GE ae e a e | — Ah Ubeyd, sana bir köpek gibi yal- varıyorum. Bu sözlerin yalan değil mi ? | Mahsustan beni üzmek için bana bunları söyledin öyle değil mi ? | — Yok yok.. Sakın bana hücüm et- me! Beyhude yere günaha gireceksin! Buradan çıktıktan sonra eğer sanar karşı zerrece fenalık etmeyi aklımdan bile geçirdimae allah benim canımı âl-i sın! — Korkma Ubeyd, korkma! Öyle karşımda kedi gibi büzülme, dizlerin korkudan titremesin! Dişlerin biribi- rine vurmasın! Sana bir şey yapacak değilim! Bak ben sana hakikati agıkça söylemek cesaretini güsterebilirim. Çünkü senden daha kuvvetliyim. Bana hücum etmeye kalkışâan halin harap- tır. Dinle beni Sen buradan, yani bu mah- zZenden sağ çıkmıyacaksm Ubeyd! Hah, hah, hah, hay! Yüzün de ama ka- Tıstı, yok mü yani! Ne komik, ne gil- lünç bir vaziyete düşmüş olduğunu bilsen! Hayır korkma! Güzlerindeki mana - yı okuyorum. Beni delirmiş, çıldırmış Sanıyorsun. Fakat eminolkiben ne delirdim, ne de çıldırdım. Ve sana bir, şey, ama hiçbir gey yapmıyacağım. Buna rağmen buradan senin dirin çık- Muyacak. Sen ölüme mahkfümsun! — Bebep? — Sebep mi? Aman yarabbi neka- dar da güleceğim geliyor. Ben haya- tamda, asla İçimden gülmek ihtiyacını bu Kadar kuvvetli, bu derece fazla his- setmedim. Neden diye soruyordun de. fil mi? Çünkü zehirlendin, Kanm 7 hirlendi, Anladın mar şimdi? —Ah Ubeydin dudakları arasından bir iniltisdöküldüribn! Ömer hâlâ mahze- BİR kubbesinden- garip ve Ürpertici a- kisler yapan korkunç bir kahlcaha ile gülüyordu. Devam etti, — Hani biraz evvel şeninle boğul gürken bıçağımın ucu sel elinin haş| parmağına saplanmadı mı? — 711 — Halbuki o bıçak zehirliydi, İşte bütün mesele bu. Bu bıçak bi» inaşna! saplandı mr onu yarım saat sonra gö- bertir, Bu ölümden onu hiçbir şey kur tsramaz, hiçbir gey! İbni Ömer kasıklarını tutarak Boğu- Jurcasma, gülmeye başladı. Ubeyd bir) müddet sustu. Alnı buruştu.Yaralı sol! parmağını gözlerine o yaklaştırdı, Log aydınlık içersine sanki yaranm içersi- Mi görmek ister gibi baktı. Sonra İbni! Ömerin gülüşündeki müthiş korkunçlu.) ğu masum hir kahkaha şeklinde bıra- kacak kadar dehşetli boğuk bir sesle homurdandı: — İyi gül İbni Ömer, iyi gül! Bol bol gül! Ve belki bu da senin son gü- Yişlerin, gon kahkakularındır. Bundan sonra sen de bir daha asla gülemiye-' eeksin! Anladın mı? — Ne demek istiyorsun? | — Sen de benim gibi zehirlendin. İbni Ömer şaşkın şaşkm bakımıyor- du. Biraz evvelki kahkahalarmdnn şimdi zerre kalmamıştı: — Sözlerini anlıyamıyorum Ubeyd! diye mırıldandı. — Anlamıyacnak bir şey yak. Sen be nİ hâsıl zehirledinse, ben de seni ayni şekilde zehirledim. — Su halde? İbni Ömer elini Yarslı omuzuna doğru götürüyordu. Ubeyd devam et- ti: — Tamam! İşi şündi anladın. Omu» xuna hafifçe şapladığım bıçağı da müthiş bir zehir sürülmüştür. Bu 2e- hirin evsafı da seninkinin aynıdır. Ya run saat sonra sen de benim gibi öle- eeksin! Sen de benim gibi göberecek- sin! Anladm mı? Haydi şimdi sen de gülebildiğin kadar gül! 'Tıksımıncaya kadur gül! Yumruklarmı karnıma basi etrafa kusar gibi saç pis kahkahala- rını! Ubeydin boğuk ve her kelimesi bir feryat gibi kopan acı sözleri, İbni Ö- mere zehir yudumları gibi tesir edi- yordu, İbni Ömer bu darbeler karşı» sında sanki on yıl, sanki ön beş yal ih- tiyarlamış gibi çöktü. Ve artık insan sesine benzemiyen bir sesle yaltaklanan bir köpekten daha bayağı bir sesle sordu; — Ah Ubeyd! Yapma, söyleme! yal varırım sana bana hakikati siyle! Sözlerin doğru değil, değil mi? Mah- sustan beni üzmek için bunları söyle- din. Nasılsa öleceğini anldğdm, bana da hiç olmuzsa yarım saat olsun bir cehennem azabi yaşatmak İstiyorsun Değil mi? — Hayır, Kaym. Huk'kati #öylüye- TUM. İnanmazsan, sl Yıçağımı kokla! Ubeyd bıçağını yere atıt. İbni Ö- mer, üzerine derhal kapandı. Bıçağı kaptı ve burnuna yaklaştırdı. mer gibi kokladı. Ve: — Lânet! diye bıçağı yere attı. Ay- ni zehir. Demek ki sen de bu zehiri İbni Hasan denilen o rezil büyücüden aldın. — Hem de zehiri almadan evvel gö- zümün önünde teçrlibesini yaptırdım. Bıçakla bir emirin derisini biruz çiz dim, Tam yarım saat sonra esir yıldı rım çarpmış gbi öldü. — Ben de tecrübeyi bir hayvan U- zerinde yaptım, Ayni neticeyi aldım, (Devamı var) BDINLA BA? ERİN ANLAR / Hissi Roman Nakleden: Hatice Süreyya Ğİ e — Vallahi nazik oğlan.. İstanbulda-! ki bütün angaryelerimi çekti. Murad iyi dosttur vesselâm... Biraz durup devamı etti: — Daimi surette kendisile mektup- Taşıyoruz. Hasta yattığımdanberi ba» na her gün yazıyor. Biliyor muydun? — Nasıl bilebilirdim? Bana bundan hiç bahsetmedin ki.., — Yök canım?. Unutmuşum de mek.. Mektupları bana hep büyüz an- Hem getiriyor. Benim yazdıklarımı da postaya o veriyor. Onun İçin Muradın mekluplarma gözün İlişmemiş, Annesinin cevap vermediğini görün ©, ayni mevmuda ısrar elti: — Sen Murad; İstanbula gidince el- bet göreceksin, Çünkü benim paketle Tİ ondan alman iktıza ediyor. Kuzum, muhavereyi o tarsda idare et ki; be nim yüzümden üzülmesin. Zira, mek- tuplarmdan pek üzüldüğünü snlıyo- rüm. Bu sıralarda ahvali ruhiyesinin iyi olmadığınm farkındayım. Pek mahzuna benziyor. Mahzun v6 80- murtkan! Satırlarının arasından, bü his akıyor... Her halde başından bir kadın maperası geçmiş ve inklasra uğ ramış, darbe yemiş... Belli. İamet, başımı oğluna (o yeklastındı. Yüzünü yüzüne dayadı, Delikanlının dağmık gümrah saşlarile çebresini örttü; — Yaşının icabı, Neylesin!.. « de» di. — Yok, anne, yok,. Ben Muradı bii rim... Onun Don Juan taslaklığı ile hiç alâkası yoktur, O, şayanı hayret bir insandır. Ne romantiktir, bilsen... Biliyorum (elimde varı) Onun Hatıralarını anlatan ; EFDAM TALAT pieliseri /oPvif &ARS'Bir TURK —210 — Yazan; IHSAN Kendilerine dokunuimadıkça | hiç bir işe müdahale etmesinlefi — Kalenelle görüşmek istiyorum, © rada sw? Tam bu sırada Ballar da kapıyı aça» rak içeri giriyor. Makineyi uzatıyorum. Konuşmağa başlıyor. Ballar, Kenediyi dinliyor ve kına kına şu Oo çevabı veri - yordu: — Olrayt! Olrayt Kenedi! Kendini İngilisce “kendini şakle,, manasına gelen cümle biraz lâstiklidir. Bu eünm lenin ingilizcesi (Kgef your ( seli)dir. Ballar telelonda bu sözü birkaç kers tekrar etti ve telefonu kKapadıktan şon- ra bana döndü: — Şehir telefonile Arapyan (o harun; bul, Yüzbaşı Sedanı telefon bayına ça gır ve kendisine şu emsi tebliğ et: Miting ve şenlikler için Sultanahmet te toplanan on binlerce halk, Beyoğlu ve Galata tarafıma geçmek üzere köp » rüye doğru ilerliyormuş, Sedan sokak- ta bulunan bütün devriyelerini derhal toplatsın ve kendisine bir tecavliz ol » madığt takdirde hiçbir şeye karışmasın, Bal'sra sordum: — Devriyelerini karakollara tor çek- sin, — Evet, meydanda bizden kimse kal masın, — Başüstüne? Telefonla Sşdanı buldum. Balların emrini tebliğ ettim. Onun da etekleri tutuşmuştu, Bana: — Bıyoğluna geleceklermiş, Binler. ce kişi ile nasıl uğraşacağız, Bir müsa- deme olürsa ne yapımağız? Sedanm sözlerini Ballara anlatıyo » rum. İhtiyar kumandan müşkül bir va» ziyette... Bir dakika düşündükten sön- va cevap veriyor: — Türk ahali tarafından kendileri ne dokunulmadığı takdirde biç bir işe müdahale etmesinler, Kolonelin emrini telefonda tekrar e diyorum. Vakayi 5 kadar süratle cereyan edi yor ki âdeta aptallaşmıştım, Bu vaziyet karşımda benim yerimde kim olsa şa- gırırdı. Ayakta, odanm ortasında dur- muş Balları seyrediyorum. O, kendisin den ümit edilmiyen bir çeviklikle kâ - gıtları kanştıtıyor, telefondan o telefo- na sarileyordu, Ben, kumandan Sedanla konuşurken, o askeri telefonla Harbiye deki umüm! karargâhı buldu. Maring- tona vasiyet çtralında uzun Uaadıya izahat verdi, Üç senedir (o Balların bu kadar telâşiı, bu kadar faal Zâmanını görmemiştim, Biz telefonla görüşürken Galate tara- adan bize doğru bir uğultu yükselme ğe başladı, Yüksek bir yerden muse » zam bir su kütlesinin boşanmasını an- hayatma bazı esrar karışmış bulunu-! yor, Hem de pek çek esrar, O kadar gok ki, bana bile bahsetmiyor, Bunun için hayatı ciddiye alıyor. Bilirim o-. nu... Pek kederii, pek. | Besinin tabillikten o ayrılmamasına dikkat eden İsmet: — Demek sana hiç açılmadı? İ — İmkânı var mı7... Murad, eldâi- yetle telâkki ettiği bir kadmı lekel yecek bir gevezelik eder mi hiç? Fas kat var. bir şeyler var. Meselâ, işte bak, dünkü mektubunda ne diyor! “Şunu unutma, kardesim: Kadınlar Ta insan bülün mevcudiyetiyle asla bağlanmamalı! Yarı yolda birakırlar.. Ve biçare erkek, boyru bükük, tek bas sına kalakalır.... Bilmem onne! Bunu anlıyor mw sun? Fakat ben kalıbımı bâsarım &İ, pek beşin bir kadın onu tutuşturmuş, yakıyor. Ne dersir. ha? Yatağın ortasında toparlanıp otur. du, Bu felsefeden sonra pek sevimli bir hali vardı, Okşanmak istiyen bir bedi yavrusuna benziyordu. Sakin göz! ler, hiöbir ik'nci mana ifade e'miyen bir bakış. Ve annesine bakıyor. — Ya, böyle anne.. Kadınlar hem | Ye düşürür, düşündürürsün, insanı... dran bu gürültü Üzezine ikimiz de ir» kildik. Pencereyi açarak Şişhane yokuşuna bakıyorum. Görünürde (o bir şey yok. Gökyüzünde hafif bir kızılık var, Gi latadan' #onra o earsrengiz uğultu de- vam ediyor, Adeta şehçin havası elek- teiklenmiş gibi... Geccnin serin rüzgâr m eiğerlerime çekerek etrafı Ginliyo - rum, Bokaklar tenba.. İçimdeki (gari heyecan, ifadesi güş bir gevinçie kay - naşıyor, Ballar masanuır buşında otur muş garip bakışlarla beni süzüyor: — Ne van? — Hiç bir şey... Peneersyi kapıyorum. Esllar, tek * rar Ysat beyi telefonda aramamı emre- diyor, Anyorum, Yerinde yok. Bir da- kika sonra tekrar telefon çalıyor. Ge De İstanbul kumandanı Kenedi, Telefo- nu Ballara uzatıyorum. Kenediyi da - kikalarça dinliyor ve yalnız şu cevabı veriyor: — Olrayt Kanedi! Telefonu kapıyarak bana dönlüyor: — Halk, tezahürat yaparak ilerliyor- muş. Şimdiye kadar hiçbir hâdise olma mış, Fakat Beyoğluna o geliyorlermiş. Buna karşı ne yapacağız? Benim cevap vermeme vakik kalma - dan telefon zırlıyor. Açıyorum: Kar - gımda Esat Bey. Kendisini birkaç defa aradığımızı söylüyorum. — Bir dakika © oturabildim mi? Bu akşamki kadar yorulduğumu bilmiyo - rum, Allahm isayetile bu akşamı sükü netle geçirebilsek çok sevineceğim. Ve soruyor: — Kumandan orada mı? — Burada efendim, Diğer taraftan Ballar da soruyor: — Kim arıyer? — Esat Bey, — Vaziyet hakkında kendisinden i sahat al, Esat beye telefonda Ballarm arzusu nu bildiriyorum. — Ben de #sten onun için telefon et- tim, Halk mutlaka, Beyoğlu tarafına | göçmek iştiyor, Onların bu arzularına mani olmağa muktedir değiliz. Rum ye| Ermenilerin Üç senedir yağtıklari nü- mayişlere mukabele etmek istiyorlar, Fakat, Kimse bir tecavüz fikri beslemi- yer, Ve Türk polisi vaziyete tamamile| hâkimdir, Esat beyin sözlerini teredme ediyo- sum. Kısaca bir: — Olrayt! diyor, Esat beye münasip bir sevap veriyorum, Telefonu kapa »| tıyorur. Bu serada gürültüler, uğultu » ler gittikçe fazlalaşiyor, Tekrar odanın pene€resine gidiyorum. Henüz kimse - ler yok, Fakat Şişbane yokuşunun alt hos mahlüklaşdır, “hem de vazgeçil mes onlardan... Fakat, bağlanıp inki- sara uğramak, aman allah verme ya" rabbi.. Değil mi.. Ben de onjardanamı? — Ren demi? — Öyle.. Sen da, bir erkeğe saadet veremiyecek kadınlardanam.. Endişe Karakterin böyledir. On öh oh! Çok Şükür iki anmemsin.. Ya annem olma. Saydım vay heilms,, Vay gelecek ba: sma o zaman, .. Ayrılık günü... — Anneciğim... — Evlâdım... — Haydi, haydi.. Git artık. Çabuk &it de çabuk gel, Dudakları altımda kelebek kunadı Eibi çırpman kirriklerini öpüver. Pt! Nİ gerilmiş olan vücudunun hor tara.' fında gezdiriyor, i Evlâdı... Ayrılacak... Ah bu yoleulik!, Çikmesaydı... Halbuki, bugünü öyle ir'e cehmieti kis. Görmek, anu görme" iytemieti, Şimdiyse, bavullarmı, eli değmeye, değmeye yapıyordu. f başından bağrışmalar, şarkılar, Ö zurna sesleri geliyor. Kolonci bi ride ben başımı pencereden vâriyette bekliyoruz. Biraz sonra tıncı dairenin köşesini dönen alay” tarlarını görüyoruz. En önde irili 4 kırmızı bayraklar o taşıyan bir insan... Arkadan mütğiş bir kalal | davul çalanlar, raksedenler, horü penler, şark: söyliyenler.,. ; * Üç senedenberi ıstırabın en koyük.. ny çekmiş olan millet sür ve surur de... Gözlerim yağaryor, Ballar diği halde başımı çevirip bakamıyö gi Bu kalabalık şimdiye kadar gördüğ ” kalabalıkların hiçbirine benzemi, Bu kalabalığın vaveylâzi içime u ürperti veriyordu. ( Halk kütleleri davul çalarak, söyliyerek, kırmızı muzaficr ba rı sallıyarak alon akın önümüzde çiyor. Tarif edilmez bir gurur onları seyrediyorum. Kiminin b çık, kiminin göğsü... Yüzler sevii kıpkırmızı. Bağırmaktan sesler ih muğ, Va bitmez tükenmez bir halinde devam eden haykırışmalarıü sında daima şu cümle duyuluyor? — Yaşa Mustafa Kemal! Ben alayı seyrederken telefon zırlamağa başladı. Arkamda Jar seslendi; — Telefona bak! vi Gürültüden dolayı pencereyi ki rak telefonu aldım. Karşıma Galatiğ V lis kumandanı Sedan çıktı, Ahizeji” " lara verdim, Daha bir iki kelime kö” madan bana döndü: rp — Eidal! Koş, sokağın büyük i kapılarını E-vattır? dedi İla: Aşağı koştum. Kapıda Kibrsl ğ. isminde hir nefer nöbetçi . duru; y Cu; — İçeri gir ve derhal kapıları emrini verdim. (Devamı Yakında pa Bu sayfada 1 -— Son korsan 1914 - 1915 senesininen hejfe.,, canlı deniz macerası. 2 — Harem ağasının oğl! VÂ - NÜ'nun tel'f eseri, Öpüştüler, ayrılıyorlar. Bu 8 kadıncağımın gözlerinden oluk © yaşlar böşanmıya başladı. Ve bir volkanın lâvları g bi, yüzünü! kıyar, Kendi kendisini teselli “Canım! Ne oluyorum, canım,. Çöle: ya dönecek değil mi1,, diyor, burada rol aynıyan mantık değin Meçhul bir kuvvet onu sevk veğene re ediyor, Öyle bir kuvvet ki, kadar meveydiyetinde , dan haberdar değildi... Gitmeye hazırlandı. Ayağa Fakat avaklam onu götürmüyor” desi emrediyor. Lâkin vücudu i ? miyor. Ayakta duruyor. Enis'n © göğsüne sbanmıştır. Parmekları, nun saçlarını karıştırıyor. Ciğeri ih çeke çeke. onun hastalık kokan sb hasını ciğerlerine çekiyor. gel — Haydi, git git, anne... inşallah... Su sözler due x'ırmdan fırlıy ti. Zorla zaptediyor: i “— Ölmiyeceksin, yaşıyasaksıf. SUN Yaceyi,