçüme ediyo- rum, Kısaca bir: n Oquyn diyor, Eııt beye münasip bir cevap veriyorum, Telefonu kapa - tıyoruz, Bu şırada gürültüler, uğultu » lar gittikçe fazlalaşıyar, Tekrar edanın penceresine gidiyorum, Henüz kimse -| ler ?ak Fakat &şhane yukıışunun alt hai rr_uhlâklardır hem de vaz-geçıl. mez onlardan.., Fakat, bağlanıp inki- sara uğramak, aman allah verme ya- rabbi.. Değil mi.. Sen de onlardansın ? we Ben de mi? r- Öyle,. Sen de, bir aerkeğe gaadet veremiyecek kadınlardansın,. Endişe- ye düşürür, düşündürürsün, —inşanı... Karakter'n böyledir.. Oh oh oh! Çok Şükür ki annemsin.. Ya annem olma- saydın vay hailme.,, Vay gelecek ba: sıma © zaman,.. — . ** * Ayrılık günü... — Haydi, haydi., Git artık.. Çabuk git de cabuk gel,, Dudakları altında kelebek kanadı gibi çırpınan kirpiklerini önüvor. Pli- ni gerilmiş olan vücudunun her tara- fında gezdiriyor, ! < Evlâdı... Ayrılacak... omadan buna döndü: DA başından bağrışmalar, şarkılar, dâ' zurmna sesleri geliyor. Kolonel birâf kpa tide ben başımı pencereden — Hzâ vaziyette bekliyoruz. Biraz sonra ; DY tıncı dairenin köşesini dönen alayıfl İ tarlarını görüyoruz. En önde irili V ı kırmızı bayraklar — taşıyan bir ! insan,.. Arkadan müthiş bir kalali Kİ davul çalanlar, raksedenler, hora penler, şarkı söyliyenler... P c Üç senedenberi ıstırabın en koydl. nu sekmiı olan millet sür ve surur H7 , Gözlerim yaşarıyor. Ballar s€ 7"_:_ diğl halde başımı çevirip bakamıyöf Bu kalabalık şimdiye kadar görd kalabalıkların hiçbirine benzemiyü Bü kalabalığın vaveylâsı içime ulsl ürperti veriyordu. Halk kütleleri davul çalarak, ; söyliyerek, kırmızı muzaffer bayri” rı sallıyarak akın akın önümüzde çiyor. Tarif edilmez bir gurur İ onları geyrediyorum. Kiminin ba$! dra: çık, kiminin göğsü.,, Yüzler sevi! ' kıpkırmızı. Bağırmaktan sesler Kiflun mış. Ve bitmez tükenmez bir ge de halinde devam eden haykırışmalar Hdiş 'sında daima şu cümle duyuluyor; — Yaşa Mustafa Kemal! Ben alayı seyrederken telefon A zırlamağa başladı. Arkamda duralt lar seslendi: — Telefona bak! Gürültüden dolayı pencereyi kaf d rak telefonu aldım. Karşıma Galat lis kümandanı Sedan çıktı. lhizefı “ lara verdim. Daha bir iki kelime k0P? ' 4 ( -0l) fler tişi B 'ez ( — Efdal! Koş, sokağın hüyük kapılarını k-sattır! dedi. Aşağı koştum. Kapıda Kıbrıslx isminde bir nefer nöbetçi , duruyd cıımı' C ı — İçeri gir ve derhal kapıları l emrini verdim. nl: (Devamı vE Ah bu yolepluk!,. Çıkmasaydı... | Halbuki, bugünü öyle ir'e ce*—:mic—?i ki,,, Görmek onu görmet istemişti., Şimdiyse, — bayullarımı, eli degmeye “değmeye yapıyordu. — Yakında Bu sayfada İ —Son ikorsan 1914 « 1918 GBsenesinin en canlı deniz macerası, 2—Harem v ağasının oğlU ı V - NÜ'nun tel'f eseri, heytf, He #bas İçi ) 23 si . Öpüıtülerı ıynlwîır—ı B“ ! beni kadıncağızm gözlerinden oluk z e yaşlar beşanmıya başladı. Ve bülf'a bir volkanın lâvları g'bi, yüzünü ! de kıyor, Kendi kendisini teselli *#irdı “Canım! Ne oluyorum, canım.. GÜRe ya dönecek değil mi?,, diyor, — Liğüti burada rol oynıyan mantık değil'ma: Meçhul bir kuvvet onu G#evk vi ? re ediyor, Öyle bir kuvvet ki, gv (Öte kadar mevecudiyetinde — bulundu! kıl: dan haberdar değildi.., f Gitmeye hazırlandı, Ayağa KA Fakat ayakları onu - götürmüyor desi emrediyor, Lâkin vücudu i miyor. Avakta duruyor. Enis'n * göğsüne abanmıştır. Parmaklarl.., nun saçlarını karıştırıyor. Ciğerit | ceke çeke, onun hastalık kokan * '-j' hasını ciğerlerine çekiyor... F — Haydi, git git, anne... İinşallah... Su sözler dudet'armdan fırlıy” tı. Zorla zaptediyor: “— Ölmiyeceksin, yagıya.caklf*" &'I mi?... Ben burada yokken bir * ket olmıyacağına dair söz veriy'üf' Bun ?, _.ı-:’ P E &L ötık ya b ...))

Bu sayıdan diğer sayfalar: