k ğ Murad Serloğlü Hulâgünun maksadı, sizinle akraba olmak- tır. Bunun için kızını oğlunuz Ebubekire © yirci olmaktan başka bir şey yapamı- vermek Bütün gece böyle geçti. Bülün gece Bağdat durmadan yandı ve yağma © dildi. Sabahleyin ortalık aydınlandı- ğı zaman güzel Bağdadm bir anda mahvolmuş olduğu görülüyordu. Gü- zel köşkler ve binalar birer harabe haline gelmişler, ateş ortalığı korkunç bir dekora bürümüştü. Hele sokakları dolduran boğazlan- mış ve parçalanmış cesetler büsbütün tüyler ürpertici ve müthiş bir manza- ra teşkil ediyordu. Bağdat bir gece zarfında on senede tahrip edilemiyecek derecede mahval-| muştu. Artık Hulâgünun askerleri "“Bağ- dada hücum” emrini bekliyorlar'lı. Şehir düşmüş sayılabilirdi. Halife Mustasım gece cereyan eden vakalarm hepsinden malümattardı. Buna rağmen bütün olup bitenlere se- yordu. i Doğrusunu söylemek ( lâzımgelirse, halife Mustasımın ümidi çok zayıfla- mis, hemen hemen hiç kalmamıştı. O kadar itimat ettiği ordusunun, Hulâ-| günun karşısında frrtmaya tutulmuş bir ağacın yaprakları gibi dökllme- si, dualarının hiçbirinin kabul e- dilmemesi onu tam manasiyle bir şaş- kına döndürmüştü. Sabıh ortalık aydmlanır aydmlan- .Daz ilk işi müneccimbaşı Ubeydi ya- uma çağırmak oldu. Ubeyd ber zamanki mürai çeri girince sordu: — Ne haber var Ubeyd? wizim halimiz? Ubeyd de artik icrtata girişmek za- manmın gelmiş olduğuna kani olmuş- tu. Vaktâ halife Hulâgü şehri sarın- <a alevilerden korkarak ve yardım u- şmarak vezir Müeyyededdini affetmiş- t.Müeyyededdin gene eskisi gibi elleri Bi, kollarımı sallıyarak saraya girip ,Sıkabiliyor, eskisi gibi nüfuzunu kul Ianabiliyordu. Fakat onu herhangi bir adamı vasıtasiyle öldürtmek işten bi- le değildi. Ubeyd buna her dakika| muktedirdi. Hele böyle Bağdadın tam manasiyle mahşer olduğu bir anda. Ubeyd ikinci rakibi İbni Ömerin de artık bu işle meğgul olmadığını gör- düğünden onu da karşısmda yok ol- muş farzediyordu. Binzenaleyh karşı- sında sadece halife Mustasım kalıyor. du. Ve asıl mesele, Mustasımın uçsuz! bucaksız hazinelerinin yerini ve met- halini Ubeydden başka bunlardan hiç- 'biri bilmiyordu. Ve bu paralar elinde olduktan sonra yapamıyacağı hiçbir iş kalmıyordu. Binacnaleyh şimdi ar- tik Mustasımı ortadan kaldırmak Z1- tavrile Ne olacak ARAR. ONakleden: Hatice Süreyya istiyor manı kat'i surette gelmiş bulunuyor- du. Bunu da halifeyi Hulâçüya teslim etmek suretiyle yapmayı kararlaştır- mıştı. Halifeyi kandırmak onun İçin kolay bir işti, Halife teslim olmak maksadiyle Bağdadı terkeder etmez hazinenin kapılarımı açacak ve psrs kuvvetiyle orduyu ve halkı elde ede- cekti. Bundan sonrası ise kolaydı. Ubeyd her halde Hulâgü ile uyuşma nm yolunu bulabilecekti. Bu düşünceyle söze basladı: — Muhterem halife dün gece yıldız lar bana gene fevkalâde mühim sırlar ifşa ettiler. — Ne söylediler? — Hulâgü Hanm maksat ve fikri. ni, — Neymiş? — Meğer Hulâgü Han buraya gayet meşru bir fikir ve niyetle gelmiş. — Ne gibi? — Bütün maksat ve niyeti sizinle bir karabet tesis etmekmiş, Yan! da- ha açık söyliyeyim, kendi kızmı oğ- Yumuz Ebubekire vermek, bu süretle sizinle akraba olmak istiyormuş. İs- temiyerek giriştiği bu harpten dolayı kendisi de büyük bir teessür içinde bulunuyormuş. — Garip şey. Ben de bu söyledikle-! rinin tıpkı tıpkasmı yazan Hulâgü im-, zasiyle bir mektup aldım. Fakat bu- nu bir hile zannediyordum. — Görülmemiş bir isabet! Esasen bana bunu haber veren yıldız en sadık yıldızımdır. Beni şimdiye kadar kat. iyyen aldatmamıştır. i — Peki, daha ne diyor? — Sizin debdebe ve daratla kapı dan çıkarak onun nezdine gitmenizi tavsiye ediyor. — İyi ama, bu benim için tehlikeli olmaz mı? — Bence hiçbir tehlike yoktur. Bil hassa böyle görülmemiş bir debdebe ve darat İle dışarı çıkarsanız, bu şev- ket karşısında Hulâgü müthiş bir $a$- kınlığa uğrıyacak, önünüzde rükün va racak, size inkıyat edecektir. Siz de böylelikle her arzunuzda muvaffak o- lacaksınız. — Bu takdirde ben de büyük oğlum Ebubekire söyler, ona Hulâgünun kı. zini alırım. Vakıâ onun da dört kart- si var ama, zarar yok. Birisini boşe- yıverir. Hem biliyor musun Ubeyd, aklıma ne geliyor? — Ne geliyor? > (Devamı var) Hissi Roman —2a — Birdenbire coşarak: "— Hayır, hayır! - diye hıçkırdı. - Bunun imkânı yok. Deli olacağım. © Muradın hakkı var..., © “ihin ve korkak Kadın! İşte... Hep Murad. * HAMA ruhunda hâkim olan odur.. Başından ve gibi facinlar geçerse © deçsin, Murad. itiyatlarına sinmiş, &- adının dizginini »le geçirmiş. İsmet, ran uzaktaki hayaline bağlı... Hep ana düşünerek *s'ikbalinin planlarını *anzim »debiliyor. Ve kendini bir an süz tasavvur #wlince titriyor. Ah, ından sonra, bu şerait içinde hâlâ saldın avrılmamazlık edebilecek mi?.. Ayrılmasına da imkân var mı?. İşte bir munadele ki, ha'ledebilirsen — Get bakalım. Bundan sonra, onun nasibi bir has- tabakicı ömrü sürmektir. Hayat, on- dan sade fedakârlık, bir anne feda- kârlığı bekliyor. Maziyi tamir etmek, yaptıklarmdan, pişmanlık duymak. Hastalığın tehdit etitği evlâdına ken- disini vakfetmek.. Hem de belki ölü- me mahküm olan evlâdı için kendisini de ebediyyen mahvetmek ve son zev. kinden, iptilismdan mahrum bırak-| mak.. Sade Enis için yaşamak... Öyle ya: İstese bile, bu yeni şerait içinde genç âşıkından ayrılmaması na sıl mümkün olacak? Ayağa kalktı. Fakat bacakları vü- cudunu taşıyamadı, Kaçmak İstiyor. Bu fikirlerden, bu emrivakilerden vu zaklaşmak... Sanki milmliünmüş gibi. Halledilmez muamma. Öyle mi?.. Evet, öyle... Bunun muhakkak olduğu x | küyor gi Mi Birinciteşrin — 1996 ervif e kansiBirTp Hatıralarım anlatan ? EFDAt TALAT — 216 — IHSAN ARİF Yazan: Bu akşam dışarı çıkmak sizin için çok tehlikelidir Herifin korkudan yüreğine indirmek için bililtizam şu cevabı verdim — Evet. Hem de süratle geliyor- lar. Ellerini uğuşturdut — Peki, biz ne yapacağız? Alaya devam ettim: — Alnımızda ne yazıl ise o olur. Dü- şünmekten ne çıkar? — Sizin için de vaziyet kötü, — Tabii kötü! Herkes beni İngi- lizlerin uşağı olarak tanıdı. Kemalist- İcr İstanbulu alır almaz (boynumu ke- ser gibi yaptım) ilk defa kopsi kefali yapılacak olanlar arasında ben de va- rım, — öldürürler mi dersi — Her halde bu yaptığımız işler için bize bir madalya vermezler, — Belki biraz hapsederler — Zannetmem. — Mutlak öldürürler mi? — Seni, beni sağ bırakmazlar. — O halde başımızın çaresine ba - kalım. — Vakıt kaybetme. — Kaşalım mı? — Derhal!, Herif, beti benzi kül gibi, elleri ttri- yerek yanımdan kaçar gibi uzaklaştı. Çok geçmeden Ermeni o gardiyanm, Erokeri kimseye haber vermeden terk ettiğini ve bir daha görünmediğini ha- ber aldım, Koca Krokerc, derin bir matem çök- müştü. Herkesin suratından düşen bin parça oluyordu. Herkeste bariz bir havf ve telâş okunuyordu. Acaba, bizim yökarıda misafir olan muhterem dostlarımız ne yapıyorlar.? Onlar bu haberleri, bu vaziyetleri nasıl telâkki ediyorlar? Arzuları, fikri âlileri! nedir? Onlar, binanm en üst (katında oturduklarından ve şehrin hayatile alâ- kaları kesilmiş gibi olduğundan hâdisa- tn aldığı son cereyandan belki haberleri yoktu, Bu muhterem vatandaşlara! Kabra - man Türk ordusunun İzmiri o aldığını, mülli kuvvetlerin Yunanlıların son baki- yetimüyulunu temizlemekle meşgul bu- Yunduğunu, çok yakında şanlı milli kuv vetlerin bize kavuşacağını müjdeleme- İlydim 1! Evet, onlar bu O müjdemden o kadar sevineceklerdi ki kimi kederden hastalanacak, kimisi korkudan ağlaya - cak, bir kısmı da son ümitlerin kırılma- sından mütevellit bir inkisarı hayal için de yemekten içmekten kesilecekt. Onla- rı bu derin zevklerden mahrum edemez! dim! Bunun için yukarı kata çıktım, Artık onlar Krokerâeki hayatların: yadırgamı- nu biliyor ve titrediği budur... Muammanm bir tek hal yolu var.. Merhametsizce, insafsızca bir kesiş... Muradla her şeyi bitirmek... Bütün hayallere, bülün zevklere veda... Fakat vücudu, hisleri, fikrine ve di. ger hislerine isyan ediyor... Bu isyan kuvvetli... Bütün benilğini sürüklü- yor. “e Demek ki ben buyum... Bu ucü- be! Bu canavar!.. ONUN ölümüne yü- rüyorum...., Ancak Enis ölürse, Murada kavu şacaktır. Bu bile aklından geçiyor ve oğlunun ölümünü düşünebil kendinden nefret ediyor, Her şeyi ta nıyamaz bir hale gelmiştir. — Gitli demek?.. Gitti e Delikanlı, endişeyle kapıya bakı- yor. Zehranın geri döneceğinden kor- dir. Zübeyde han di, Enisin yas| tıklarını düzeltiyor. Kayan yorganı! çekip ceviriyor. Sonra da, #açlarım parmaklariyle taradı. Alnma bir cük kondurdu. — Bü anne. Bakım ellerime. Nasıl kansız. Balmumu gibi sapsarı. Verem eli gibi... İhtiyar kadın gözyaşlarını güçlükle İ yorlardı. Hepsi babalarının evi gibi bu- rada yerleşmişler, gürilerini gün etmeğe çalışıyorlardı. | Hepsi de salonda ayrı ayrı gruplar | halinde toplanmışlardı, Ben salona gir- diğim zaman ilk karşıma çıkan oOKâmil oldu — Dahiliye Nazırr Mehmet Alinin oğlu — vücudumu kırıp bükerek yanıma yaklaştı. Riyakâr bir tavırla — Beyfendiciğim, dedi. Ben bu ak- şam fakirhaneye kadat gidemez miyim? | — Maalesef — Sebep? — Bilbassa bu akşam sokağa çıkma nız doğru değil! — Fakat biz burada harekâtımızda ser best değil miyiz? — Tamamen serbestsiniz. — O halde neden dışarı muşüm., — Dışarısı bu akşam ondan. Bizim konuşmamızı duyanlar etrafı- muza toplanmışlardı. Biti Jâfa karıştı: — Ne gibi bir tehlike varmış anlaya- bilir miyiz? Herife ters ters baktım: — Size mahsus bir (tehlike! Bütün Türk halkı ayakta... Kemalistlerin*mu- zafteriyetlerini tes'it ediyerlar. On bin- İerce halk, cuş ve huruş içinde sokak- lara dökülmüş. İngilizler bile endişe ede rek bütün efradını karakollarda, kışla İarda topladı. Bu vaziyette sokağa çık- mak istiyenler varsa bana lütfen İsim-- lerini yazdırsınlar. Evvelâ Kâmil bağırdr: — Allah saklasın çıkmam! Halkı ze- hirlediler, Bizi düşman tanıyorlar, Ben Jâfını kestim. — Sizi düşman sanıyorlar. Ve bü ak- şam sizi aralarında görürlerse (bilmem ne olur? İl — Ne olacak, ölürüz. Maskaralığı hiçbir zaman elden bırak mayan bir zabit mazulü atıldı: — Yahu bizi hallâiç pamuğuna çevi- rirler, Bırakın şurada rahatça otüralım. İçlerinden eski bir âyan azası yanıma yaklaştı: — Eevlâdrm, dedi. Mademki dışarı çı- kamıyacağız. Mademki vaziyet teblikeli Bari Kapiten Benet cenapları (o buraya teşrif etseler de görüşsek. Bunu temin edebilir misiniz? — Çalışırım. Diğerleri beni bir sual (o yağmuruna tutmuştu, Her kafadan bir ses çıkıyor- du. Ben onlara yorulmâdan cevap ye- tiştiriyorum. Bu, doyulmaz bir o zevkti! benim için... — Harp bitti mi? şıkamıyor- tehlikelidir de i, Halbuki, delikanlının — Susacak mısın bakayım”. Bu lâfları nereden çıkarıyorsun, küzüm ?. — Doktor söyledi ya... Uyuyor san- dı da benim yanımda konustu. Her geyi anladım büyük anne. — Yanlış işitmiş olacaksın evlâtçı ğım... İki gözüm kör olsun ki böyle bir şey söylemedi. Şüphesiz sende fak- rüddem var, Lâkin hastalığın feci de- gIL. İnşellah * ivileşeceksin, hem 'de pek yakında.. Görürsün.. — Açık hava... Yakacık.. Günde 96- kiz saat kımıldamadan sezlonga uz4-| rip yatmak. Tam bir sürün ve süküt.. Ve nihayetsiz bir sabır.. Bütün bunla- rın nedemek olduğunu ben bilmez miyim? Ihtiyar kadın götüüdnasi fildişi gibi sarimsı beyaz ve ince yontulmuş bir agat parçası gibi $offaf ellerini avuç-| Tarıma aldı. Artık hıçkırıklarınn del zaptedemiyerek: — Evlâdım, yavrum! İyileşeceksin. İyileşmemene imkân yok... Allah bize bunu etmez... Görürsün. Ümidini kes Delikânlı, gözlerini “çevirdi. Artık bu lâfı tstemiyor. Çünkü yoruluyor. İ vari Eğer Kemalistlerin eline geç — Yunanlılar ne yaptılar? Denize döküldüler. — Kemalistler İstanbula da girecek“ ler mi? — Bugün yarım... — İngilizlerin bir hazırlığı yok muf — Ne gibi bir bazırlık? — Yani, Kemalistlerin İstan almalarına müsaade edecekler mi? Bu soysuzun, bu piçin, bü kansız ve da haysiyetsiz herifin suzline o kadar içer tedim ki kan beynime sıçradı. Vaziyeti unutarak sert bir sesle sordum: — İngilizlerin de Kemalistlerie harp etmelerini mi istiyorsunuz? — Peki ama, İstanbul hükümeti, biz, siz ne olacağız? — Beni ne karıştırıyorsunuz. — Siz de bizden değil misiniz? Baklayı ağrıdan çıkardım: — Herkes yaptığının cezasını ceke * cek, Ben kısmetime razıyım. Ne yapa» um mukadderat. : — Çok soğuk kanlısınız. — Elimden başka bir şey gelmiyor. — Galiba siz pasaportunuzu hazırla” dınız. — Kaymak için mi? —Eve a — Bu Kususta henüz karar vermedim. — Kemalistlere teslim (olmaya mi karar verdinie. — Ona da karar vermedim. Fakat kaç mıyacağım. i — Bu delilikten başka bir şey değik ki... » — Ne olursa olsun kaçmıyacağış” — Fakat, ipe çekilirsiniz. Acı acı güldüm, Onl arerini k0- parmak için söze — Yalnız ben gekilecekk değilim yal Etrafımı bir halka halinde çevirmiş » Jerdi. Bu sözüm onlarda bir bomba te- siri yaptı. Kiminin yüzü sarardı. Kimi mosmor kesildi. Bazılar: heyecandan si” gara tabakalarına sarıldılar. Eski polis müdürü Tahsin onları tes” kin etmeğe çalıştı: — Bu arkadaşımız çok ümitsiz görü- nüyor. Makat vaziyet m için zannedil diği kadar vahim değildir. Eski Şeyhislâm titrek sesile lifa kas roştrz — Saltanat ve ükümete ms ti kaldı Par kaybettik, Hâlâ vaziyet vahim d demek fazla hayalperestlik olur. Enca- ancak ilâfete, b mımızın neye müncer olacağını Cenabisllah bilir. Vali mazulü atıldı: — Hoca efendi harretlerinin haklari sek billâh; bizi kıtır kıtır doğrarlar. (Devamı ver) Uummanın diyor.. Sinsi, zahife gibi sürüne ne yükselen bir hümma.. Çok geçme den beynini kepliyacak, kulaklarınd uğuldrıyacak.. Şakaklarında alacak.. Gözlerini yumdu. Fakat dimağında ayni var: — Gitti mi7. Söyle.. — Evet yavrucuğum.. Gitti.. Gelseği tiyyen senin Y: nma birakmam... Emin ol. Fakat vav” | rucak scni seviyor. Onun da cok azap çektiğini anladım. — Aösm sen de, Tesellisin: b — Enise Bü yaşir hain erke başlağın m1?.. Bu yaşta kadmların her şüphe mi ediyorsun ?.. Fakat on yordun,.. ün bunlar onun." den değil mi?. — Of... Sus Allah aşkma, büyük «o ne! Nereder çikariyorsun bünlatş” — Öyleyse 'anlat yavrucağıAt Pi tün hislerini söyle bana... Pengen Wir cok şeyler sakladığını biliyorum. fikri sabit ahiden (gitti mi7. Cevap vermedi. (Devamı var)