7 Ekim 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

7 Ekim 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

mif — tahminen üç hafta sonra, HABER — Aksam postası | Bekçinin evi — Dünkü nüshadan devam — | Bir gün öğleden sonra, — Caillon su fıçısı yüklü iki tekerlekli hafif arabayı çıvan yamağile karşılaştı. — Hava sıcak! Biraz su içeceğim. Karıma bir limonata yaptırmak istiyo- rum, Boğazım kurudu. D Zayıf hizmetçi, biraz tuhaf bir ile cevap verdi; — Evinde hiç kimse yok! — Öyle ise kendim yaparım. Cant sıkıldı. Sonra, bahçıvan yama- ğının söylediği sözler kafasını meşgul etmeğe başladı. — Karımı gördün mü? Ötekisi, biraz geveze bir tavırla, o - eda P:_uruşuk yüzünde müstehzi bir tebes- süm belirmişti, terliyordu. Birkaç adım attıktan bir tavırla: sonra, — acül —_Patron ile beraber, dedi. Caillon bu işte bir fenalık görmedi. — Mösyö Guyun bizimle arası iyi - dir, Yaman bir kahkaha fırlattı. Bu kah kaha Caillona dokundu. Biraz burku - larak sordu: — Ne olüyorsun, bana bak?!.. Bahçıvan yamağı beygirin yanına kaçtı, dizgini tuttu, susmuştu, Sessiz, © gayrimeş'ur bir hiddet bekçinin göğsünü parçalıyacak kadar kabartıyordu. Bu kahkahada bir alay cesareti vardı.., Bel ki de terbiyesizlik... Caillon yoldan sap tr. Bahçıvan yamağının sözleri, her şeye rağmen, hoş olmayan bir merak uyan- dırrysrdu. Düülar Lasasr riyasıma Biri- yor, insanlarla bir aradayken kaybolu- yor, evc ayağını basınca tekrâar kafa - sında beliriyor, bazan da bütün gün meşgul ediyardu; o zaman — kızarak, kendi kendine: | “Bu ne demek? Bu ne demek Vcr; diye tekrar ediyor, ve nihayet kendinden u- tanıyordu. Genevievle kanuşmak arzu- su duyuyordu, O kadar çok utanıyordu ki, verdiği bu karardan vazgeçmeğe mecbur oldu. Bahçıvan yamağile karşılaştığı günden iş bir ak Nİ kuvvetli bir yağmurdan korunmakş?ir:e; ' r'e_'Marais gölü kenarındaki kamış ku- lübeye sığındığı zaman Caillon Oflilmda kendisile eğlenen Mös Yi ve karısını görerek hayrete Bahçıvan yamağının bir cadrya ğşn yüzü gözünün önünde ;aîı;îeiîîîîıillaenaş ilzczcti nefsini kür- Belar » korkudan — yarı ölü “khy:nar;; Ve başırlx "yorgînm altma ni hağ—,î::uîım Üüstüne hücum etti, Caillonu n adga ba'şlıdı. Bı.ı hareket ilyüz küfgîıt-e emedi. Onu şiddetle sar iyor, vahşi bir insanın ya- Pabileoeği K yordu. &i her şeyi yapmaktan çekinmi evinde, yö Gu- düştü. benzi - canlandı. t_ionmuş bir halde ancak ç) Vücudunu sevdiği - Sinin hayatından korkarak: A iiyE — Durunu 4 Yordu, * dürünüz! diye yalvarı- Istırantı idi. Ptan dudakıl * Yüzü kan ter j Bözü ka döndü_ arı bükülmüş halde Tarmış bir halde, şato sahibine _ '—;nî;?-. €ğer patron olmasaydınız!, e BK £ * * : v naklığ ri biribirine çarpıyordu; bu- * Iğina rağmen iç; i.. ) ge duydu &men içinde efendisine kar- Hüi BU irst hürmetin esiri bir hal — Onu öldürmeliyim, öldürmeli.. Üşmüş olan silâhma bakıyordu. A- te $ fışkıran yanaklarının eti terliyor - şau't Donuk bir parlaklık bakışını tatlı- $tırıryordu: Ağlayacak sanılırdı. tm—;Bunu siz, Mösyö Güy siz mi yap- *« Bunu, bana karşı mr yaptınız?, Sesinde sakin bir ihtizaz hissedili - ğî;îu- Basit ruhunda kara bir böşluk " H olmuştu. İnsanların ahlâksızlığı Urada kararmaktaydı. iYen patronunu ayıplıyordu. Sükünet bulan hali, elini alçakça uzatan Mösyö Grandvali teskin içindi. Bekçi tereddüt Eîtl. kendî kendine karar verdi: “Evet. SÜnkü siz patronsunuz!,, | — Mülerim benim, Mösyö — Caflfon, | çeken beygiri yedeğinde götüren bah-| | karısına bakarak bir çok muhakemele müzlarını stlkti ve kamçısını şaklattı. | çinde olan Joseph, | Caillon mütema| Ü — * BAA b bi Y uü..ı_—-&_.__.._..:_.._ B C Geğa İA gaA , Karın değil, Onu affediniz.. bana? — Katı yüreklidir). Yahut o katı yü- rekli değil de; ben ahmağın birisiyim. Caillon dehşet saçan gözlerile kötü re sahne olan bir süküttan sonra: — En kötüsü, işi herkesin bildiği - dir... dedi, ** * Genevieve deli gibi ağlryor, çırpını - yordu. Caillon en küçük bir merhamet bile duymuyordu, belki — seviniyordu. Bu vaziyet devam edemezdi, İşten dönünce, Genevievein şimdiye kadar terketmediği evi boş buldu. Ma- sanm üstünde bir mektup — vardı. Her şey yerli yerinde idi, fakat ortalıkta İn- sana büyük heyecan bir hissikablelvu- kuun ağırlığı hissediliyordu. Versaya, hemşiresinin yanmıma gitmişti. Kocasın: kendisini ormanların — yalnızlığı içineı kapadığı için ittiham ediyordu. Şehir - ler civarında bir iş bulması için rica edi yordu; ve o zaman tekrar evine döne- cekti. Caillon derin bir azap duydu, otur- mağa mecbur oldu. Ne olursa — olsun karısını seviyordu. Acı acı: “Ah, ço- cuk!, Ah! Çocuk..,, diye mırıldanıyor- du, Birden odaya koştu, yatağı itti, bir parke taşını kaldırdı, delikten bir ku - tu çıkardı ve açtı. İçinde para vardı.. Saydı: İçinde mirası ve tasarruflarile toplanımış, bir çok satışlardan kazanıl- mış yüz elli bin frank — kadar bir para vardı. Kasvetli yalnızlık bulunduğu süküt çemberi içinde onu boğmakta idi. Gel- mesi için yazacak mıydı? Gururu ne kadar hırpalanacaktı?.. Yeni bir hayat tanzim etmek lâzımdı, Ö zaman karısının bütün kıymetini öl- çecekti, Yıldırım sertliğile kapıya vuruluyor- du. Mösyö Guy Bir kepazelik çıkma - sından korkuyordu. “Ve sonra, itiraf ediniz ki, biribirimi zi yüzlerimiz kızarmadan görmek güç olacak, biliyorum ki, haksızım. Tamir ediyorum. Hiç bir şey kaybetmiyeceksi niz. Rambauillet civarında — bir yerde| bulunun.. Karmız size tekrar gelecek.. Burada canr sıkılıyordu.. Onu o kadar ihmal ettiniz ki..,, Mösyö Grandval bu çirkin hikâye - den sonra, bekçisini kabul edeceği baş- ka bir hizmet mukabilinde değiştirmek istiyordu. Fakat, bundan küvvetli bir heyecen, şiddetli bir protesto beklemi- yordu. “Bunu siz, siz Mösyö Guy yapacak| mısınız ?.. Bunu yapacak mısınız?,, Mösyö Grandval, Caillonu teskin et- mek istedi. Haksızlığın yaraladığı in - sanları makul olmağa davet etmek güç tür. Lâfın sonunu: “Öyle icap ediyor,,, gibi kestirme bir cümle ile bağladı. Bü sahne evin önünde cereyan edi - yordu. Hendeğin — derinliğinde — yeşil renklerin garip bir akışı vardı, taham- mül edilmez sıcak yapraklardan, yaba- ni menekşeler, kurumuş otlar üstünde zıplıyordu. Bir ölüye fazla saadet.. Ölü, şaşkın halde, boğuk bir sesle an cak: “Bunu yapacak mısımız, siz, Mös yö Guy? Bunu yapacak mısınız?,, cüm lesini tekrar edebiliyordu. İş ona o ka- dar gayriinsant görünüyordu ki, inan - mak istemiyor, hattâ — inanamıyordu. Artık bu ormanların, bir — zamanlarki gibi efendisi olamıyacaktı, Hiç, hiç bir gün kendisine yol verileceğini hatırın- dan geçirmemişti. Caillon evine nasıl dönecek? O ar - tık içi boşalmış, ölü bir — insandı. Hiç| bir şey yemeden içmeden yattı.. Neşeli| . şafak bir irmağın şırıltısını veren orma- nr ateşli uykusundan uyandırdı, bü - yük odaya solgun bir parlaklık serpti. Gece hiç uyumamış olan Caillon şiş - miş gözlerile yatağında doğruldu, sev gilisine (yani ormana) — baktı.. Başka larınım ormanları?.. Yabancı insanlar, kendisinden başkaları... Ve ormanları onlara teslim edilecek! Azaptan öle - cekti. Heran renkleri — değişen şafak, ağfaçların gür saçlarını — yeşile, mora, erguvaniye boyıyordu. Gün doğuyordu, İnanınız |. küçülmüş mü? Acıkmıs gözleri rşrkta yorulmuş — olan bi r Fauimaud inledi. Caillon köpeğinin ilk| defa haykırışlarma karşı lâkayt kalı - yordu. F Düşünüyordu. Derin, ve caniyane bir şey düşünüyord“. Bu ormanların yegâ ne sahibi değil miydi? Buranın efen - disi değil miydi? İçini koyu bir şüphe kemirmekte idi. Hakikatin soğuk, kor- kunç maskesini yüzünde hissediyor gi- biydi. Caillonun bizzat kendisi kimdi? Bir korkuluk, işte © kadar.. İçinde, sak- ladığı ve hâlâ saklamakta — olduğu bu servete, ruhu olmayan bu zenginliğe, elinden karısını, Mevkiini çalar ve ni- bayet gururunu hirpalayan bu servete karşı kuvvetli bir kin uyandı. Ya or manları!., Cailleon uzun zaman kendini onları sevmekten menedemezdi. Onla- rın lisanını anlayan, ıstıraplarını, dert- lerini, saadetlerini, sevinçlerini ancak o, keşfedebilen ancak oydu. Kararı güneş gibi parladı. Hayır, or- manlarını ateşe vermiyecekti; — hayır, kendini de Marais glüne atmıyacaktı! Bunlar zayıf insanların yapacakları şey lerdi. O! Buraya yeni bir bekçi gele - # Y unune l r dikz T | in ( li Yazan : Niyazi Ahmet 365 sene evvel bugün <Ü Meşhur Lepanto muharebesine başlandı Bu çarpışmade 224 Türk gemisi zayi oldu. 3468 esir verildi. 15,000 hıristiyan esir kurtarıldı i İki yüz kırk kadirga, kırk kalyon ile yirmi küçük çektirme., Yani üç yüz yelkenli. Lepanto körfezinde deniz yüzünü kaplamıştı. Leyventlerin gür seslerinden rüzgârlara karışan mağ- rur şarkıları, körfeze derin akisler bırakıyordu. Donanma kaptan müez- zin zade Ali paşanın baş kumandanlığı altında idi. Cezayir beylerbeyi Uluc Ali, Trablus beylerbeyi Cafer paşa, Barbaros Hayreddin oğlu Hasan paşa ve diğer beş sancak beyi de kaptan paşanın emri altında bulunuyorlardı, Gemilere konulan kara askeri kunşııı- danlığını Pertev paşaya verilmişti. Leventler; — Harp, harp.. diye haykırıyorlar- dı. Kaptan paşa, büyük muvaffakiyet- lere yaklaşmakta olduklarını vaadedi- yordu. Pertev paşa ile Uluc Ali ise, hiç de bu fikirde değildiler. Tayfanın bir tali oyununa kurban edileceğinden şi- kâyet ediyorlardı. 1571 yılı 7 birinci teşrin günü, 365 sene evvel bugün hristiyan donanması demir alarak Osmanlı donanmasının üzerine yürüdü, Kanlı burun açıkla- rında karşılaştılar. Hristiyanların do- nanması 200 kadardı, İki tarafın kar- şı karşıya gelmelerini Hammer şöyle anlatıyor; “İki kuvvet bir müddet mütekabil hayret ilebirbirlerini temaşa ettiler: Güneş bütün şaşası ile parlıyordu. Müttefiklerin miğferleri, — zırhları, kalkanları Türklerin gözlerini kamaş- tırmış olduğu halde bunlar da gemi- lerin ve Türk tayfaların koyu ve mü- tenevvi renklerine, altın fenerlerine, altından, gümüşten kitabeleri havi kır mızı sancaklarına ay yıldıza mütehay- yir idiler. Bu süküt, Osmanlı amiral gemisinin selâm işaretini ve hristiyan amiralını o suretle kendisini tanıtma- ğa daveti mutazammın olmak üzere | attığı barut dolu top sedasile fasıla bozuldu. . . & Bir saat süren kanlı boğuşma esna- sında müttefikler birkaç defa kaptan gemisine hücum etmişler, fakat her defasında geri püskürtülmüşlerdi. Müezzin zade bir kurşunla ölüm de- recesinde yaralanarak yere düştükten sonra iş değişti. Leventler karıştılar, Bu fırsatı kaçırmayan İspanyollar hücum ettiler. Askeri teşvik eden ku- mandanlar