Hüseyin iki dakika içinde halifenin ellerini ayaklarını sıkıca bağlayıp ağzını da tıkadı. Zübeyde ağır bir sesle cevap verdi: — Sana ne? Sen benimi hiç kimsem değilsin! Haksız yere çaldığın bir in- sana yani bana şimdiye kadar dünya- nm en büyük acılarını tattırdm. Son- ra da bana... Aman Allahım! Kafam! bu müthiş denaet ve iğrençliği kabul edemiyor. Hayır, hayır... Bu mümkün değil, olamaz! Bana karşı? Zübeydenin gözleri birdenbire ka- rardı, Yüzü, sanki üzerine kara bir güneş lekesi düşmüş gibi bir anda €s- merleşti. Alnı kırıştı. Hüseyin bu düm düz, bembeyaz ve pürüzsüz alnın bu derece kırışabileceğini ve bu melek gibi kızın birdenbire bu derece sarsr- Tacağımı asla ümit etmemişti Hemen vaziyeti anladı. Zübeydeyi derhal tatmin etmek, feci şüpheden onu kurtarmak lâzımdır: — Hayır, hayır merak etme Zü- beyde! Sen gene bir melek kadar te- miz ve beyazsm! Ben tam vaktinde| içeri girerek müdahale etmek imkânı. nı buldum. Şimdi sana son bir sual sormak istiyorum. Benimle gelmeyi mi tercih edersin, yoksa burada kal. mayı mı? — Burada kalmak mı? Eğer benim burada bir saniye bile kalmamı isti- yorsan ancak beni öldürmen lâzımdır. — Haydi öyleyse gidelim, Bu pis, bü müteaffin hava beni boğuyor, Hem senin bu rezil canavarm kızı olmadı ğma öyle sevindim ki! — Ben de Hüseyin! — Seni bu canavarm kızı bildikçe sana seni sevdiğim! söylememek rnec- buriyetinde kaldığımdan dolayı, ne sonsuz asılar, no sonsuz ıstıraplar çekmiştim. Hüseyinle Zübeyde halife Mustası- mun karşılarında olduğunu sanki unut wuşlardı. Onun mevcudiyeti ile ademi mevcudiyeti nazarlarında sifırdı. Bu dalgmlıktan gene Hüseyin kendisini ilkönce kurtardı: — Haydi gidelim. — Derhal! — Bir dakika bekle! Hüseyin belinde sarılı duran İnce Dir ipi çıkardı. Ve Muslasıma hitap etti: — Uzat bakalım ellerini! — Asla! Hain hırsız! — Eğer ellerini güzellikle uzatmaz- san sana karşı çok kabalıkla muamele! edeceğim, Mustasım bir dakikalık bir tered- düt anı geçirdi. Ne yapacağını ka rarlaştıramadı, Son defa olarak ha- Zırmak, imdat istemek için bir hare- kette bulunmak istedi. Sonra bundan vazgeçerek sustu, Ellerini uzattı. Hüseyin iki dakika içinde halifenin ellerini ayaklarmı çok güzel bağla- mış ve ağzmı da bağıramaması İçin tıkamıştı. Bundan sonra perdenin iplerini çı kararak âyrısa uzun bir urgan hazır- ladı. Bunu odanm sağlam bir yerine bağladıktan sonra öbür ucunu pence- reden sarkıtı, Şimdi bahçedeydiler. Hiçbir şey ko- nuşmuyorlardı. Hüseyin Zübeydenin elini sıkı sıkı tutmuştu. Onu Dicleye doğru sürükledi. Garip ve izah edilemiyen hisler... Hüseyin tahminen bir hafta kadar önce Dicle kenarma güzel ve seri bir kayık bağlamıştı. (Devamı var) Macarlistanın üzüm kralıçesi Amerikanın akla gelen her şeyi için bir kıraliçe seçmek merakı A». rupaya da sirayet etti, Resmini gördüğünüz — madmaz-l Margit Dayka bu yıl Macaristan o bağ mahsüllerinin karaliçebğine seçilmiş ve şerefine üç defa “Kıraliçe çok yaşa,, diye imi Hatıralarını anlatan * EFDAW TALAT Ballar —Bütün dünya sulha muh- taçtır. Esat — Eğer Yunan ordusu Türki-; yeye tecavüz etmeseydi bu sulha daha evvel kavuşurduk., Ballar — —Bu bir siyaset meselesi- dir. Biz askerler yalnız vazifemizi ya- parız ve siyasetten mesul olmayız. Esat — Şüphesiz, Ballar — Bu Anadolu harbi şüphe- siz size çok zarar vermiştir. Fakat ne- ticeyi zaferle bitirdiniz. Bu zafer bü- yüktür ve size bütün çektiklerinizi u- nutturacaktır. Esat — Zannederim. Ballar — Fakat biz ne yapalım?. Dört sene harp içinde memleketimiz- den, aile ocağımızdan uzakta kaldık. Mütareke oldu, vatana döneceğiz diye sevinirken bizi buraya attılar. Bu ka» dar zamandır da burada bu ağır mcsu-| Yiyetin altında eziliyoruz. Bizim zar larımızı kim ödiyecek?. Esat — Buna Mister Loyd Corç ce vap verseler daha iyi olur. Ballar — O bir zar attı. Esat — Ve kaybetti. Ballar — Artık maalesef demiyo- rum. Çünkü Yunanlıları ben de sevmem. Çünkü Kemalistlerin bu zaferi çok tak- Gire değer bir hadisedir. Ben bir asker sıfatile bü neticeye hayranım. Bir ha- rika kabilinden memleketi kurtardılar, Esat — Çok doğru söylüyorsunuz! Ballar — Sizin kemalistlere karşı mütemayil bulunduğunuzu — bildiğim içim bunları aAylfiyimmena ösat — Her Türk yurdunun şerefini ve istiklâlini kazanmasından memnun olur, Ballar — İzmirin sukut ettiği hak- kında size de malümat geldi mi Esat Bey hiç çekinmeden verdi; — Geldi. İngiliz kumandanı ayağa ( kalkmıştı. Esat Beye, elini uzatırken son söz ola- rwk şunları söyledi: — Piz yalnız vazitelerimizi yapıyo- ruz. Şahsan birbirimizin de dostuyuz. Şehirde müessif vaziyetlere meydan vermemekten ibaret olan bugünkü vazi- femizde birbirimize yardım edelim, Mu- kadderat daima bize hâkimdir. Esat Bey de şöyle mukabele etti: — Sizden şimdiye kadar gördüğüm! yardımdan dolayı çok minnettarım. Si- | zin rencide olmamanız için elimden gel- diği kadar çalışacağım. Lüzum kalmı- yacağmı zanhetmekle beraber icap eder- se yardımınızı da rica ederim. cevap | KABINLAR BENİ ARILAR. ? Hissi Reman Nakleden: Hatice Süreyya ŞE Şimdi, annesinin yanağına yüzünü gözünü sürüyor. Nefesi ağır, göğsü hırıltılı. Bazan da tikanıveriyor. — Ne iyiettinde geldin, cicim! Kadın konuşmuyor. Zira konuşur- sa ağzından hıçkırıklar boşanacak. Dişlerini sıkıyor, gözlerini kapıyor. Anne, oğlunun başını okşuyor, par- maklarını saçlarında dolaştırıyor. Elektrik düğmesini düzeltmeye me- cali yok. Hem, bunu istemiyor da. Varsın, karanlık olsun. Karanlığın içinde sevişen kalpler samimiyetlerini daha iyi hissederler, Ölü gibi sarı o- Sam ir yi bir müddet daha görme- m. Budadahaiyi. , Böylelikle, krvvetimi yeniden bul - » mak için azıcık da bekledi... Başı İsmetin omuzuna dayalı olan delikanlı titriyor.. Güçlükle duruyor ve sürükleniyor. Haydi! Ce- saret... Bir iki adrm daha.. Odaya doğ- Tü yürüyorlar. Kapı açık kalmış. Ko- laylıkla itiyorlar, Karyolanın başı u- cunda yânan hafif ışık sayesinde - sis- li gözlerle bakıp - istikametlerini ta- yin ediyorlar, Anne, oğluna, ihtiyatla adım attırı- yor.. Onu sendeletmemek, örseleme- mek için nefes bile almıyor. Ağlama mak! İste bu, şu anda en birinci ceh- tidir! — Yavrucağım! mamalıydm? — Ehemmiyeti yok... Pek hasta de- Zilim ki... Lâkin, ökslirüyor.. Sarsıla sarsıla ani iin Ayakta duracak mecali yok. Yürümeye kalk- ayakta! İki üç adım'atıp duruyorlar, Gehe iki üç adım... Nihayet, çok şükür, ya- tağa girdi, üzerine iğildi. Meselenin ne olduğunu anlamak istiyor. Bu sarar- mış yüze, çukura kaçmış gözlere, has- saslaşmış burun kanatlarına, armut göpline dönmüş burna bakıyor. Ya he- le, bembeyaz çarşafların üstüne kon- muş şu eller.. Bir sonbahar yaprağı gibi... Bir insanm iki ay kadar kısa bir zaman içinde bu derece değişmiş ol- maşmı havsala nasıl alır? — Hasta halim yok, çok zayıflama- mışım, değil mi, cicikom? Teminat vermek istiyor. (Hayir, hasta hali yok... Bilâkis.. Lâkin keli- meler boğuzma takılıyor, çıkmıyor. lar... Makberi bir komedi!.. Deliaknir, annesinin elini tutuyor: — Aynaya bak bir kere ne hallere gelmişsin, Bu kadar merak edecek, üzülecek bir gey yok canım... Ölmedim henüz yahu. İsmet, kekeliyor: — Bir şeyin yok'ama, nede olsa hastalığını gene ansızın öğrendim. U. zülüyorum. Hâlâ da bir gey bilmiyo- rum... Telgrafı aldık, annem evvel, | ben arkasından fırladım... Seni bura- KARŞI Bir” — gifervif TURK — 209 — Yazan: İHSAN ARİF Ben bir asker sıfatile bu neticeye hayranım. Bir harika! Çok samimi bir vedadan sonra Bal- larla Krokere döndük. FECİ BIR VAZİYETTE Öğleden sonra, Krokere Kapiten Be-| net geldi. Benet, Ballar gibi babacan bir İngiliz değildi. Balların şu kazan. mış, bu kazanmış umurunda değildi. O piposunu Yunanlılardan daha çok sevi-| yordu. Benet ise tam bir politikacı idi Ve kendisine verilen direktifler daire-| sinde bizim aleyhimize entrikalar çevir- mekten bir an hali kalmıyordu. O gün Benet pek şaşırmış bir vazi- yette idi. Beti benzi üçmuş, kaşları ça- tılmıştı. Küçük zeki gözlerinde korku ve telâş izleri bariz bir surette belli o- Tuyordu. Doğru Balların odasına girdi. Nö- betçiyi çağırarak içeriye kimsenin alm- mamasını tenbih ettiler. Bir saat bir fısıltıdır gitti. Bundan sonra Benet be-| nim odama gelerek: — Kölonelik odasına bir yazı maki- nesi gönderiniz. Dedi. Makineyi gönderdim. Daktilo da ça- Eıracaklarını ümit ederek bizim Matma- zel A.. ya hazır olmasını tenbih ettim. O gün Matmazel T... iiznli idi Odam- da, daktilo çağırmalarını bekliyorum. Ses sada çıkmıyor. Bir aralık makine sesi duyuyorum. Allah, Allah. Acaba dışardan başka bir daktilo mu getirdi. İer? Meraktan çatlıyacağım. Acaba bizim kızları nedi ğırmı mek ki yaztlân sey slim RE lanlardan çok daha mühim. Acaba yazi yı kime yazdırıyorlar?, Ne olursa ok sun bunu görmeliyim. Arka kapıya gi- dıyorum. Tokmağı tutarak yavaşça çe- virmeğe çalışıyorum. Tokmak hafif bir sesle dönüyor. Fakat kapı açılmı- yor. Kapıyı kilitlemişler... Büsbütün şüpheleniyorum. İçeride ne oluyor, ne yazılıyor? Bütün bunlara karşı âciz mi kalacağım?. Elime bir kâğet alarak ko- ridora çıkıyor ve asil büyük kapıdan Balların yanma girmek istiyorum. Fa- kat nöbetçi polisi sesleniyor: — Kapı kil giremezsiniz. — Kim kilitledi. — Bizzat kolonel Odama dönüyorum. Fakat asabiyet - ten, meraktan, şüpheden öleceğim. Bir aşağı bir yukarı dolaşırken kapım açılı yor ve içeri bir İngiliz neferi | giriyor. Elindeki kırmızı mühürlü zarfı göste - rerek: — Ben umumi karargöhtan geliyo - Tum. Bu mektup kolonel Ballara verile- da, koridorda, öksürürken ve tamami- le halsiz buldum., Tabii üzülürüm. Hem sonra bilmiyorum nen olduğunu. Gözleri, ister istemez, gene ilâç şi- şelerine kayıyor. Bir hıçkırık, boğazı- nı yakıyor... — Anneciğim! yavrum.. Cenaze me- rasimimde değilsin! Ne o oluyorsun” iyileşirim.... — Sus! Allah aşkma sus! Öyle şey- leri ağzıma alma... Artık hıçkırıkları boşalıyor. Oğlu- bun sıcak ve buruşuk yastıklarına yü zünü kapıyor, Kolunu onun boynuna! doluyor. — Anne!... ağlarım... Annesini böylelikle susturuyor, İs- met, gözlerini kuruladı. — Emin ol ki gelip geçici bir #ey, canım... Orada Galibe hanım tabit ba- na bakamazdı da onu rahatsiz etmi- yeyim diye buraya geldim. Grip ol- muştum ya, nüksetti... — Grip mi olmuştun? Bana bundan hiç bahsetmemiştin ya.. — Bir şey değildi kil. Nafile yere Üzülmiyesin diye yazmadım. Şefkatle saçlarını okşuyor, o da, an mesini, beşikte gibi, hafif hafif sallı. Sen ağlarsan ben de i Peki, b cektir. Fa endisi içerde © çalışıyof ve kimseyi kabul etesiyormuş, diyor. Zarfı alarak tekrar ara kapıya gidi yorum ve kapıyı bızl: hızlı vuruyor Biraz sonra kapıya doğru âyak sesleri geldi, ve kilit çev: açmıştı. Beni — Bir şey mi var Efdal! Mektubu uzattım; i, Kapıyı kölonel görünce: dedi. — Size karargâhtan mahrem bir me$ tup var, Ballar mektubu aldı, bana © arkasın! dönerek ortaya doğru yürümeğe başl” di, Kapı açık kalmıştı. o Yavaşça içeri daldım. Güya kolenelin emrini telâkki etmek İster gibi bir iki adım ilerlediktel dum, Gördü Benet yazı m manzara şW makinesinit başında yazmış olduğ kik etmekiz meşgul ğrdr makineden çıkardı. Bir suretile as” nr ayırdı. Kopye kâğıdını kibritle yak tı. Bunları yaparken benim odada bu" lunduğumun farkında değildi. Bir luk Ballara dedi ki; — Bunun suretini emin bir yere sak” layınız. Ben sonra sizden alırım... Be8 şimdi bunu şifreleyip geleceğim. birkaç satırı tef raz sozra kö” ars“ Ballar elindeki rapora o kadar dalmı$ tu ki Benete cevap bile vermedi. Yazi * lan şeyin bir süretinin Balların yazıl#* nesinde kalacağını öğrendikten o sont8 odada kalmama lüzum yoktu. Belki büsbütün. işi ucuna basa” » beni görmeti di. Ayaklarımın n yüreğim çarpıyordu, “Ak şamın biran evvel olmasını iple çekiyo” dum. Böyle zamanlarda da (saatler N€ kadar uzıyor, bir türlü geçmek bilmi “ yor. Çalışmak istiyorur çalışamıyorum” Kıokerden de bir yers ayrılamıyorumm İşim gücüm bir aşağı bir yukarı dola * şarak odamı ârşınlamak... Nihayet ortalık karardr. Krokerdeki memurlar birer birer çekildiler, O ek” lattım. Odamda, masamın b: şim avuçlarımın içinde bizim i leselin * “an evvel defolup (| gitmesini bekliyorum. Aksi gibi herif de bu akşar! gitmek ! “miyor. Bir çalışkanlı?: tt ki... Mütemadiyen yazıyor, öteye beriyf telefon ediyor. Nihayet, saat sekize doğ ru odama uğradı: — Ben klübe ararsa telelon yorum. Beni kims$ dedi, (Devamı var) yor.. Yan tarafında duyd şiddetli hareketler oluyor... —Göster bakayım, geren âj İsmet, pijamanm ceketini ca, gördüğü manzara kar; adım geriledi. Belkem rı, iri bir tesbihin daneleri yor. Sarı bir deriden ba; üstünü kapıyan bir şey vok. gol tarafta, iltihaplı lekeler karda, üzerine “İngiliz taftası tırılmış bir yaral. — Arkana vantuz mu koydular? yara ne? — Ciğerlerimin zarmda su varmi | da ponksiyon yaptılar. — Ne söylüyorsun?.. Aman yara” bi! Su alınmış... Bunda pek 0 Şaşacak ve korkacak bir sey y« Zatiecenh olmuş işte... Doktor emif değilmiş ama, din skşam bir porksf yon yapmış... Su bulmuş, İşte mesel? bu! Mihaniki surette ve kelimelerin m&” nalarmı - düşünmeden konuşuyof” Maksadı hir gey söylemiş olmak... Zi ra süküt daha Korkunç... (Devamı var), 5