Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
26 EYLUL — 1936 Hüseyln iki dakika içinde halil'enln ellerini — ayaklarını sıkıca bağlayıp ağzını da tıkadı. Zübeyde ağır bir sesle cevap verdi: — Sana ne? Sen benim hiç kimsem değilsin! Haksız yere çaldığın bir in- sana yani bana şimdiye kadar dünya- SĞ — nm en büyük acılarını tattırdm. Son-! İ — rada bana.. Aman Allahım! Kafam — bu müthiş denaet ve iğrencliği kabul | edemiyor. Hayır, hayır.. Büu mümkün İ — değil, olamaz! Bana karşı? | R Zübeydenin gözleri birdenbire ka- (| rardı, Yüzü, sanki üzerine kara bir |— güneş lekesi düşmüş gibi bir anda es- OD merleşti. Alnı kırıştı. Hüseyin bu düm (| — düz, bembeyaz ve pürüzsüz alnın bu derece kırışabileceğini ve bu melek |- gibi krızım birdenbire bu derece sarsı- | Jacağmı asla ümit etmemişti. Hemen vaziyeti anladı. Zübeydeyi v derhal tatmin etmek, feci şüpheden O onu kurtarmak lâzımdı: O —- Hayır, hayır merak etme Zü- beyde! Sen gene bir melek kadar te- miz ve beyazsın! Ben tam vaktinde O içeri girerek müdahale etmek imkânı- O ni büldüm. Şimdi sana son bir sual ı — Bormak istiyorum. Benimle gelmeyi || gi tercih edersin, yoksa burada kal- | mayı mı? | i burada bir saniye bile kalmamı isti- ] — yorsan ancak beni öldürmen lâzımdır. V S — Haydi öyleyse gidelim, Bu pis, İK bu müteaffin hava beni boğuyor,. Hem | Ssenin bu rezil canavarın kızı olmadı VĞ ğma öyle sevindim ki! | — — — Ben de Hüseyin! - — Seni bu canavarm kızı bildikçe - Sana seni sevdiğimi söylememek mec- bm'iyetinde kaldığımdan dolayı, ne '&ı-çekmîştım. D — Ya ben? H — Canm! — Ruhum! VĞ Hüseyinle Zübeyde halife Mustası- - min karşılarında olduğunu sanki unut — muşlardı; Onun mevcudiyeti ile ademi ! î — Mevcudiyeti nazarlarında sıfırdı. Bu | İlkönce kurtardı: - — Haydi gidelim. B0 — Derhal! — —- Bir dakika bekle! : ;. - Hüseyin belinde sarılr duran ince | Biripi çıkardı. Ve Mustasıma hitap ; etti: — Uzat bakalmm ellerini! — Asla! Hain hırsız! — Eğer ellerini güzellikle uzatmaz- - Ban sana karşı çok kabalıkla muamele Mustasım bir dakikalık bir tered- - dütanı geçirdi. Ne yapacağını ka '_ rarlaştıramadı, Son defa olarak ba- | — Burada kalmak mr? Eğer benim| Z acılâar, ne mıhı'uplır- ğırmak, imdat istemek için bir hare- kette bulunmak istedi. Sonra bundan vazgeçerek sustu. Ellerini uzattı. Hüseyin iki dakika içinde halifenin ellerini ayaklarını çok güzel bağla- mış ve ağzmı da bağıramaması için tıkamıştı. Bundan sonra perdenin iplerini çı- kararak ayrıca uzun bir urgan hazır- ladı. Bunu odanm sağlam bir yerine bağladıktan sonra öbür ucunu pence- reden sarkıttı. Şimdi bahçedeydiler. Hiçbir şey ko- nuşmuyorlardı, Hüseyin Zübeydenin elini sıkı sıkı tutmuştu. Onu Dicleye doğru sürükledi. Garip ve izah edilemiyen hisler... Hüseyin tahminen bir hafta kadar önce Dicle kenarma güzel ve seri bir kayık bağlamıştı. (Devamı var) Macaristanın üzüm kralıçesi Amerikanın akla gelen her şeyil| için bir kıraliçe seçmek merakı Av- rupaya da sirayet etti. Resmini gördüğünüz — madmaz-l Margit Dayka bu yıl Macaristan bağ mahsüllerinin — kıraliçeliğine seçilmiş ve şerefjine Üüç defa “Kıraliçe yaşa,, diye bağırmışlardır ADIIIAII BENİi ANI_—,AID_/ — Nakleden: Hatice Süreyya Hissi Roman FD ç, el 1, Şimdi, annesinin yanağına yüzünü - gözünü sürüyor. Nefesi ağır, göğsü Jr hırıltılı. Bazan da tıkanıveriyor. j ;*' — Ne iyiettin de geldin, cicim! : Kadm konuşmuyor. Zira konuşur- — ga ağzmdan hıçkırıklar boşanacak, |— Dişlerini sıkıyor, gözlerini kapıyor. — Anne, oğlunun başını okşuyor, par- — maklarını saçlarımnda dolaştırıyor. | Elektrik düğmesini düzeltmeye me- “ veali yok. Hem, bunu istemiyor da.. — Varsın, karanlık olsun.. Karanlığın ; »içinde sevisen kalpler samim'yetlerini |— daha iyi hissederler. Ölü gibi sarı o- —Ham be yüsü bir müddet daha görme- ğ / Be.. Bu da daha iyi,. Böylelikte, kirvvetini yeniden bul - 3 L Dü 'ıı — mak için azıcık da bekledi... Ğ Başı İsmetin omuzuna dayalı olan  K * delikanlı titriyor.. duruyor ve sürükleniyor.. Haydi! Ce- saret... Bir iki adım daha.. Odaya doğ- rüu yürüyorlar. Kapı açık kalmış. Ko- laylıkla itiyorlar, Karyolanım başı u- cunda yanan hafif ışık sayesinde - sis- li gözlerle bakıp - istikametlerini ta- yin ediyorlar. Anne, oğluna, ihtiyatla adım attırı- yor.. Onu sendeletmemek, — örseleme- mek için nefes bile almıyor. Ağlama- mak! İşte bu, şu anda en birinci ceh- tidir! — Yavrucağım! mamalıydın! — Ehemmiyeti yok... Pek hasta de- gilim ki... Lâkin, öksürüyor.. Sarsıla sarsıla öksürüyor... Ayakta duracak mecali Yürümeye kalk- Hatıralarını anlatan © EFDAHıI TALAT Zzos — Yazan; İHSAN ARİF çok |. Güçlükle Aayakta yok.. Ben bir asker sıfatile bu neticeye hayranım. Bir harika! Ballar —Bütün dünya sulha muh- taçtır. Esat — Eğer Yunan ordusu Türki- yeye tecavüz etmeseydi bu sulha daha evvel kavuşurduk.. Ballar — —Bu bir siyaset meselesi-| dir. Biz askerler yalnız vazifemizi ya- parız ve siyasetten mesul olmayız. Esat — Şüphesiz. Ballar — Bu Anadolu harbi şüphe- siz size çok zarar vermiştir. Fakat ne- ticeyi zaferle bitirdiniz. Bu zafer bü- yüktür ve size bütün çektiklerinizi u- nutturacaktır. Esat — Zannederim. Ballar — Fakat biz ne yapalım?. Dört sene harp içinde memleketimiz- den, aile ocağımızdan uzakta kaldık, | Mütareke oldu, vatana döneceğiz diye sevinirken bizi buraya attılar. Bu ka- dar zamandır da burada bu ağır mesu- liyetin altında eziliyoruz. Bizim zarar- larımızı kim ödiyecek?. Esat — Buna Mister Loyd Corç ce- vap verseler daha iyi olur. Ballar — O bir zar attı. Esat — Ve kaybetti. Ballar — Artık maalesef demiyo- rum. Çünkü Yunanlıları ben de sevmem. Çünkü Kemalistlerin bu zaferi çok tak- dire değer bir hadisedir. Ben bir asker sıfatile bu neticeye hayranım. Bir ha- Tika kabilinden memleketi kürtardılar. Esat — Çok doğru söylüyorsunuz! Ballar — Sizin kemalistlere karşı mütemayil bulunduğunuzu — bildiğim için bunları esAyliüiypasuna Esat — Her Türk yurdunun şerefini ve istiklâlini kazanmasından memnun olür. TBallar — İzmitin sukut ettiği hak- kında size de malümat geldi mi Esat Bey hiç çekinmeden cevap verdi: — Geldi. İngiliz kumandanı ayağa — kalkmıştı. Esat Beye, elini uzatırken son söz ola- rak şunları söyledi: — Biz yalniz vazifelerimizi yapıyo- ruz. Şahsan birbirimizin de dostuyuz. Şehirde müessif vaziyetlere meydan vermemekten ibaret olan bugünkü vazi- femizde birbirimize yardım edelim. Mu- kadderat daima bize hâkimdir. Esat Bey de şöyle mukabele etti: — Sizden şimdiye kadar gördüğüm yardımdan dolayı çok minnettarım. Si- zin rencide olmamanız için elimden gel- diği kadar çalışacağım. Lüzüm kalmı- | Ses sada çıkmıyor. | yor. yacağını zannetmekle beraber icap eder_- se yardımınızı da rica ederim. #İki üç adım atıp duruyorlar. Gehe iki üç adım... Nihayet, çok şükür, ya- tağa girdi, üzerine iğildi. Meselenin ne olduğunu anlamak istiyor. Bu sarar- miş yüze, çukura kaçmış gözlere, Hhas- saslaşmış burun kanatlarına, armut çöpüne dönmüş burna bakıyor. Ya he- le, bembeyaz çarşafların üstüne kon- muş şu eller... Bir sonbahar yaprağı Bir insanm iki ay kadar kısa bir zaman içinde bu derece değişmiş ol- masmı havsala nasıl alır? — Hasta halim yok, çok zayıflama- mışım, değil mi, cicikom? : İ: Teminat vermek istiyor. — Hayır, hasta hali yok... Bilâkis.. Lâkin keli- meler boğazma takılıyor, çıkmıyor- lar... Makberi bir komedi!.. Deliaknir, annesinin elini tutuyor: — Aynaya bak bir kere ne hallere gelmişsin, Bu kadar merak edecek, üzülecek bir şey yok canım... Ölmedlm henüz yahu.. İsmet, kekeliyor: — Bir şeyin yok ama, ne de - olsa hastalığını gene ansızın öğrendim. Ü- zülüyorum, Hâlâ da bir şey bilmiyo- rum... Telgrafı aldık, annem evvel,|, ben arkasından fırladım... Seni bura- « Çok samimi bir vedadan sonra Bal- larla Krokere döndük. FECİ BİR VAZİYETTE Öğleden sonra, Krokere Kapiten Be- net geldi. Benet, Ballar gibi babacan bir İngiliz değildi. Balların şu kazan- mış, bu kazanmış umurunda değildi. O piposunu Yunanlılardan daha çok sevi- yordu. Benet ise tam bir politikacı idi. Ve kendisine verilen direktifler daire- sinde bizim aleyhimize entrikalar çevir- mekten bir an hali kalmıyordu. O gün Benet pek şaşırmış bir vazi- yette idi. Beti benzi üçmüş, kaşları ça- tılmıştı. Küçük zeki gözlerinde korku ve telâş izleri bariz bir surette belli o- luyordu. Doğru Balların odasına girdi. Nö- betçiyi çağırarak içeriye kimsenin alm- mamasını tenbih ettiler. Bir saat bir fısıltıdır gitti. Bundan sonra Benet be- nim odama gelerek: — Kolonelik odasına bir yazı maki- nesi gönderiniz. Dedi. Makineyi gönderdim. Daktilo da ça- ğiracaklarını ümit ederek hizim Matma- zel A.. ya hazır ölmasını tenbih ettim. O gün Matmazel T... üiznli idi. Odam- da, daktilo çağırmalarını bekliyorum. Bir aralık makine sesi düuyuyorum. Allah, Allah. Acaba dışardan başka bir daktilo mu getirdi- ler? Meraktan çatlıyacağım. Acaba bizim kızları neden ç. %rmadı De- mek ki yazılan şey şıa iye r yazı- lanlardan çok daha mulıım Acaba yazı yı kime yazdırıyorlar?, Ne olursa ol- sun bunu görmeliyim. Arka kapıya gi- dryorum, Tokmağı tütarak yavaşça çe- virmeğe çalışıyorum. 'Tokmak hafif bir sesle dönüyor. Fakat kapı açılmı- Kapıyı kilitlemişler... Büsbütün şüpheleniyorum. İçeride ne oluyor, ne yazılryor? Bütün bunlara karşı âciz mi kalacağım?. ridora çıkıyor ve asıl büyük kapıdan Balların yanıma girmek istiyorum. Fa- kat nöbetçi polisi sesleniyor: — Kapı kilitli, giremezsiniz. — Kim kilitledi. — Bizzat koölonel .: Odama dönüyorum. Fakat asabıyet - ten, meraktan, şüpheden öleceğim. Bir aşağı bir yukarı dolaşırken kapım açılı yor ve içeri bir İngiliz neferi — giriyor. Elindeki kırmızı mühürlü zarfı göste - rerek! — Ben umumt karargâhtan geliyo - rum. Bu mektup kölonel Ballara verile- da, kondorda., öksürürken ve tamami- le halsiz buldum., Tabit üzülürüm.. Hem sonra bilmiyorum nen olduğunu. Gözleri, ister istemez, gene ilâç şi- şelerine kayıyor. Bir hıçkırık, boğazı- nı yakıyor... — AÂnneciğim! yavrum.. Cenaze me- rasimimde değilsin! Ne — oluyorsun? iyileşirim.... — Sus! Allah aşkma sus! Öyle şey- leri ağzına alma... Artık hıçkırıkları boşalıyor. Oğlu- nün sıcak ve buruşuk yastıklarma yü zünü kapıyor, Kolunu onun boynuna doluyor. — Anne!.. Sen ağlarsan ben de ağlarım... Annesini böylelikle susturuyor, İs- met, gözlerini kuruladı. — Emin ol ki gelip