şŞöyle bağırıyorlardı: — Para, para.,. Osmanlı kadirgaları para doludur. Koşunuz. Bir nefer, can çekişmekte olan kap- tan paşanın başını keşti. Düşman ami- ralı kesik başı denize attırmadı. Bir mızrak ucuna geçirerek baş direğe astırdı. Bunu gören Avlunya kaptanı Karagöz, Midilli sancak beyi Mahmut bey, amiral gemisinin imdadıns yeti- şerek şiddetli bir muharebeye tutuş- tular. Tehlikeyi gören diğer düşman gemi leri amirallarını kurtarmak icin vakit bilirdi. Gaillon sakin ve emin olacaktı. İyi bir sabah geçirdi, kararı sert ve kısa bir sakalla kaplı yüzünü aydınlat- ti Kestane, meşe ağaçlarına, çamların ağır sesi, evden gelen taze kokulara ka- rışıyordu. ** * Caillon küçük evini, gitmeği sevme- diği Bâtein öte tarafını, ormanların” ya- mnındaki çukurda yaptırdı. Hâlâ gururun dan bir şeyler saklıyordu. Ve Caillon ruhsatsız avcılık yapan bir adam ol - rmuştu, (SON1 üi d geçirmeden koştular. Burada da tali yardım etmedi. İntizam bozulmuştu. Karagöz ile Pertevin kadirgaları zap- tedilerek hristiyan gemilerine bağlan- dı, Karagöz öldürüldü. Pertev deni- ze atılarak bir şalopeye girmek imkâ- nını buldu, 4 Muharebeye en geç başlamış . nan Uluç Ali, Doryanın gemilerini muharebe sahasından uzaklaştırmağa müuvaffak olarak hücuma hazırlandı. Hücum çok ani ve süratli oldu. Uluç Ali Malta kaptanımın gemisini zapt ti, Mesine kumandorunu elleri ile ya kaladı, Hançerini çıkararak: ; — Kumandanlarımın intikamını alı- yorum.. diye kendi elile kumandorun başını kesti. BK Fakat diğer gemilerin merkezi bo- zulmuştu. Uzaklaşmaktan başka çare yoktu. Bütün yelkenleri açtırdı. Dört kadirga ile hristiyan donanmasının ortasından geçti, uzaklaştı. ei Uluç Ali, bu suretle bu kanlı muha- rebeden dört kadirge ile kurtulmuştu. 224 Türk gemisi zayi olmuştu. 117 bü- | yük çapta, 156 küçük çapta top düşma- nın elinde kaldı. 3468 esir alındı ve hristiyan esir kurtarıldı. Müttefikler on beş kadirga ile sekiz yüz asker ve gemici kaybetmişlerdi. Muharebenin üçüncü günü yirmi altı asilzade ve kumandan aldıkları yara- lardan öldüler. Meşhur Don Kişot | müellifi Servantes de sol kolunu bu muharebede kaybetmişti , v Kömür yerine — güneşışığı — Arokolor adı verilen yeni bir ecza -*.'ı_ tün — mühendislik âleminde büyük bir inkilâp yapacaktır. . Amerikan âlimlerinden daktor Ab- both bunu kullanmak suretiyle güneş tarafından işletilen bir istim makinesi yapmıştır. 4 '.'. Bu makinenin ticart maksatlarla kul- lanılacak elverişlilikte olduğu ve kö - mürle gaz gibi mahrukata ihtiyaç h settirmiyeceği söylenmektedir. 5 Makine güneş şualarını hususi bit su- rette imal edilmiş cam borular üzerine tekâsüf ettiren alaminyomdan mimul mahruttf aynalardan ibarettir. Arako - lor denilen yeni ecza bu boruların için- — den akmakta ve güneş şuaları tarafı dan Isıtılmaktadır. Muhtelif halâ sis - suya naklolunmaktadır. Kaynıyan ise istim yaparak — makineyi işletecek kuüvveti temin etmektedir. Bi v Arokolor denilen ecza bu hafta Lon- drada açılacak olan İmparatorluk kim- yevi ecza sergisinde teşhir edilecektig ŞN HABERİ AKSAM POSTASI DARE EVi , Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu * İstanbul 214 Telgrat adresil : İstanbul HABER | Yazı işleri telofonu , 2807? idare ve ilân r 24870 ABONE ŞARTLARI | Türki 86 aylık 730 , 1450 D 3 âylık 400 , soo / ll * avlık iso € 309 © l — 'l Ş'ı Sahıbi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us İ Basıldığı yer (VAKIT) matbaası İ

Bu sayıdan diğer sayfalar: