Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
l 1 ü N - K” “yirci olmaktan başka bir şey yapamı- v yi | ,Sikabiliyor, eskisi gibi nüfuzunu kul- - -muktedirdi. Hele böyle Bağdadın tam — halini Ubeydden başka bunlardan hic- — manmm gelmiş olduğuna kani olmuş- - yaarak vezir Müeyyededdini affetmiş- - ©i.Müeyyededdin gene eskisi gibi elleri — du. Ve asıl mesele, Mustasımın uçsuz - düğünden onu da karşısımda yok ol- $ Birinciteşrin — 1936 Hulâg'mıun maksadı, sizinle akraba olmak- tır. Bunun için kızını oğlunuz Ebubekire vermek istiyor Bütün'gece böyle geçti. Bütün gece Bağdat durmadan yandı ve yağma e- dildi. Sabahleyin ortalık aydınlandı- ği zaman güzel Bağdadım bir anda mahvolmuş olduğu görülüyordu. Gü- zel köşkler ve binalar birer harabe haline gelmişler, ateş ortalığı korkunç — Hele sokakları dolduran boğazlan- miış ve parçalanmış cesetler büsbütün tüyler ürpertici ve müthiş bir manza- ra teşkil ediyordu. Bağdat bir gece zarfında on senede tahrip edilemiyecek derecede mahvol-l müştu. Artık Hulâgünun askerleri “Bağ- dada hücum” emrini bekliyorlardı. Şehir düşmüş sayılabilirdi. Halife Mustasım gece cereyan eden vakalarm hepsinden malümattardı. Buna rağmen bütün olup bitenlere se- yordu. Doğrusunu söylemek lâzımgelirse, halife Mustasrmmnm ümidi çok zayıfla- miş, hemen hemen hiç kalmamıştı. O kadar itimat ettiği ordusunun, Hulâ- günun karşısında fırtınaya tutulmuş bir ağacın yaprakları gibi dökülme- si, dualarının hiçbirinin kabul e- dilmemesi onu tam manasiyle bir şaş- kma döndürmüştü. Sabah ortalık aydmlanır aydmlan- mnaz ilk işi müneccimbaşı Ubeydi ya- ama çağırmak oldu. Ubeyd her zamanki mürai geri girince sordu: — Ne haber var Ubeyd? Ne olacak Wizim halimiz? Ubeyd de artik icmta girişmek za- tavrile tu. Vakıâ halife Hulâgü şehri sarm- ca alevilerden korkarak ve yardım u- ni, kollarımı sallıyarak saraya girip lanabiliyordu. Fakat onu herhangi bir adamı vasrtasiyle öldürtmek işten hbi- le değildi. Ubeyd buna her dakika manasiyle mahşer olduğu bir anda. Ubeyd ikinci rakibi İbni Ömerin de artık bu işle meşgul olmadığzını gör- muş farzediyordu. Binaenaleyh karşı- sında sadece halife Mustasım kalıyoör- bucaksız hazinelerinin yerini ve met- biri bilmiyordu. Ve bü paralar elinde olduktan sonra yapamıyacağı hiçbir is kalmryordu. Binaenaleyh şimdi ar- tık Mustasrmı ortadan kaldırmak za- I(ABIIILAR BENİi çARNE ARR/ manı kat'i surette gelmiş bulunuyor- du. Bunu da halifeyi Hulâgüya teslim etmek suretiyle yapmayı kararlaştır- mıştı. Halifeyi kandırmak onun için kolay bir işti. Halife teslim olmak maksadiyle Bağdadı terkeder etmez hazinenin kapılarını açacak ve para kuvvetiyle orduyu ve halkı elde ede- cekti. Bundan sonrası ise kolaydı. Ubeyd her halde Hulâgü ile uyuşma- nım yolunu bulabilecekti. Bu düşünceyle söze başladı: — Muhterem halife dün gece yıldız lar bana gene fevkalâde mühim sırlar ifşa ettiler. — Ne söylediler? — Hulâgü Hanm maksat ve fikri- ni. — Neymiş? — Meğer Hulâgü Han buraya gayet meşru bir fikir ve niyetle gelmiş. — Ne gibi? — Bütün maksat ve niyeti sizinle bir karabet tesis etmekmiş. Yani da- ha açık söyliyeyim, kendi kızmı oğ- hunuz Ebubekire vermek, bu suretle sizinle akraba olmak istiyormuş. İs- temiyerek giriştiği bu harpten dolayı kendisi de büyük bir teessür içinde bulunuyormuş. — Garip şey. Ben de bu söyledikle- rinin trpkı tıpkısımı yazan Hulâgü im- zasiyle bir mektup aldım. Fakat bu- nu bir hile zannediyordum. — Görülmemiş bir isabet! Esasen bana bunu haber veren yıldız en sadık yıldızımdır. Beni şimdiye kadar kat- iyyen aldatmamıştır. — Peki, daha ne diyor? — BSizin debdebe ve daratla kapı- dan çıkarak onun nezdine gitmenizi tavsiye ediyor. — İyi ama, bu benim için tehlikeli olmaz mı? — Bence hiçbir tehlike yoktur. Bil- hassa böyle görülmemiş bir debdebe ve darat ile dışarı çıkarsanız, bu şev- ket karşısında Hulâgü müthiş bir şaş- kınlığa uğrryacak, önünüzde rüküa va racak, size inkıyat edecektir. Siz de böylelikle her arzunuzda muvaffak o- lacaksınız. — Bu takdirde ben de büyük oğlum Ebubekire sö_yler, ona Hulâgünun kı- zinı alırim. Vakıâ onun da dört karı- sı var ama, zarar yok. Birisini boşa- yıverir, Hem biliyor musun Ubeyd, aklıma ne geliyor? — Ne geliyor? N ( Devamı var) Hissi Remanmn V_Nakleden: Hatice Süreyya * - Birdenbire coşarak: *“— Hayır, hayır! - diye hıçkırdı. - Büunun imkânı yok. Deli olacağım.. — Muradımn hakkı var...;, İşte.. Hep Murad... C & Halâ ruhunda hâkim olan odur.., 'ı' Başından ne gibi facialar geçerse / geçsin, Murad, itiyatlarımna sinmiş, a- — Gabınm dizginini ele geçirmiş.. İsmet, amımn uzaktaki hayaline bağlı... Hep ana düşünerek istikbalinin planlarmı — ansüz tasavvur edince titriyor.; tanzim edebiliyor. Ve kendini bir an ao>dbhin ve korkak kadiın! — Bunlan gonra, bu şerait içinde hâlâ - aadean avrılmamazlık edebilecek mi?.. - Ayrıtlmasma da imkân var mı?.. İşte bir muadele ki, ha.lledebıhrsen 'wthakaım. * . / MA . d » — Bundan sonra, onun nasibi bir has- tabakıcı ömrü sürmektir. Hayat, on- dan sade fedakârlık, bir anne feda- kârlığı bekliyor. Maziyi tamir etmek, yaptıklarmdanş, pişmanlık duymak.. Hastalığın tehdit etitği evlâdıma ken-| disini vakfetmek.. Hem de belki ölü- me mahküm olan evlâdı için kendisini de ebediyyen mahvetmek ve son zev- h kinden, iptilâsından mahrum bırak- mak.. Sade Enis için yaşamak... Öyle ya: İstese bile, bu yeni şerait içinde genç âşıkmdan ayrılmaması na sıl mümkün olacak? Ayağa kalktı. Fakat bacakları vü- cudunu taşıyamadı. Kaçmak istiyor. Bu fikirlerden, bu emrivakilerden u- zaklaşmak... Sanki mümkünmüş gibi.. Halledilmez muamma.. Öyle mi?... Evet, öyle... Bunun muhakkak olduğu b Hatıralarını anlatan © EFDAH TALÂAT —216 — Yazan: İHSAN ARİF 1 Bu akşam dıiışarı çıkmak SİZİN için Ççok tehnlikelidir Herifin korkudan yüreğine indirmek için bililtizam şu cevabı verdim: — Evet. Hem de süratle geliyor- lar. Ellerini uğuşturdu! — Peki, biz ne yapacağız? Alaya devam ettim: — Alnımızda ne yazıl ise o olur. Dü- şünmekten ne çıkar? — Sizin için de vaziyet kötü. — Tabii kötü! Herkes beni İngi- lizlerin uşağı olarak tanıdı. Kemalist- ler İstanbulu alır almaz (boynumu ke- ser gibi yaptım) ilk defa kopsi kefali yapılacak olanlar arasında ben de va- rım. — Öldürürler mi dersin. — Her halde bu yaptığımız işler için bize bir madalya vermezler. — Belki biraz hapsederler — Zannetmem, — Mutlak öldürürler mi? — Seni, beni sağ bırakmazlar. — O halde başımızın çaresine ba - kalım. — Vakıt kaybetme. — EKaçalım mı? — Derhal!. Herif, beti benzi kül gibi, elleri titri- yerek yanımdan kaçar gibi uzaklaştı. Çok geçmeden Ermeni — gardiyanın, Krokeri kimseye haber vermeden terk ettiğini ve bir daha görünmediğini ha- ber aldım, i Koca Krokere, derin bir matem çök- müştü. Herkesin suratından düşen bin parça oluyordu. Herkeste bariz bir havf ve telâş okunuyordu. — —— —— — a — Acaba, bizim yukarıda misafir olan muhterem dostlarımız ne yapıyorlar.? Onlar bu haberleri, bu vaziyetleri nasıl telâkki ediyorlar? Arzuları, fikri âlileri! nedir? Onlar, binanım en üst — katında oturduklarından ve şehrin hayatile alâ- kaları kesilmiş gibi olduğundan hâdisa- tın aldığı son cereyandan belki haberleri yoktu, Bu muhterem vatandaşlara! Kahra - man Türk ordusunuün İzmiri — aldığımı, milli kuvvetlerin Yunanlıların son baki- yetissüyufunu temizlemekle meşgul bu- lunduğunu, çok yakında şanlı milli kuv vetlerin bize kavuşacağını müjdeleme- liydim!! Evet, onlar bu — müjdemden o kadar sevineceklerdi ki kimi kederden hastalanacak, kimisi korkudan ağlaya - cak, bir kısmı da son ümitlerin kırılma- sından mütevellit bir inkisarı hayal için de yemekten içmekten kesilecekt. Onla- rı bu derin zevklerden mahrum edemez dim! Bunun için yukarı kata çıktım. Artık onlar Krokerdeki hayatlarını yadırgamı- nu biliyor ve titrediği budur,.. Muammanın bir tek hal yolu var... Merhametsizce, insafsızca bir kesiş... Muradla her şeyi bitirmek... Bütün hayallere, bütün zevklere veda... Fakat vücudu, hisleri, fikrine ve di- ğer hislerine isyan ediyor... Bu isyan kuvvetli... Bütün benilğini sürüklü- yor. « Demek ki ben buyum... Bu ucu- be! Bu canavar!.. ONUN ölümüne yü- rüyorum...., Ancak Enis ölürse, Murada kavu- şacaktır. Bu bile aklından geciyor ve oğlunun ölümünü — düşünebildifi için kendinden nefret ediyor. Her şeyi ta- nıyamaz bir hale gelmiştir. — Gitti demek?.. Gitti, öyle mi? Delikanlı, endişeyle kapıya bakı- yor. Zehranın geri döneceğinden kor- kuyor gibidir. Zübeyde hanımefendi, Enisin yas- tıklarını düzeltiyor. Kayan yorganı çekip geviriyor. Sonra da, saçlarını parmaklariyle taradı. Alnmma bir öpü- cük kondurdü. — Büyük anne.. Bakın ellerime.. Nasıl kansız.. Balmumu gibi sapsarı.. Verem eli gibi... İhtiyar kadın gözyaşlarmı güçlükle yorlardı. Hepsi babalarının evi gibi bu- rada yerleşmişler, günlerini gün etmeğe çalışryorlardı. Hepsi de salonda ayrı aytı gruplar halinde toplanmışlardı, Ben salona gir- diğim zaman ilk karşıma çıkan — Kâmil oldu — Dahiliye Nazirr Mehmet Alinin oğlu — vücudunu kırıp bükerek yanıma yaklaştı. Riyakâr bir tavırla — Beyfendiciğim, dedi. Ben bu ak- şam fakirhaneye kadar gidemez miyim? — Maalesef! — Sebep? — Bilhassa bu akşam sokağa çıkma- nız doğru değil! — Fakat biz burada harekâtımızda ser best değil miyiz? — Tamamen serbestsiniz. — O halde neden dışarı muşum, — Dışarısı bu akşam tehlikelidir de ondan. Bizim konuşmamızı duyanlar etrafı- mıza toplanmışlardı. Biri lâfa karıştı: — Ne gibi bir tehlike varmış anlaya- bilir miyiz? Herife ters ters baktım: — Size mahsus bir — tehlike! Bütün Türk halkı ayakta... Kemalistlerin"mu- zafferiyetlerini tes'it ediyörlar. On bin- lerce halk, cuş ve huruş içinde sokak- lara dökülmüş. İngilizler bile endişe ede rek bütün efradını karakollarda, kışla- larda topladı. Bu vaziyette sokağa çık- mak istiyenler varsa bana lütfen isim-- lerini yazdırsınlar. Evvelâ Kâmil bağırdı: — Allah saklasın çıkmam! Halkı ze- hirlediler, Bizi düşman tanıyorlar, Ben lâfını kestim. — Sizi düşman sanıyorlar. Ve bu ak- şam sizi aralarında görürlerse — bilmem ne oluür? — Ne olacak, ölürüz, Maskaralığı hiçbir zaman elden bırak - mayan bir zabit mazulü atıldı: — Yahu bizi hallâç pamuğuna çevi- rirler. Bırakın şurada rahatça oturalım. İçlerinden eski bir âyan azası yanıma yaklaştı: — Eevlâdım, dedı Mademki dışarı çı- kamıyacağız, Mademki vaziyet tehlikeli Bari Kapiten Benet cenapları — buraya teşrif etseler de görüşsek. '.Bumı temin edebilir misiniz? — Çalışırım, Diğerleri beni bir sual — yağmuruna tutmuştu. Her kafadan bir ses çıkıyor- du. Ben onlara yorulmadan cevap ye- tiştiriyorum. Bu, doyulmaz bir — zevkti | benim için... — Harp bitti mi? — Tamamen! çıkamıyor- zaptetti. Halbuki, delikanlının gözleri sulandı. — Susacak mısm hakayrm" Bu lâfları nereden çıkarıyorsun, küzüm?, — Doktor söyledi ya... Uyuyor san- dı da benim yanımda konuştu. Her şeyi anladım büyük anne.. — Yanlış işitmiş olacaksın evlâtçı- ğım... İki gözüm kör olsun ki böyle bir şey söylemedi. Şüphesiz sende fak- rüddem var. Lâkin hastalığın feci de- ğil. İnşallah iyileşeceksin, hem “de pek yakında.. Görürsün.. — Açık hava... Yakacık.. Günde se- kiz saat kımıldamadan sezlonga uza- nrp yatmak.. Tam bir sükün ve süküt.. Ve nihayetsiz bir sabır.. Bütün bunla-|. rın ne demek olduğ'unu ben bilmez miyim ?.. İhtiyar kadın torummun fildişi gibi sarımsı beyaz've ince yontulmuş bir agat parçası gibi şeffaf ellerini avuc- larına aldı. Artık hıçkırıklarını da zaptedemiyerek: — Evlâdım, vavrum! İyileseceksin.. İyileşmemene imkân yok... Allah bize bunu etmez... Görürsün.. Ümidini kes- Delikanlı, gözlerini çevirdi. Artık bu lâfr istemiyor. Çünkü yoruluyor. — Yunanlılar ne yaptılar? Denize döküldüler. — Kemalistler İstanbula da girecek- ler mi? — Bugün yarın... — İngilizlerin bir hazırlığı yok mu? — Ne gibi bir hazırlık? — Yani, Kemalistlerin İstanbulu da almalarına müsaade edecekler mi? Bu soysuzun, bu piçin, bu kansız ve haysiyetsiz herifin sualine o kadar içer ledim ki kan beynime sıçradı.. Vaziyeti üunutarak sert bir sesle sordum: — İngilizlerin de Kemalistlerle harp etmelerini mi istiyorsunuz? — Peki ama, İstanbul hükümeti, biz, siz ne olacağız? — Beni ne karıştırıyorsunuz. — Siz de bizden değil misiniz? Baklayı ağzımdan çıkardım: — Herkes yaptığının cezasını ceke * | İ cek., Ben kısmetime razıyım. Ne yapa- | lım mükadderat, * — Çok soğuk kanlısınız. — Elimden başka bir şey gelmiyor. — Galiba siz pasaportunuzüu hazırla- dınız. — Ka;mak için mi? —E vet... F — Bu hususta henüz karar vermedim. — Kemalistlere teslim — olmaya mı karar verdiniz. — Ona da karar vermedim. Fakat taç | mıyacağım, — Bu delilikten başka bir şey degıl' dir ki... ü — Ne olursa olsun kaçmıyacağui-' — Fakat, ipe çekilirsiniz. Acı acı güldüm. Onların ödlerini'kö- parmak için söze devam ettim: — Yalnız ben çekilecek değilim ya! Etrafımı bir halka halinde çevirmiş * lerdi. Bu sözüm onlarda bir bomba te- | siri yaptı. Kiminin yüzü sarardı. Kimi mosmor kesildi. Bazıları heyecandan si- gara tabakalarına sarıldılar. Eski polis müdürü Tahsin onları tes- kin etmeğe çalıştı: — Bu arkadaşımız çok ümitsiz görü- nüyor. Fakat vaziyet bizim için zannedil diği kadar vahim değildir. Eski Şeyhislâm titrek sesile lâfa ka- rıştı: — Sâaltanat ve hilâfete, hükümete mü ti kaldık. Şimdi sürünüyoruz. — Partiyi kaybettik. Hâlâ vaziyet vahim değildir | demek fazla hayalperestlik olur. Enca- — mımizin neye müncer olacağını — ancak Cehnabrallah bilir. Vali mazulü atıldı: — Hoca efendi hazretlerinin haklar? var. Eğer Kemalistlerin eline geçersek billâhi bizi kıtır kıtır doğrarlar. (Devamı var) Hümmanın vücudunu sardığını hisse- diyor.. Sinsi, zahife gibi sürüne sürü- © ne yükselen bir hümma.. Çok geçme- den beynini kaplıyacak, kulaklarında uğuldıyacak.. Şakaklarında atacak.. Gözlerini yumdu. Fakat dimağında ayni fikri sabit var: — Gitti mi?, Söyle.. — Evet yavrucuğum.. Gitti.. bile bir'daha onu kat'iyyen senin ya- nma bırakmam.. Emin ol.. Fakat yav- Sahiden — gitti mi?.. rucak seni seviyor.. Onun da çok a:r,a.F'ı ] çektiğini anladımı. — Adam gsen de.. Tesellisini bulur: — Enisi! Bü yaşta hain erkekliğe başladın mı?.. “ Bu yaşta kadınların her hissinden şüphe mi ediyorsun ?.. Fakat onu sevi* yordun..! Bütün bunlar onun-schbebin- © den değil mi?. — Of... Süs Allah aşkma, Düyük at- ne! Nereden çıkariyorsun bünları? — ÜÖyleyse anlat yavrucağımı! Pit- tün hislerini söyle bana... Penden bif gok geyler sakladığını biliyorum.. Cevap vermedi. (Devamı var) | | i Gelse |