geçici bir şey, canım... Orada Galibe hanım tabil ba- na bakamazdı da onu rahatsız etmi- yeyim diye buraya geldim. Grip ol- muştum ya, nüksetti... — Grip mi olmuştun? Bana bundan hiç bahsetmemiştin ya.. — Bir şey değildi ki!.. Nafile yere üzülmiyesin diye yazmadım. Şefkatle saçlarını okşuyor, © da, an | nesini, beşikte gibi, hafif hafif sallı- K k rı lık Ballara dedi ki: Elime bir kâğıt alarak ko-| | cektir. Fakat kendisi içerde — çalışıyof ve kimseyi kabul etmiyormuş, diyor. Zarfı alarak tekrar ara kapıya gidi" yorum ve kapıyı hızlı hızli vürüyorüm | Biraz sonra kapıya doğru ayak sesleri geldi, ve kilit çevrildi. Kapıyı kolonel açmıştı. Beni görünce: — Bir şey mi var Efdal! dedi. Mektubu uzattım: — Size karargâhtan mahrem bir mef | tup var. Ballar mektubu aldı, bana — arkasın! dönerek ortaya doğru yürümeğe başla" A dı. Kapı açık kalmıştı. — Yavaşça ıçefI daldım. Güya kolonelin emrini telâkki etmek ister gibi bir iki adım ilerledikteN sonra durdum. Gördüğüm manzara Şu idi: Kapiten Benet yazı — makinesinifi başında yazmış olduğu birkaç satırı tet kik etmekle meşgüuldü. Biraz sonra kâ* ğidi makineden çıkardı. Bir suretile a$“ lınr ayırdı. Kopye kâğıdını kibritle yak tı. Bunları yaparken benim odada bu” lunduğumun farkında değildi. Bir arâ“ | — Bunun suretini emin bir yere sak* layınız. Ben sonra sizder alırım. — Ben şimdi bunu şifreleyip geleceğim. Ballar elindeki rapora © kadar dalmış tı ki Benete cevap bile vermedi. Yazı * lan şeyin bir suretinin Balların yazıha“- nesinde kalacağını öğrendikten — sonrâ odada kalmama lüzüm yoktu. Belki ca“ büsbütün işİ * ucuna baffl | sus zabitin beni görmesi bözabilirdi. Ayaklanmm u adüme Helecandan yüreğim çarpıy’ordu."ık şamın biran evvel olmasını iple çekiyo? dum. Böyle zamanlarda da — saatler n€ kadar uzıyor, bir türlü geçmek bilmi * yor. Çalışmak istiyorura çalışamıyorum. Krokerden de bir yer2 ayrılamıyorum. İşim gücüm bir aşağı bir yukarı dola * şarak odamı arşınlamak... Nihayet ortalık karardı. Krokerdeki ; memurlar birer birer çekildiler, O ak“ şam, daktiloları da birer bahane ile at '-'I lattım. Odamda, masamın başında, ba* gıtmcsınl İ *an — şım avuçlarımın içinde bizim ihtiyar kö lonelin '*'-an evvel defolup bekliyorum. Aksi gibi herif de bu akşa gitmek ' 'miyor. Bir çalışkanlığı tı.ıttlı ki... Mütemadiyen yazıyor, öteye beriyt — telefon ediyor. Nihayet, saat sekize doğ. ru odama uğradı: — Ben klübe gidiyorum, Beni kims ı* 'ararsa telefon et! dedi. j (Devamı var) yor... Yan tarafında duydumı ağrlı şıddetlı hareketler yapmasına mâni oluyor... —Göster bakayım, neren ağrıyor? İsmet, pijamanın ceketini sıyırıti” ca, gördüğü manzara karşısında;, iki adım geriledi, Belkemiğinin çıkıntıla- rı, iri bir tesbihin daneleri gibi sayılır yor. Sarı bir deriden başka bunların üstünü kapıyan bir şey yok. Asağzıdâı söl tarafta, iltihaplı lekeler; biraz yu* karda, üzerine “İngiliz taftası” yapıs" tırılmış bir yara!.. İ — Arkana vantuz mu koydular?. — Peki, bu yara ne? İ — Ciğerlerimin zarında su varmı$ da ponksiyon yaptılar.. j — Ne söylüyorsun?.. Aman yarabr bi! R Su alınmış... Bunda pek o kadaf şaşacak ve korkacak bir sey yokmuf Zatüccenb olmuş işte... Doktor emif — değilmiş ama, dün akşam bir ponksi” yon yapmış... Su bulmuş, işte meselt bu! Mihaniki surette ve kelimelerin mü* nalarmı — düşünmeden konuşuyof ğ Maksadı bir şey söüylemiş olmak... ra süküt daha korkunc... , ( Devamı var). Mr : | T —_.44*